‘Kadına şiddetten değil istihdamdan konuşalım’

Prof. Dr. Gülümser Heper, bazı siyasi partilerin seçim propagandalarında kadın sorununu cinsel kimlik temelinde ele almalarını eleştirdi ve ekledi: ‘Sorun, kadının üretimden koparılması ve cinsellik üzerinden sömürülmesidir.’

Seçimler yaklaşırken propaganda edilen konulardan biri 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. Kadınların propaganda malzemesi olarak şiddet içeren başlıklar altında ele alınması da aslında bir çeşit şiddet, en azından ironik bir baskı. Halbuki kadınlarla ilgili, madem propaganda edilecekler, başka konular var. Örnek olması açısından bugün burada ‘üretimle ve istihdamla anılmaya değer’ kadını konuşuyoruz. Sözü, yazar, siyasetçi ve hekim, kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Gülümser Heper’e bırakalım:

  • Şiddetle anılmak kadınların kaderi midir?

Bu bize kapitalist-emperyalist sistemin bir tuzağıdır. Kadın hakları konusu cinsiyetçilik, cinsellik ve şiddet üzerinden tartıştırılmak isteniyor. Halbuki şiddete maruz kalmak ve eşitsizlik, kadının sınıfsal olarak üretimden koparılarak erkeğe tabi cins haline gelmesiyle yakından ilişkilidir. Toplumların kadına bakışı, kültürlerinden bağımsız değildir.

TÜRK KADINININ TARİHSEL MİSYONU

  • Toplumda kadının yeri, üretim ilişkileri ve kültür arasındaki bağları biraz açar mısınız?

Tarihimizden gidelim. Örneğin Anadolu Selçuklularının, medeniyet kurma ideali ile bu topraklara geldikleri dönemin Anadolu kadını… Kadim Türk kültürünün de etkisiyle üretime katılmış, aynı zamanda vatan savunmasında erkekleriyle birlikte mücadele yetisini sergilemiştir. Bacıyân-ı Rûm teşkilatını kuran kadınlar, silsile halinde eğitim, üretim, piyasa şartlarını belirlemiş, üretim düzenini tehdit eden saldırılara karşı yurdunu savunmuştur.

Osmanlı döneminde, Arap kültürünün baskıyla empoze edilmesinin de etkisiyle kadın, üretim ilişkilerinden ve sosyal hayattan uzaklaşmış, başına gelenleri ne anlayabilmiş ne anlatabilmiştir.

Cumhuriyet’in kuruluşunda; gerek öncesinde Meşrutiyet yıllarındaki mücadelelerde gerek sonrasında Köy Enstitüleri aracılığıyla üretime katıldığı yıllarda, emperyalizme karşı vatan savunmasında, Türk kadınının tarihsel misyonunu çok iyi analiz eden Atatürk’ün önderliğinde haklarını geliştirmiş, hem sosyal hem siyasal konumunu dünya kadınlarından çok daha önce yükseltmiştir.

Bugünse kültür emperyalizminin kıskacı altında, cinsiyete indirgenen sözde haklarıyla meşgul edilen kadının, statü gelişimi, üretime katkı, şiddetin bilimsel analizi, Türk kültürü ve değerlerimiz, gözünden kaçırılmaktadır. Emperyalizmin güdümünde, emperyalizme hizmet eden çabalarla kadınımıza vakit ve enerji kaybettirilmeye çalışılmaktadır.

‘ÜRETİME KATILDIKÇA ÜST SEVİYEYE ÇIKACAKTIR’

  • Kadınların üretime ve istihdama katılmasının, ondan da öte yönetici pozisyonlara yükselmesinin yolları nelerdir? Kadının üretime ve istihdama katılması deyince fabrikada ürün paketleme, tarlada fide ekme, kooperatifte oya işleme veya reçel yapma manzaraları akla geliyor.

Üretimde başlangıç için tarla, fabrika, üretim kooperatifleri önemlidir. Ülke ekonomisinin ihtiyaçları üzerinden istihdam da önemlidir. Yeter ki ‘Ne üretiyorsun?’ diye sorulduğunda somut şeyler gösterilebilsin. Üretime katıldıkça kadın, üretim ilişkilerindeki pozisyonunu da üst seviyeye taşıyacaktır. Ahilik teşkilatından gelen bir düstur olarak ‘Bizler işe adam vermeyiz; adama iş veririz’ ifadesi meşhurdur. Adamdan kasıt üretici insandır. Alttan yetişip üste çıkandır. Kadının mizacı bu silsiledeki eğitim ve üretim ahlakına uygundur. Fırsat verildiğinde enerjisiyle ve azmiyle ülke ekonomisini yükseltme karakteri yüksektir. Türk kadını çalışkandır, Türk kadını zekidir. Sorun cinsel kimlik ya da cinsel yönelim özgürlüğü değil, üretim ilişkilerinden koparılan kadının cinsiyeti yüzünden ve cinsellik üzerinden sömürülmesidir.

Kadın ya da erkek, üniversite mezunu işsizlerin, sahaya taşınmayan eğitim modellerinin, plansız eğitimin ve üretimin olduğu yerde, ne sağlıklı üretim ilişkilerinden ne sağlıklı yönetimden ne yönetici kadrolardan ne de toplumdan söz edilebilir. Kadını üretimde ve istihdamda yükseltmenin yolu ülkedeki siyasi erkin stratejilerinden bağımsız değildir.

KADIN VE MİLLİ DEVLET

  • Devletçilik ideolojisi, bu noktada etkili bir kalkınma stratejisi olarak düşünülebilir mi?

Devletçilik deyince Cumhuriyet’in ilk yıllarını düşünüyorum. O dönemde devlet eliyle gerçekleşen sosyokültürel ve ekonomik devrimin yöntemlerine ve neticelerine bakmak bile bizim için çok öğreticidir. O yıllarda yetişen çok sayıda nitelikli kadın, yanında köylüyü milletin efendisi kabul eden projeler, özellikle tarımsal ve ara mal üretimine katılan kadınlar sayesinde çağdaş bir medeniyet kurulmuş, toplum ve devlet olağanüstü hızla kalkınmıştır. Nitelikli eğitim almış, üretim ahlakına sahip, kültüründen gelen kadın kimliğine saygılı, değerler üzerinden neslini yetiştiren, gerektiğinde vatan savunmasına katılan, emperyalist kimlik dayatmalarını elinin tersiyle iten kadınlarla o kadınların hayat verdiği milletin devleti, yani milli devlet, birbirinin olmazsa olmazıdır.

EMPERYALİST FONLAR SORUNU KÖRÜKLÜYOR

  • Kadınların toplumsal hayata ve üretim ilişkilerine erkeklerle eşit statüde katılmasıyla ülkemiz ekonomisinin olağanüstü büyüme rakamlarına ulaşacağı değerlendirmesine katılıyor musunuz?

Üretimde ve eğitimde fırsat eşitliği verilen kadınların kimliğinden gelen, tarihinden taşıdığı özellikleri sahaya ve ülke ekonomisinin yükselmesine taşıyacağı muhakkaktır. Mizacı gereği kadın üretken ve sorumluluk sahibidir; işine, aşına zarar gelmemesi için erkek cinsiyetin temel özelliklerinden daha yüksek oranda koruyucu, kollayıcı niteliklere sahiptir. Kültür emperyalizminin bu değerleri tahrip etmek üzere yürütmeye çalıştığı programla değerlerini yitiren kadınlarsa sonsuza kadar şiddete mahkûm olurlar. Emperyalistler tarafından fonlanan kadın dernekleriyle yapılmaya çalışılan budur. Kadınlara ‘cinsiyet kimliği’ dayatılmakta, cinsiyet çatışması körüklenmekte sonra da timsah gözyaşı dökülmektedir.

Sonraki Haber