Prof. Dr. Kuruç Dünyayla Eklemlenme Modelini eleştirdi: ‘Kapitalistler bitti dedi biz hâlâ terk edemedik’

80 model ekonominin 2008 çöküşüyle sonlandığını belirten duyan iktisatçı Bilsay Kuruç, Türkiye'nin hâlâ bu modelin dışına çıkamadığını söyledi.

Konuşmasında planlı ekonomiye işaret eden Kuruç, 'Sermaye sınıfı teşviki sever ama disiplini-sınırlamayı-kuralları sevmez.' diyerek, kritik sorunlardan birine dikkat çekti.

İktisatçı Prof. Dr. Bilsay Kuruç, 1970, özelikle de 1980 darbelerine kadar ekonomide düzenlenen politikaların “bize ait akılla düzenlenen politikalar” olduğunu belirtti. Kapitalizmin “1980 sonrası yeni senaryosunun” 2008’de büyük çöküşle sonlandığını tespit eden Kuruç, kapitalist cephenin bunu “model bitti” diye ilan ettiğini fakat Türkiye'nin “o akıllarla düzenlenen”, ana teması da “dünya modelinin parçası olmak” şeklinde özetlenen politikaların dışına hâlâ çıkamadığını söyledi.

Prof. Dr. Kuruç, Ülke Politikaları Vakfı (ÜPV)’nın düzenlediği ‘1924 Türkiye İktisat Kongresi’nin Yüzüncü Yılına Doğru Türkiye Ekonomisi’ forumunda konuştu. ‘20. Yüzyılda Türkiye Ekonomisi’ başlıklı konuşmasında Prof. Dr. Bilsay Kuruç, 17 Şubat 1923 Birinci İzmir İktisat Kongresi’nin Türkiye için 20. Yüzyıla giriş tarihi olduğunu, ancak Türkiye’nin 21. Yüzyıla henüz giremediğini savundu.

PLANLAMAYI ÖĞRENDİK Mİ?

1923’ten bu yana Türkiye ekonomisini üç döneme ayıran Kuruç, sermayenin sınıfsal olarak desteklediği 80 darbesinden sonra başlayan üçüncü dönemde uygulanmaya başlanan üçüncü senaryo döneminde, özel sektörün insan gücünü yetiştiren KİT’lerin ve “kendi aklımızın” bir yansıması olan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın yok edildiğini vurguladı. Prof Dr. Kuruç, KİT’lerin, fabrikaların, yolların ve köprülerin “20’lerin 30’ların sermaye birikimi” olduğunu söyledi ve ekledi: “DPT ise dönemin 'yüksek entelektüel kapasitesinin' ürünüydü; işin merkezindeydi. Kurumlaşmayı, ufka bakmayı getiriyordu. DPT döneminde siyasetçiler de planlama diliyle konuşmaya başlamışlardı. Cumhuriyet Türkiyesi, demiryolları ve sanayi hareketiyle geri kalmışlığın kalın kabuğunu kırmıştı. Plan programı ilk kez 1930’larda öğrenmeye başlamıştık.”

ÖZEL SEKTÖR TEKNOLOJİ YARATMAKTAN YOKSUN

Peki 1930’lardan sonra iktisat tarihimizin olumlu faktörleri arasında, aktifimizde yer alan “teşvik gören özel sektör” bugün ne durumdaydı? Prof. Dr. Kuruç, bu soruya şu cevabı verdi: “Teknoloji yaratmaktan yoksun bir özel sektör var. Teknolojinin müşterisi.”

Sermaye sınıfında yeni katmanlar oluştuğunu da belirten Prof. Dr. Kuruç, onların kapitalizmin 80 sonrası modelini sevdiklerini ifade etti ve “Türkiye 80’den itibaren kalite duvarına çarptı ve orada kaldı.” tespitini yaptı. Kuruş ayrıca, borç stokunun, ekonominin önünde bir başka ayakbağı olduğunu not etti.

‘EMEĞİ VARLIK HALİNE GETİREBİLMEK LAZIM’

“Türkiye Cumhuriyeti bir köylüler ülkesinde kurulmuştu. Stokumuzun aktifinde entelektüel güç, pasifinde yine emek vardı.” diyen Kuruç, emeğin, değerlendirebilirsek aktifte, değerlendiremezsek pasifte, yük olarak kalacağını söyledi. Kuruç, şu tespitlerini aktardı: “O emeği varlık haline getirebilmek lazım. Geri kalmışlığın kalın kabuğu sınıfsal bir kabuktur. Ticaret erbabı onunla iç içe. O kabuk, emeğin bağımsız çiftçi olmasını, köylünün çiftçi olabilmesini engellediler. 1940’larda köy enstitülerini ve toprak reformunu, köylünün bağımsız çiftçi olmasını engellediler. Bizans’tan kalan toprak rejimi 1950’ye kadar ekonominin lokomotifi oldu... 1954’ten sonra tarımda büyüme yüzde 3 ve altında gidebildi. Ekonomiden siyasete bütün toplum yapısını etkiledi.”

‘UFKA BAKABİLECEK BİR NÜFUS YARATALIM’

Prof. Dr. Kuruç, bugün “aktifimizde” yer alan emekte bilgi ve donanım artışı olduğunu ama örgütlenme şansı olmadığını vurguladı. Öte yandan bilgi görgü eksikliğini yansıtan bir emek kesimi de olduğuna işaret eden Prof. Dr. Kuruç, “2017 OECD araştırmasına göre 15-64 yaş arası nüfusumuzun yüzde 40’ını oluşturan bir emeğin, 25 milyonun herhangi bir becerisi olmadığını” söyledi. Bu emekte bir de işsizler stoku olduğuna değinen Kuruç'un sunumda bu hususta verdiği mesajlar mealen şöyle oldu: Çözüm eğitimdi ama geniş eğitim gerekiyordu. Ufka bakabilecek bir nüfus yaratmak, nüfusun eğitimsiz bölümünü ayakbağı olmaktan katkı yapmaya evriltebilmek gerekiyordu.

‘GELİRLERİ ARTIRARAK KENDİMİZİ ŞARJ ETTİK’

Türkiye İktisat tarihinin 1960-80 “ikinci senaryo” döneminin 1961 Anayasası ile başladığını ve ana senaryonun “planlı kalkınma” olduğunu hatırlatan Prof. Kuruç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aktifte emek var. İlk kez tarih sahnesine çıkıp örgütlenmeye başlıyor. 61 Anayasası ortamında haklarını öğreniyor ve yükselen ücretlerle gelirler artıyor, gelirler arttıkça ekonomi gelişiyor, kendi kendimizi şarj ediyoruz. Ancak 60’ların sonuna doğru dünyada yükselen fiyatlar 70’lerin başında petrol krizi ülkemizi de etkilemiş, sermaye sınıfının hoşnutsuzluğu başlamıştı. Sermaye sınıfı teşviki sever ama disiplini-sınırlamayı-kuralları sevmez. Hoşnutsuzluk, sermaye sınıfının sınıfsal olma boyutu büyür. 70’lerin başında 12 Mart darbesiyle ve asıl 1980 Eylül’de, sermayenin sınıfsal olarak desteklediği rejimle bunu gördük.”

Sonraki Haber