Prof. Dr. Sumru Altuğ: Kahvehaneden çıkarıp üretime yönlendirelim

Ak Parti MKYK üyesi Altuğ, 1980'lerden itibaren finansallaşma üzerine kurulan modelin değiştiğini, Türkiye'nin enerjide ve altyapı yatırımlarında atılım yapması gerektiğini söyledi.

Küresel finansal sistem 2008'den sonra kendine gelemedi. Neoliberal düzende birçok gelişen ülke farklı yıllarda sermaye akımlarının öngörülemez hareketleri nedeniyle krizler yaşadı. En sonunda sistemdeki sınırsız finansallaşma kapitalist merkezleri vurdu. Dört büyük merkez bankasının bilançosu önce 2008 krizi ardından Kovid-19 krizi derken iki 28 trilyon dolara ulaştı. Bu 2.5 kat artış demek. Adeta sınırsız parasal genişleme yüzünden risk iştahı ancak işin geldiği noktada kripto para benzeri alanlara kaynaklar akmaya başladı. Mart ayının son gününde ise ABD'de adı pek duyulmamış bir hedge fonun işlemleri Wall Street'te küçük çaplı bir paniğe neden oldu. 2 milyar dolarlık bir zarardan söz ediliyor. Daha önce GameStop hadisesinde de görüldüğü üzere çok fazla açığa satış riski alınmış durumda. Bunun yanında borsalarda kredili işlemlerin tutarı da bir hayli fazla. GameStop'a ilişkin haberlerimizde bunları size aktarmıştık. Özetle bu tür haberi ben çok daha fazla duymaya başlayacağız diye düşünüyorum.

ÇİN ÖRNEĞİNE İŞARET ETTİ

Türkiye de 2001'den sonra belirlediği “sıcak sermaye akımlarına dayalı büyüme modeli”nden bir türlü çıkamadığı için şimdilerde döviz kurlarına kilitlenmiş bir halde politika belirlemekle meşgül. Ancak değişen dünyada ekonomiye ivedilikle bir rota çizilmesi gerekiyor. Türkiye'de önemli akademik çalışmalara imza attıktan sonra bir süredir Lübnan'da çalışmalarını sürdüren ve American University of Beirut İktisat Bölüm Başkanı görevinde bulunan Prof. Dr. Sumru Altuğ'a gelişmelere ilişkin sorular yönelttik. Sumru hoca sohbetimizin ardından ricamız üzerine hem kendi akademik çalışmalarından bazılarını hem de piyasalardaki kaldıraçlar üzerine yazılmış bir makaleyi bize gönderdikten sonra sohbetimizde de konusu geçen Çin örneğine ilişkin şu önemli notu da düştü: “Çin, Afyon Savaşları yüzünden afyonkeş olmuş halkını ilk önce bu alışkanlıktan kurtardı. Sonra fabrikalarda istihdam etti. O işçilerin çocukları doktor ve mühendis oldu. Onlar da çocuklarını ABD'ye, Hong Kong'a, İngiltere'ye gönderip okuttu. Şimdi bu nesil startup'çı oldu. Türkiye de halkını kahvelerden çıkarıp üretime yönelmiş bir toplum yaratmalı. Dedeler ve babaanneler Çin'de olduğu gibi çocukları doktora yaparken torunlarına bakmalı.”

FİNANSALLAŞMA KENDİLERİNİ VURDU

Geçen ay yapılan AK Parti Kongresi'nde partinin MKYK'sına seçilen ve daha önce uzun yıllar TÜSİAD'da ve Koç Üniversitesi'nde çalışmalar yapan Prof. Dr. Sumru Altuğ'a, Türkiye'nin kredi risk primi CDS'lerinin neden bu kadar yüksek tutulduğunu sorduk. Reyting kuruluşlarının 2008 krizinde çok eleştiri aldığını hatırlatan Sumru hoca, “Sağlıksız finansal araçlara yüksek reytingler verdiler. Bugün nereye geldiğimizi anlamak için biraz geriye gitmek gerekiyor. 1980'lerden itibaren gelişmiş ülkelerde finansallaşma üzerine kurulan büyüme modeli çok yara aldı. 97-98'deki Doğu Asya krizine bakalım; bir gecede 180 milyar dolarlık çıkış oldu. Böyle bir olay, tasarruf oranları yüksek, cari fazlası olan, ortalama yüzde 10 büyüyen ekonomilerde oldu. Bu çıkışı gerektirecek makro hiçbir gerekçe yoktu. New York Times yazarı ve Nobel ödüllü Paul Krugman 1997 Asya krizin konusunda diyor ki; finans piyasaları tamamen sürü zihniyeti (herd behavior) içinde hareket ettiler.. 90'larda peş peşe birçok yükselen piyasa ekonomisi krizi yaşandı: Rusya, Türkiye, Meksika, Doğu Asya krizi gibi. Melike Bildirici ile dünyadaki iş çevrimleri üzerine yazdığımız bir makalede biz 1990’lar için tek bir büyük 'yükselen piyasa ekonomileri krizi' tanımlaması yaptık. Bu para çıkışları hiç sebepsiz yere olabiliyor. G. Kore'de devlet maliye bölümünde çalışan biriyle buluştum; 2008 krizinde büyük çaplı para çıkışına uğradık. Bunun üzerine artık rezervleri daha da yüksek tutuyoruz yine de para çıkışı oluyor, demişti. G. Kore gibi uzun yıllar neredeyse hiç resesyon yasamayan güçlü bir piyasa ekonomisi 97-98 Doğu Asya krizinde öyle bir darbe yedi ki yüzde 9 oranında daralma yaşadı. 2008'e geldik bu sefer finansallaşma modeli kendilerini vurdu. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları 1930’lardaki Büyük Bunalım’dan sonra en büyük resesyonla karşı karşıya kalan ekonomilerini kurtarmak için piyasalara büyük oranda likidite verip batık finansal ürünleri piyasadan toplamak adına büyük çaplı parasal genişleme (quantitative easing) programlarına yöneldiler” dedi.

FİNANSALLAŞMA SONA ERİYOR

Çin'in yükselişinin de sistemde dengeleri değiştirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Sumru Altuğ, “Ayrıca Türkiye gibi ülkeler de yükseliyor. 20 yıl öncesinde değiliz. Fakat bu finansallaşma dönemi artık sona eriyor. ABD'de Biden yönetiminin sunduğu iki ayrı paket neredeyse 4 trilyon dolara bedel. 1.9 trilyon canlanma paketini Kongre’den geçiren Biden yönetimi şimdi de yeni bir harcama paketiyle köprü, yol, liman, havaalanı, elektrik otobil şebekesi gibi altyapı yatırımları, çip ve tıbbi ürünler üretimi, yeni konut yapımı, Ar-Ge harcamaları, okulların onarılması, işgücünün yeniden eğitilmesi gibi alanlara 2 trilyon dolarlık daha harcama planlanıyor... Aslında böylesine büyük bir harcama, 1960'lardan sonra ilk kez gerçekleştiriliyor. Bu tür bir harcamayı Bill Clinton gibi Demokrat başkanlar dahi yapamadı. O da aslında finansallaşmanın bir parçasıydı.. Wall Street'ten gelen Hazine Bakanı (Robert Rubin) yoluyla Glass-Steagall Act feshedilerek bankaların yatırım bankacılığına giriş süreci Clinton döneminde başlatılmıştı. Trump’ın politikaları da şirketlere ve zenginlere vergi indirimi dışında fazla bir şey sunamadı. Sonunda iklim krizi ve pandemi geldi çattı ve mevcut ekonomik modelin sınırlarını gözler önüne serildi. Şimdi herkes model değiştirmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.

KUR, FAİZ TARTIŞMASINI BIRAKIN!

“Ben diyorum ki; Türkiye'de artık şu kur, faiz ve enflasyon tartışmasını bırakın. Reel ekonomiye, üretkenliğe, inovasyona, start-up'lara, bölgesel ticarete yönelelim. Türkiye çok önemli bir yerde” diyen Sumru Altuğ, şunları söyledi: “Fon yöneticilerine sormak istiyorum; niye Asya krizinde Güney Doğu Asya'dan çıktınız? Bu konuları tartışalım. Hâlâ çok tehlikeli işler yapılıyor. Bu hedge fonlar kaldıraç kullanıyor. 10'u bin yapıyorlar. Obama döneminde hedge fonlarının ve finansal kuruluşların faaliyetlerini denetim altına almak için Dodd-Frank yasası da getirdiler ama riskli faaliyetler ve yüksek oranda kaldıraç kullanımı devam ediyor. Yatırımlar kötü gidip kriz çıktığında yine merkez bankalarının ve toplumun başına gelecekler. Finansal kriz bitmiş değil. Bu hedge fonlara sormak lazım; Türkiye, neden yatırım yapılabilir bir ülke değil, hangi sebepten? Eğitimli kitle, büyük iş dünyası kuruluşları var, AB’de bulunan birçok ülkeye göre geniş yeraltı ve yer üstü tabii kaynaklara sahip, tarımı büyük kitleleri doyurabilecek nitelikte ...”

KALDIRAÇLAR KRİZ YARATI

Prof. Dr. Sumru Altuğ, Türkiye'nin bu faiz oranlarını ve risk seviyesini hak etmediğini belirterek, “Finansal olarak batmış ülkeleri görmek istiyorsak 2010’lardaki Yunanistan, bugünkü Lübnan'a bakmak gerekiyor.. Fonların Türkiye'ye kasıtlı bir davranışı olduğunu düşünmüyorum ama böyle işliyorlar. Biz alırız faizi, çıkarız... Tekrar gireriz, tekrar çıkarız. 97-98 Asya krizinden sonra Malezya gibi bazı ülkeler kambiyo kontrolü koymaya kalktı ama o da tam çözüm değil” dedi. John Geanakoplos'un kaldıraç kullanımı üzerine yaptığı çalışmalara dikkat çeken Sumru Altuğ, bu kaldıraç kullanımının eninde sonunda kriz yarattığını bildirdi. Sumru hocaya bu hayasız sermaye akımlarına karşı ne yapılması gerektiğini sorduğumuzda ise şunları aktardı: “Bunu iki taraflı düşünmeli. Türkiye içeride G. Kore gibi kendi kalesini sağlam tutacak. Rezervlerle oynamayacak. Rezervler arkada duracak. Reel ekonomide büyük yatırım yapılması lazım. Projelerim var sunacağım. Sektörel yapıda toplam faktör verimliliği; esas ölçüm bu, buna bakalım. Ara malı ithalatına bakalım, katma değeri daha yüksek ürünlerin üretimini düşünelim. Bölgesel eşitsizlik var. Bölgesel ticaret yolları nasıl canlanabilir. Komşularla ticaret belki bölgesel kalkınmanın en önemli yollarından birisi, buna bakalım...”

'TÜRKİYE BU İŞİN İÇİNDEN ÇIKACAK'

Prof. Dr. Sumru Altuğ, şunları anlattı: “Şunu da unutmamak gerekiyor: düşük faiz iyi ama yatırımların tek belirleyici değil. Yatırımları belirleyen belki en önemli etken, ekonomideki belirsizlik ve öngörülmezlik. Ayrıca belli alanlarda şirketlere Biden’ın altyapı paketinde önerdiği gibi yatırım teşvikleri verilmesi de yatırımları canlandırmanın bir diğer yolu. Sorunlarımıza ve dünyaya ne yapıyor bakalım. Türkiye çıkacak bu işi içinden. Biraz da çok türbülansı bir dönemden geçiyor dünya. ABD Trump'ın aşırılıklarını törpülemeye çalışıyor, trilyon dolarlık harcamalar yapıyor. Çin ise bunu sessiz yapıyor. STEM (fen, teknoloji, matematik, mühendislik temeline dayalı eğitim modeli) mezunları Çin'de, patentte birinci, üniversiteleri ilk 100'lerde. Hong Kong'da, Şenzen'de startup kültürü var. Çin kahvelerden çekip bu insanları üretime soktu. Köylerdeki adamları şehirlere getirdi ve doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla kurduğu fabrikalarda istihdam etti. Bugün ise artık 5G teknolojisi, robotlu üretim, yapay zeka gibi alanlarda Çin çok büyük yatırımlar yapıp '2025’de Çin' öngörüsü ile yüksek teknolojili imalatta dünya lideri olmayı hedefliyor.”

'TCMB'Yİ İŞLERİN ODAĞINA KOYMAYALIM'

Tarihteki ticaret yollarıyla ilgili iktisadi bir çalışma yaptırdığını belirten Sumru Altuğ, “Türkiye kendi anlaşmalarını yapsın. ABD'nin başında çok sorun var. Onlar bizi batırıyor dersek bizi kimse dinlemez. Katma değer zincirleri, ara malı ithalatı, Ar-Ge bunların çalışması yapılması lazım. Faktör verimliliği ne durumda. Yükselmesi gereken yatırımlar nedir...” bilgisini verdi. “Fon yöneticilerine sormak lazım” diyen Sumru hoca, “Güneydoğu Asya'nın vurulması. Finansal piyasalar o kadar genişlemiş ki. Reyting kuruluşları çok sakat. Çin kendi kuruluşunu oluşturmaya çalışıyor. Konuşmalarınıza dikkat etmeniz gerekiyor. Merkez Bankası'nı (TCMB) işlerin odağına koymayalım. Powell bir iki şey söylüyor enflasyon yükselebilir, diyor. Bir şey olmaz, diyor. Gidiyor” ifadelerini kullandı.

Tarihteki ticaret yollarıyla ilgili iktisadi bir çalışma yaptırdığını belirten Sumru Altuğ, “Türkiye bölge ülkeleriyle ve büyük ticari ortaklarla kendi anlaşmalarını yapsın. ABD'nin başında çok sorun var. Onlar bizi batırıyor dersek bizi kimse dinlemez, biz kendi sorunlarımız çözmeye bakalım. Katma değer zincirleri, ara malı ithalatı, şirketlerin Ar-Ge harcamaları, bunların çalışması yapılması lazım. Faktör verimliliği ne durumda. Yükselmesi gereken yatırımlar nedir...” bilgisini verdi.

Türkiye'nin 2000'lerin başındaki reformlarla devlet bütçesini kontrol altına aldığını, bankacılık sektörünü düzenlediğini, türev piyasaları kurduğunu, risk primini düşürmeyi başardığını ve faizle kurun aşağı geldiğini hatırlatan Prof. Dr. Sumru Altuğ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama artık bu model ve bu reformların etkinliği sona eriyor. Bir paradigma değişimi var. Merkez Bankası konusunu soğutalım. Merkez Bankası'nı (TCMB) işlerin odağına koymayalım. ABD’de FED Başkanı Powell bile piyasaları sakin tutmak için bir-iki şey söylüyor, enflasyon hedefimizden biraz saparsak bir şey olmaz, diyor ve gidiyor.

SICAK PARA YERİNE BUNLARI KONUŞALIM!

Türkiye'nin, Çin'in dünya lideri olmak istediği konularda neler yapabileceğini gündeme getiren Prof. Dr. Sumru Altuğ, “Hangi yüksek teknoloji alanlarını hedefleyip bu konuda bölgesel lider konumuna gelebilir? Son yıllarda Türkiye askeri teknolojilerde atılım yaptı, bunlar sivil ekonomiye nasıl taşınabilir? Rüzgar enerjisi, güneş enerjisi nasıl yaygınlaştırılıp Türkiye’nin enerji konusunda dışa bağımlılığı azaltılabilir? Bölgesel ticareti canlandırmak için hangi altyapı yatırımları yürürlüğe konabilir?” diye sordu. Sıcak para yerine bu konuları konuşmamız gerektiğini ifade eden Sumru hoca, “Türkiye’nin CDS değerleri ile ölçülen risk primi gibi değerlerin bir anlamda algı işi. Yani, subjektif. Bu konularda da bazı çalışmalar yaptık. Bunlar dünyayı tam biliyorlar mı, ekonomideki büyüklükleri anlatan dağılımları tam olarak hesaplayabiliyorlar mı ki oturup bu şekilde risk primi koyuyorlar?” diye konuştu.

Bu tür subjektif algıları değiştirmenin en önemli yollardan birisinin, Türkiye'nin sorunlarının çözümünü açık bir dille anlatan ve stratejik üretimi merkeze koyan büyüme programları vurgusunu yineleyen Sumru hoca, kimseyi dışarıda bırakmadan geniş bir uzlaşı ile bir programın da yapılması gerektiğini sözlerine ekledi. Sumru hocaya “Milli hükümet gibi mi?” diye sorduğumuzda, “Evet” cevabını verdi.

Sonraki Haber