Rasih Kaplan Atılgan bir din adamı

Din adamı, sosyolog, eğitimci, Hoca Rasih Efendi Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden Nisan 1920’de TBMM’ye seçildi ve milletvekilliği görevini 1950’ye kadar kesintisiz sürdürdü. Kaplan; Millî Mücadelenin, Cumhuriyet'imizin ve toplumun çağdaşlaşmasının, gizli kahramanlarından biridir

Büyük Millet Meclisi Antalya Mebusu Rasih Hoca.

Onu en çarpıcı Şevket Süreyya Aydemir’in satırlarından öğrenebiliriz. Tek Adam adlı eserde TBMM’nin 29 Ekim 1923 tarihli oturumundan önemli bir an şöyle anlatılır:

“Tartışmalar devam ederken, nihayet Meclisin sarıklı, fakat atılgan, hareketli mebuslarından Antalya mebusu Rasih Hoca (Kaplan) söz aldı. Rasih Hoca’nın ağır, dokunaklı ve tesirli bir sesi vardı. Açık, kesin konuştu. Sözlerini; ‘Din bakımından da en uygun muvaffık hükümet şekli cumhuriyettir,’ diye bağladı ve haykırdı. ‘Yaşasın cumhuriyet!’ Meclis birden dalgalandı. Herkes ayakta ve bütün mebuslar haykırışıyorlardı; ‘Yaşasın cumhuriyet!’”

Atılganlık Rasih Hoca’nın önemli bir özelliğidir, o kadar ki Atatürk tarafından kendisine Kaplan soyadı önerilir. Dokunaklı ve tesirli olan sadece sesi değildir, hitaplarındaki mantık örgüsü kimsenin itiraz edemeyeceği sağlam referanslar ve vizyonerlikle desteklidir. Birçoklarının “Saltanat ve Hilafete vicdanen ve hissen bağlanmış” oldukları, “Hilafet-i İslamiye” risaleleri dağıttıkları yerde o, bunları reddederek “Hakimiyet-i Milliye”yi savunan makaleler kaleme alır. Tek adam değil, şuralar ve istişareler yoluyla idare; babadan oğula değil, liyakate göre seçilen yöneticileri savunur. Memleket ve halk kimsenin malı değildir. Başa gelecek zatın kutsal, yani sorumsuz kabul edildiği bir hüküm şeriatta bulunmamaktadır. İslam’da ruhban sınıfı yoktur, yalnız Tanrı kutsaldır… Rasih Hoca’nın Meclis’te kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte yazıp yayınladıkları broşür için Mustafa Kemal, Başkatip Recep Bey’e 25 Ocak 1923’te gönderdiği telgrafta “Risaleye karşı yazılan reddiyeyi okudum. İçeriğini pek mükemmel buldum. Broşürün yazılmasına ve yayınına çalışan ve çaba harcayan saygıdeğer arkadaşları özellikle tebrik ederim.” der.

Mustafa Kemal Lozan Konferansından dönen İsmet Paşa’yı Ankara garında karşılarken, Rasih Hoca aralarında görülüyor.

KAHİRE’DEKİ CAMİ’ÜL EZHER’DE VE DARÜLFÜNUNDA ALINAN EĞİTİM

Yazı ve nutuklarındaki sağlamlık ve âlimlik Rasih Bey’e ailesinden yadigârdır. Dedesi Mehmet Şükrü Efendi hafız ve tüccar, Konya medreselerinde tahsil gören babası Mehmet Tahir Efendi ise Akseki (Antalya’nın ilçesi) müftüsü ve sonrasında da belediye başkanıdır. Rasih Bey 1883’te Akseki’de doğmuş, çocukluğu dedesinin Hüsamettin köyündeki evinde geçmiştir. Çocukluk arkadaşlarının çoğu köylü çocuklar; Balkan, Çanakkale, Suriye, Sakarya, vd cephelerde savaşan vatan evlatlarıdır. Savaşı ve acılarını çekirdekten yaşamışlar, hep birlikte, savaşta yetişmişlerdir… İlkokul ve ortaokulu Akseki’de okuduktan sonra Rasih Bey, Konya Ziyaiye ve İrfaniye medreselerinden mezun olur. Arapça ve din üzerine yüksek öğrenimini Mısır, Kahire’deki Cami’ül Ezher’de devam ettirir. Kahire Darülfünununda ayrıca edebiyat ve sosyoloji öğrenimi görür. 1911’de İstanbul’a gelerek Nevşehirli Hasan Fehmi Efendi’den (27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelişlerinde Mustafa Kemal ve Heyeti Temsiliye üyeleri huzurunda dua okuyan din âlimi, Yüksek Din Kurulu üyesi) diploma alır. Rasih Bey’in ailesinin çok varlıklı olmadığı fakat öğrenime büyük önem verdikleri yöreyi ve aileyi tanıyan herkes tarafından takdir edilmektedir.

Besim Atalay, Rasih Hoca ve Millî Mücadele arkadaşları, 1920’ler.

1911’den sonra Rasih Bey memleketine dönerek İttihat ve Terakki Fırkası Antalya temsilcisi olarak Konya İl Genel Meclisi’ne üye seçilir. Aynı zamanda Akseki Eğitim Müdürlüğünde ilköğretim komisyonu üyeliği ve başkanlığı yapar. Antalya’nın Konya’dan ayrılmasıyla Antalya İl Genel Meclisi üyesi olan Rasih Bey buradaki görevlerini 1920’ye kadar sürdürür. Mondros anlaşmasının ardından başlayan işgal eylemlerine karşı “Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer alır. Osmanlı Hükümeti tarafından İtilaf Devletlerinin işgaline uğrayacağı tahmin olunan bölgelere halkın infialini dindirmek maksadıyla gönderilen Nasihat Heyeti’nin başındaki Şehzade Abdürrahim’e “Savaşmadan direnmeden teslim olmak geleneklerimizce ve dinimizce caiz değildir. Anavatandan ayrılmamak için canımızı vermeye hazırız, bunun için bir işarete bakıyoruz.” der. Şansa bakın ki tam bu sözün söylendiği günlerde İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal haberi gelir. Bu haberle birlikte Şehzade ve yanındaki Osmanlı komutanları Konya’dan apar topar bindikleri özel trenle kaçar gibi İstanbul’a, Rasih Hoca ve yanındaki direnişçiler de dağlara sığınırlar.

Rasih Kaplan İş Bankası Isparta Şubesi önünde Celal Bayar’la birlikte, 1930’lar.

KURULUŞ, KURTULUŞ VE ÇAĞDAŞLAŞMADA ÖNCÜ SORUMLULUKLAR

Kayıplara karıştığı bu dönemde Rasih Bey, bir yandan Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti namına halkı bilinçlendirme çalışmalarını, diğer yandan Hilal-i Ahmer (Kızılay) tarafından toplanan ilaç, yiyecek ve giyeceklerle silah ve askerlerin yeni kurulmakta olan cephelere, özellikle Nazilli cephesine sevkiyatını yönetir. Nihayet Mayıs 1920’ye gelindiğinde, Antalya’dan milletvekili seçilip Ankara’ya gönderilen altı kişiden biri olur. Rasih Kaplan’ın TBMM’deki görevi 1950’ye kadar kesintisiz sürer. Bu dönemde yedi defa Antalya’dan bir defa da Maraş’tan milletvekili seçilir. Milli teşkilatlanma, çağdaş Türkiye’nin kuruluşu, siyasal ve sosyal devrimlerin benimsenmesinde fikren ve fiilen önemli sorumluluklar üstlenir.

Kuvayı Milliye’nin düzenli ordu örgütlenmesinde; Kurtuluş Savaşı’na mali kaynak yaratılmasında; İstiklal Mahkemelerinin kuruluş ve işleyişinde; Saltanat ve Hilafetin kaldırılmasında; tekke, zaviye, türbe ve tarikatların kapatılmasında; kılık kıyafet inkılaplarında; Milli Eğitim konularında; laikliğin kavranmasında; Köy Enstitülerinin kuruluşunda; Evkaf İdaresi, Darüleytam (yetimhane), Denizcilik İşletmeleri, Demiryolları, Halkevleri, vb’nin kuruluşlarında Rasih Bey, Mecliste yaptığı konuşmalarla tereddüt geçiren milletvekillerinin ikna olmasında etkili olur. Aralarında Mustafa Kemal’in yakın silah arkadaşlarının da bulunduğu birçok milletvekilinin onun telkinleriyle doğru yola geldiği kayıtlarda yer alır. TBMM Tutanak Dergisi’nin istatistiklerinde Rasih Hoca’nın (Mehmet Rasih Kaplan) 159’u birinci ve ikinci dönemde olmak üzere toplam 379 kürsü konuşmasına gönderme yapılır ki bu, bugünün iktidar ya da ana muhalefet partisi grup başkan vekillerinin performansıyla izah edilir bir durumdur.

Rasih Hoca’nın 1920 tarihli Milletvekilliği Mazbatası.

'TEMEL MAARİFTİR'

Bu konuşmalar içinde kuşkusuz en önemlileri gerek uzmanlığı gerek vizyonu dolayısıyla, eğitim meseleleriyle ilgili olanlardır. Daha 4 Ekim 1920’de ve Kurtuluş Savaşı’nın en dağdağalı günlerinde, öğretmenlerin yaptığı hizmetlerin askeri nitelik taşıdığı, bu nedenle askerlikten muaf olmalarıyla ilgili kanun değişikliği teklif ederken örneğin, “Memlekette yapacağımız gerek teşkilat gerek ıslahat ne ise temelden başlayalım. Temel de maariftir… Milletin seviye-i irfanını yükseltecek, hâlet-i ruhiyesini takviye edecek bir program kabul etmek Heyet-i Aliye’nin borcu ve ilk vazifesidir. O vazifeyi ifa ettikten sonra Maarif Nazırı ne kadar değişirse değişsin memleketin halet-i ruhiyesiyle yani temeli ile oynanamaz.” der.

Köy Enstitüleri kanunlarının uygulanması ve Türkiye’nin köyden kalkındırılması üzerinde önemle durur. Bunun için tüm milletvekillerini gerektiğinde köylerde çalışmaya davet eder. “Müzakere ettiğimiz kanunla yalnız ilköğretim işini halletmiş olmakla kalmayacağız. En mühim davamız olan köy kalkınması işi bu davanın içine girmiştir” der. Falih Rıfkı ile yaptığı gezide, aynı anda hem enstitülerinin inşasında çalışıp hem de öğrenim gören köy çocuklarını, arı kovanının hem içine hem dışına akın eden bal arılarına benzeterek seyretmekten duyduğu zevki anlatır. “Bir cemiyettir ki nüfusunun yüzde 85’ini köylü teşkil eder, o halde ora ile meşgul olmak kendi benliği ile meşgul olmak demektir. Bu çocuklarımız yetiştikten sonra köylerin imarında, çalışmalarında kendilerine en çok zorluk çıkaracak iş toprak işleridir. Bir an evvel toprak işini halletmek, toprak kanununu çıkarmak gerekir. Bu çalışmalar o vakit çok daha verimli olur. Köylüleri oturduğu yerin, işlediği arazinin kiracısı vaziyetinden kurtarmak lazımdır.” sözleriyle vizyonunu net ve kesin olarak Meclis’te ortaya koyar.

Rasih Kaplan memleketi Akseki’de, eşrafla birlikte, 1940’lar.

SALTANATIN YIKILMASINDA FİTİLİ ATEŞLEYEN KONUŞMA

Rasih Bey’in vizyonunun aynı netlik ve kesinlikteki başka bir tezahürünü, 30 Ekim 1922’de görürüz. Tartışmalar Lozan görüşmelerine İstanbul’daki Tevfik Paşa Hükümetinin katılıp katılmayacağı üzerinedir. Sorun Büyük Millet Meclisi’nin temsil kapasitesinin yetersizliğidir! Meclis’te açılan oturuma başkanlık eden Mustafa Kemal ilk sözü Rasih Bey’e verir. Rasih Bey hararetle konuşur, bitirirken İtilaf Devletleri ve işbirlikçilerini kast ederek “Babıâli’nin de Padişah’ın da dayandıkları istilacı kuvvetlerin de pek yakında yıkılıp gittiğini göreceğiz” der… Çözüm iki gün içinde Rasih Bey’in öngördüğü şekilde gelir, 600 küsur yıllık İmparatorluk 1 Kasım’da yıkılıp gider.

Bu vizyondan başka bir anekdot 5 Şubat 1937’de, Kemalizm’in ilkelerinin (Altı Ok) Anayasa’ya girdiği oturumda yaşanır. Devletçilik ilkesi konuşulurken Meclis'in liberal eğilimli milletvekillerinden Halil Menteşe söz alıp sorar; “Siz devletçiliği Anayasa’ya yazıyorsunuz, peki liberalizmi savunan ferdiyetçi biri çıkarsa ne yaparsınız?...” Cevabı Rasih Bey kısadan verir; “Öbür dünyaya gitsin deriz.”

Rasih Bey Meclis’te sadece vizyonu ve atılganlığıyla değil, yurt içi ve dışında üstlendiği görevlerle de adından söz ettirir. TBMM’nin Eylül 1920’de kurulmasına acilen karar verdiği yedi adet İstiklal Mahkemesi için gene TBMM içinden seçilen 20 üyesinin arasına en yüksek ikinci oy sayısıyla seçilir. Savaşın en zor yerlerinden birinin en zor günlerinde, Eskişehir İstiklal Mahkemesinde üç arkadaşıyla birlikte sorumluluk üstlenir. Rasih Beyler burada 201 dava sonuçlandırırlar.

Rasih Kaplan kuruluşuna büyük emek harcadığı Antalya Halkevi önünde, 1930’lar.

HİNDİSTAN’DAN TOPLANAN PARALAR

1924 yılının Şubat ve Mart aylarında TBMM tarafından Hindistan’a gönderilen Hilâl-i Ahmer (Kızılay) Heyeti’nin reisi Rasih Bey’dir. Pakistan’dan Bangladeş’e kadar Güney Asya’nın Müslüman halklarından 100.000 İngiliz Sterlininden fazla para Millî Mücadelemize destek amacıyla toplanır. Uzun, zorlu bir yolculukla ve mühürlü sandıklar içinde yurda getirilir, Atatürk’e teslim edilir. Paranın alım gücünü bugünün koşullarıyla değerlendiremesek de bereketini tahmin etmek için bir kısmının yeni kurulacak olan İş Bankası’nın sermayesinde, bir kısmının da yeni TBMM binasının yapımıyla Atatürk Orman Çiftliği’nde kullanıldığını bilmek gerekir. Aslında paranın önemi bereketinde ya da miktarında değil, yeni kurulmuş bir Cumhuriyete, o günün koşullarında (İngiliz sömürgesi altından) ve binlerce kilometre uzaktan toplanıp verilmesini sağlayan ikna gücünde aranmalıdır. Mücadele örgütlemenin iki esasından birinin insan toplamaksa diğerinin para toplamak olduğunu bilenler bu gücü ve önemini takdir edeceklerdir.

Rasih Kaplan’ın memleketi ve seçim bölgesi Antalya için yaptıkları da unutulmazlar arasındadır. Akseki, Manavgat, Gündoğmuş, Alanya yörelerinde; kasaba, köy ve yaylalarda her ev, her çadırda çobanından ağasına, keçilerinden badem ağaçlarına hizmetinin dokunmadığı yer kalmamış gibidir. 30 senelik milletvekilliği ve tüm yaşamı boyunca verdiği hizmetler etrafında torpil, kayırma, hak yeme, emek sömürme, böbürlenme, menfaat gözetme, iş takip komisyonu alma, nemalanma, hediye kabul etme, bal tutan parmağı yalama gibi “siyasetçi” zaaflarına tenezzül etmemesi onunla ilgili hatıraların istisnasız tamamında üstünde durulan bir karakter özelliğidir. Rasih Bey, ismi “alıcılar” arasında değil her şart ve kayıtta “vericiler” arasında olan müstesna bir kişiliktir. Mala mülke değil ama torunları başta olmak üzere eş, dost ve akraba çocuklarının eğitimine çok önem verir. Onun Ankara, Cebeci’deki mütevazı evi, ailesinden uzakta tahsil gören öğrencilere her daim açık bir yurt gibidir. Ankara’ya tahsile gelip de onun evinde ağırlanmamış, cebine harçlığı konmamış, nasihatleriyle yolu aydınlanmamış öğrenci hemşehrisi olmasa gerektir.

1950 seçimleriyle tamamlanan milletvekilliğinden sonra memleketi Akseki’ye dönen Rasih Kaplan, hayatının son yıllarını babadan kalan evde geçirir. Bu evde geçirdiği kalp krizi sonucu 13 Kasım 1952’de vefat eder. Deyim yerindeyse babasının kiliminde doğar, aynı kilimin üzerinde ölür. Cenazesi Akseki’de o zamana kadar görülmemiş kalabalıkta bir insan seliyle sonsuzluğa uğurlanır. Millî mücadelenin başlarındayken söylediği ve hayatı boyunca şiar edindiği şu sözler arkasından gelen nesillere bıraktığı vasiyeti niteliğindedir.

“Ecnebi esaretine geçmek, ölümden kötü bir şeydir. Bunu anlamalı efendiler!.. İnsan ölür, fakat şerefi korunur, namı ölmez. Fakat esarete geçerse ne namı muhafaza edilir ne de şerefi.”

Ölümünün yetmişinci yıldönümünde saygı, minnet ve rahmetle kendisini anıyoruz.

KAYNAKLAR:

  • Antalya Milletvekili Rasih Bey’in I ve II. Dönem TBMM’deki Siyasi Faaliyetleri / Yüksek Lisans Tez (1997) yazarı: Nebahat Oran / Erzurum Atatürk Üniversitesi, Tarih ABD
  • Rasih Kaplan “Akseki’nin ve Antalya’nın Tanınmış Rasih Hocası” / Yazar: A. Hayrettin Kalkandelen / Mülkiyeliler Birliği Antalya Şubesi Yayını
  • Aydın Bir Din Adamı ve Cumhuriyetimizin Önderlerinden Rasih Kaplan / Makale yazarı: Giray Ercenk / Dergi Akseki / Yıl 2021, Sayı 30 / Akseki Eğitim Hayratı Derneği
  • https://www5.tbmm.gov.tr/develop/owa/td_v2_istatistik.uyeler
  • Tek Adam (3 Cilt) / Yazar: Şevket Süreyya Aydemir / Remzi Kitabevi
  • Atatürk’ün Bütün Eserleri (30 Cilt) / Kaynak Yayınları
Sonraki Haber