Reşat Nuri Güntekin: Bir Cumhuriyet aydınlanmacısı

Reşat Nuri Güntekin, yeni toplumun önder aydını olarak öğretmene odaklanmış ve eserlerinde savunduğu ideallerini ona yüklemiştir. Yarattığı beş öğretmen karakteriyle Cumhuriyet idealinin gerçekleşmesine hizmet etmiştir.

7 Aralık; dostlarının, dudaklarının bir uzantısı gibi hiç sönmeksizin sürekli orada duran sigarasıyla, gülümserken gözlerinin kenarları kırışan yüzüyle, sevimli, nazik, duyarlı bir insan olarak anımsadıkları Reşat Nuri Güntekin’in 1956’da, 67 yaşında akciğer kanseri nedeniyle yaşama veda edişinin 63. yıldönümü.
25 Kasım 1889’da İstanbul’da doğan Reşat Nuri’nin, öyküleri, tiyatro oyunları ve romanlarıyla sadece Cumhuriyet dönemi edebiyatımızda değil, Cumhuriyet kültürünün inşasında da önemli bir yeri var. Askerî doktor olan babasının mesleği nedeniyle İstanbul dışına çıkan ve Anadolu’da birçok ili yakından tanıma fırsatı bulan Güntekin, böylelikle Cumhuriyet romanının mekânını ülke coğrafyasına doğru yaydı ve kişi kadrosunu da merkezî bir iki şehrin kurgu sakinlerinden Anadolu kırsalında yaşayan kanlı canlı insanlara doğru genişletti.
Yazı hayatına 1918’de Zaman gazetesinde tiyatro değerlendirmeleriyle başladı. Darülbedayi’de sahnelenen birkaç oyun, çeşitli dergilerde hikâyeler yazdı, gazetelerde romanları tefrika edildi. Magazin, mizah dergilerinde takma adlarla yazılar yayımladı. Mahmut Yesari ile Kelebek mizah dergisini ve Ankara Ulus gazetesinin İstanbullu eşi Memleket gazetesini çıkardı.
Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Halide Edip, Refik Halit ile genişlemeye başlayan Milli Edebiyat’ın konu havuzu, Reşat Nuri’nin eğitim, öğretmen, memur yaşamı ve sorunlarıyla daha da çeşitlendi. Güntekin bu havuza daha çok kendi mesleği olan eğitim temasını ve öğretmeni hem bir roman kişisi hem de bir roman konusu olarak koydu.

CUMHURİYET AYDINI
Öğretmen, okul yöneticisi, eğitim müfettişi olarak eğitimin hemen her kademesinde görev yapan Reşat Nuri Güntekin, Cumhuriyet kurumlarına sadece çalışan bir memur olarak değil, ortaya koyduğu eserlerinde yarattığı kültür iklimi ve düşünsel destekle de hizmet etti, yön gösterdi.
Her devrimci toplumsal dönüşümün beraberinde getirdiği hukuk sisteminin ve bürokratik kontrolcülüğün; geleneksel kültür, yaşam tarzı ve yerleşik ilişkilerle çatışması kaçınılmazdır. Bu çatışma Reşat Nuri’nin ilk dönem duygusal romanları dâhil tüm kurgusal metinlerinde başat bir özellik gösterir.

BİR İDEAL, BEŞ ÖĞRETMEN
Cumhuriyet devri edebiyatının özellikle ilk dönem romancılarında ideal özelliklerle donatılmış ve tipleştirilmiş roman kişilerine yoğun bir duygusallıkla birlikte tarafgirlik ve yer yer roman kurgusunda oturmamışlıklar eşlik eder. Bunu en azından Cumhuriyet davasına bağlanmış aydın edebiyatçılarımızda görmek mümkündür. Reşat Nuri Güntekin işte bu davaya gönül vermiş aydınlarımızdandır. O, yeni toplumun önder aydını olarak öğretmene odaklanmış ve eserlerinde savunduğu ideallerini ona yüklemiştir. Yarattığı beş öğretmen karakteriyle Cumhuriyet idealinin gerçekleşmesine hizmet etmiştir.

FERİDE
Sosyal ve kültürel bakımdan görece rahat yetişmiş genç kızlara yönelik, toplumdaki olumsuz yaklaşıma bir itiraz temelinde dört perdelik tiyatro oyunu olan İstanbul Kızı’nı yazar. İlk iki perdesi Anadolu’da bir köy okulunda geçtiği gerekçesiyle zamanın lüks salon dekorlarından vazgeçemeyen Darülbedayi, oyunu oynamak istemez; yazar eseri anlatıya dayalı edebi bir metin olarak kurgular ve roman Çalıkuşu adıyla 1922’de Vakit gazetesinde tefrika edilir. Roman, başkişisi Feride üzerinden Cumhuriyet’in amaçladığı yeni insan tipinin ilk örneğini verir.
Roman başta Mustafa Kemal olmak üzere Cumhuriyet kadrolarınca çok okunur. Belli ki Cumhuriyet’in ilanından sonra Feride’nin roman boyunca karşılaştığı sosyal gerçeklikler, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na, Medeni Kanun’un kabulüne, Soyadı Kanunu’na, kılık kıyafetle ilgili düzenlemelere ilham kaynağı olmuştur.
Çalıkuşu, Cumhuriyet’in ilk yıllarında idealist bir öğretmenin geleneksel eğitim ve yaşam tarzıyla amansız mücadelesini anlatan bir dönem romanı olarak algılandı. Oysa roman, Dame de Sion’lu Feride’nin, öğretmen olma niyeti bile bulunmayan, Meşruiyet yeniliklerinin getirdiği kadının görece sosyalleşmesini içselleştirmiş, Cumhuriyet’e hazır bir köy öğretmenin macerasından ibaretti.

NİHAL
Cumhuriyet’in ilk yıllarının beklentileriyle örtüşen bu algının gerçek bir karşılığını yaratmak için Reşat Nuri, Feride’yi tam bir Cumhuriyet idealisti köy öğretmeni olarak yeniden kurguladı: Bir Köy Muallimi (İki Perdelik Mektep Temsili, Fikirler dergisi tefrika, 1927). Piyesin ana eksenine eğitim alanındaki yeniliklerin kabulü için mücadele etme izleğini yerleştirerek Feride’de Cumhuriyet aydını adına eksik bıraktığı birçok özelliği tamamlamış oldu.
Oyunun temel çatışması, İstanbul Kız Muallim Mektebi’nden mezun, heyecanlı ve mücadeleci bir Cumhuriyet öğretmeni olan Nihal ile yeniliklere karşı, eski usul tedrisattan yana Kerime Hanım arasındadır. Sadece köyün çocuklarını değil, kadınlarını da okutmaya, köyün başka sorunlarını da çözmeye çalışan Nihal’in karşısında Kerime Hanım, dersliğin duvarındaki bilim adamlarının resimlerinin indirilmesini ister ve öğrencilerin olumsuz davranışlarını dinî eğitimin eksiklinde görür.
Nihal, okul yoluyla köyde elde ettiği kazanımların Kerime Hanım (gibiler) tarafından yok edileceğini anlar ve İstanbul’a dönme kararından vaz geçer. "Muallim elindeki meşaleyi düşürdü mü birdenbire karanlıklar yeniden geliyor... Kürsümün önünde öleceğim. Son nefesimi verirken meşalemi hâlâ elimde tutarak, ‘Işık... Biraz daha ışık!’ diye bağıracağım. Son sözüm bu olacak!" (Bir Köy Öğretmeni, İnkılâp ve Aka, 1973)

ŞAHİN
Yeşil Gece’nin (1928) idealist Şahin öğretmeni, Nihal’in ‘erkek kardeşi’dir! Medrese öğrencisi olan Şahin, müderrisleri tanıdıkça dinsel dogmaların farkına varır. Darülmuallimin’e (Erkek Öğretmen Okulu) girer ve bilimsel eğitime yönelir. Reşat Nuri, ilk sosyal ve tezli romanı diyebileceğimiz Yeşil Gece’de, toplumun olduğu gibi ortada duran altyapısal sorunları çözülmeden devrimlerin üst yapı dönüşümlerinin sınırlılıkları konusunda farkındalık yaratmak ister.
Yeşil Gece’nin yazıldığı sırada yazar, Fransız natüralisti Emile Zola’nın Gerçek adlı romanını çevirmektedir. Zola, papazların ve papaz okullarının toplum üzerindeki olumsuz etkilediği, Reşat Nuri de sarıklıların ve medreselerin toplumu nasıl manipüle ettiği tezinden hareket eder: "Ben Yeşil Gece’de itikadını, onunla beraber de ebedi hayat ümidini, uzun ve acı savaşlardan sonra kaybeden, kendi ölümlülüğüne, milletin ölümsüzlüğü fikrinde teselli arayan bir insanın romanını yazmak istiyordum." (Akt. Cevdet Kudret, Edebiyatımızda Hikâye ve Roman II, Varlık, 1978)
Reşat Nuri’nin, roman estetiği açısından en zayıf eseri olan Yeşil Gece’nin temel tezi, roman kurgusu içinde biçimlendirilemediğinden yer yer makale yapısına gerileyen bir anlatımla savunulur: " ‘Çok doğru söylemişler... İnkılap denilen şey bir günde olmuyor.’ dedi." (Yeşil Gece, İnkılâp ve Aka, 1971)

ZEHRA
Reşat Nuri Güntekin Yeşil Gece ile aynı yıl yayımlanan Acımak (1928) adlı romanında, doğrudan eğitimi ele almasa da Zehra öğretmen kişiliğinde, Şahin Efendi’de yarattığı abartılı idealizmi onarmak ister gibidir. Cumhuriyet öncesinde yeni mezun, idealist genç bir Mülkiyelinin meslek yaşamında ve sosyal ilişkilerindeki uyumsuzlukları ve çatışmaları aracılığıyla dönemin memuriyet yaşamına, köhne yapısına dair birçok olumsuzluk yansıtılır. Mürşit, yanlış bir evlilikle sefil bir sona doğru sürüklenir, ideallerini ve ilkelerini yavaş yavaş yitirir. Bu felaketten kurtarabildiği sadece kızı Zehra’dır ve o da oldukça yara almıştır.
Maarif Müdürü Tevfik Hayri, çalışkan, disiplinli, kararlı, yenilikçi Zehra öğretmenin yarasını şöyle gösterir: "Zehra’yı size bir kemal heykeli, ideal bir roman kahramanı olarak tasvir ettim. Fakat dikkat ediniz ki ‘tam bir insandır’ sözünü sarf etmedim... Doğruluk, temizlik, fedakârlık hastalığı onda insanlığın en kıymetli bir kabiliyetini öldürmüştür: Acımak kabiliyeti..." (Acımak, İnkılâp ve Aka, 1973)
Çocukların her türlü fiziksel ihtiyaçlarını karşılamış, fedakâr Zehra okulu adeta yeni baştan yaratmıştır; ama çirkinliğe ve zafiyete tahammülü yoktur. Öğrencileri birbirinin kopyası gibi yetiştirmeye çalışır; tıpkı bahçede ne kadar sakat, cılız, çarpık ağaç varsa budadığı gibi! Zehra içinde öldürdüğü insanlığın en kıymetli kabiliyeti olan "acımak" duygusunu ancak babasının ölümünden sonra bıraktığı günlüğünü okuyunca edinecektir. Böylece Cumhuriyet idealinin öğretmeni, bir nebze daha canlı kanlı insan hâli kazanacaktır.

ÖMER
İlk baskısı 1960’ta yapılan Kan Davası Reşat Nuri Güntekin’in olgunluk dönemine ait son romanlarındandır. Yazar yukarıda sözünü ettiğimiz eserlerinde olduğu gibi bu romanında da toplumun önemli bir sorununu ela alır: Kan davası. Konu geleneksel toplumsal ilişkilerin, feodal kültürün ürettiği Osmanlıdan Cumhuriyet’e miras kalmış bir sorundur ve yine eğitimle ve tabi öğretmenle çözülecektir.
Ancak Ömer öğretmende ne Feride’nin naifliği ne Nihal’in zoraki idealistliği ne Şahin’in katılığı ve dışarıda kalmışlığı ne de Zehra’nın bir felaketten doğmuş hoşgörüsüzlüğü ve merhametsizliği vardır. Öte yandan o, Feride kadar memleket sorunlarına duyarlı, Nihal kadar eğitimin gücüne inanan, Şahin kadar mücadeleci ve Zehra kadar kararlıdır. Devrimin bir gecede olamayacağını; insanlara dokunmadan, onların kafalarını değiştirmeden hiçbir yeniliğin benimsetilemeyeceğini ve sorunların çözülemeyeceğini kavramış; bireysel mücadelesine toplumun gücünü de katabilmiş bir dava adamıdır. Sabırlı bir mücadeleyle Aşağı Sazan ile Yukarı Sazan köyleri arasında yüzyıldır süregelen kan davasını sonlandırır ve iki köy arasındaki sınırı ortadan kaldırır.
Reşat Nuri Güntekin, döneminin başarılı bir edebiyatçısıdır. Tiyatro oyun yazarlığından aldığı güçle romanlarındaki diyalog ustalığı ve geniş toplum kesimleriyle kurduğu temasla edindiği konuşma dilinin yalınlığı, kendisinden sonra gelen Orhan Kemal gibi romancılarımıza yol açmıştır. İçtenlikli tutumu, aydınlık gerçekçi bakışı bir Cumhuriyet aydınlanmacısı olarak 97 yıldır, yarattığı 5 öğretmen karakterinin ellerindeki meşale gibi ışığını yaymaktadır. Yaymaya devam edecektir.

Sonraki Haber