Rus klasiklerini okumanın tam zamanı
Rus klasikleri, hayatın her evresinde tekrar tekrar okunması gereken kitaplar. Dünya edebiyatının bel kemiğini oluşturan bu eserler, bugün her zamandan daha çok okunmalı
Rusya’nın, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini önlemek amacıyla Ukrayna’ya yaptığı operasyondan sonra, özgürlükçü Avrupa(!), Demokrasi havarisi Amerika(!), Rusya’ya karşı kültür sanatın her alanında cadı avı başlattı. Bu durum Rus edebiyatçı, besteci, hatta Rus kedilerine kadar uzandı.
Biz de Suç ve Ceza’dan Savaş ve Barış’a, Karamazov Kardeşler’den, Ana’ya, Rus Edebiyatı’nın en önemli klasiklerini derledik.
SUÇ VE CEZA, F. DOSTOYEVSKİ
Dostoyevski'nin bütün dünyada en çok okunan başyapıtıdır. Yazar 1849'da I. Nikola'nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski. Dostoyevski’nin Rusya’da yaşanan siyasi ve ekonomik olaylar sonrasında yaşayanların hayatlarından esinlenerek yazdığı eser. Dostoyevski'nin hayatının zirve romanı olarak bilinir.
Kitabın yayımlanmasından yaklaşık dört ay sonra, yine bu kitap için hazırladığı büyük proje olan Büyük Bir Günahkar'ın Anıları’nı yazarken hayatını kaybeder.
“Heyecanını sözcüklerle de ses tonuyla da anlatamıyordu. Daha yaşlı kadının evine giderken yolda yüreğini sıkıştırmaya, ezmeye başlayan sınırsız tiksinti duygusu şimdi öylesine büyümüş, öylesine belirginleşmişti ki, bu can sıkıntısından nasıl kurtulabileceğini bilemiyordu. Yanından gelip geçenleri görmeden, insanlara çarparak sarhoş gibi yalpalayarak yürüyordu yaya kaldırımında. Ancak bir sokak ötede biraz gelebildi kendine. Çevresine bakınınca, yaya kaldırımından merdivenle inilen bodrum kat bir meyhanenin önünde olduğunu fark etti. O sırada meyhanenin kapısından iki sarhoş birbirine yaslanarak, küfürler savurarak çıkmış, merdivenin basamaklarını tırmanıyorlardı. Hiç düşünmeden merdivenden indi Raskolnikov...”
BABALAR VE OĞULLAR, İ. TURGENYEV
Klasik Rus edebiyatının unutulmaz yazarı Turgenyev, çağdaşlarından bütünüyle farklı bir yol izlemiş, yaşadığı dönemde Avrupa'da yazılan romanlara ve Avrupa kültürüne daha yakın bir tavır sergilemişti. Turgenyev'in başyapıtı olarak tanımlanan Babalar ve Oğullar, bu etkinin izlerini taşır.
Romanın öne çıkan karakteri Bazarov, arkadaşı Arkadiy'e ve onun modern değerlerle yaşamayı seçen babasıyla amcasına öyle sinir bozucu bir biçimde karşı çıkar ki, sergilediği nihilizm Bazarov'un müthiş zekâsıyla birleşince genç bozguncunun saldırılara uğraması kaçınılmaz olur.
“Bir an durdu. Sonra sözlerine Fransızca devam etti:
– Aşırı derecede kurallara bağlı bir ahlakçı benim bu samimiliğimi yersiz bulabilir fakat, bu işi gizlemeye imkân yok. Sen de bilirsin ki, benim baba-oğul ilişkileri konusunda birtakım kendime özgü düşüncelerim var. Şunu da hemen söyleyeyim ki, beni suçlarsan sana hak veririm. Çünkü, benim yaşımda bir adam… Yani ki… O kız… Onun hakkında bir şeyler duymuşsundur.”
ANNA KARENİNA, LEV TOLSTOY
Yazar, en ünlü eserlerinden biri olan Anna Karenina’da evlilik, aşk ve ölüm konularını derin bir gözlem gücüyle ele alır ve muhteşem edebi dehasıyla işler.
Pek çok yazar ve eleştirmen Anna Karenina’yı gelmiş geçmiş en büyük roman sayar. Tolstoy’un bu büyük eseri birçok kez sinemaya da uyarlanmıştır.
Tolstoy, 1873’te Anna Karenina’yı yazmaya başladığında aslında bir yandan da Peter the Great üzerine bir tiyatro eseri kaleme almak istiyordu. Ama konu, Tolstoy için bile zorlu bir destana dönüşmüştü. Hatta bir arkadaşına yazdığı mektupta, “Çok kötü durumdayım. İlerleme kaydedemiyorum. Seçtiğim proje çok zor. Araştırmanın sonu gelmiyor” demişti.
Henri Troyat’ın kaleme aldığı Tolstoy biyografisinde; “Bir yıl önce onu derinden etkileyen bir olayı anımsadı. Komşusu ve aynı zamanda da arkadaşı olan Bibikov, Anna Stepanovna Pirogova adlı bir kadınla yaşıyordu. Uzun boylu, geniş yüzlü bu kadın, onun metresiydi. Adam, onu pek umursamıyordu. Hatta başka biriyle evlenme planları yapıyordu.”
ÖLÜ CANLAR, N. VASİLYEVİÇ GOGOL
Gogol, Rusya’nın ünlü yazarı Puşkin’in yakın arkadaşlarındandır. Hatta bu kitabın konusunun Puşkin tarafından kendisine önerildiği söylenir. Aslında Gogol, romanı üç cilt olarak tasarlamak ister. Fakat o kadar çok tepki alır ki diğer iki cildini tamamlayamaz. Bir kriz anında ikinci cildi için yazdıklarını yaktığı söylenir.
Tam bir vatansever olan Gogol, bu eserinde ülkesindeki çarpıklıkları gerçekçi bir dille anlatır.
“Eğer okuyucu, Çiçikof’un, çektiği bu çilelerden, bu azaplardan, üzüntülerden, özellikle bu son olaydan sonra artık, elindeki küçük servetiyle rahat ve sakin bir hayat geçirmek için küçük bir kasabaya çekilmiş olduğunu sanmışsa bu düşüncesinde pek aldanmıştır. Ve biz de, Çiçikof’un, çok az kimseye nasip olan o kuvvetli azmini takdir etmekten kendimizi alamıyoruz. Bu felaket fırtınalarının hiçbiri bizim kahramanı ne yıldırmış ve ne de sakinleştirebilmişti; içinde yanan ihtiras ateşi sönmemişti. Gerçekten de çok üzgündü. Ve bütün dünyaya, şansının tersliğine, insanların gösterdikleri insafsızlığa lanetler yağdırıyordu ama yeni deneyimlere girişmekten de vazgeçmiyordu.”
ANA, MAKSİM GORKİ
Maksim Gorki’nin 1906’da yazdığı ve Rus Devrimi’ne adadığı Ana, en başarılı romanıdır. Kitabın ana konusu devrimci düşünce ve devrimci mücadeledir.
Bu mücadele, halkın kendi acılarına bakarak, nedenini inceleyerek biraz da cesaretle kendini savunabilecek onu ezenlere baş kaldırabilecek duruma gelebileceğidir. Bu düşünceyi aşılamak içinse bu yolda yoldaşlarıyla mücadele veren bir oğlu olan, kendine bir zarar gelmediği sürece sesini çıkarmayan, hakkını arayamayan kadının, bir savaşçı haline gelmesi anlatılır.
“Oğlunun hep ciddi ve sert bakan mavi gözlerinin şimdi böylesine sevecenlik ve tatlılıkla parıldadığını görmek, ana için büyük zevkti. Pelageya’nın dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Kırışık yanaklarında hâlâ yaşlar titreşiyordu, ama kıvançlıydı. İki duygu arasında bocalıyordu. Bir yandan, yaşamdaki acıların nedenlerini bu kadar iyi gören oğlundan gurur duyuyordu; ama onun, genç olmasına karşın arkadaşları gibi konuşmadığını ve kendisi de dahil herkesin sürdüğü tekdüze yaşantıya karşı tek başına savaşa girişmeye kararlı olduğunu da düşünüyordu.”
KARAMAZOV KARDEŞLER, F. DOSTOYEVSKİ
Karamazov Kardeşler, insanlık üzerine dünya edebiyatının en önemli romanıdır. Roman aynı zamanda edebiyat sanatının zirvesidir.
Roman, iki kadından Dmitri, İvan ve Alyosa adlı üç erkek çocuğu olan baba Karamazov'un bağıra bağıra gelen öldürülüşünün hikâyesidir. Dostoyevski bu romanında akraba ve yakınları tarafından evlat edinilerek büyütülen üç gencin psikolojisini anlatarak işe başlıyor.
Dimitri Karamazov, günah işlemekten kendisini alıkoyamayan, ama bu günahların kendisinde yarattığı değişimlerle kurtuluşa eren birisidir. İvan ise Tanrı’ya inanmayan, Tanrı’nın olmadığı bir dünyada her şeyin mubah olduğunu düşünen nihilist bir liberaldir. Alyoşa da Budala’daki Prens Mişkin gibi, kendini inanışa adamış biridir.
“Şunu bilin ki, şu dünyada yaşamak için iyi bir anıdan, özellikle çocuklukta yaşanmış, ana baba ocağıyla ilgili güzel bir anıdan daha yüce, daha güçlü, daha sağlam, daha yararlı bir şey yoktur. Size terbiye konusunda birçok şeyler söyleyeceklerdir. Oysa belki de çocukluktan bu yana içinizde sakladığınız güzel, kutsal bir anı, belki de terbiyenin en güzel şeklidir…”
VİŞNE BAHÇESİ, ANTON ÇEHOV
Çağdaş tiyatronun öncü isimlerinin başında gelen Anton Çehov, Rusya'da 19. yüzyılın ortalarında toprak köleliği kaldırılmış, burjuvazi yükselişe geçmiştir.
Vişne Bahçesi ülkede değişen toplumsal, politik ve ekonomik düzenin gerçekliğiyle yüzleşemeyen aristokrat bir ailenin dokunaklı portresidir. İçinde büyük bir vişne bahçesinin bulunduğu aile çiftliğinin borçlar nedeniyle satılması söz konusudur.
Vişne Bahçesi, 1904 yılında Moskova Sanat Tiyatrosu'nda Stanislavski tarafından sahneye kondu. Stanislavski o güne dek aşırı duygusal olan Rus tiyatrosuna doğal ve gösterişten uzak bir anlatım getirmesiyle ünlenmiş olsa da Çehov'un kendi oyunları için istediği yalınlığı ve doğallığı yakalayamamıştı.
“Hangi gerçeğin? Siz gerçeğin ve gerçek olmayanın nerede olduğunu görebiliyor musunuz? Bense yitirdim görme yeteneğimi, hiçbir şey göremiyorum. Siz bütün önemli sorunları gözü pekçe çözümlüyorsunuz, fakat söyleyin bana cancağızım, gençliğinizden ötürü değil mi bu; bu sorunların hiçbirinin size acı vermeyişinden ötürü değil mi?”
SAVAŞ VE BARIŞ, L. TOLSTOY
Yazarın en büyük romanı olarak kabul edilir. Rusya'nın Fransa tarafından istilası döneminde yaşanmış olayları ve Napoleon döneminin Rusya'da Çar toplumuna etkisini, bu etkinin doğurduğu sonuçları beş asil aileden örnekler vererek tarif eder.
Yüzden fazla kişinin yer aldığı bu olaylar dizisi, daha çok dört soylu ailenin bireyleri arasındaki ilişkilerle dile getirilir. Tolstoy savaş meydanlarının yabancısı değildir.
Tolstoy’un Savaş ve Barış eserinin bu denli güçlü bir eser olmasının en önemli nedeni yazarın savaşı yaşayan insanlık durumuna yaklaşımdadır.
“Piyer tutsaklıkta, barakada iken aklıyla değil, bütün varlığıyla, bütün yaşamıyla insanın mutluluk için yaratılmış olduğunu, mutluluğunu da kendi içinde taşıdığını, mutluluğun insanın kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret olduğunu, bütün mutsuzluğun da yoksunluktan değil, fazlalıktan ileri geldiğini anlamıştı. Ama şimdi, yola koyulduklarının bu üç haftası içinde yeni, teselli verici bir gerçeği daha öğrenmişti. Öğrenmişti ki, dünyada korkulacak hiçbir şey yoktu. İnsanın tam anlamıyla mutlu, tam anlamıyla özgür olmasını sağlayacak bir çare bulunmadığı gibi, tam anlamıyla mutsuz, tam anlamıyla özgürlükten yoksun olmasına yol açacak bir durum da olamazdı; bunu öğrenmişti...”
OBLOMOV, İVAN GONÇAROV
Gonçarov’un Oblomov Rus edebiyatındaki gereksiz adamların en tipik örneğidir. Karakteristik özelliği ve yaşama biçimi Oblomovluk olarak adlandırır. Gereksiz adamlığın en uç örneğidir.
Okuru isyan edecek noktaya getiren, neredeyse, romanın içine dalıp onu silkeleyip sarsmak istetecek kadar tembel, hareketsiz, fakat zeki ve duygulu bu genç, insana aynı zamanda öfke, acıma, bağışlama duygularını hissettirir.
“Otuz iki, otuz üç yaşlarındaydı Oblomov. Orta boyluydu. Hoş görünüşlüydü. O anda onun hiçbir şeyi umursamadığı, hiçbir şeyin onu tedirgin etmediği; koyu gri gözlerinin belirsiz bir dalgınlıkla, sürekli duvarlarda, tavanda kaygısızca dolaşıp durmakta olmasından belliydi. Yüzündeki umursamaz ifade bedenine, hatta ropdöşambrının kıvrımlarına sinmişti sanki. Bakışı arada bir, yorgunluğa veya can sıkıntısına benzer bir ifadeyle bulutlanır gibi oluyordu...”
YÜZBAŞININ KIZI, A. PUŞKİN
Yüzbaşının Kızı, modern Rus edebiyatının kurucu figürlerinden Puşkin'in belgesel gerçekçilik konusundaki mahareti ile kişisel öykülere açılan hayal gücü zenginliğini benzersiz bir şekilde birleştiren, eşine az rastlanır bir tarihsel roman.
Pyotr Grinyov, 17 yaşına geldiğinde, emekli bir asker olan babasının ısrarıyla askerliğini yapmak için Orenburg'a gönderilir. Burada Yüzbaşı Mironov'un kızı Maşa'ya âşık olur. Maşa ile Pyotr arasındaki aşk başladıktan kısa süre sonra Pugaçov ayaklanması patlak verir.
“Adamın uyanıklığı, hislerinin hassaslığı şaşırtmıştı beni. Dönmesini söyledim arabacıya. Atlar kara bata çıka yürüdüler. Araba kâh kara batarak, kâh çukurlara düşerek, kâh bir o yana bir bu yana yaslanarak yavaş yavaş ilerliyordu. Fırtınalı bir havada bir gemideymişiz gibi ilerliyorduk. Saveliç yandan dürtüyordu beni, ah vah ediyordu…”
VE DURGUN AKARDI DON, M. ŞOLOHOV
Bu kitap, özellikle Don bölgesindeki Kazakların destansı anlatımıdır. Ana figür Kazak asıllı Gregor Melekof'dur. Eser, I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesindeki gençlik döneminden başlar ve kahramanın bütün yaşamını ve o günün koşullarını vererek sona erer. Yazarın yaşamını ve günün koşullarını bütün yalınlığıyla vermesi bu eseri bir başyapıt yapar. Bu başyapıt, I. Dünya Savaşı’ndaki Rus Devrimi’ni ve o dönemki toplumun sosyal ve politik duruşunu tarafsızca ve gerçek anlamıyla okura yansıtmaktadır.
“Topu topu dört kere görmüştü kızı. Son karşılaşmalarında aralarında şöyle bir konuşma geçti:
“Liza, bana varır mısın?”
“Saçmalama!” “Sana bakarım, severim seni. Evde çalışan adamlarımız var bizim. Sen pencerede otur, kitabını oku. Bir işe el sürme, ha?”
ŞİİRLER, MAYAKOVSKİ
Çağdaş Rus şiirinin simgesi Mayakovski'dir. O, devrimin baş ozanlığını üstlenip geniş soluklu, coşkulu lirizmi, şiir diline getirdiği yenilikler, yaşamı ve yapıtlarıyla uyandırdığı ilgi, devrimcilik sorumluluğuyla bağdaşmayan bir tavırla, genç yaşta canına kıyar. Rus şiirinin geleneksel düzenini içerik ve biçim araştırmalarıyla altüst eder.
1917’den sonra kendini devrimin hizmetine verir. Şiirleri, oyunları, yazılan ve çizip boyadığı afişlerle devrimin günlüğünü tutar sanki. Bu kitap Mayakovski’nin 1817’den önce yazdığı şiirlerin en önemlilerini içeriyor.
“Dumanlar içinde mavi olmayı unutan
gökyüzü, paçavralar giyinmiş
sığıntı gibi bulutlar,
son aşkımla tutuşacaksınız bütün!
Sevinç çığlıklarımla bastıracağım
ordular gürültünüzü!”