Prof. Dr. Hayati Develi'ye Harf Devrimi yanıtı: Yunus Emreler Cumhuriyet'le daha iyi anlaşıldı
Prof. Dr. Hayati Develi’nin yerli çeviri uygulaması Transleyt’in tanıtım toplantısında Harf Devrimini ‘travma olarak nitelendirmesi tartışmalara neden oldu. Develi’nin açıklamaları 30 dilde çeviri yapmayı sağlayan uygulamanın tanıtımına gölge düşürdü
Boğaziçi Üniversitesi Teknopark bünyesinde girişimci firma tarafından geliştirilen 30 dilde çapraz çeviri, sadeleştirme ve transkripsiyon yapabilen “Transleyt” kullanıma sunuldu. Yapay zekâ destekli yerli çeviri platformu olarak kullanıma açılan Transleyt ile çevirinin yanı sıra ses dosyalarının deşifresi de istenilen dilde yapılabiliyor. Program sayesinde eski Türkçe ile yazılmış metinler de çevrilip, sadeleştirilebiliyor.
‘ESKİ METİNLERİ OKUYAMAZ HALE GELDİK’
Programın tanıtım toplantısına katılan Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hayati Develi’nin Harf ve Dil Devrimini hedef alması yerli çeviri uygulamasını gölgeledi.
Tanıtım töreninde konuşan Prof. Dr. Hayati Develi, Harf Devrimini “travma” olarak nitelendirdi. Develi, “Biz bir alfabe değişikliği travması yaşadık. Eski metinleri okuyamaz ve anlayamaz hâle geldik. Bu yüzden yıllarca birçok akademisyen Osmanlı Türkçesi metinleri çevirerek unvanlar aldı. Ancak sadece metni çevirmek bilim değildir; yorumlamak, teori birikimi oluşturmak ve medeniyete katkı sunmak gerekir. Şimdi Türkçenin Yunus’tan bugüne gelen birikimini anlamaya yarayacak bir şey lazım. Bu sebeple Transleyt projesi beni çok heyecanlandırdı. Elbette hiçbir yazılım insan kadar doğru tercüme yapamaz. Yapay zekânın da yanlışları var. Ancak ileride Türkçeyi çok iyi öğrenecektir!” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Mehmet Ölmez ise, “Alfabeler aslında dinle alakalıdır. Bir din değiştiren o dinin alfabesini de kabul eder. Mesela Budizme girenler Nagari alfabesini kullanmışlardır” dedi.
‘HER ARAP HARFLİ ESER OSMANLICA DEĞİL’
Harf ve Dil Devrimine yönelik eleştirilere yanıt veren Dr. Kemal Ateş, “Geçmişte Türk diliyle yazılmış eserlerin sayısı üç yüz elliyi geçmez. Bunlar da öyle harıl harıl okunan eserler değildi. Bunların hepsi yeni harflere çevrildi. Evet, başta edebiyat bölümleri olmak üzere üniversitemizin çeşitli bölümlerindeki Osmanlıca uzmanları bunları yeni yazıya kazandırdılar. Tartışıp durduğumuz geçmişteki eser sayısı 300 kadardır. Bunların hepsi çevrildi, okuyan yok, işin sadece hamaseti yapılıyor, siyaseti yapılıyor.” ifadelerini kullandı.
‘HER YIL 100 BİN GENÇ OSMANLICA ÖĞRENİYOR’
Bugün Osmanlıca öğretiminin çok daha yaygın olduğunu dile getiren Ateş, her sene üniversiteden mezun olan öğrenci sayısının 100 bin olduğunu kaydetti. Ateş, “Günümüzde üniversitelerden her yıl Osmanlıcayı öğrenerek mezun olan öğrenci sayısı 100 bin kadardır. Evet her yıl 100 bin civarında genç Osmanlıcayı öğrenerek mezun olur, ama onlardan yararlanmadığımız içinde bildiklerini hemen unuturlar. Osmanlının son zamanlarında Osmanlıcayı öğretebildiği genç sayısı 15 bini geçmezdi. Okul yoktu, matbaa yoktu, kitap yoktu. Evet, bugün Türkiye Cumhuriyeti Osmanlıcayı Osmanlıdan daha çok kişi öğretiyor.” değerlendirmesini yaptı.
Şeyh Galip, Fuzuli gibi yazarların Cumhuriyet döneminde daha çok tanındığını kaydeden Ateş, tartışılacak bir konunun olmadığını kaydetti. Ateş, “Şeyh Galip, Fuzuli Cumhuriyet ödeniminde Osmanlı döneminden daha çok okundu ve tanındı. Siz neyi tartışıyorsunuz? Ben öteden beri şaka yollu söylerim. Yazı Devrimi yalnız edebiyat bölümlerine zarar verdi, daha doğrusu önemli bir yük getirdi. Çünkü Osmanlıca metinleri yeni yazıya çevirmek bu bölümlerin önemli işleri arasındadır. Bu gün çevirecekleri fazla bir şey kalmadı. Bu tartışmalar Cumhuriyet'e değil, Osmanlıya zarar verir. Edebiyat bölümlerindeki doktora tezleri çeviri ile sınırlı değildir. İşin kolayına kaçmak her bölümde vardır.” dedi.
DİL DEVRİMİ BİR GECEDE OLMADI
Harf Devrimine karşı olanların temel argümanı ise eski metinlerin okunamaz ve anlaşılamaz olması ve bu sebeple Selçuklu ve Osmanlıdan gelen kültür birikiminin kaybolduğu iddiasıdır. Bu iddialar kamuoyunda “Bir gecede cahil kaldık”, “dedelerimizin mezar taşlarını okuyamıyoruz” gibi slogan cümlelerle de ifade edilmiştir.
Ancak gerçek öyle değil. Harf Devrimi esasında 1857’den beri tartışılıyor. Mirza Fethali Ahundzâde dil ve harfle ilgili yaptığı önerilerle konu ilk kez ciddi bir tartışma halini alır. Daha sonra gelen dilde sadeleşme adımları, Enver Paşa’nın harf sistemi denemesi Harf ve Dil Devrimlerinin öncü adımlarını oluşturur.
Prof. Dr. Hayati Develi gibi pek çok ismin öne sürdüğü iddialara Türkoloji’nin en önemli isimlerinden biri olan Prof. Dr. Zeynep Korkmaz “Dilde Doğal Gelişme ve Devrim Açısından Türk Dil Devrimi” başlıklı makalesinde* yanıt vermişti.
Korkmaz, makalesinde dilin gelişiminde evrimsel süreçle birlikte doğrudan müdahalelerin de rol oynadığını ve bunların tarihsel ve sosyal bir gereklilik olduğunu belirtiyor. Dil Devriminin gerekliliğini anlatan Korkmaz, Devrimin amacını da şu sözlerle açıklıyor:
“Dil devrimini bu genel tanımlamaya göre ele alırsak diyebiliriz ki, Türk Dil Devrimi, kendi benliğine dönmüş, kendi kendine değişip gelişebilme olanağı kazanmış, millî kültür gelişmelerini kapsayabilecek, her yönden yeterli ve zengin, millî bir dil yaratabilme atılımıdır.”
OSMANLICA AYDINLA HALKI BİRBİRİNDEN AYIRDI
Osmanlıcayla ilgili de değerlendirme yapan Korkmaz, “Görülüyor ki, Osmanlıca, Türkün bağrından ve Türkçenin kendi kaynağından kopup gelmiş bir dil değildi. Aksine halk ile aydınları birbirinden ayırmış, Türkçenin tabiî gelişimini engellemiş ve yeterli bir kültür dili olabilme yolundaki akışını da tıkamış olan yapma, karışık bir dil niteliğinde idi.” ifadelerine yer veriyor.
ARAP ALFABELERİ TÜRKÇEYE UYGUN DEĞİL
Dil ve Harf Devriminin bir ihtiyaç olmasının nedenlerinden birisi de aslında doğrudan doğruya Türkçenin yapısıyla ilgili. Bilindiği üzere Türkçede 8 ünlü harf bulunuyor. Arap Alfabesi’nde ise 4 sesli harf mevcut. Öte yandan alfabedeki ayın ve hemze harflerinin de Türkçede karşılığı yok. Öte yandan Türkler tarih boyunca 13 farklı yazı sistemi kullanıyor. Kültürel ve tarihi miras esasında Arap harfli metinlerle de sınırlı değil.
YUNUS EMRELER CUMHURİYET'LE ANLAŞILDI
Prof. Dr. Hayati Develi’nin konuşmasında dikkat çektiği bir diğer konu da Yunus Emrelerin daha doğrusu edebiyat ve kültür tarihindeki önemli isimlerin anlaşılması. Orhun Yazıtlarından başlayarak, Türk tarihinin en büyük eserleriyle ilgili ilk ciddi çalışmalar Cumhuriyet döneminde yapılıyor. Yunus Emre’yle ilgili çalışmalarda 1919’da Fuat Köprülü’nün araştırmalarıyla başlıyor. En geniş çalışma ise Abdülbaki Gölpınarlı’ya ait. Gölpınarlı’nın çalışması 1936’da yayımlanıyor. Yine Ali Nihad Tarlan’ın Fuzuli, Hayâli Bey Divanı, Şeyhi Divanı çalışmaları bugün de en çok bilinen çalışmalar arasında. Eski Edebiyat çalışmaları bugün de yoğun bir şekilde sürüyor.
Dipnot: Korkmaz’ın bu yazısı 15 Mayıs 1970 tarihinde Türk Dil Kurumu'nda verilen bir konferans metnine dayanılarak yayımlanmıştır.