‘Toprak muhafazası’ yeniden başlasın!

Prof. Dr. Doğanay Tolunay sel felaketine karşı 60’lı, 70’li yıllarda, bitki örtüsünün tahrip edildiği alanlarda hem ağaçlandırma hem teraslar yapılarak oyuntuların içine duvarlar örülerek sellerin önlendiğini anlattı. Tolunay, ‘Bu yaklaşımların yeniden hayata geçmesi gerekiyor.’ dedi.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, deprem bölgesinde meydana gelen selleri Aydınlık’a değerlendirdi. Toprak bilimi, ekoloji, iklim değişikliği alanlarında çalışan Tolunay, önümüzdeki yıllarda daha büyük sellerle, afetlerle karşılaşabileceğimizi anlattı, 60’lı, 70’li yıllarda olduğu gibi ‘Toprak muhafaza çalışmaları’nın yeniden başlatılması gerektiğini vurguladı.

“Gelecekte beş yılda on yılda bir görülen seller, iki-üç yılda bir görülmeye başlanacak. Bu da daha fazla can ve mal kaybına yol açacak. Onun için sellerle ve sıklığı artan diğer aşırı hava olaylarıyla mücadele etmemiz gerekiyor.”

‘YIKIMI ARTIRAN İNSAN FAALİYETİ’

  • Deprem bölgesindeki yağışlar ve sel, iklim kriziyle açıklanıyor. İklim krizini nasıl tanımlayabiliriz ve selle nasıl bir bağlantısı var?

Geçen hafta sonu deprem bölgesinde meydana gelen yağışların iklim değişikliği nedeniyle olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü iklim değişikliği dediğimiz şey, 25-30 yıllık meteorolojik olayların ortalamasıdır; on yılda bir görülebilecek sellerin iki kere ya da üç kere görülmesi şeklinde sıklığını arttırır.

Deprem bölgesindeki yağışlara baktığımızda 24 saat içinde yağışların 100 metrekareye 100-150 milimetre olduğunu görüyoruz; çok şiddetli değil. Ülkemizin diğer bölgelerinde benzeri yağışlar hatta daha fazlası sık sık görülüyor. O nedenle tek bir yağışı doğrudan doğruya iklim değişikliğine bağlamak mümkün değil.

Gelecekte benzeri şekilde beş yılda on yılda bir görülen seller, iki-üç yılda bir görülmeye başlanacak. Bu da daha fazla can ve mal kaybına yol açacak. Onun için sellerle ve sıklığı artan diğer aşırı hava olaylarıyla mücadele etmemiz gerekiyor.

Yine yanlış bilinen bir şey var: iklim değişikliğinin etkilerini doğrudan önlemle azaltmamız çok zor. Ama oluşan sellerin yarattığı yıkımı, şiddetini artıran insan faaliyetlerini engelleyebiliriz: hatalı yapılaşmayı, arazilerin tahrip edilmesini, toprak yüzeyinin betonlaştırılmasını.

İklim değişikliğine karşı insanların alabileceği çeşitli önlemler var. Bunlara iklim değişikliğine uyum adını veriyoruz. Seller ilgili olanlar: dere havzalarında, toprak zeminde betonlaşmanın, derelerin beton yatakları içine alınmamasının önüne geçilmesi, kent dışındaki suyun toplandığı havzalarda eğer ormanlar tahrip edilmişse buraların tekrar ormanlaştırılması, mera gibi, otlak gibi alanların, bitki örtüsünün arttırılması, yine eğimli, sele neden olan alanlarda, havzalarda yılda tek verim alınan tarım bitkileri yerine yılın bütün zamanında toprakta bitki örtüsü olacak şekilde ürün deseni uygulanması. bunlar sellerin etkisinin azaltılmasında yarar sağlar, iklim değişikliği kapsamında uygulamaya geçilmesi gerekiyor.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay

‘BİLGİ BİRİKİMİMİZ GÜNÜMÜZE YANSITILMIYOR’

  • Adım atılıyor mu? Bu söylediğiniz önlemler alınmaya başladı mı? Plan yapılıyor mu?

Maalesef yok. Çok eski zamanlarda, 60’lı, 70’li yıllarda bunların örnekleri vardı. Örneğin Tokat'ta Behzat Dere diye bir yer vardır, burada ormanın tahrip olması nedeniyle seller oluşuyordu. ‘Toprak muhafaza çalışmaları’ adı altında, o kentin dışında, bitki örtüsünün, ormanların tahrip edildiği alanlarda hem ağaçlandırma hem teraslar yapılarak, hem suyun akışını hızlandıran oyuntuların -yani suyun sürekli olarak akıp oyduğu alanların- içine duvarlar yapılarak seller önlenmişti. O çalışmadan sonra bu alanda geniş ormanlık alanlar oluştu. Buna benzer Ankara’da ve ülkenin diğer yerlerinde örnek çalışmalar yapıldı. Ama maalesef son 20-30 yılda bu tip çalışmalar geri planda kaldı.

Selleri önlemek için çare olarak derelerin beton yataklar içine alınması gündeme geldi. Özellikle bu deprem bölgesinde son gördüğümüz sellerde, beton yataklar içine alınmış dere yataklarının selleri önlemediğini, hatta tam tersine selleri şiddetlendirdiğini gördük.

Kağıt üstünde bilinen bilgimizin, geçmişteki bilgi birikiminin günümüze yansımadığını görüyoruz. Kentlerin yanı sıra kent dışında da sellere neden olan alanlarda, yağmurun toprağın içine girmeden yüzeysel akışa geçip sellere yol açtığı yerlerde bitki örtüsünü artırmak, ormanlaştırmak, meraları ıslah etmek, eğimli tarım alanları üzerinde tarım yapmak gibi önlemler alınmalı. Bunlar uzun yıllar önce Orman Genel Müdürlüğü, Toprak Su Genel Müdürlüğü gibi, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi kurumlar tarafından uygulanıyordu. Ama artık günümüzde bunlar maalesef çok fazla uygulanmıyor. İklim değişikliğine bağlı olarak başta Orman Genel Müdürlüğü olmak üzere DSİ gibi kurumların mutlaka kent dışındaki havzalarda sele yol açan havzalarda toprak muhafaza çalışmalarına, bitki örtüsünün zenginleştirilmesi, ağaçlandırma, mera yapılması gibi çalışmalara önem vermesi gerekiyor. Kent içinde de yine belediyelerin toprak yüzeyleri betonlaştıracak imar faaliyetlerinden vazgeçmesi gerekiyor. Çünkü topraklar bizim için son derece önemli. Hem toprak suyu emerek oluşabilecek selleri azaltır hem de toprak su depolayarak kurak zamanlarda bitkilerin toprakta depolanmış suyla büyümelerini sağlayarak bir bakıma kuraklıkla mücadele için de insanlara faydalı olur. Bu yaklaşımların yeniden hayata geçmesi gerekiyor.

“Toprak dünya üzerinde taklit edilemeyen, sentetik olarak üretilemeyen bir materyaldir. Topraklarımızı korumak açısından sellerin ve sellerin neden olduğu erozyonun önlenmesi gerekir.”

TOPRAĞIN VERİMLİLİĞİ AZALACAK

  • Seller insanlara zarar verdi, kayıplarımız oldu ama toprağa da büyük zarar verdi değil mi?

Kesinlikle! Can ve mal kaybının yanında göz ardı ediliyor ama özellikle deprem bölgesinde gördüğümüz son sellerde hem dere yataklarında hem sular altında kalan alanlarda ciddi miktarda toprağın sellerle taşındığını görüyoruz. Bu, seneler boyunca oluşan, üst toprak olarak adlandırdığımız toprağın en verimli kısmı, humusça zengin en üst kısmı sellerle taşınır. Geri kalan toprak da fakirleşir ve tarım toprağıysa örneğin bu erezyona uğramış, sellerin toprağını taşıdığı tarım alanlarında, ilerleyen yıllarda verimde azalmalarla karşılaşırız. O erozyonla sellerle taşınan toprak da genellikle bir daha kullanılmayıp en yakın depolama alanlarına atılır. Orada depolanır.

Toprak dünya üzerinde taklit edilemeyen, sentetik olarak üretilemeyen bir materyaldir. Topraklarımızı korumak açısından da sellerin ve sellerin neden olduğu erozyonun önlenmesi gerekir.

  • Çok teşekkür ederiz.

‘SELLER KURAKLIĞA ÇARE OLMAZ’

  • Kuraklığa çare oluyor mu seller?

Seller kuraklığa çare olmaz. Deprem bölgesinde, Türkiye'nin büyük çoğunluğunda uzun zamandır kuraklık var. Bu olağanüstü kurak dönemlerden sonra yağış suları toprağın içine maalesef sızmıyor. Toprak içinde boşluklar vardır, gözenek adını veririz, bu gözenekler kurak zamanlarda tamamen havayla dolar. Yağış sularının toprağın içine sızabilmesi için toprak içindeki havayla yer değiştirmesi gerekir. Ancak şiddeti sağanak yağışlarda maalesef bu yer değiştirme çok hızlı bir şekilde olmadığı için sular toprağın içine girmeden yüzeyden akıp gider. Toprak suyla buluşmaz ya da suya doymaz.

Zaten kurak döneminin üstüne gelen şiddetli yağışların sele neden olmasının en büyük nedeni de toprağın içine sızmamasıdır. Toprağın içine giremeyen su, toprak üzerinden akmaya başlar... Yüzeysel akış arttıkça da sellerin boyutu ve yıkıcılığı da artar.

Bu son yağışlarda belki akan sular barajlara taşınarak buralardaki su miktarını arttırmış olabilir. Ancak barajlar açısından da şöyle bir riski var: bu sel suları aynı zamanda toprağı da taşıdığı ve toprak barajlarda biriktiği için barajların kapasitesinin dolmasına yol açar ve barajların ekonomik ömrünü kısaltır. 50 yıl, 80 yıl, 100 yıl kullanabileceğiniz bir barajın ömrü, barajın büyüklüğüne göre değişmekle birlikte, erozyona yol açan seller nedeniyle 25-30 yılda dolacaktır. Ve artık söz konusu baraj su depolanamaz hale gelir. O yüzden ekonomik açıdan çok arzu edilmez sellere gelen suyun depolanması.

HAFRİYAT DEPOLAMASI DENETLENMELİ

  • Deprem bölgelerinde yapılan büyük hafriyat yığıntılarının düzgün bir biçimde; doğaya, çevreye, insana zarar vermeyecek biçimde yapıldığını söyleyebilir miyiz?

Genelleme yapamayız. 11 ile yayılan, ilçe merkezleri, köyler gibi belki yüzlerce farklı yerde depolama yapılması gerekiyor. Bazı depolama alanlarına özel şirketler tarafından hafriyat taşındığını biliyoruz. Denetimlerin yapılması, hatalı olarak döküm yapılan alanlara müdahale edilmesi, engellenmesi gerekiyor.

Adıyaman ve Maraş'ta, hepsi olmasa da hafriyatın kısmen tarım alanlarına, dere yataklarına, kullanımı bitmiş taş ocaklarına depolandığını boşaltıldığı görülüyor. Derenin birleştiği, döküldüğü yerde içme suyu olabilir. İçme suyu kaynağı olmasa bile bu şekilde dere yatağına ya da vadilere benzer alanlara dökülen hafriyat, sel gibi olaylarla taşınarak geniş alanlara yayılabilir. Henüz hafriyat dökümünün başındayız, önümüzdeki aylarda ciddi sorun olarak devam edecek. Şu anda sadece depremde yıkılmış konutların hafriyatı kaldırılıyor. Birkaç ay içinde yıkılmamış ama ağır ve orta hasarlı binalar da yıkılacak ve bunların da hafriyatı kaldırılacak, hafriyat miktarı daha da artacak. Hafriyatın tarım alanlarına, içme suyu havzalarına, yeraltı su kaynaklarına kısacası ekolojik açıdan önemli sulak alanlara, verimli orman alanlarına dökülmemesi, depolamaması gerekiyor.

Hatay tarafında denize dolgu yapılmadı; Bakanlığın bu yönde açıklamaları var. Kıyı dolgusu, deniz dolgusu gibi alanlara hafriyat dökümü yapılmamalı. Buna şimdilik dikkat edildiğini görüyorum.

Çok büyük bir atık miktarı var. Tahmini enkaz ve inşaat atıklarının 90-100 milyon tonlar civarında olması mümkün, kamuoyunda Erciyes dağı büyüklüğünde denildi. Bu kadar yüksek miktardaki enkazın yönetilmesi ciddi bir sorun. Çok geniş alanlarda yüzlerce farklı alanda depolanıyor.

HIZLI OLALIM ACELECİ DEĞİL

  • Günü kurtarma tavrıyla hareket etmemek gerekiyor diyorsunuz. Zaten bu felaketlerin büyük yıkımlara yol açmasının sebebi de günü kurtarma düşüncesiyle yapılan işler değil mi?

Evet. Bu depremlerden sonra atacağımız adımlar önemli. Biz orada yüzlerce yıl kalacak yeni yerleşim alanları yapacağız. Bunları sadece deprem odaklı planlamak yetmez. İklim değişikliğine bağlı aşırı hava olaylarını, selleri daha sık yaşayacağız. Önümüzdeki 50-80 yıl içinde hava günümüze göre dört beş derece daha sıcak olacak. Yaz aylarında sıcaklıklar belki bütün yaz 35-40 derecelerin üzerinde olacak. Kentleşme planlanırken, gelecekte iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanacak aşırı hava olaylarının olumsuz etkileri dikkate alınmalı.

Hızlı davranmalıyız çünkü insanların sıcak evlere ihtiyacı var ama hızlı davranmak, acele etmek anlamına gelmiyor. Kentlerimizi ortak akılla, sadece deprem dirençli değil afet dirençli kentler halinde kurmamız gerekiyor. Kendi kendine yeten, yağmur suyu hasadı yapan, çatılarında güneş panelleri olan yaşam alanları. Sadece konutları değil hastanesi, okulları, yeşil alanları olacak şekilde kentsel düşümün planlanması önemli. Sellere karşı, sıcak hava dalgalarına karşı da dirençli kentler yapabilirsiniz. Çok disiplinli olarak, şehir bölge plancılarından doğa korumacılara kadar, inşaat mühendislerine, mimarlarına kadar çok disiplinli çalışmalarla kısa sürede nasıl kentleşme olması gerektiği ortaya konulabilir.

Özellikle Hatay çok özel bir coğrafyaya sahip. Kentleşmede yerel mimariye de dikkat edilmesi gerekiyor. Yoksa tek tip kentler ortaya çıkar. Kentlerin kendine özgü mimarisini, kültürlerini de kaybedebiliriz. O yüzden deprem sonrasında yaraları, hızlı ama acele etmeden sarmalıyız.

Sonraki Haber