Rumeli türküleri Hatay’a nasıl taşındı?
‘…Fatih Sultan Mehmet’in tamamı Rumelilerden oluşan bir orkestrası varmış. İstanbul'un fethinden sonra orkestrasına kızmış, hepsini Hatay'a sürmüş. … Rumeli türküleri Hatay'da ve o yörede yayılmış.’
Bu hafta TRT sanatçısı İbrahim Can ile birlikte, Balkanların en sevilen Türk Halk Müziği sanatçısı Faruk Yılmaz ile türkülerle geçen çocukluk anılarını dinledik. Köylerde kadınların karşılıklı çalıp, nasıl maniler yakarak oynadıklarını gelin birlikte dinleyelim…
- Dedenizin Makedonya’da mesleği neydi?
Gaziydi, çiftçilik yapıyordu. Ondan da birçok türkü aldım. Saz çalmaya merakım vardı. O dönem herkesin hayalinde vardı. Çocukken, köylerde mısır tarlasına gider çapalama yapardık. Hatta, çapayı saz yapar, türkü söylemeye çalışırdık. Bir zamanlar orak vardı, şimdi ki gençler bilmez. Buğday tarlalarına girerdik ailecek, türkü söyleye söyleye vurduk mu enerjimiz artardı, çatır çatır orak biçerdik.
TÜRKÜ TOPRAK KOKMALI
- Orak biçerken kimler türkü söylerdi?
Ben söylerim, babam söyler, annem söyler. Böyle güzel geçerdi günlerimiz
O zamanlar yokluk vardı ama sevgi, dayanışma, paylaşma vardı. Kendimiz üretip, ekmeğimizi yapıp, doğal besleniyorduk. Kendi kendimize yetiyorduk.
Şimdi şehir insanına bakıyorsun, yozlaşma başta betonlardan geliyor bana göre. Her zaman söylerim, türküler tezek kokmalı, kekik korkmalı, süt kokmalı, yoğurt korkmalı, mutlaka toprak korkmalı. Köyde sade yaşıyorsun. İşten geliyorsun, akşam yemeğini yiyor, köy kahvesi varsa oraya gidiyorsun ya da delikanlılarla buluşup sohbet ediyorsun.
- Köy kahvelerinde muhabbet, sohbet ve günlük değerlendirmeler oluyor muydu?
Tabi ki oluyordu. Herkesin evinde olduğu gibi bizim aile meclisimizde de o günkü yaşama dair değerlendirmeler olurdu
Akşamları ne yapacaksın? Televizyon yok, elektrik yok, gaz lambası var. O zamanlar her evde şömineler vardı.
- Anneniz türküleri nerede söylüyordu?
Annemin sesi mükemmeldi. Evin her yerinde, bulaşık yıkarken, iş yaparken türkü söylerdi.
- Köyünüzde bağlama çalan var mıydı?
Yoktu. Ben radyo dinlerken bağlama çalmaya heveslendim. Bir de o zamanlar bağlama bulmak çok zordu.
SADECE TÜRKÜ DEĞİL KÜLTÜR DE GELMİŞ
- Balkan radyoları dışında TRT’yi dinleyebiliyor muydunuz?
O zamanlar TRT yaygın değildi. Her yerden çekmiyordu. Hem de Trakya ile Balkan türkülerini söyleyen de azdı.
Balkanlardan Kırklareli’ne sadece türküler gelmemiş, Balkan kültürü de buraya taşınmıştı. Halk oyunları örneğin, Kırklareli yöresine ait “kara hamur karşılaması” vardır. Notasını da yazmışlar. Kırklareli'nde çoğu kişi bilmez. Kırklareli'nin kendine has 9/8’lik kırık havaları var. Köylerde kadınlar karşılıklı geçip, çalıp, maniler yakarlar ve oynarlardı.
YÖRE MANİLERİ
- E.A. Yöre manilerinden birkaçını aktarabilir
miyiz?
Dere boyunda keklik
Kızlar giyer eteklik
Kızlara mana bulma
Erkeklerde eşeklik
Elbise alayım mı?
Fiyonk bağlatayım mı?
Karşı köyde yar sevip
Seni ağlatayım mı?
Erguvanım sarkarım
Açılmaya korkarım
Yarin geldi deseler
Ölü olsam kalkarım
Kırklareli inece
Katma kumu kirece
Sanma seni unuttum
Rüyamdasın her gece
Şu karşıki bağ bizim
İçi dolu ak üzüm
Bana yardan geç derler
Yar benim iki gözüm
Kırklareli'nin kendine has oyunları, Balkan göçlerinden sonra artmıştır. Örneğin en meşhur oyun havası “Zigoş halk oyunu”. Zigoş Yunanistan'da bir ovadır. “Havası ne hoş, suyu ne hoş, ovası Zigoş.
Bir örnek vereceğim size. Sezai Çetin isminde bir hocam vardı, mekanı cennet olsun. Kırklareli'nde birçok türküyü ondan derledim. Çeşme köyünde ut ve ney çalardı? Müthiş bir musikişinastı. Musikiyi iyi bilirdi. Makam, nazariyat süperdi, olağanüstü bir adamdı. Bana çok bilgi verdi. Hatay'da “Şu karşıki dağda kar var, duman yok”, “Altın tasta gül kuruttum” ona benzer türküler varmış. Bu konuyu TRT’de, Elvan Sevim arkadaşımın konuğu olduğum programı dinleyen Halk Türküleri araştırmacı Halil Atılgan’a anlattım.
FATİH’İN RUMELİLİ ORKESTRASI HATAY’A SÜRÜLMÜŞ
Hocamın bana anlattığına göre, Fatih Sultan Mehmet’in tamamı Rumelilerden oluşan bir orkestrası varmış. İstanbul'un fethinden sonra orkestrasına kızmış, hepsini Hatay'a sürmüş. Bu orkestra Hatay'da Rumeli türkülerini çalıp, söylemişler. Rumeli türküleri Hatay'da ve o yörede yayılmış. Türkü derlemesine giden üstatlar, eski hocalarımız, mekanları cennet olsun, çok güzel çalışmalar yapmışlar ama derin araştırmalara girememişler. Bu türküyü nereden aldılarsa yöre olarak orayı yazmışlar. Çünkü o dönemin şartları çok zor. Teyp yok, makine yok, kamera yok. Ressam taşımışlar yanlarında. Ressamlar, benim gibi yöresel sanatçıların, mahalli sanatçıların türkü okurken resmini çizermiş.
Bir şeyi hiç unutmuyorum. Bizim evimizin önü ana caddeydi. Evin önünde bir köpeği ezmişler, köpek ölmüş. Babam o hayvanı aldı, derisini yüzdü. Köylerde herkesin evinin önünde hayvanların ağızdan çıkan gübre kupaları vardır. Babam o gübre kupasına deriyi gömdü. On, on beş gün bekletti. Sonra çıkardı, o deriyi salladı, tüyler döküldü. Ondan defin büyüğü bir daire yaptı. O daireyi çaldığında yanında beş adet daire çal, onun sesi başka gelirdi.
MAVROVA MAKEDONYA KASABASI
- “Mavrova’dan aldım bir hokka nohut” türkünüz var.
Mavrova, Makedonya'da çok güzel turistik bir kasabadır. Hatta türküyü repertuara verdiğimizde Madrova anlaşılmıştı. Sonra tekrardan Yücel Paşmakçı abiyle temasa geçip Mavrova ismini yazdırdık. Bunun herhangi bir hikayesi yok. Bizim Makedonya'da çok sümbül vardır, şimdi bile çok. Aslında Balkanlar da Makedonyalı ile Bulgaristanlı arasında bir fark yok. Hepsi aynıdır. Günümüzde sen nerelisin dendiğinde, Balkan kökenliyim derler. Balkanlar bir bütündür.
Ben çıkardığım albümde, Balkan ve Rumeli türküleri sanatçısı diye yazdım.