Prof. İlber Ortaylı, koronavirüs salgını sonrası dünyada oluşabilecekleri anlattı
Habertürk'te Didem Arslan Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, yeni tip koronavirüs salgınından sonra dünyada dengelerin değişeceğini söyleyerek, Avrupa ülkelerinin çaresiz kalmasıyla ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu.
Dünya yeni tip koronavirüs salgını (Kovid-19) ile mücadele ederken birçok tarihçi, sosyolog ve siyaset bilimci salgından sonra dünyanın yeniden şekilleneceğine dair değerlendirmelerde bulunuyor.
Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Habertürk’ten Didem Arslan Yılmaz’ın sorularını yanıtladı ve “Her şey eskisi gibi olamaz. Felaketler Allah korusun üs tüste gelirse insanlar akıllı olmak zorunda. Şöyle bir tip Amerika’yı büyük memleket yapamaz, benim vereceğim vergiyle zenciyi mi besleyeceğim? Bu zihniyet yaygın. Halbuki o zenci de istemeden getirildiği kıtada ekip, biçiyor. Hastalık geçiyor hızla. Bu çok açık. Metroyu kullananlar sadece alçak sınıf, fakir sınıf, sefiller falan değil. Yüksek sınıfın insanları bile kullanıyor artık. Bir sürü insan bazı yerleri metro ile geçmek zorunda. Şehirlerin büyümesine dikkat edeceğiz. İnşaatçıları severim, inşaat yaparım diye bir şey olmuyor artık. İnşaatlar tabiatın bitki örtüsünün, coğrafi düzenin üstüne yürümemek zorunda, yoksa size terbiyenizi veriyor, bu çok açık” diye konuştu.
Ortaylı’nın değerlendirmeleri şöyle:
'DOĞUDAN GELEN SALGINLAR BATININ EN UCUNU VURUYOR'
"İspanya Amerika’nın keşfinden sonra bazı hastalıkları getirdi. Bunlar çok büyük çapta krizli ve yayılan hastalıklar değildi ama kalıcı oldular. Bir tanesi bizim frengi dediğimiz sifiliz, Güney Amerika’dan gelmiştir. Genelde kitleleri ve şehirleri kavuran salgınların hepsi doğudan geliyor. Bu çok açık bir şey. Çok ilginç tesadüf doğudan gelen hastalıkların yayıldığı yerler genelde en uç noktadaki Batı Avrupa. Pisa, Cenova gibi şehirlere geliyor. İkinci neden ticaret. Deniz ticareti daha çok muhafaza etmiş bu gibi hastalıkları. Kervan ticaretine göre farkı daha kısa süregelen bir şey demek ki. Bunlar tıbbi raporlar. Gemi limana geliyor, ekseriyetle İtalya, Güney Fransa. Bu gibi salgınların, kara vebanın tesirini görürsünüz.
Türk imparatorluğuna Anadolu’ya bu gibi salgınlar geldiğinde onlar kadar yıkıcı olmamış. Bu çok açık. Ahalide de panik daha az görülmüş. Bilhassa seyyahların raporunda böyle. Belki de büyük ölçüde hamamların kullanılması bu gibi salgınları önledi. Zaten bu salgınlar İtalya’da da Roma döneminden sonra başlıyor 6. asırda. Biz İspanyol felaketini görene kadar Türkiye’yi altüst eden salgın hastalıklara çok rastlanmıyor. Yoksa mesela Sadrazam Ayas Paşa vebadan öldü. Belirli yerlerde olabiliyor. Ama çok fazla sıçrayan, yıkan hastalıklar olarak görmüyoruz. Belki memleketin strüktürü,belki deniz ticaretinin olmaması, belki iklim, belki sağlık tesisleri rol oynayabilir.
'ABD’NİN YAPTIĞI KITLIK ZAMANI MARKET YAĞMALAMAK'
Şimdi dünya değişti. Nüfus çok fazla patladı. Bu salgınların çıktığı dünyanın bölümü gerçekten coğrafi bakımdan imkansızlıkları da içeriyor. Nüfus ve sayı o zaman gizlenmişti. Harp kahramanı Churchill’in başbakanlığı sırasında İngiltere ve bilhassa Londra’yı ilgilendiren bir facia oldu geçmişte. Aşırı sisle ahali boğuldu. Verilen rakamlar birbirini tutmuyor. Sonradan daha fazla adam götürdüğünü arşivler açıklanınca söylediler. Belki bu koronavirüs o kadar götürmeyecek belki. Ama insanları çok sahipsiz, devletleri çok hazırlıksız yakalandı. Amerika hemen hemen hiçbir hazırlık yapmamış. Görüldükten sonra pek oralı olmadı. Şimdi herkesin doktoru bize gelsin, herkesin solunum cihazını biz alalım diyor Amerika. İyi de bu kıtlık zamanında süpermarketin rafını yağmalamaktan başka bir şey değil.
'AVRUPA BİRLİĞİ BAROK BİR TEZAHÜRATTAN İBARETMİŞ'
Dünyanın düzenini de bozuyor. Teşkilatlı, organizasyon kabiliyeti olan zengin memleketlerin bu konudaki hazırlıksızlığı çok şaşırtıcı. Dünyada birlik dediğimiz birlikler çok sahte birlikler. Birleşmiş Milletler kendi kusurları ve sathi faydalarıyla var olmuş fazla laf edemeyiz. Avrupa Birliği çok iddialıydı. Görünüyor ki iddianın yarıdan çoğu başka bir tezahürat bir nevi barok gösteriş. İtalya ve İspanya kavrulurken bu salgından hiçbir şey yapamadılar belki yapacak halleri de yok. İspanya’ya Rus yardımı ortaya çıktı. İtalya’ya Çinliler başladılar. Bu yardımın içinde Mısır bile yer alıyor. Mısır 1 milyon memleket, oraya maske yolladı.
'BİR SAĞLIK SİSTEMİ BİLE KURAMAMIŞLAR SUNİ BÜYÜMÜŞLER'
Bunlar yeni bir dünyanın doğuşu için gerekçeler. Avrupa’yı bekleyen şey, parçalanmak. Suni bir büyümeydi çünkü. Zamanla suni şekilde büyüdü adeta Avrupa İmparatorluğu olmuş gibi. Kendilerine göre kültürler, dokular icat ettiler. ‘Hristiyan birliği’ diye laflar ortaya çıktı. Başlangıçta ilk kurucular muhafazakar adamlardı. Sonradan kültür olarak vurgulanmaya başladı. Ama görüyoruz ki bir sağlık sistemi bile kuramamışlar. Bir sağlık sistemi bile kuramamışlar. Bu ülkeler iççice yaşıyorlar. Nüfusları iççice. Karısı burada kocası orada yaşıyor. İki ayrı vatandaş bir üçüncü ülkede evlerini kurmuşlar. Böyle bir dünyadasınız. Bu iş yürümedi.
'İŞİN NE OLACAĞI BELLİ DEĞİL! BAŞKA BİR DÜNYA DOĞABİLİR'
Akıllarını başlarına toparlarsa sol da yükselir. Kim halkın sinirlerine, nefretine mütercim olur, kendilerine ikna edici çözüm yolu gösterirse onlar yükselir. Mühim olan insanların evlerine kapanması, yüksek kayıplar vermesi, sıkıntılı haftalar yaşaması. Ve hala işin ne olacağını bilmiyoruz. Burada başka bir dünya doğar. İtalyan bir kişi ‘İtalyanlar Alman ve Fransızları yanına alacağı yerde İspanya ve sizi yanınıza alsa Akdeniz’de daha önemli bir şey olur’ demişti.
'KOMÜNİZMDEN ÇOK DAHA RASYONEL İŞLEYEN SİSTEM VAR'
Bu bir sınıf savaşı değil. Bazıları komünizm ortaya çıkacak diyor ben de diyorum ki çevrecilik ortaya çıkacak. Nihayet en paralı insanlar da birtakım acayip gemilere binip Ay’a veya Merih’e sığınacak değiller. Şehirler nasıl etkiliyor iklimi, tabiatı? Zoolojik, botanik yapıyı? Bunu çok açık görüyoruz. Bu nasıl önlenecek? Bu herhalde komünizmle ötesinde tüketim sınırlaması getirilerek, birtakım devletin birtakım vatandaşların mali imkanlarını yükseltmekten vazgeçecek. Komünizmden çok daha rasyonel işleyen becerikli bir merkezi sistem var. 1.5 milyarlık ülkenin 120 milyonu kapitalist, kazanan harcanan olarak ayarlanmış, gerisinin hayatı fevkalade kötü.
'ABD ZENGİNLİĞİNİ TIBBİ TEŞKİLAT KURMAK İÇİN KULLANMAMIŞ'
Etrafımda sosyal tıp yapanlar var. Bu işin bir de sosyal tarafı vardır. Halk sağlığı denen sorun çok önemli. Bunu bizde bilmiyorlar. Televizyonlarda tatmin olmadığımı söyleyebilirim. Realiteye uymayan gerekçelerle konuşuyorlar. İyi hekim olmak, sosyal tıbbı anlamak demek değil. Amerika maalesef zenginliğini sağlam bir tıbbi gelenek ve teşkilat kurmak da kullanamamıştır. Devlet hastaneleri ve halk sağlığına hizmet edecek kuruluşlar kıta Avrupası ve hatta üçüncü ülkelerle mukayese edilmeyecek kadar geri. Amerika’nın çoğu hususi sigortaların hastanelerine gidecek durumda değil. Bir taraftan da birtakım şeyler çıkmış, bu işten para kazanan hukuk büroları. Oraya giden adamın önemli vakti kağıt imzalamakla geçiyor. Eyalet sistemi ayrı. Merkezi federal tıp kuruluşları insanlara hizmet edecek sayı düşük.
'BİTKİ ÖRTÜSÜ, COĞRAFİ DÜZEN SİZE TERBİYENİZİ VERİR'
Her şey eskisi gibi olamaz. Felaketler Allah korusun üst üste gelirse insanlar akıllı olmak zorunda. Şöyle bir tip Amerika’yı büyük memleket yapamaz, benim vereceğim vergiyle zenciyi mi besleyeceğim? Bu zihniyet yaygın. Halbuki o zenci de istemeden getirildiği kıtada ekip, biçiyor. Hastalık geçiyor hızla. Bu çok açık. Metroyu kullananlar sadece alçak sınıf, fakir sınıf, sefiller falan değil. Yüksek sınıfın insanları bile kullanıyor artık. Bir sürü insan bazı yerleri metro ile geçmek zorunda. Şehirlerin büyümesine dikkat edeceğiz. İnşaatçıları severim, inşaat yaparım diye bir şey olmuyor artık. İnşaatlar tabiatın bitki örtüsünün, coğrafi düzenin üstüne yürümemek zorunda, yoksa size terbiyenizi veriyor, bu çok açık.
'İHLAL EDERSEK BİZE VERECEĞİ CEVAP ÇOK SERT OLACAK'
Kitleyi ele alarak suçlayamam. Sokağa çıkanları söylüyoruz belirli semtlerde. Mesela birtakım yerlerde laf ola yapılıyor. Mevsimi de olmadığı halde İbiza’ya gidenler buraya bir şey getirmiyor mu? Kibar yerlerde lüzumsuz, haksız, yersiz şekilde parti veren insanlar var. Bunlar getirip hastalığı yayıyorlar. Tabii ki imkansızlık, fakirlik bu tip salgınların sebebidir. Küçük yerde 20 kişi yaşamak zorundaysa bir tehlikedir. Ama burada ortak yayılım var. Bir yerde başlayan şey, sizin üstünüze de sıçrıyor. Ortaçağ’da vebadan kaçarak insanlar kurtuluyorlardı. Dağa kaçanlar, villalara kaçanlar vardı. Bugün öyle bir şey söz konusu değil. Herkes bir şeyi müştereken önlenmesi için birlikte çalışacak. Gezegeni ihlal etme kurallarını denersek cevabı çok sert olacak.
'EN ÇOK TEHLİKEYE UĞRAYAN KESİM SAĞLIK PERSONELİ'
İnsanlar sağlık konusunda müşterek politikalara itaat edecek. Ben istediğim şehre istediğim yatırımı yaparım diyemezsiniz. Yapamazsınız efendim. Şu anda en büyük fedakârlıkla çalışan, en çok tehlikeye uğrayan insanlar sağlık personeli ve hekimlerdir. Ona göre hareket etmemiz lazım. En hafif saygısızlıktan, kanun ve nizam ihlalinden kaçınmak ve kaçındırmak lazım. Bu işleri önlemek için savcılığı bekleyemeyiz. Adam sağlıklı değilse, agresifliğe müsaitse başka insanlar için tehlike var demektir, onu tıbbi muhafaza altında tutarsınız. Hakikaten gördüğümüz gibi TBMM’nin hekimi aynı şeye maruz kaldı. Üniversitelerde, tıp fakültelerinde maruz kalan hocalar var, hastanelerimizde var. O insanlar bizim için nasıl bir tehlikede çalışıyorlar. Dış dünyaya baktığımızda da bu böyle. Kendilerine saygılarımızı sunarak bu konuşmayı bitirelim."