‘Doğu’nun gözünde biricik Batı’nın gözünde asker ocağıyız’

Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel Ulusal Kanal’da sunduğu Ezber Bozan programında Yeni Şafak Ekonomi Yazarı, iktisatçı Prof. Dr. Yusuf Dinç’i ağırladı. Dinç, 'Doğu, Türkiye’nin biricikliği konusunda fikir sahibi. Batı ise bir asker ocağı, mülteci yatağı olarak görüyor' dedi

Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel, Ulusal Kanal’da sunduğu Ezber Bozan programında Yeni Şafak Ekonomi Yazarı, iktisatçı Prof. Dr. Yusuf Dinç’i ağırladı. Programda Yücel’in sorularını yanıtlayan Dinç, Türkiye’nin ekonomik gündemine ilişkin değerlendirmeler yaptı. Söyleşide öne çıkan bölümleri dikkatinize sunuyoruz:

- Cumhurbaşkanı Erdoğan geçmişte Türkiye'nin kaynaklarının "Faiz Lobisi" ismini verdiği çevrelere aktarılmayacağını ifade ediyordu. Ancak yüksek faiz politikasıyla birlikte hem reel sektörden "Faiz lobisi"ne kaynak aktarımı meydana geliyor hem de kamu bütçesinin borçlanma maliyeti de 5 kat arttığı için devletin daha fazla kaynağı "Faiz lobisi"ne akıyor. Ne oldu da hükümet "Faiz lobisi" yararına olan politikalara yöneldi?

2011’den 2021’e kadar sürekli cari açığın azaldığını gördük. Cari fazlaya dönüldüğü yılın ertesinde yeni ekonomi politikasına gitme kararlılığı gösterildi. Bu hazırlık döneminde artık Türkiye’nin faiz lobisine teslim edilmeyeceğine ilişkin davranış biçimi kendini gösteriyordu.

Hatta Türkiye, özellikle KOBİ’ler seviyesinde işletmelerin yatırımlarını, hibelerle uzun yıllar destekledi. Türkiye o periyodu yapısal anlamda baya bir reform ile geçirdi. Ancak ‘Faiz lobisine ülkeyi teslim etmeyeceğiz.’ derken yeniden faizlerin artırıldığı bir ortama düştük.

“IMF, ‘Ben ekonomimi yönetemiyorum, gel sen yönet’ demektir, para verecekse programıyla birlikte gelir.”

BATI’YA DÖNMEMEYE TEPKİ

Bu periyot boyunca ‘Yatırım grevi’ denilen bir sorunumuz oldu. Nedir bu: Yatırım yapması beklenen varsıl kesimin toplumun artan refahına bir tepki vermesi, tercih edilen politikalarla uyum göstermemesi, politikaların yüzünün Batı’ya dönük olmaması. Bu gibi durumlar ile tepki olarak greve gidebiliyor sermayedarlar.

Zararı göze alarak, statüyü kaybetmemek, alt-orta gelir grubunun gelişimine fazla destek vermemek için kârlılığından da feragat ederek bir grev işletebiliyorlar. Fakat Türkiye’de öyle bir ortam oldu ki yatırım grevi yaptıkları halde kârlılıklarından da vazgeçmemiş oldular. Türkiye olarak faiz politikasıyla konut, araç edinimi gibi bir alan açmış olduk bunlara. En baştan selektif kredi politikasıyla başlansaydı böyle olmazdı.

‘Sen bu krediyi niye alacaksın?’ sorusu olmadan kredi verilmez. Ancak bizde yozlaşmış bankacılık işlemleriyle bu soruyu sormadan kredi verdik. Hükümet yatırımların, istihdamın artmasını beklerken krediyi alanlar farklı alanlara yatırdılar. Dünyada ‘Yatırım grevi’ yapıp kâr eden bir tek bizdekiler vardır.

TÜRKİYE’NİN ÜZERİNDE DEMOKLES’İN KILICI

- Hükümetin ekonomi programını değiştirmesinin ardından 2024 yılında dışarıdan 25 milyar doların üzerinde bir portföy yatırımı (Sıcak para) girişi oldu. Ancak bu portföy yatırımları niteliği itibarıyla kolayca geri çıkabilecek yatırımlar. Siyasi anlaşmazlıklar sonucu çıkış tehdidi ile Türkiye ekonomisinin üzerinde Demokles'in Kılıcı gibi sallanıyor diyebilir miyiz?

Sıcak parayı soğutamazsak sürekli sallanır. Bunun bir girişi, bir de çıkışı var. Sıcaklık neye göre ölçülür? Vadeye göre. Bizdeki para gecelikte, haftalık repoda. Yani olabilecek en kısa vadede işlem görüyor. Uzun vadeli finansal varlıklara doğru yaymak lazım. Vade uzadıkça para soğur, içeride durma kararlılığı gösterir. 25 milyar dolar çok önemli bir tutar değil ancak çok kısa vadeli olması Türkiye için gerilimi artırabiliyor. Şöyle bir tutar bugün Borsa’dan çıksa Borsa’nın 4 binlere düştüğünü görürüz.

- Demokles’in Kılıcı nasıl ortadan kaldırılabilir?

Bu kılıcı üzerimizden kaldırmanın en önemli adımı, Türkiye’nin IMF’in ‘Stand by’ anlaşmasından çıkmasıydı. Türkiye geçtiğimiz yıl bor karbür fabrikası açtı. Buradaki teknolojiyi biz bu üretemiyoruz, edinemiyoruz. Türkiye, Çin’den bu teknolojiyi alabildi ve bor karbür fabrikası açıldı. Bor karbür ithalatımız 8 milyar dolardı.

IMF’ye desek ki ‘Bor karbür fabrikası kuracağım, maliyeti 80 milyar dolar.’ IMF bize der ki ‘8 milyar dolarlık ithalatın 10 senelik maliyetini oraya gömmeyelim.’ Halbuki bu fabrikayı kurduğunuz zaman, ithalatınızı karşıladığınız gibi 30 milyar dolarlık da ihracat yapıyorsunuz. IMF ile buraya para yatıramazsın. IMF, ‘Ben ekonomimi yönetemiyorum, gel sen yönet’ demektir, para verecekse programıyla birlikte gelir.

SERBEST PİYASA ABD’YE SERBEST

- Türkiye Rusya'ya uygulanan yaptırımlara taraf değil. Ancak Türk bankaları Batı baskısı nedeniyle Rusya'ya ihracat yapan firmaların ödemelerini çekmesine izin vermiyor. TASS'ın son haberine göre Türk bankaları Rusya ile işlemleri tamamen kesmeyi planlıyor. Geçmişte ABD Hazine Bakanı Yardımcısı Wally Adeyemo bizzat açık mektup yayımlayarak Türk şirketleri Rusya ile ticaret yapmaları konusunda tehdit etmişti. ABD Büyükelçiliği çalışanları da kapı kapı dolaşarak şirketleri bizzat tehdit etmişti. Hükümetin bu tehdit ve baskılara karşı çıkarak iş insanını koruması nasıl mümkün olacak? Yoksa bu süreci hep birlikte izleyecek miyiz?

Biraz izleyeceğiz. Çünkü uluslararası ödeme sistemi lazım. Şu an Rusya ile gıda ve ilaç dışında ihracat yapamıyoruz. Makine gündeme geldiği zaman ordu mühimmatı olarak ele alınıyor. 2-3 ay önce Avrupa çıkarması yaptı. Oradan Avrupa’ya da bize de tehditler savurdu. Yaptırımların dışına çıkarsanız, jeoekonomik estrümanlarımızı kullanırız dendi.

Oysa bizim Rusya’dan enerji ithalatımız var. Türkiye’den gidecek ürünlerle bunu mahsuplaşabiliriz. Buna izin vermiyorlar. Serbest piyasacıların, serbest piyasaya müdahale etmesi. Serbest piyasa zaten ABD’ye serbest.

Bizim Doğu-Batı dengemiz, çıldırtan bir kusursuzlukta. Bu dengenin nimetlerinden faydalanmamızı istemiyorlar. Biz bu nimetlerden faydalanmaktan bir miktar fedakarlık ediyoruz sanırım. Yoksa Türkiye, ‘Ben Rusya ile ticaret yapacağım kardeşim.’ der. Ancak bu miktar fedakarlık, dengeyi bozdurmamak adına başka menfaatler sağlıyor olabilir.

Dünyada finansal mimarinin alternatifinin gelişmesi ve bizim finansal sistemden dışlanmamamız lazım. Dışlanırsak işler çok zor.

‘Doğu, Türkiye’nin biricikliği konusunda fikir sahibi. Batı ise bir asker ocağı, mülteci yatağı olarak görüyor.’

‘BİR ÖNCEKİ KABİNEYLE BATI’YA DÖNÜLEMEZDİ’

- 9 Haziran 2024 tarihli yazınızda şöyle diyorsunuz: ‘Türkiye’nin eksen tartışması öyle çok boyutlu ve öyle karmaşık ki seçim yapmak durumunda kaldığı her seferinde ekonomi politikalarıyla beraber siyaset de değişiyor.’ Her seferinde alınan farklı tutumların temel sebebi nedir?

2023 Mayıs’ından sonra Türkiye, sıcak para girişi beklentilerinin ardından yeni kabine biçimlenmek zorundaydı. Bir önceki kabinenin yarısını bu politika ile çalıştıramazdınız. Yüz tekrar Batı’ya dönecekse bu kabinenin de uyumsuzluk arz ettiği tartışılabilir.

Bence Türkiye doğru bir denge politikası içinde olmalı. Yüzünü Batı’ya döndüğünde, siyasetin kayışı kopuyor. Doğu, Türkiye’nin biricikliği konusunda fikir sahibi. Batı ise bir asker ocağı, mülteci yatağı olarak görüyor.

Doğrudan yatırımlar bir ülkenin ‘Gri listede’ olup olmadığı referans alınmaz. Ülkenin ontolojisi, beşeri sermayesi referanstır. Bu Türkiye’yi anlamak demektir. Türkiye’de bir Alman markası bir de Çin markası yatırım yapmak istedi. Alman otomotiv markası vazgeçince, Manisa’daki arazi Çinli otomotiv markasına verildi. Tercihleri Batı mı Doğu mu Türkiye’yi anlayarak yapıyor? Batı için Doğu’ya sırtımızı dönemeyiz. Doğu için de Batı’ya sırtımızı dönemeyiz. İki kuşak Batı var. Balkanlara kadar Batı var. Balkanlardan sonra Batı var. Hatta bir de uzak Batı var. Yaklaşımlarımızı buna göre şekillendirmeliyiz.

‘AKTİF TARAFSIZIZ’

- İsteseniz de Türkiye'nin dengede duramayacağının kanıtı şu: Batı, Türkiye’nin ekonomisinden birliğine, LGBT’sinden dolar hegemonyasına kadar tehdit ifade ediyor. Bu tehditlere karşı önlem alabiliyor muyuz alamıyor muyuz? Tartışma burada. Kimse Doğu’ya teslim olalım demiyor. Türkiye, denge politikasına uymayan bir adım attı. BRICS’e üyelik başvurusu yaptı.

Aktif tarafsızız çünkü. Dünyada en zavallı söz bence ‘Avrupa’nın güvenliği Türkiye’den başlar.’ sözü. Batı için Türkiye değerli değil ama önemli. Truman Doktrini ile Rusya’nın Körfez Ülkeleri ile bağını kesecek bir hat çekme niyetindeydiler. Türkiye’yi elde edemediler ama Yunanistan’ı elde ettiler. Türkiye’nin aynı durumda olmamasının sebebi, Doğu ile kurduğu dengeli ilişki. Ama bu dengeden saparsak, karşılaşabileceğimiz şeylere karşı yeterince hazırlığımız bizim de yok, Doğu’nun da yok. Doğu o zamanı tamamladığında, zaten Türkiye’nin çağı başlar.

- Hazine ve Maliye Bakanlığı kaynak yaratmak adına boyutu 100 milyar TL olduğu iddia edilen tasarruf paketi açıkladı. Ancak 2024 yılı merkezi yönetim bütçesinde hedeflenen "Vergi harcaması" yani vazgeçilen vergi miktarı 2,2 trilyon TL. Bunun 1,6 trilyon TL'si sermaye tarafında. 100 milyar gibi küçük miktarlarla tasarruf paketi açıklamak yerine bu vergi muafiyetlerini gözden geçirmek daha fazla kaynak sağlamaz mı?

İktisatta kamu tasarrufu bugün tartışılan anlamdan çok başka; kamu yatırımlarını durdursun demek. Biz kamu yatırımlarını durduracak bir dönemde değiliz. Bu tartışmanın amacının, ‘Servet sahiplerinden daha fazla vergi alınsın.’ tartışmasını gömmek olduğunu görüyorum. ‘Siz bizden vergi isteyeceğinize, israfı bitirin.’ noktasına perdeleme amacını taşıyan bir sistematik yaklaşım var.

‘ASGARİ ÜCRET PATRONA YARIYOR’

- Sendikalar yaz döneminde yüksek enflasyon nedeniyle asgari ücrete ara zam istedi. Emekli aylıklarının asgari ücret düzeyine çıkarılmasını istedi. Bu istekler yerine getirilmedi. Fakat vergi paketinden borsa kazancı vergisi, kademeli konut vergisi, harcama ile gelir arasındaki tutarsızlık sonucunda alınacak servet vergisi gibi kalemler tepkiler sonucu çıkarıldı. Emekçilerin tepkisi sonrasında geri adım atılmazken, iş dünyasının itirazları geri adıma yol açtı. Burada hükümetin bir sınıfsal tercihi söz konusu mudur?

Bu ekonomi politikası finansal kesimi kayırır. Ben asgari ücretin kaldırılmasını savunuyorum. Bizde asgari ücret artık çalışanı değil işvereni soruyor. Bugün piyasada 20 binin altında asgari ücret yok. Bazı örneklerde toplu iş sözleşmeleri, işletmelerin kurumsal ücret politikaları belirleniyor. Tabii bizim sendikalaşmamız zayıf. Onun hazırlıklarını yapmamız lazım. Bir önceki Çalışma Bakanı onun vurgusunu çok yaptı. Başka yöntemler uygulanabilir, bu artık patronu koruyan bir uygulama.

Sonraki Haber