Postmodern ortamda özel hayatın aleniliği!

İnsan hakları derslerinde öğrenciye ilk okutulan konuların başında özel hayatın gizliliği gelir. Özel hayat, bireye aittir, bireyin kişiliğini, toplum içindeki saygınlığını korumanın ilk adımı, özel hayatını dış müdahalelerden uzak tutmaktır.

Hukukun en temel ilkelerinden olan bu ilke, post-modern ortamlarda geçerliğini yitirdi. Eh ne yapalım, artık post-modernitenin borusu ötüyor mu diyeceğiz, bu olaylara? Bir toplum, bu rezaletlere, insanların çırılçıplak soyularak toplumun, milyonlarca insanın önünde teşhir edilmelerine daha ne kadar dayanabilir?

HASAN CAN’IN PROGRAMI

Facebook adlı sosyal medya ortamında birden Hasan Can adlı “şovmen” çıkıyor insanın karşısına. Ağzı laf yapan, sürekli espri patlatan Hasan Can adındaki programcı öyle anlaşılıyor ki, özel olarak seçtiği konuklarını, genç güzel kadınları ve  zaman zaman yanlarındaki erkek arkadaşlarını ekrana taşıyor. Uzun, takma tırnaklı, özenle makyajları yapılmış genç kadınlar, kimi zaman sevgilileri kimi zaman ablaları hatta anneleri ile programda boy gösteriyor.

Hasan Can fantezilerini soruyor konuklarına. Cinsel ağırlıklı fanteziler… Aslında “fantezini anlat”, sözcüğü anahtar. Konuşmanın başlangıcı.

Genç kadınlar başlıyor fantezilerini, başlarından geçenleri anlatmaya… Neler neler… Çoğunlukla aldatılmalarını anlatıyorlar. Hasan Can’ın da istediği bu. Aldatma hikayesinin ardından tezahüratlar başlıyor. Herkes gülmekten kırılıyor, aldatılan genç kadın da… O genç kadın oraya niye gelir, aldatılmayı birkaç kahkaha içinde unutmak için mi, kendisini teşhir etmek için mi? Yoksa başka aldatma-aldatılma serüvenlerine yelken açmak için mi?

Hasan Can ara sıra, programa renk ve canlılık katmak için olsa gerek, ana-avrat başlıyor sövmeye: ... mına .oyayım lar, . as . iktirler havalarda uçuşuyor.

Sık sık konuklarını aşağıladığı da oluyor, insanları güldürmek için… O ne o küfürlere rağmen kızının yanında programa gelen analar, ablalar bile kahkahadan kırılıyor. Küfürler çoğaldıkça kahkahaların dozu artıyor.

Acun Ilıcalı’nın adamı olduğunu öğreniyoruz… Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş…

POST MODERN ANALAR BABALAR

Kamera zaman zaman salonu gösteriyor. Analar, ablalar, yaşlı başlı çiftler,

Türbanlılar vb. görülüyor.

Orhan Veli’nin

“Ne Londra Konferansı ne atom bombası

Biri elinde cımbız bir elinde ayna,

Umurunda mı dünya” dizeleri  hafif kalıyor. Keşke o kadarla kalsa, diyor insan.

Stüdyodaki toplum ihanet öyküleri, uçuşan küfürler arasında her şeyi, vatanı, milleti, insanlığı, dini-imanı, ahlakı  üç-beş kahkaha uğruna içine çekiyor.

Özel hayatın gizliliği yerini özel hayatın aleniyetine bırakıyor.

Toplum nereye sürükleniyor?

Bütün bunlar özgürlük, çağdaşlaşma adına yapılıyor.

Fransız devriminin ünlü simalarından Saint-Just “Ey özgürlük senin adına ne cinayetler işleniyor” diye haykırmıştı.

Ey özgürlük, senin adına ne rezaletler sergileniyor.

Bir toplum bu rezaletlere, sosyal medyada bakalım daha ne kadar katlanacak?

Sonraki Haber