Rusya'nın Ortadoğu Planı: Projenin içeriği zenginleştirilmeli

Vahhabilik, Selefilik gibi katı, kökleşmiş ve hayatın sürekli değişen dinamiklerini reddetmek suretiyle, kurumsallaştığı toplumları çağın gerisinde bırakan anlayışların yegâne devası, bu Vahdet ekolünün kucaklayıcı, kapsayıcı ve kuşatıcı çerçevesi olabilir.

RUSYA'NIN ORTADOĞU PLANI TARTIŞMASI SÜRÜYOR...

Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.
- Nâzım Hikmet Ran, 1958

Köklü değişimlerin yaşandığı, dört bir yandan etkisini gösterdiği hengâmeli ve bilinmezleri çok fazla olan bir dönemin içerisindeyiz.
Davos elitinin (Dünya Ekonomik Forumu) başında olduğu küreselleşmenin ve transhümanizmin aktif savunucuları açısından, yaşadığımız bu dönem, her şeyi yeni baştan kuracak olan yapay zekâ ve robotik devriminin ön ayak seslerinin duyulduğu bir dönemeç olma özelliğinde. Bu görüşte olanlar açısından, insanlığın geleneksel değerleri başta olmak üzere; sevgi, aile birliği, inançlar gibi geçmiş çağın erdemlerine tutunmak anlamsız ve de boş bir direnç. Öyle ya da böyle, kendilerinin tasavvurlarında olan insan kaynaklı iklim değişimi, endüstri 4.0, yeni dijitalleşme, trans bireylerin hakları, planlı ebeveynlik ve daha nice etkenlerin boyunduruğu altında olmamız, onlara göre kaçınılmaz bir son. Paketledikleri gündemleri kabul etmezlerse, yeryüzü toplumlarını trilyonlarca dolar değerdeki engin kapitalleri ile ezmeye hazırlar. Ne de olsa her tekrarlı küresel kriz, onların ve mahdumlarının kesesini daha da doldurmuş ve son yüzyılın ulus devletinin kazanımı olan orta gelirli ailelerin pek çoğunu, adım adım yoksulluğun pençesine itmiştir.
Bu durumu görmezden gelerek yapılacak yorumlar; Rusya’nın -henüz tüm yönlerini bilemediğimiz ama sadece ana başlıkları açıklanan- Mevlâna açılımının, neden ve niçin ortaya konulduğunu anlamak açısından yetersiz kalacaktır.

YENİ STRATEJİLER GÜNDEME GELİYOR

Rusya Federasyonu; Doğu Bloğu ve Sovyetlerin çöküşü sonrası, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda, çok boyutlu yıkımın etkilerini, iliklerine kadar hissetmiş bir geleneğin mirasçısıdır. 1997-8 Asya krizi ile uyanmaya başlayan Rus toplumu açısından, Batı’nın dayattığı gündemlerin ne anlama geldiğini görmek, etkileri uzun yıllara yayılan ve sefaleti getiren mutlak yıkımın kıyısından dönmek ile eş anlamlı olmuştur. 1991-98 arasında yaşanılan sarsıntının bu derece büyük olmasının önemli bir nedeni de, çöken bir sistemin yerine, Batı’nın gerçekçi hiçbir alternatifinin olmaması; aksine muzaffer Atlantik güçlerinin, çöküşü derinleştiren yıkım sürecini bizzat inşa etmesiyle, durumun dramatik noktalara doğru evrildiğinin ortaya çıkmış olmasıdır. Bunun yanında Rus devlet aklının, bireysel çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan, milyarder oligarklar eliyle ne ölçüde sömürüldüğü ve etkisiz hale getirildiği görülmüştür.

Rusya, kendisi için uzun yıllar belini doğrultamamak olan böylesi bir sürecin yarattığı durumları deneyimlediği için, şimdi artık dünyanın ana enerji tedarikçisi olmasının getirdiği sorumluluklar ile yeni stratejileri gündeme getirmektedir. Pazarlarını canlı tutabilmesi için istikrarlı bir çevrenin olması gerektiğinin bilinci ile hareket eden Rus devlet aklı, sahadaki oyunu planlar iken, uzun süreli müttefikleri olmasını istediği bölge ülkelerini de bu tasarımın içerisine katarak, daha etkili bir oyun stratejisi kurmak suretiyle, sonuçta oluşabilecek başarısızlığı en aza indirmeye gayret etmektedir.

Son büyük kurucu İmparatorluğun (ABD), mali ve siyasi çöküşü, son yıllardaki işaretleri ile gözle görünür bir biçimde yaklaştığı ve yeryuvarlağı üzerinde oluşmuş dengeleri (rezerv para birimi olan doların halâ %60 oranında Dünya Ticareti üzerinde etkisini sürdürmesi) katalizmik bir şekilde alt üst edebileceği için, yeni tasavvurlar ve çoklu stratejiler için gün doğmuştur.

TRANSHÜMANİST FELSEFE

İnternet’in hızla hayatın her yönünü ele geçirmesi, Bill Gates, Steve Jobs, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg benzeri yeni nesil plütokrasinin gelişip serpilmesini hızlandırmış ve gözetleme toplumu sürecinin, başta George Orwell ve Aldous Huxley olmak üzere, dönemin dehaları tarafından öngörüldüğü şekliyle oluşumu hızlanmıştır. Böylelikle, denetlenemeyen vahşi kapitalizmin yaratıcı bir güç olması imkânsız hale gelerek, daha da artan oranda yıkıcı güç olmasının yolu açılmıştır.

Tek başına maddi tasarımların, ulusları içine düşmüş oldukları çukurdan kurtarmaya yetmediği görülmektedir zira yüzyıllar içinde seküler hale gelen ve maddeyi kutsallaştıran sürecin bugünkü son aşaması, kendisini insan fizyolojisini ve belki de ruhunu yeniden inşa etmeye soyunacak kadar ileriye götüren Transhümanist felsefe olmuştur.
Uygarlık tarihini, geçmişte kendi yaşadığı sarsıcı süreçlerle beraber irdelemiş her aklı selim kurucu unsur farkındadır ki; bir devir kapanıp yeni bir dönem doğar iken, oluşacak enkazın etkilerini en aza indirmek ve kaçınılmaz çöküşten en hızlı biçimde kurtularak, özgün bir yapılanmanın önünü açabilmek, ancak ve ancak kitlelerin umut besleyebileceği gerçekçi alternatifler sayesinde mümkün olabilir.

Dönemin büyük imparatorluğu Osmanlı, Mevlâna (Rûmi) ve Hace Bektaş-ı Veli’nin kimi prensiplerini ilk başlarda sahiplenerek, kurumsal yapılanmasının harçlarına monte etse ve de bunları Balkanlar dahil pek çok coğrafyada uzun yüzyıllar kalabilmesine borçlu olsa da; giderek bağnaz sünni akımların tesirinde kalarak, otoriter taassup çizgisine savrulması, kendi kaçınılmaz sonunu getirmiştir.

Doğu irfanının Stoacı felsefe ile birleşmesi sonucu, Anadolu’da hayat bulmuş spiritüel (ruhani) tasarım; Hace Bektaş, Yunus Emre ve Mevlâna felsefesi olarak, doğdukları çağın oldukça önünde yer alan değerler bütünü olarak, bugüne kadar solmadan gelebilmişlerdir.
Dijitalleşmenin pençesinde kıvranan insanlığın, hükümetler ve onların yanlış politikaları sonucunda adım adım yok oluşunu derinden hissettiği, hoşgörü (sosyal birleşim), her cana bir nazarda bakma (demokrasi ve hukuk), hak ve liyâkat (adalet) benzeri, yıllar geçtikçe bir çiçek misali solduğu görülen nadide değerler korunmalıdır. Bu kavramları ve temsil ettikleri değerleri korumak, geleceğe umutla bakabilmek açısından elzemdir.

Günümüz sosyal, siyasal ve ahlâki erezyonunu, yıkıma dönüşmeden durdurabilmek ve müreffeh, kalkınmış bir geleceği inşa edebilmek, zamansız değerler sistemini oluşturmuş irfan geleneklerinin, Türkiye ve bölge ülkeleri başta olmak üzere, islâm toplumlarının bağrında yeşertilmesiyle olanaklı olabilecektir. Vahhabilik, Selefilik gibi katı, kökleşmiş ve hayatın sürekli değişen dinamiklerini reddetmek suretiyle, kurumsallaştığı toplumları çağın gerisinde bırakan anlayışların yegâne devası, bu Vahdet ekolünün kucaklayıcı, kapsayıcı ve kuşatıcı çerçevesi olabilir.
Günümüzde anlayışsızlık, toleransın yok olması ve buna mukabil en ufak olaylar karşısında bile aşırı tepkilerin verilmesi toplumda sıkça rastlanan vakalar olmuştur. Ensest, çocuk yaşta kız çocuklarının evlendirilmesi şeklinde kendisini gösteren cehalet karanlığını alt etmek; Hace Bektaş, Mevlana ve Yunus’un yardımseverlik, dayanışma ve engin hoşgörüye dayalı felsefelerini, toplumun geneline yeniden hatırlatabilmekle olasıdır. Aksi taktirde, yakın bir dönemde küresel bir ekonomik buhranın tetiklediği ve etkileri uzun yılları alabilecek zorlu koşullar sonucunda, geniş ölçekte kendisini dışa vurabilecek toplumsal isyanlar, bizleri daha önce hiç şahit olmadığımız noktalara götürebilir.

Ne kadar sürebileceğini tam olarak kestiremediğimiz bu geçiş sürecini, olabilecek en az yara ile atlatabilmek, bundan gerekli olan dersleri tam manâsı ile alabilmek ve sonucunu kazanıma dönüştürebilmek, ancak bu şekilde zamanın ötesinden bizlere seslenen aşk erlerinin sağaltıcı, rehabilite edici felsefesini, yaşamın içerisinde uygulayabilmekle mümkün olabilir.
O nedenle ilk başta reddetmek yerine, varsa sunulan projenin içeriğini zenginleştirecek ya da eksik noktalarına ışık tutabilecek öneri ve fikirlerde bulunmak, daha sağlıklı bir sürecin işleyişi açısından önemli olacaktır. Belki de ancak böyle bir anlayış ile, bu projenin (varsa eğer) gerçek potansiyeli ve yaratacağı önemli etkiler, toplum hayatında gerçekleşme şansı bulabilir.

EROL ARAL / EVRENSEL GAZETESİ

Öyle görünüyor...
Bittabi niyet, kısmet olursa...
Plan bu... (Galiba)
Hangi plan?
ROP: Rusya’nın Ortadoğu Planı...
Nereden biliyoruz biz bu ‘Planı’?
Mehmet Perinçek’in Aydınlık’taki yazı dizisinden...
Gazete geçen ay ortasında, 19-20 Eylül (2019) günlerinde, ‘Tartışın beni’ davetiyeli bir yazı dizisi yayımladı...
Aydınlık’ın 18 Eylül 2019 tarihli sürmanşetindeki dizinin ‘duyuru’ anonsu, meramını anlatıyordu:

ABD’NİN BOP’UNA KARŞI RUSYA’NIN MEVLÂNÂ AÇILIMI

Alt başlık tahrik edici:
Rusya devletinin Yeni Ortadoğu Planı’na ulaştık (“Ulaştık”!!)
Duralım:
Dikkat, diyor: (Herhangi bir kurumunun değil) Rusya devletinin...
Mim koymalı...
Devam edelim...
Dizi başlıkları da duyurusu kadar içeriği tam ifade ediyordu...
Görün isterim:
İlk günün (19 Eylül 2019) 1. sayfadaki manşeti:
Moskova’nın Kuzey Afrika Planı
Rusya’dan ‘Geleneksel İslam’ Açılımı
Ertesi gün:
Manevi düzlemde
Ortodoks-Sünni-Şii İttfiakı

‘ORTADOĞU VE MAĞRİP İÇİN AVRASYA PLANI’

Şüphe yok:
Nasıl, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi-BOP olarak kaldıysa.
BOP haritası kayda geçtiyse...
Aydınlık’ta yayımlanan Rusya’nın ‘Yeni Ortadoğu Planı’ haritası üzerinde de parmaklar dolaşmaya başlayacak...
ROP da Rusya Ortadoğu Planı olarak dolanacak dilimize.
Dizi yazarı ise sanki pek başlığa bu çıksın istememiş gibi.
Rusya Planı yerine, benimsemekte güçlük çekmesin ahali, diye, Avrasya Planı nitelemesini münasip görmüş:
İlk gün; “Ortadoğu ve Mağrip için Avrasya Planı olarak adlandırılan projenin...”
Son günü ise, “Geleneksel İslam Açılımı Planı”ndan dem vurmuş.
Ortodoks Hristiyan Rusya, neden geleneksel İslam açılım saçılım mevzusuna sarar?
Sahi Putin, son İstanbul buluşmasında hangi sureyi okumuştu?
Âl-i İmrân Sûresi!
Ev sahibine diplomatik şıklık mı, stratejik hedef namına dine yatırım mı?
Laf lafı açtı.
Bak şu şeytana... nasıl da hatırlattı:
Perinçek. Hayır bu baba Doğu Perinçek, geçen gün ne demişti:
“Emperyalizmle iş birliği yapmayan bir gericilik bugün Türkiye’ye tehdit oluşturmaz” (23 Eylül 2019)
Aynı yatırım hesabına mı Perinçek’in havalesi de?
Sizce?
BOP’un alternatifi
Son bir parantez daha:
Kurcalayarak detaylarına gireceğiz ama...
Şimdiden yazayım, bir kenarda dursun.
Tartışmaya başladığımız Plan’ı, ROP’u motive eden kilit hedef şu:
“Büyük Ortadoğu Projesi, BOP’un alternatifi yaratılmadan bölgede ABD’den tam anlamıyla kurtulmanın yolu yok.”
Âlâ
Soralım:
“BOP’un alternatifi” patronu ve adını değiştirmiş, Rus BOP’una, ROP’a mı kaldı?..
Bu nasıl bir alternatif ki
Britanya’dan ABD’ye...
Ortadoğu’ya hükmetmiş tüm emperyalist güçler ne yapmışsa, tahtına oynayanlar da onu yapsın/yapmayı planlasın.
Nereden mi çıkarıyorum:
ROP’un ruhunu yansıtan, mantalitesini sergileyen başlıklardan...
Ve elbette esasen M. Perinçek’in naklettiği Plan’ın çizdiği yol ve seçtiği araçlardan.
Nedir bunlar?
Din ve mezhep üzerinden nüfuz üretmek...
ABD’nin BOP mimarisi neye dayanıyordu?
İslam (ve İran Şiiliğine karşı) Sünnilik...
Rusya’nın Rop mimarisi de aynı planı baz almıyor mu?
Evet, Avrasya bayrağı altında ABD’nin ayak izlerini takip ederek, ABD’yi kovalamak teorik olarak mümkün...
Ama emperyalist merkezler arası kavgada ROP’un ayak izlerini takip edenler, karşılarında ABD yerine Rusya’yı bulurlar; değişen tek bu olur...
Pekala, haklısınız... Mazrufa gelelim...
Şahidim dikkatli okuyucu; Avrasyacılık tartışmalarına uzak değilim...
İzlemeye, anlamaya gayret ederim...
Nitekim birkaç kez harfiyat’ta mesele etmişliğim dahi var...
Mevzuya aşina olunca, Aydınlık’taki diziye daha bir merakla yaklaştım...
Neden ve nereden çıktı bu ROP?..
M. Perinçek’in yazdıklarını okurken notlar almaya başladım...
Not düşerken ‘dejavu’ hissine kapıldım:
İyi ama ben bunlara benzer şeyler okumuş ve neredeyse aynı tepki ve değerlendirmeleri göstermiştim.
Neyse ki aklıma başıma geldi de harfiyat arşivine baktım...
Birazdan göstereceğim...
Gördüm ki: Bilhassa 2017’de yazdığım iki yazı, bu ROP’un bir nevi öncülleri, ya da eskizleri ile cebelleşmiş...
O halde...
Yeni olan ne var, bahis konumuz M. Perinçek’in “tartışmaya” açtığı Rusya Ortadoğu Raporu’nda?

SÜRPRİZ BİR ‘AÇILIM’ YOK AMA...

Kayda değer birkaç noktanın altını çizerim:
İlki, Plan’ın sahipliği meselesine dair:
Misal zikrettiğim yazılarda, Aleksandr Dugin’den okuyarak sonuçlar çıkardığım fikirler-esasında Dugin de saklamıyordu- bu kez Aydınlık’ın yazı dizisinde Rusya devletinin Ortadoğu Planı olarak karşımıza çıkıyor.
Az değil...
Hele bir de dizi yazarının şu ifadelerini hatırda tutarsak:
“Tamamen gizli yürütülen bu proje, bitmiş ve kesinlik kazanmış değil. Ancak genel çerçevesi, devlet katında kabul görüyor. Çalışma, en üst düzeyde [’Putin’ demeyi bize bırakmış-era] takip ediliyor.”
Sual eyleme vakti:
Rusya devleti “Tamamen gizli yürüttüğü bu proje”ye, henüz “bitmemiş”ken, M. Perinçek’in “ulaşması”nı neden sağlar?
Neden Türkiye’nin tartışmasını ister?
ROP’un sızdırılması Türkiye’ye dönük kamu diplomasisi ile mi sınırlı?
Konjonktür itibariyle AKP ve Erdoğan’a yönelik özgül bir hedefi de var mı?
Hayır, sualleri üretmeyi size bırakıyorum...
O soruya dönüyorum:
Neden ve nereden çıktı bu Plan?..
Linki aşağıda.
Detayları okursunuz.
M. Perinçek’in yazdıklarından özet geçeyim:
-”Washington, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirebilmek için” “kışkırttığı Vahhabiliği” de kullanarak bölgenin haritasını değiştirmeye kalktı.
- “Ancak ABD’nin BOP’u başarısızlığa uğradı”.
- “Bunun üzerine bölgeyi şekillendirmek adına Washington’da İslam dünyasını kontrol altına almak için yeni planlar geliştirilmeye başlandı.”
- Bakın burası casusluk film sahnelerinden fırlamış gibi: “Rus güvenlik birimlerinin ABD’nin bu yeni planlarını öğrenmesiyle Rus devletinin çekirdek birimleri de harekete geçti. “Yeni bir proje üzerinde çalışmaya” başladı.
- “Çalışmada cevabı aranan soru şu: ABD’nin BOP’u ve yeni dünya düzeni iflas etti ama yerine ne kurulacak?”

NOT: Evrensel gazetesi yazarı Erol Aral dünkü köşesini gazetemizin açtığı tartışmaya ayırdı. Yazının başlığı ve ara başlıklar Aydınlık’a ait.

Sonraki Haber