Reisi’nin ziyareti sonrası Türkiye - İran ilişkileri
İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin Türkiye ziyaretinin, iki ülke arasındaki ilişkilere yeni bir boyut kazandırması bekleniyor. Teröre karşı mücadeleden, enerji olanaklarına kadar gündemde çok sayıda başlık var. İşte ayrıntılar
Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin göreve geldikten sonra ilk kez yaptığı Türkiye ziyareti, Ankara Tahran hattında yeni bir döneme kapı araladı. Hali hazırda zaten iki ülke arasındaki ilişkiler zaman zaman inişli çıkışlı bir seyir izlese de genel hatlarıyla dostane ve yapıcı bir şekilde bugüne taşındı. Çarşamba günü Ankara’daki ziyaret ise bu iyi ilişkilere eşik atlatma kararlılığıyla yapıldı. Yani yeni bir seviyeye geçilmesinin öncü adımları atıldı. Reisi’nin İran’da iktidara gelmesinin ardından komşu ülkelerle ilişkileri geliştirmek diplomasinin birinci gündemi olarak belirlendi. Bu kapsamda Türk Cumhuriyetleriyle işbirlikleri pekiştirildi, Suudi Arabistan ile bozuk olan ilişkiler onarıldı. Kafkasya’daki sükûnet için 3+3 mekanizmasının hayata geçirilmesi için gayretler gösterdi. Hatta ilk dışişleri bakanları seviyesindeki toplantıya ev sahipliği yaptı. Bu süreçte Ankara ile Tahran hattında da çok sayıda yetkilinin geliş gidişi söz konusu oldu. Şimdi bu süreç Reisi’nin Tahran ziyaretiyle taçlandırıldı. Reisi, aynı zamanda BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü’nün bir üyesi olan ülkenin lideri olarak bu ziyareti yaptı. 2024 yılındaki bu teması öncekilerden ayıran önemli noktalardan biri olarak altı çizilmeli.
30 MİLYAR DOLAR İÇİN ABD YAPTIRIMLARINA SET ÇEKİLMELİ
Açıktan vurgulanmasa da ekonomiden terörle mücadeleye kadar ele alınan ve kamuoyuna ilan edilen yaklaşımların hedefinde ABD vardı. İki ülkenin de terörle mücadele aynı hassasiyeti taşıyarak geçmiş dönemler çeşitli işbirlikleri yaptığı biliniyor. Bu ziyarette ABD destekli PKK/PYD/PJAK, DEAŞ ve terörün her türlüyse ortak mücadeleyi ileri seviyeye taşıma beyanları daha güçlü vurgulandı. Bir diğer nokta ise İran’a yönelik ABD yaptırımları oldu. Bu iki ülke ticaretini etkileyen en önemli unsurlardan birisidir. Yaptırımlar nedeniyle, bazı kalemlerde hiç ticaret yapılmazken, aynı zamanda bankacılık sistemleri çalışmamaktadır. Para transferinin zorluğu ve bu zor aşamalardaki para kayıpları iş insanlarını İran ile faaliyet yapmaktan alıkoyan bir durumdu. Toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda bu sorunun halledilmesine dönük çalışmalara başlanacak olması sevindirici. İran ile Rusya, hem doları saf dışı bırakmak hem de yaptırım engellerini aşabilmek adına kendi aralarında yerel paralarla ticaret ve SWIFT sistemine alternatif yöntemler geliştirmeye başladı. Bu pratik Türkiye ile İran arasında bulunması gereken çözüm yollarına da ışık tutuyor. ABD yaptırımlarına göğüs germek, iş insanlarını cesaretlendirmek ve kazan-kazan için Ak Parti hükümetinin daha fazla cesur adımlarına ihtiyaç var. Diğer türlü, her iki ülkede de imkânlar olmasına rağmen ortaya koyulan 30 milyar dolar ticaret hacmine ulaşmak, hayalden ibaret olur. ABD ve Batı’nın zaman zaman sunduğu havuçlara aldanmaması gerekiyor. Rusya ile ticaret yapan iş insanlarını tehdit etmek üzere Ankara’ya gelen ABD’li yetkililere gerekli yanıtlar daha sert verilmelidir.
ENERJİDE ALTIN FIRSATIN ADRESİ İRAN
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Reisi ziyaretiyle ilgili Milliyet gazetesine bir makale yazdı. Makale ziyaret gününün sabahında yayınlandı. İki ülke ilişkilerinin tarihsel geçmişine ve bugünkü ortak zorluklara karşı mücadelede birlik mesajları veren Adbullahiyan satır arasında kalmaması gereken yeni bir işbirliği alanına işaret etti. Yazısında şöyle diyor Abdullahiyan: “Bugün Batı Asya bölgesi, Kafkasya ve Fars Körfezi’nde iki güçlü ülke konumunda olan İran ve Türkiye, Astana süreci, Kafkasya'da barışın tesisi ve iş birliğinin genişletilmesine yönelik 3+3 platformu ve Fars Körfezi'ndeki üçlü ve çok taraflı işbirliği gibi ortak çalışmalar, bölgede iki ülke arasındaki işbirliği ve sinerji alanlarına verebileceğimiz örneklerden yalnızca bir kaçıdır.” Burada bugüne kadar duymadığımız yeni olan şey “Fars Körfezi’ndeki üçlü ve çok taraflı işbirliği gibi ortak çalışmalar” cümlesidir. Dışişleri Bakanı ayrıntı vermese de Fars Körfezi (Basra Körfezi), zengin doğalgaz ve petrol yataklarından biri olduğu biliniyor. Enerji alanında dışa bağımlılığı fazla olan Türkiye’nin bu alanlarda İran ile birlikte yeni gaz sahaları keşfetme, işletme, ülke içine transfer etme ve hatta Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılması adeta altın değerinde bir gelişme olacaktır. Konu sadece ekonomik olmayıp aynı zamanda siyasi ve askeri yanları da içinde barındırmaktadır. Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Katar gibi Körfez ülkeleriyle iyi olan ilişkisi ile İran’ın artan normalleşme adımları ortaklaştırıldığında ortaya çıkacak sinerji kalkınmanın ve refahın anahtarlarından birini oluşturacak. Aynı zamanda ABD’nin Hürmüz Boğazı ve Körfez sularındaki jandarmalığının ipini çekecektir. Bu bölgede İran, Rusya ve Çin donanmaları arasında da ciddi işbirlikleri var ve belirli zamanlarda da ortak askeri tatbikatlar yapıyorlar. Türkiye’nin gaz ve petrol vb. nedenlerle bölgede bulunmasıyla Türk donanmasının da bu süreçlere katılımının önünü açacaktır. Burada oluşacak askeri birlikteliğin bir sonraki adımı Doğu Akdeniz’e de kapı aralama potansiyeline sahip.
STRATEJİYİ ASYA’NIN ZAFERİNE ODAKLAMAK
Ziyaretin bir diğer öne çıkan meselesi İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin “Şu anda adaletli olmayan bir dünya düzeni var. Yeni bir adaletli düzen kurulması gerekiyor." çıkışıdır. Bunun adının net konması gerekiyor. Rusya-Ukrayna sahasından Filistin’e, Kafkasya’dan Latin Amerika’ya, Asya Pasifik’ten Umman Denizi ve Doğu Akdeniz’e uzanan hat, Atlantik kuvvetleri ile Asya cephesinin mücadele alanıdır. Söz konusu cephelerde kuvvetini iyice kaybeden ABD öncülüğündeki Atlantik cephesine karşı, çelikleşen ve her geçen gün yeni başarılara imza atan Asya’nın yükselişi söz konusudur. Körfez ülkelerindeki Batı bloğundan kopuş emareleri de bu sürecin bir parçasıdır. Aslında bir bakıma Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık ifade ettiği “Dünya 5’ten büyüktür.” ifadesi ile Reisi’nin “Adaletli yenidünya düzeni kurulmalıdır.” yorumlarının, daha geniş alanda karşılık bulması adına insanlık cephesi olan Asya’nın yükselişine eklemlemek gerekiyor. Taktiksel düzlemde kalan bu vurgular, stratejik hedef olan Asya’nın zaferine odaklanmalıdır.