Prof. Dr. Bilsay Kuruç'tan 21. yüzyıla mesaj: Mesele döviz açığı değil nitelikli insan açığıdır

Türkiye'nin rezerv yönetimini dün olduğu gibi bugün de yapabileceğini ancak muasır medeniyete erişmenin nitelikli insan kaynağı ile olabileceğini vurgulayan iktisatçı Prof. Dr. Bilsay Kuruç, İSO Başkanı Bahçıvan ile benzer bir mesaj verdi.

Mülkiye'nin duayen iktisat hocalarından Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Türkiye İş Bankası’nın Cumhuriyetin 100. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansında bir sunum yaptı. Sunumun ilk bölümünde dikkatimizi çeken tespitleri "Sanayi aklı plan aklıdır" başlığı ile geçen günlerde sizlerle paylaştık. Sunumun ardından İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali ve İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran'ın da yer aldığı salondaki dinleyiciler tarafından dakikalarca ayakta alkışlanan Prof. Dr. Kuruç, tarımın lokomotif görevini, yetişmiş insan kaynağı eksikliği yüzünden yerine getirmesine dikkat çekerek, "Yeni lokomotif lazım değil mi?" diye sordu.

LOKOMOTİF ÇEKMEYİNCE...

Rezervleri getirme görevinin sanayiye kaldığını belirten Bilsay Kuruç, "Geçen 70 yılda hadi bir kısmını bırakalım. 1980'e kadar. Çünkü güvenceli risksiz bir dönemdi. Beş yıllık planları yaparak planlamacıların sanayicilere, sanayinin önemini anlatmaya çalıştığı dönemdi. Milli gelirdeki payı yüzde 20'lere çıktı ama tarım 40'lardaydı. Sanayi lokomotifi çekmiyorsa o zaman rezerv de olmaz. Türkiye'nin son 20 yılda dünya imalat sanayi içindeki payı yüzde 1! Biraz altı biraz üstü ama yüzde 1; Çin’in yüzde 25." bilgisini paylaştı. "Niye böyle dersek; bir teknoloji fotoğrafı çekelim. 1970'den başlamak üzere yüksek teknolojili ürünler, sanayinin yapısı içinde planlama niyetimizin olduğu dönemde yüzde 10 iken sonra altına iniyor. Üretim ve ihracatta yüksek teknolojili ürün payı yüzde 2'den 3,1'e gelmiş. Çin’de yüzde 31, Kore’de yüzde 35." diyen Kuruç, "Lokomotif çekmezse rezerv olmuyor. O da işte İş Bankası'nın üzerine biniyor. Önce Merkez Bankası'nın sonra İş Bankası'nın üzerine dönüyor. Alın SWAP yapın deniyor ama o rezerv olmuyor." ifadelerini kullandı.

FİNANSA CAMBAZLIK YAPMAK DÜŞTÜ

Prof. Dr. Kuruç, şu mesajları verdi: "1980'den sonrasının güvencesiz ve riskli dünyasında yaşamayı, o dünyada jonglörlük yapmayı en başta finans kesimi öğrendi. 1933'te (Atatürk) ne dedi; 'Yurttaşlarım. Sizler tarihi yapan 1789'da Fransızlar kadar yüksek bir mertebedesiniz, sizler cumhuriyet devrimini yaptınız.' ‘Yurttaşlar’ derken emperyalizme karşı milli mücadelenin moral haklılığına dayanarak, milli mücadelenin en uzun meydan muharebesi olan sekiz ay süren Lozan'ı yaptınız. 20. yüzyılın devletini ve toplumunu kurmaya hak kazandınız. Masanın öbür tarafındakilere de kabul ettirdiniz. Sizler 1789'ların Fransızları mertebesindesiniz. Nasıl bitiriyor? 'Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkacağız.' diyor. Biz para idaresini yapıyoruz ama muasır medeniyet seviyesini bununla tanımlayamayız. Biz insanlara muasır medeniyet seviyesi demek, insan demek, insan seviyesi demek. Bunu ancak insan üzerinden tanımlayabiliriz. Yani nitelikle; sayıyla değil! Rezervi zaten yapıyoruz.' diyor."

'TEK GERÇEK KAYNAK İNSANDIR'

"İnsanı göz ardı ederek muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkılamaz. Bir süredir siyasette parlak konuşmak için cümle arasına muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkacağız gibi sözler duyuyoruz ama bu başka bir şey; 1933'te söylenen başka bir şey." diyen Prof. Dr. Kuruç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Buraya 1933'ten geliyorsak hem rezerv hem insan meselesi nedir? Ülkenin en önemli açığı döviz açığı değildir. İnsan açığıdır. Tek gerçek kaynağımız insandır. Aydınlanmadan gelen ufkumuz, eskilerden gelen teknik birikimimiz olmadığı için en önemli en ciddi açık insan açığıdır. Diğer açıkları ödeyebiliriz. Cari açık finansmanı mümkündür, bütçe açığı mümkündür. Bunları yaşadığımız yıllar, insan açığını ödeyemediğimizi gösteriyor. Lokomotif ve insan aslında aynı bütünün parçalarıdır. İnsan olmadan lokomotifi çalıştıramayız. Cumhuriyet bunu gördü ve söyledi. Hasan Ali Yücel 1942'de demişti ki; '1956'da okuma yazma meselesi dahil ilk ve ortaokul meselesini halletmiş olacağız.' Yani ucuz işçi olmayacak. Köylü, çiftçi olacak. Tabloları izlemek zorundayız. 15 milyon iktisaden faal nüfus. 13 milyonu; ya okuma yazma bilmiyor ya 6 milyonu ilkokul mezunu. 1974'te; 16 milyon işgücü 14 milyonu bu blokta ya ilkokulu bitirmemiş ya da en fazla ilkokul mezunu. Kayıtlı ve kayıtsız istihdam; kayıt dışı zaten iç açıcı bir tablo değil. Ama kayıtlıda yarıdan fazlası ilköğretim. Onu eklediğinizde yüzde 55 oluyor. Bu nüfusla 21. yüzyıla giriyoruz. Takvim olarak girildi ama zihin olarak girilemedi. Esas mesele de budur. 21. yüzyılın insanını oluşturabilme. Bu bir dramdır ama dramları söylemek lazım ki yolu bulalım. Yetişkin nüfusun okur yazarlık, okuduğunu anlama, anlayıp ifade etme sorgulama ve sorgulamaktan sonuç ve sebep ilişkisi çıkarma kapasitesinde OECD'de en alttayız. Cumhuriyetin verdiği sonuçla 200 yılın açığını kapatmasıyla 21. yüzyıl sonuna kadar geldik. Dramı kavrayabilirsek yolu bulacağız. O, bir bakıma 1933'ü bulabilmek demek olacak."

BAHÇIVAN'IN MESAJI NE KADAR ANLAŞILABİLDİ?

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan'a İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu çalışmasını açıklarken, kendisine yabancı/mülteci çalışanlarla ilgili görüşlerini sorduk. Bahçıvan'ın yanıtı hem medya hem de sanayi çevrelerinde geniş yankı uyandırdı. Ancak mesajın sadece mülteci kısmı çıkarıldı. Oysa Bahçıvan'ın cevabındaki şu ifadeler iktisatçı Bilsay Kuruç'un "insan kaynağı" mesajıyla aynı nitelikteydi: "Sadece emekten rekabet gücü yaratmak adına gelecek, sosyolojik ve demografik yapıyı sıkıntıya sokacak, tehdit altına alacak olan bir nüfuslaşma yapısına İSO olarak karşıyız. Çünkü böylesine bir gidişatın bizi sonu olmayan bir dehlize götürme riski var. Sanayiye değer ve nitelik katacak istihdama yerli ya da yabancı olsun karşı değiliz. Sadece ve sadece emeğe dayalı bir rekabet unsuru olarak biz sanayideki istihdamın önünü limitsiz ve sınırsız bir şekilde açarsak bu yarınki nesillerimize vereceğimiz toplumsal sorumluluğumuz adına, maalesef bizi çok ciddi anlamda yük altında bırakır."

Sonraki Haber