Roma derin devletinin tüm izleri Zerzevan’da
Zerzevan, Roma’nın en önemli askerî garnizonlarından biri. Askerlerin numarası ve kaydı yok. Bu yüzden onlara kayıp Lejyon deniyor. Mithras tapınağı, bu ezoterik örgütün ayinlerine dair ipuçları veriyor
Gökyüzü, yıldızlar, gezegenler insanın hep dikkatini çekmiş. Bunlara çeşitli anlamlar yüklenmiş. Göbeklitepe’den Sümer Zigguratlarına, Mısır piramitlerinden rasathanelere, hep bu sırrın peşinde koşulmuş. Bu arayış sadece matematik, uzay bilimlerinin gelişmesine yol açmamış. Aynı zamanda, ezoterik (gizli) örgütlenmeler de ortaya çıkmış. Bunlardan biri ve en eskisi de, Mithras inancı. Daha önce Roma ve Londra’da bulunan Mithras tapınaklarının sonuncusu, Diyarbakır’daki Zerzevan Kalesi’nin içinde bulundu. Biz de T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği Sur Kültür Yolu Festivali için geldiğimiz Diyarbakır’dan yola çıkarak Zerzevan’ı ziyaret ettik. Zerzevan, Diyarbakır merkeze yaklaşık 40 dakikalık uzaklıkta. Sağlı sollu pamuk, buğday, mısır ekilmiş verimli tarım ovalarından geçerek ulaşıyorsunuz.
Zerzevan Kalesi son yıllarda gökyüzü gözlem etkinlikleri ile biliniyor. Çünkü burası yıldızların ve gök olayların çıplak gözle bile rahatça izlenebildiği bir nokta.
Kazı alanının hemen girişinde süren bir inşaat görüyoruz. Burası yakın zamanda tamamlanacak bir karşılama merkezi olacak. Hemen yanına karakol da kurulacak. Zaten turizm jandarması, bölgeyi 7/24 koruyor ve güvenlik kameralarıyla bölge kesintisiz izleniyor. Kalenin üst kısmına ulaşmak için 200-300 metre ilerlemek zorunda kalıyorsunuz. Yukarıda bizi kazı başkanı Doç. Dr. Aytaç Coşkun karşılıyor. Aytaç Hoca ile çay eşliğinde sohbete başlıyoruz.
9 YILDA BİNLERCE ESER ÇIKARILDI
Aytaç Hoca, burayı yılda ortalama 400 bin kişinin ziyaret ettiği bilgisini verdi. Kalenin dünyanın en korunmuş Roma garnizonlarından birisi olduğunu belirten Coşkun, “O dönemin savaş ve ameliyat aletleri, askerlerin kemer tokaları, üniformalarındaki aplikleri, sivillerin yüzük, küpelerine kadar bozulmadan ortaya çıkan en büyük koleksiyonlardan birisi burada.” diyor. Kalenin Asur döneminde önem kazandığını ve 639’da İslam Orduları tarafından fethedilinceye kadar 600 yıl kesintisiz olarak kullanıldığını anlatan Coşkun, alanın 4 -7 metre arasında dolgularla kaplı olduğunu ve uzun süren kazılarla tamamının ortaya çıkarılacağını söylüyor. Coşkun, “Kazılar 2014’te başladı. 1,400 yıl sonra ilk kazmayı biz vurduk. Kazıya başlamadan önce kulenin yarısı, kilisenin kapısının üst kısmına kadar kapalıydı. 9 yılda binlerce eser çıkarıldı. Şu an 120 tanesi iç kare arkeoloji müzesinde sergileniyor. Yakın zamanda Zerzevan Müzesi yapılacak. Şimdi yer üstü şehri var. Daha büyüğü yerin altında. Dört kat, beş kat devasa galeriler var. Galerilerinin yüksekliği, taban yüksekleri dört buçuk metre. İki kilometre uzunluğunda, 15 metre yüksekliğinde bu surlar. 21 metre yüksekliğinde kulelere sahip. Yani Diyarbakır surlarından daha yüksek. Duvarların kalınlığı üç buçuk metreyi buluyor. Büyük bir savunma hattı var. Sadece sur içi 57 bin metrekare. Sur dışında kaya mezarları, su kanalları ve yine yaşam alanları mevcut. Burada çalışmalar uzun yıllar sürecek” diyor.
KÖYLÜNÜN BULDUĞU TARİHİ KOVA
Aytaç Hoca ile önce kulenin olduğu bölgeyi gezdik. Tepeye tam hâkim. Henüz iki katı kazabilmişler. Bloklar olduğu için ilerleyemediğimiz yerler var. Kulenin askıya alınacağını, daha sonra alt katların kazılacağını belirtti Hoca. Ardından kiliseyi gördük. Burada vaftiz kovası bulunmuş. Milattan sonra 6. yüzyıla tarihlendirilen kova, 1800’lü yılların ortasında bir köylü tarafından hayvan yemlemede kullanılmış. Daha sonra bir Ermeni, çarık karşılığı almış, İstanbul’a gönderilmiş. Yıllarca İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yer almış olan kova, şimdilerde Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.
MEZARDAN BOZMA İLK KİLİSE
Kilisenin hemen altında, asil bir aileye ait olduğu düşünülen üç kişilik bir mezara girdik. Bir süre sonra bu mezarlık, ilk kilise olmuş. Hemen girişine vaftiz için bir havuz yapılmış. Bu havuzun özelliği, diğer vaftiz kurnalarına göre daha geniş olması. Çünkü din değişince, yetişkinlerin de vaftiz olabilmesi için tasarlanmış. İçerisinde de duvara kazınmış haç işareti ve Aramice, İncil’de geçen dualardan olduğu tahmin edilen duvar yazıları var. Gözümüze çarpan bir şey de, sol alt köşedeki bir oyuk. Kazı başkanına soruyoruz nedenini. Verdiği bilgiye göre papazlar, ayin öncesi ayaklarını kutsal suda yıkarmış. Bu küçük kiliseden sonra su sarnıçlarını, evleri geçtik ve belki de en çok merak edilen Mithras tapınağına geldik.
BÜTÜN AYİNLER GİZLİLİK İÇİNDE
Bilgilere göre Mithras, pagan Roma’nın ezoterik inancı. Bütün ayinleri, törenleri büyük bir gizlilik içinde yapılmaktaymış. Arkasında bıraktıkları yazılı bir belgeye henüz ulaşılamadı. Tapınağın içindeki her şey gökyüzüyle bağlantılı. Bütün tapınakları yıldızların ve gezegenlerin konumlarına göre inşa etmişler. Mithrasçıların hepsi çok iyi astronomi ve uzay bilgisine sahiplerdi. Bunun Babil’den gelen bir gelenek olduğu söyleniyor. Tapınağa merdivenlerden inerek ilk katına girdik. Bu bölüm iki koridordan oluşuyor. Tapınağın alt katları da var ama henüz kazı çalışmaları başlamamış. Yerdeki beş adet oyuk dikkatimizi çekti. Bu oyukların tepesinin de açık olduğunu gördük. Edindiğimiz bilgilere göre zamanında burada boğalar kurban ediliyormuş, kurban kanları da bu oyuklarda toplanıyormuş. Böylece Mithras’ın boğa kurban edişi canlandırılıyormuş. Buradan çıkıp tapınağın daha küçük ve daha özel bir bölümüne girdik. Kapı eşiğindeki semboller dikkatimizi çekti. Ancak anlamları henüz çözülememiş. Esas ayinin burada yapıldığı tahmin ediliyor. Burası henüz ziyaretçilere kapalı bir alan. Ayrıntılı anlatım için sözü Aytaç Coşkun’a bırakalım:
İMPARATOR OLSANIZ BİLE BU YAPIYA GİRMEK ZOR
“Tanrı Mitras’a hangi özellikler atfetmişler? Bir, Mithras zaman tanrısı. Bu inanç ezoterik özelliğine Roma’da dönüşüyor. Kökeni Hint ve Pers kültürü. Önce askerler arasında yayılıyor, sonra bütün Roma’ya… Ayrıca Mithras, güneş tanrısı, gezegenleri kontrol eden tanrı. Mithras’ın bir boğayı kurban ettiği ve boğa kanından bütün varlıkların oluştuğuna inanılıyor. Bu tapınaklar Roma döneminde inşa edilmeye başlandı. Şimdi iki tip Mithras tapınağı var bütün Anadolu’da. Birisi burada, birisi Gaziantep Dülükbaba’da. Gaziantep’teki doğal bir mağara. Sıradan askerlerin ve vatandaşların ibadet ettiği yer. Burası sadece üst düzey grubun ibadet ettiği yer. Roma’nın üst düzey generalleri, Mithrasçılar. Zengin tüccarları, aristokratları, Roma’nın bazı imparatorları bu külte üye. Fakat sizin imparator olmanız bu dine girebileceğiniz anlamına gelmiyor. Eğer siz buradaki sırlara ulaşmak istiyorsanız önce içeriden bir referansınız olmalı. Ve sadece erkekler alınıyor. Kadınların tapınağa girmesi kesinlikle yasak. Katılımlar oy birliğiyle oluyor ve yılın bir gecesi geliyorlar buraya. Bütün tapınakların gözlem noktası olduğuna inanılıyor. Aynı zamanda belli bir yıldız ve gezegen hareketine göre yapıldığına inanılıyor. Yani burası hangi yıldız gezegenin hareketine göre yapıldıysa o gün o gece buradalar.
7 HAFTA SÜREN 12 EZİYET
Ne konuşuyorlardı burada? Aslında Roma’nın derin devleti bunlar. Burada alınan kararlar Londra’daki tapınağa kadar ulaşıyor. Ve aralarında çok güçlü bir bağ var. Üç tapınak çok önemli. Buradaki, Roma’daki ve Londra’daki. Başlangıç, merkez ve son tapınak. Kabul edildikten sonra 7 hafta süren 12 eziyet çektirdikleri söyleniyor. Bunlar ağır işkenceler. Vücuttan et koparılması, vücudun dağlanması, uzun süre açlık, susuzluk… İşte ağızlarının sıkı olması tamamen buna bağlanıyor.
YA KONSTANTİN MİTHRASÇI OLSAYDI…
Mithrasçıların tapınakları, Hıristiyanlığın kabulünden sonra yok ediliyor. Büyük Konstantin hem inancına hem de iktidara tehdit olarak görüyor. Bütün tapınakları tahrip ettirip ya kapattırıyor ya da kiliseye dönüştürüyor. Mithras inancını da yasaklatıyor. Bunun üzerine Mithrasçılar tapınaklarını kendileri tahrip edip yerin altına iniyor. Peki Büyük Konstantin niçin bu kadar tehdit görüyor? Kesin bilgi olmamakla birlikte Konstantin bu inanca alınmıyor. Bunun üzerine Hristiyan oluyor ve Mithras’ı yasaklıyor. Eğer böyle olmasaydı, Roma’nın çoğu Hıristiyan değil Mithrasçı olabilirdi.
BİR YAPBOZUN PARÇALARI
Bu tapınağın önemi şurada… Bir yapbozun birçok parçası var. Arkeolojik kazılarda bu tapınaklar çıkıyor ve her biri, bir parçayı tamamlıyor. Bu dine nasıl giriliyordu, ritüeller nasıldı bilinmiyordu. İşte bunun bütün aşamaları bu tapınakta. O bahsettiğim on iki eziyetin bir kısmı, belki tamamı ilk girdiğimiz yer altı yapısında çekiliyordu. Daha sonra boğalar, tören sırasında kurban ediliyordu. Bütün Mithraslar dünyanın her yerinden buraya geliyorlar. Derecelerine göre buraya giriyorlar. Seviyelerine göre burada ahşap oturma yerleri var. Burada oturuyorlar. Bunlar küçük gruplar. On kişi, on iki kişi. Daha sonra özel rahip geliyor. Burada bir havuz var. Burada bir çanak var. Çanak havuza bağlı. Tavanda dört simetrik bağlama yeri var. Bu bağlama yerinden hiçbir tapınakta yok. Tek burası. Rahip kurbanın boynuna bıçak vuruyor, ama bu hayvanlar özel otlarla uyutuluyor. Akan kan buradaki çanakta birikiyor. Yan tarafta sütunlar ve üstünde kuşaklar var. Burada gezegenlerin sembolleri var. Mithras’ın ışın tacı var. Bir uzanma alanı ve altar var.
ARINMA VE YENİDEN DOĞUM
Kişi havuza giriyor. Kanla vaftiz oluyor. Bütün geçmiş günahlarından arınıyor. Daha önce arınmanın suyla yapıldığı tahmin ediliyordu, ama burada bir kurban töreni var. Arınmanın kanla olduğunu tespit ediyoruz. Arındıktan sonra yeniden doğmanız gerekiyor. Buraya uzanıyorsunuz. Mithras’ın yer altından, kayadan çıktığı söyleniyor. Siz de kayadan yeniden doğurursunuz. Sonra bir örtüye sarıyorlar sizi, buraya uzanıyorsunuz. Birinci derece kuzgun sembolü. Sonra başka bir tören ikinci derece, Venüs, sonra Mars. Sonra Jüpiter. Sonra Ay, sonra Güneş. Yedi aşama geçmeniz gerekiyor. Yedinci aşama Satürn. Yedinci aşamadan sonra artık piramitin en tepesindesiniz. Ve bütün bilgilere, bütün gizeme ulaşıyorsunuz. Birçok galaksiyi, yıldızları, hepsini çok iyi biliyorlar ve bunları duvarlara işlemişler. Astronomi bilgileri nereden geliyordu onu bilmiyoruz.
SON TAPINAK
Burası dünyada ortaya çıkarılan son tapınak. Roma’nın doğusundaki ilk tapınak ve dünyanın en iyi korunmuşu. Bunlar o dönemin en güçlü insanları. Ne vaat ediyor? Sonsuz, mutlu ve kutlu bir yaşam. Dünyada güç, huzur. Öbür tarafta da mutlu ve kutlu bir şövalyelik. Burayı koruyan askerler zaten özel, seçkin birlik. Generalleri de Roma’dan atanıyor. Kayıp lejyon diyorlar bunlara. Çünkü ne numaraları ne isimleri ne kayıtları var. Romalı yazarlar var buraya sefere çıkanlar. Bütün Diyarbakır’ı, Mardin’i, Nusaybin’i yazıyorlar ama burayı atlıyorlar. Ama burayla ilgili tek bir cümle, kelime yok. Niye yok? Onu araştırıyoruz. Burayı anlatacak bir yazıt arıyoruz.”
ZERZEVAN İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Gazeteciler olarak Aytaç Hoca’ya, “Madem yazılı bir belge yok, Zerzevan ismi nereden geliyor?” sorusunu yönelttik. Coşkun, Asur, Pers, Part ve Roma kaynağında buradan bahsedilmediğine dikkat çekti, iki teorileri olduğunu ifade etti:
“Kürtçede zer altın, zev gümüş demek. Bütün köylüler buraya altın ve gümüşler şehri diyor. Acaba buradan mı geliyor? Ama derinlemesine araştırdığımız zaman şunu gördük. Pers inancında Zervan diye bir Tanrı var. Zaman Tanrısı. Ve Mithras’la Zervan eş değer. O nedenle burada bir Zervan kültürü vardı, Mithras’la bağlantılı. Acaba o sonra Mithras kutsal alana dönüştü Roma’da ve ismi de Zerzevan diye devam mı etti? Ama Asur’daki, Pers’teki, Roma’daki ismi ne derseniz bilmiyoruz.”
Aytaç Hoca, “Peki yazıt bulamazsanız ne yapacaksınız, nasıl bir yol izleyeceksiniz?” sorusuna da şu yanıtı verdi: “Aslında bulduğumuz eserler bize o dönemi bütün ayrıntılarıyla anlatıyor. Biz onlardan yorumlayarak zaten bu kadar şeyi söyleyebiliyoruz. Ama yazıt bulamazsak ne yapacağız? Onu bilmiyoruz. Ama çıkardığımız eserlerden, çıkardığımız sembollerden yorumlayarak devam edeceğiz.”
BİR YILDA 15 BİN KİŞİYE YETECEK SARNIÇ
Zerzevan, askerî amaçlarla kullanıldığı için en öncelik verilen şey güvenlik ve lojistik olmuş. Şehre karşı tepelerden su taşıyan kanalların yanı sıra, herhangi bir kuşatma sırasında susuzluk çekmemek için devası sarnıçlar yapılmış. Bu sarnıçlar bir kuşatma altında, 15 bin kişinin bir yıl boyunca su ihtiyacını karşılayabiliyormuş.
ÜST ÇATI ÖRTÜSÜNDEN SONRA ZİYARETE AÇILACAK
Aytaç Hoca, bizi konutların bulunduğu alana da götürdü. Dört-beş odalı yapılar karşımızda. Generallerin ve üst düzey askerlerin, yöneticilerin kaldığı yapılar biraz daha farklı. Evlerin alt katı ahır olarak kullanılmış. Özellikle süvariler, atlarıyla birlikte yaşamış. Bunun için de özel olarak yem ve su konulan alanlar var. Üst kat ise, kişilere ayrılmış. Evlerde dikkat çeken bir bulgu da düzgün yapılmış karoların varlığı. 1,500 yıllık karoları, ana kayayı düzeltip üstüne döşemişler. Aynı günümüzde fayans döşeme işlemi gibi yapılmış. Mithras tapınağının bulunduğu alan şu an ziyaretçilere kapalı. Kalenin dış kısmında kazılara da bu yıl sonu başlanacak. Çalışmalar öbür yılın aralık ayına kadar devam edecek. Aytaç Hoca, Göbeklitepe’de olduğu gibi üst çatı örtüsü yapacaklarını ve ondan sonra burayı ziyarete açacaklarını söyledi.
UNESCO LİSTESİNE GİRMEYE HAZIRLANIYOR
Aytaç Coşkun, burasıyla ilgili bir tanıtım çekildiğini ve 44 dile çevrildiğini aktardı. Buranın UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde olduğunu belirten Coşkun, “Şu an UNESCO dosyası hazırlanıyor. Bu yıl bitirilecek. Önümüzdeki sene UNESCO’ya sunulacak. Yani asıl listeye giriyor.” dedi.
KAZI EKİBİNİN TAMAMI YERLİ
“Yabancı arkeologların ilgisi var mı?” diye sorduğumuz Coşkun, “Birçok talep var ama şu an yüzde yüz yerli bir ekiple kazı yapılıyor. ODTÜ’den Hacettepe’ye, Ankara’dan Yıldız Tekniğe kadar… Burada çıkan hayvan kemikleri, endemik bitkiler, sikkeler, takılar, su sistemi, her şey Türkiye’nin birçok üniversitesinden alanında uzman Türk hocalar tarafından inceleniyor. Birçok öğrencimiz buranın üzerine yüksek lisans, doktora çalışmaları yapıyor. 70-80 kişiyle, 12 ay boyunca kazı yapılıyor.” diye konuştu. Coşkun ayrıca Sur Kültür Yolu Festivali’nin hem geçen sene hem de bu sene, ziyaretçi sayısını artırıcı bir rol oynadığını söyledi.