Prof. Dr. Ercan Enç: Ekonomide planlama rafta kalıyor

‘Ekonomiyi düze çıkarmak bir planlama meselesidir. Bizim planlama teşkilatımız var. Anayasa gereği planlar da yapılıyor ama rafta duruyor. Halkın ihtiyaçlarını gözeten bir üretim planlaması, bir ideolojik tercih meselesi değil bir zorunluluktur.’

Z. RUHSAR ŞENOĞLU

İzmir İktisat Kongresi’nin 99. yıldönümüne yaklaştığımız şu günlerde Milli İktisat politikaları gündemde. Günümüz koşullarında Milli İktisat nasıl uygulanmalı? Konuyu Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ercan Enç’le konuştuk. İşte Enç’in sorularımıza verdiği yanıtlar.

‘KURTULUŞ SAVAŞI KOŞULLARINDAYIZ’

  • İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihlerinde toplanmıştı. Bugün nasıl anmalıyız bu Kongre’yi?

Zaferleri Milli Ekonomi düzenlemeleriyle taçlandırmak gerekiyordu. Esasında Altı Ok’taki her bir ok, aynı zamanda Milli İktisadın da ilkelerini göstermektedir. Halkçılık dediğimiz şey, alınacak tüm iktisadi kararların bütün halkın çıkarlarını gözetmesi, halkın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olması demek. Yöntemi de devletçilik. Milli İktisat ancak devletçilikle inşa edilebilirdi.

Kurtuluş savaşı sonrasına bakacak olursak, sermaye birikiminin olmadığı bir ülke. O zamandan bu zamana epeyce bir sermaye birikimimiz olmasına rağmen şimdi esasında aynı konumdayız.

Devletçilik ideolojik tercih meselesi değil zorunluluk meselesi. Tasarruflar yetersiz, işletmeler, yatırım sermayesini bırakın işletme sermayesi için bile banka kredilerine ihtiyaç duyuyorlar. Köylülerimizden başlayarak üreticilerimizin banka kredi faizleri yüzünden içine düştükleri çıkmazı görüyoruz.

Planlama yapmak zorundayız. Üretelim diyoruz ama ne üretirsek üretelim değil. Neyi, ne kadar, nasıl üreteceğiz, hangi sektörlere ağırlık vereceğiz, planlamak zorundayız. Piyasa mekanizması halkın ihtiyaçlarını değil özel kârlılığı güdüyor.

Kamucu ve planlı ekonomi, ekonomimizin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulması için bir zorunluluktur.

Halkçılık önemli. Kimler için üreteceğiz? Ne, nasıl, kimler için üretilecek konusu, ekonominin temel konusudur. Halkın ihtiyaçlarını gözeten bir üretim planlaması bir zorunluluk. Israrla ifade etmek istiyorum: bu bir ideolojik tercih meselesi değil.

‘TÜM ÜLKELER MİLLİ İKTİSAT UYGULUYOR’

  • Uluslararası eklemlenmenin bu kadar yoğun olduğu günümüzde Milli İktisat politikaları uygulanabilir mi?

Tüm ülkeler uyguluyor. Piyasa mekanizması sorunlara çözüm olmuyor. Tersine piyasa mekanizması sorunları derinleştiriyor. Devletin el atması gerekiyor. Bakın bu pandemi sürecinde de sağlık hizmetlerinin özel sektöre devredildiği ülkelerle devlet eliyle yürütüldüğü ülkeler arasındaki farkı gördük. Batı ülkelerinde doktorlar hasta seçmek zorunda kaldılar.

Çip krizi var dünyada. Avrupa çip ihtiyacının sadece yüzde 9’unu kendisi üretebiliyor. 15 milyar avroluk bir kamu fonu yaratarak çip üretimini, ihtiyaçlarının yüzde 18’ine çıkarmayı hedefliyorlar.

Sorunları devlet eliyle çözmek sadece bizde değil dünya ölçeğinde geçerli. Liberal ekonominin tezleri çürümüştür. İnsanlık açısından bir kurtuluş değil.

Milli İktisat ortak yatırımları dışlayan bir şey değil. Avrupa dış ticaret fazlası veren bir ülke, biz ise ithalata bağımlı bir ülkeyiz. İçeride üretim yapmak zorundayız. Yabancı ortaklıklar olur. Ama üretim için yabancı ortaklıklar. Yabancı sermayenin neye geldiği, ne yaptığıyla ilgili bir meseledir.

‘ÖZELLEŞTİRİLEN ŞİRKETLERİMİZ YABANCILARIN ELİNE GEÇTİ’

  • Türkiye İktisat tarihine bakıldığında önemli deneyimler görüyoruz. İthal ikamesi mi, devlet bankaları mı, Türk Parasını Koruma Kanunu mu, Devlet Planlama Teşkilatı mı… İlk adım ne olmalı?

Bütün bunları makro çerçevede ele almak gerekiyor. Yapacağınız her şey başka şeylere de bağlı ve başka şeyleri de etkiliyor. Sektör bankaları kurmuştuk, özelleştirdik. Banka kârları yüzde 90 artmış. Ama kamu bankalarının kârı binde 2. Özelleştirilen şirketlerimiz, tesislerimiz yabancıların eline geçiyor. Özel bankalar yabancı sermaye ortaklı. Hükümet bu bankalara rica etmek zorunda kalıyor, ama ricayla olmuyor. Merkez Bankası (MB) bankaları yüzde 14 faizle fonluyor, bankaların maliyetleri yüzde 16, yüzde 30-35’le kredi veriyorlar. Talimat veremiyorsunuz, talepte bulunuyorsunuz.

Özelleştirmenin sonuçlarını güncel olarak elektrikte görüyorsunuz.

‘PALYATİF TEDBİRLER ELEKTRİĞE ÇÖZÜM OLMAZ’

  • Elektrik meselesinde ne yapılabilir?

Bakıyoruz Hükümet bir takım palyatif tedbirler almaya kalkıyor. Esas çözüm elektrik üretim ve dağıtımının kamulaştırılmasıdır.

Çiftçi kasım-aralıkta gübre atamadı. Tohumdan tutun da gübresine, ilacına kadar ithal ediyoruz. Gübre fabrikalarımız vardı özelleştirdik, çoğu da kapandı. Güncel olarak esnaf ve sanayici feryat ediyor, ekim-hasat zamanlarında da çiftçi isyan ediyordu. Sadece elektrik meselesi değil, mazot da var.

Bütün bunlar planlamayı zorunlu, acil hale getiriyor. Hangi sektöre öncelik vereceğimiz de bir planlama meselesidir.

‘ÖZELLEŞTİRMENİN FELAKET OLDUĞUNU GÖRDÜK’

  • Kamulaştırma felaket veya imkânsız, bunlar olmuş bitmiş şeyler gibi itirazlar oluyor. Hâlâ özelleştirmeler yapılıyor.

Felaket olan özelleştirme! Özelleştirmenin felaket olduğunu gördük, bankaların özelleştirilmesi sonucu faiz sarmalına nasıl girdiğimizi gördük.

  • Milli İktisat, sanayi kesiminin de çıkarına değil mi?

Kuşkusuz öyle. Esnaf da köylü de özel bankaların faiz politikalarından dolayı feveran ediyor. Elektrik fiyatlarındaki artıştan sanayici de şikâyet ediyor. “Kamulaştırma felaket veya imkânsız, bunlar olmuş bitmiş” gibi itirazların hiçbir bilimsel dayanağı yok. Asıl bunlar yapılmazsa felaket olur.

Bu Hükümeti Biden götüremez. Dış müdahalelerle Türkiye’nin içini dizayn etme imkânı yoktur ama ekonomi Hükümeti götürür.

‘ÖZEL SEKTÖRÜN DEĞİL HALKIN ÇIKARINI GÖZETECEK’

  • İlk atılması gereken adım planlama mı?

Ekonomiyi düze çıkarmak bir planlama meselesidir. Bizim planlama teşkilatımız var. Anayasa gereği planlar da yapılıyor ama rafta duruyor. Limon üreticisi ürettiğini satamıyor. Patatese soğana kadar her ürünü ne kadar üreteceğinizi planlamanız gerekiyor. Piyasaya bıraktığınız zaman elinizde kalıyor mal.

Bugün Milli İktisat politikalarına daha çok ihtiyaç var. Bu bir zorunluluktur. Ama siyasi iktidar özel şirketlerin taleplerini mi yoksa halkın ihtiyaçlarını mı ön plana alacak? Mesele bu. Planlamanın da halkçılığı gözetmesi gerekir. Üretilmiş mal ve hizmetlerin bölüşümünü nasıl yapacaksınız, halkın büyük çoğunluğunun ihtiyaçlarını nasıl gidereceksiniz? Piyasanın bu sorunları çözemediği açıkça ortaya çıkmıştır. Liberal tezler çökmüştür. Liberal dediğimiz ekonomiler bile kaçınılmaz olarak belli oranlarda ekonomiye kamu müdahalelerine, devletçi politikalara dönmek zorunda kalıyor. Bu noktada direnecek olursanız ekonomiyi düzlüğe çıkaramazsınız ve ekonomi iktidarları götürür.

‘KDV’YLE FİYATLAR DÜŞMEZ ARTIŞ HIZI YAVAŞLAR’

KDV indirimi sayesinde gıda fiyatlarında aynı oranda bir düşüş bekleyebilir miyiz? Prof. Dr. Enç, özetle şöyle yanıt verdi:

“Gıda fiyatlarında yüzde 7’lik bir indirim beklenmemelidir. Piyasada fiyat vergi kadar artmaz, indirimde de aynı oranda indirim olmaz. Verginin yansıması, arz ve talep esnekliklerine bağlı olarak değişir. Ama KDV indiriminin fiyat artış hızını, yani enflasyon hızını azaltıcı, fiyat artış hızını frenleyici bir etkisi olacaktır. Frenleme de yüzde 7’den düşük olacaktır. Diyelim ki Mart ayında bir ürünün fiyatında 3 lira artış olacaksa, bunun iki, iki buçuk lira olmasını sağlayabilir. Bu dediğimizi, çeşitli gıda ürünleri açısından da ayrı ayrı düşünmek, değerlendirmek lazım. Mevsimsel olarak turfanda ürünlerin, sebzelerin fiyatları elbette havaların ısınmasıyla düşecektir.”

‘ESAS MESELE ÜRETİMİN ARTMASIDIR’

“Burada esas mesele üretimin artmasıdır. Çiftçilerimiz tarlalara gübre atamadılar. Birçok kişi ekimden vazgeçti. Çiftçilerimiz çok çeşitli fiyatlarla karşılaşıyorlar. Girdi fiyatlarının ucuzlamasıdır önemli olan. Anlık indirim olsa bile arzı artırmazsanız olmaz. Enflasyonun kontrol altına alınmasında da esas mesele üretimin artırılmasıdır.”

‘İTHAL İKAMESİNE ACİLEN GİDİLMELİ’

“Türkiye’nin acil olarak ithal ikamesine gitmesi gerekiyor. Ocak ayında ihracatımız arttı diyoruz ama bir ay içinde 10 küsur milyar dolar dış ticaret açığı verdik. İthalatımız patladı. Geçen sene 12 ayda verdiğimiz açık 40 milyar dolardı.

“Ara malları ithalatı, ithalatımızın yüzde 70’ini oluşturuyor. Geri kalan tüketim ve sermaye malı ithalatı. Ara malı ithalatından çok hızlı bir biçimde kurtulamazsak, bu dış ticaret açığıyla ve bu enflasyonla devam edecek olursak, kuru tutamazlar. Dolar kuru 13 bandında kalmaz.

“İktisatta bir amacı yerine getirmek için uyguladığınız politika bir başka yerde açığa yol açar. Onun için bunu bir plan çerçevesinde ele almak önemli.

“Aynı şekilde enerjide de. Enerji meselesinin dış politikadaki etkilerini bugün Avrupa’da görüyoruz. Enerjide yerli kaynaklara yönelmemiz, üretim planlaması yapmamız gerekiyor.”

‘ENFLASYONU DİZGİNLEMEK SİYASİ KARAR MESELESİ’

“Cumhurbaşkanımız, ‘Faiz neden, enflasyon sonuç’ yaklaşımı sergiliyor. Böyle çözemezsiniz. Enflasyon karmaşık bir konudur. İhracat artışınız enflasyona yol açar, bütçe açıklarınız enflasyona yol açar…

“Asgari ücret yüzde 50 zam yapılmıştı, enflasyon yüzde 48 oldu, daha ilk aydan eridi. Memura emekliye yüzde 7,5 yapmıştı, Ocak ayı enflasyonu yüzde 10. Altı ay için verdiği zam Ocak ayında eridi gitti, negatife düştü. Ocak ayını bile kurtaramadı. Enflasyona böyle yaklaşırsanız çözemezsiniz.

“Enflasyonu sıfırlamak mümkün değil. Ama planlama yaparken enflasyonu da düşüneceksiniz. Enflasyon MB’nin işi değil. Siyasi iktidarın karar vereceği konular. İstihdam hedefleriyle çelişebilir enflasyonu düşürme önlemleri, işyerlerinin kapanmasına yol açabilir. Ekonomide bazı amaçlar birbiriyle çelişebilir. Birini düzeltirken diğerini bozarsınız dediğim şey bu.

“Yüzde kaç büyüyeceğiniz iktisatçıların karar vereceği bir şey değil. İktisatçı, değişkenler arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Toplumda ‘Bu memleketin iktisatçıları yok mu, ekonomiyi düzeltsinler’ denir, bu doğru bir yaklaşım değil. İktisadi kararları siyasi iktidarlar alır, hedefleri belirler, kaynakları sağlar.”

Sonraki Haber