Ressam Caner Karavit Rusya’da ödül aldı: Batı ambargosunu delen yarışmada ödül aldı
Rusya’da St. Petersburg Stieglitz Akademisi’nin düzenlediği uluslararası sanat festivalinde ülkemizden Prof. Dr. Caner Karavit ödül aldı. Karavit’le etkinliği ve yarışmaya katıldığı eserini konuştuk
Ressam Prof. Dr. Caner Karavit, Rusya’da düzenlenen yarışmada ödül aldı. Mart ayında düzenlenen "Around The World - Art Without Borders” uluslararası sanat festivali kapsamında yapılan yarışmalı sergide, Karavit’in eseri "Manzara Konulu Resim Dalı'nda" üçüncülük kazandı. İlk kez yapılan etkinlikte, yarışmalı sergiye 30 ülkeden 460 sanatçı katıldı. “No: 9 veya 6, Gökyüzünü Boş Bırakmaya Gelmez” adlı eseriyle yarışmayı kazanan Prof. Dr. Caner Karavit’e sorularımızı yönelttik.
-
Rusya’da düzenlenen uluslararası sanat festivali ve üçüncülük ödülü kazandığınız yarışmadan bahseder misiniz?
Rusya St. Petersburg Stieglitz Akademisi tarafından bu yıl düzenlenen ve konser, sergi, gösteri etkinliklerini içeren “Dünyanın Her Tarafında: Sınır Tanımayan Sanat” festivali 29 Şubat - 18 Mart 2024 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festivalin en önemli etkinliği plastik sanatlar alanında yapılan “Bir Sanatçının Gözünden Dünya” yarışmalı sergisiydi. Bu yarışmalı sergilemeye 30 ülkeden 170 ve Rusya’dan 290 olmak üzere toplam 460 sanatçı katıldı. Bu yıl ilk kez yapılan bu etkinlikte, festivalin küratörü Profesör L. M. Kirsanova ve Azerbaycan, Almanya, Hindistan, İspanya, İtalya, Türkiye ve BAE'den gelen uluslararası jüri üyelerinin seçtiği eserler, festival boyunca interaktif olarak dev ekranda gösterime sunuldu. Resim, heykel, grafik ve seramik dallarında manzara, kompozisyon ve figürlü kompozisyon konularına ayrılan eserler profesyonel ve öğrenci sınıflandırmalarıyla ayrı ayrı değerlendirilerek, sergilenmeye ve ödüle değer bulundu. Bu yarışmalı sergiye Üniversitemizden de üç hoca katılarak, çeşitli dallarda ödül aldılar.
Festivalin başlığı olan “Dünyanın Her Tarafında Sınır Tanımayan Sanat”, Rusya-Ukrayna savaşı başladığından beri sansür ve ambargo altında baskılanmaya çalışılan Rus kültür, sanat ve bilim hayatına gönderme yapmakta ve kültür ve sanatın sınır tanımadığını gerçekleştirilen bu etkinlikle ifade etmektedir. Bu bağlamda, batının kültürel gladyosunun ambargosunu delerek bu etkinliğe katılan tüm sanatçıları ve kültür insanlarını kutluyorum. Sanat ve kültürün ambargolarla baskı altına alınamayacağını, sadece Çin, Hindistan gibi Doğu ülkelerinin sanatçıları değil, Almanya, İtalya, İspanya gibi Batı ülkelerinin sanatçıları da nitelikli katılımlarıyla göstermiş oldular. Bu bağlamda, asıl büyük ödüle lâyık olan ambargoyu delen bu kültürel imecedir.
Festivale katıldığım “No: 9 veya 6, Gökyüzünü Boş Bırakmaya Gelmez” adlı eserim yarışmanın profesyonel sınıfında resim dalı, manzara konulu yarışmada yer almış ve üçüncülük ödülü kazanmıştır.
RESİMDE GÖKYÜZÜ
-
Eserinizin ismi, resme bakıldığında oldukça düşündürücü ve tamamlayıcı bir etkiye sahip. Esere bu ismi nasıl koydunuz?
“No: 9 veya 6, Gökyüzünü Boş Bırakmaya Gelmez” isimli resmim “Kapı Numaraları” başlıklı serinin bir parçasıdır ve resmi tek başına ele almadan önce, bu serinin başlığı olan “Kapı Numaraları”na da biraz değinmek istiyorum.
Dünyanın neresine giderseniz gidin “kapı numaraları” iç ve dış mekanların kimliğini tanımlar ve ister istemez mekanların ön ve arkasında kalan yaşamları işaret ederler. Kapı numarası levhaları; biçimleriyle, renkleriyle, rakamların karakteriyle mekanın kısa öyküsünü betimleyen resim gibidir. Farklı malzemelerden yapılmış numaralar; paslı, tozlu veya boyalı halleriyle zamanın izlerini üzerlerinde taşırlar ve hikayelerine farklı derinlik katarlar. Bazen ilişkilendirildiği yerle o kadar kişiselleşir ki, yoklukları o yeri “0” noktasına taşıyarak yerin hiçleşmesine neden olur. Birileri tarafından “kafalarına göre” seçildiği hissi uyandıran o kapı numaralarının karakterleri ve puntoları, bazen çok kişilikli bir portre de çizebilir.
“Kapı numaraları” serisi için iki esin kaynağım olmuştur. Birincisi; yurtiçi veya yurtdışına geziye çıktığımda hatıra olarak topladığım ve iyi bir koleksiyonuna sahip olduğum “kapı numaraları”. İkincisi; Çinli yazar Yu Hua’nın “On Kelimede Çin” kitabının “Kandırmaca” bölümündeki gerçek yaşamdan alıntılanmış öyküsüdür. Hikâye kısaca şöyledir; 1990 sonrasında Çin’in Xiangtan şehri belediyesi özel teşebbüse özenip, kapı numaralarının parayla satın alınabilmesini sağlayan uygulamayı yürürlüğe koymuş. Çinlilerin batıl inanca göre “6” sayısı uzun yaşamı, “8” sayısı ise şans ve zenginliği temsil ettiğinden, insanlar en çok 6, 66, 66, 6666 ve 8, 88, 888, 8888 numaralarını satın almış. Ancak, kapı numaralarındaki “kafaya göre” uygulamalar sokaklarda karışıklık yaratmış. Örneğin; 3 ile 7 olan kapı numaralarının arasına 8888 gibi numaralar; 792 ile 796 olan kapı numaraların arasına da 6 gibi mantıksız kapı numaraları konulmuş. Sonuçta, işin içinden çıkılamayınca uygulamaya son verilmiş.
Kapı numaralarının hep bir hikâyesi vardır ve bu numaralar ev sakinlerinin içinde yaşadığı evle, o evin sokağından gelip geçenlerin imge dünyasında oluşturduğu oda portreleri arasında bir pencere açarlar.
Festivale katıldığım bu serinin “No: 9 veya 6, Gökyüzünü Boş Bırakmaya Gelmez” isimli resmine gelince; resmin unsurları Eskikaraağaç’da güçlü bir manzara, uzaklarda ıssız bir ev ve evin “kapı numarası”ndan oluşmaktadır. Çok uzaklarda yoğun yeşillikler arasında kalmış bu evin kapı numarası, üzeri kireç boyası ile boyandığı için biraz belirsizleşmiş. Levha, üst çivilerinden birisinden kurtulunca ters dönmüş. Eğer sağ üst çivisinden kurtulup düştüyse “6”, sol üst çivisinden kurtulup düştüyse “9” numara olması gerekir. Evin biraz ötesindeki kaplumbağa da, kapı numarasıyla aynı kaderi paylaşıp ters yatmış. Etraf o kadar ıssız ki ne kaplumbağayı, ne de kapı numarasını düzeltecek kimse yok. Bu ıssızlık ikisinin de varlığını yok edebilir. Kapı numarasının karakteri olan “Dar Folio” yazı karakterinin en çok kullanıldığı yerlerden birisi de 60’ların plak kapaklarındaki yazı karakteridir. Bu yazı karakteri belki de 60’ların “6”sına işaret ediyor. Belki de “6” numarasının anlamını, resme dair başka ilişkilerde aramak gerekir.
Bakışlarınızı evin çatısından yukarıya gökyüzüne kaydırırsanız, bu açık arazide büyük bir gökyüzü boşluğuyla karşılaşırsınız. Resimde ufuk çizgisi çok aşağıda tutulmuş ve yer düzlemi bütün resmin sadece 1/6’sını oluşturmaktadır. Belki de, evin “6” olduğu varsayılan numarası, resmin kadrajının “6”ya bölünmüş oranını imlemektedir. Bu oran, resimde gökyüzüne büyük bir alan ayrıldığını gösteriyor. Öyleyse, bu büyük gökyüzü boşluğunun nasıl temsil edileceği de düşünülmüş olmalı. Peki, ufuk çizgisinin altında görsel olarak betimlenecek sayısız somut nesneler varken, gökyüzünü neyle dolduracağız? Rönesans resmi, Güney Avrupa coğrafyasını betimlerken bununla nasıl da cebelleşmişti? Gökyüzü temsiliyetinin geniş alanlarda nasıl betimlenebileceği hakkındaki belirsizlik, gökyüzünü ressamlar için tekinsiz hale getirmişti. Buna rağmen, tuvalinde gökyüzüne büyük yer ayıran ressamlar da olmuştu. Bundan dolayı, sanat tarihçisi Gedzelman tanımlanamaz meteorolojik betimlemelerle doldurulmuş gökyüzü resimleri için: "en az zaman, çaba ve anlayışla tuvalin geniş alanlarını kaplamaya çok uygun olan kolaycılıktan başka bir şey olmadığını” savunur. Öte yandan, resim sanatında gökyüzü tekinsizliğini azaltacak çözümler de üretilmişti; birçok resimde ağaç, dağ, sütun gibi manzara veya mimari unsurların ya da kutsal figürlerinin işgaliyle, gökyüzü boşluğu sıkça bölündü. Böylece, yeryüzü topoğrafyası yükseltilerek gökyüzü işgal edildi. Ya da “Melekli Bulutlar”, “Hz. Meryem” gibi kutsal aktörler bulutların üstüne kondurularak, sonsuzluğun temsil edilemeyen boşluğu doldurulmaya çalışıldı. Sanat tarihçisi Hubert Damisch, gökyüzünün resmedilmesindeki ruhanilik ve dünyevilik arasındaki ikilemi şöyle açıklıyor: “Bulut, sadece dekoratif bir nesne olarak değil, işlevleri zaman içinde değişen bir betimleme unsuru olarak resimsel göstergelerden birisini oluşturur. Başlangıçta, bir gerçeklik içinde (İsa'nın göğe yükselişi gibi mistik görüntüler) kutsallığın betimlenmesinde kullanılan bulutlar, Rönesans döneminde perspektif kurallarına uygunluk sağlayınca, daha muğlak bir rol oynamaya başladılar.” Kuzeyli ressam Jacobvan Ruisdael ise büyük bir cüretle, ilk defa ufuk çizgisini tuvalin tabanına kadar indirerek, gökyüzü boşluğunu resim sanatına kazandırmıştı. Gökyüzünü sadece gökyüzüne ait unsurlarla resmeden Ruisdael, bu büyük boşluğu doldurmak için herhangi dolgu maddesine başvurmadı. İçinden meteoroloji geçen o boşlukla, ressam izleyicisini başı ve sonu olmayan bir uzamın içerisine çekmeyi başardı.
İşte tam da bu nedenle, (muhtemelen) “6” numaralı evin üzerindeki büyük bir alana yayılan gökyüzünü boş bırakmaya gelmez. Hem gökyüzüne olabildiğince kucak açmak için, hem de yeryüzünün gökyüzünü işgal etmesine izin vermemek için, gökyüzü temsiliyetinin hakkını vermek gerekir. Bu da ancak, John Ruskin’in ifade ettiği gibi: “bulutların hizmetinde olmakla” gerçekleşir.
-
Rusya’daki yarışmaya katılırken bu eseri seçmenizin sebebi nedir?
Bu eserim, beğendiğim bir serinin bir parçası olmakla birlikte, daha önceki seriden kalan biraz eski bir iştir. Bu çalışma, son olarak yapmış olduğum “Taşlar Anlam Taşır” serisinin kompozisyon ve üslubuna göre farklılık gösterir. Ben bu yeni farklılıkları, ilk olarak önümüzdeki dönemlerde açacağım sergimde göstermek üzere, yeni yaptığım resimlerimi herhangi bir etkinliğe göndermek istemiyorum. Bu; benim ve bazı sanatçı arkadaşlarımın tercihi olan bir davranış biçimidir. Biz en son yaptığımız çalışmalarımızı, sürprizli işler olarak ilk defa yeni sergimizde izleyiciyle buluşturmak isteriz. Belki bu, yeni işlerimizi topluca göstermeden önce “yüzlerini eskitmek” istememizden kaynaklanıyor olabilir.
DİJİTAL ARAÇLAR VE SANAT
-
Özellikle Çinli bir ressamdan eğitim aldığınızı ve geleneksel üslubun sanatınızdaki etkisini biliyoruz. Peki bugün özellikle Batı merkezli, dijital sanat ya da yapay zekâ uygulamaları ile dünyaca ünlü olan sanatçılar ve bu üretimler hakkında neler söylersiniz?
Bu çok uzun bir konu ve daha önce Bilim ve Ütopya Dergisi’nin 2023 Temmuz sayısında da uzun uzun bahsetmiştim. Şunu da belirtmek isterim; geleneksel malzeme, emek, üslup ve tekniklerle yapılan sanatlarla, birdenbire cazibe merkezi haline gelen YZ ve dijital sanat uygulamalarını aynı kefeye koyup değerlendirmemek gerekir. En yakın örnek olarak, bu röportajın konusu olan Rusya St. Petersburg Stieglitz Akademisi tarafından düzenlenen “Dünyanın her tarafında: Sınır Tanımayan Sanat” festivalinin plastik sanatlar bölümünde bile yarışmalı serginin kaç dala, konuya ve sınıflandırmaya ayrıldığını gördük. Plastik sanatlar bile kendi içinde bu kadar sınıflandırmaya ayrılırken, yapay zekâ ve dijital sanat ürünlerini geleneksel tavırla yapılan sanatlarla aynı kefeye koyarak kıyaslamak ne kadar sağlıklı bir değerlendirme olabilir ki? Bırakın yapay zekâyla geleneksel sanat üretimini aynı kulvarda koşturmayı, bence Yapay Zeka üretimlerini bile kendi içinde ayrı ayrı sınıflandırmak gerekir. Örneğin, yapay zekâ üretimleri yazılım ve sürüm niteliklerine göre sınıflandırılarak değerlendirilmelidir.
Teknolojik gelişmeler yavaşlayabilir, ancak hiçbir zaman durmayacaktır ve her dönemde, geleneksel tavırlı sanat ve zanaat üretimi bu gelişmelere tepki göstermiştir. Art and Craft Hareketi’nin Endüstri Devrimi’ne karşı duyduğu tepkinin benzeri, günümüzde yapay zekâ ve dijital teknolojilere karşı duyulmaktadır. Bu teknoloji karşıtı görüşün, iki nedeni vardır. Birincisi, seri üretilen nesne ve tasarımlarındaki özgünlük eksikliğidir. İkincisi, yeni teknolojik gelişmelerin sanat-zanaat becerilerini ortadan kaldıracağıdır. Ancak, teknolojinin sanat ve zanaatçılığa kazandırdıkları da vardır. Bu bağlamda, günümüz dijital endüstrisi ve sanat-zanaat ilişkisini; eğitim, üretim ve tasarım konusunda ele almak gerekir. Örneğin eğitimi ele alalım; günümüzün ustaları, dijital teknoloji sayesinde artık kendi kendini eğitme olanağına sahiptir. Dijital uygulamalar ve yapay zekâ sanal dünyada çalışır, bu nedenle ustanın el ve gözünün algılama sınırlarını da zorlarlar. Bilgisayar destekli teknoloji disiplinlerarası etkileşimleri ve yeni yaklaşımları geliştirir. Ancak, yeni teknolojiden faydalanmak yapay zekânın bağımsız bir usta olması anlamına gelmez, geleneksel anlayışta insanın yer aldığı konum ustalıktır. Sanat ve zanaat üretimi için de aynı şeyler geçerlidir. Zanaatçı, artık dijital teknolojinin yeni araçlarını kendi alet takımlarına dahil ediyor. Bundan dolayı, geleneksel 'oyma', 'döküm' ve 'tornalama' terimlerinin yerini, artık 'CAD modelleme', 'sinterleme' ve 'CNC-frezeleme' gibi teknolojik terimler alıyor. Bu dijital alet takımı, daha önce pahalı ve zaman alıcı olan karmaşık biçimleri yaratmaya izin vermiştir. Bununla birlikte; yapay zekâ ve dijital araçlar sanat ürününü tanımlamamalı, sanat ürünü kullanılacak aracı tanımlamalıdır. Jonathan Openshaw “araçlar masum değildir; biz onları şekillendirdiğimiz kadar onlar da bizi şekillendiriyor” der. Tasarımı kalemle çizerseniz, kurşun kalemin olasılıklarını, bilgisayarla yaparsanız bilgisayarın olasılıklarını hayal edersiniz. Bir sanatçı, eserinin kontrolünü bilgisayardan geri almak zorundadır. Yoksa; sanat yapıtı, sanatçının fikirlerini değil, bilgisayarın yaratmak istediğini temsil eder.
-
Yakında hayata geçecek projelerinizden bahseder misiniz?
En yakın projem yukarıda da bahsettiğim “Taşlar Anlam Taşır” başlıklı resim serisi çalışmalarımdır. Hedefimde bu eserlerimle güzel bir sergi açmak var.