Rusya’yla işbirliği Batı’ya mecburiyetten kurtarır

İş dünyası, Rusya'ya yönelik ambargolara katılmayan Türkiye'nin 100 milyar dolarlık ticaret hedefi için en uygun zaman olduğunu belirtti: Bu bizi ABD ve AB'ye bağlılıktan kurtaracak

Rusya'nın Ukrayna operasyonunun ardından Batılı simge şirketler ülkeden ayrılmaya veya faaliyetlerini durdurmaya başladı. Yaptırımlara Rusya'nın da karşılık vermesi ile hafta başında petrol, gaz, buğday ve bazı değerli metallerin fiyatları rekor seviyelere yükseldi. Yaşanan durumun küresel ekonomiye vereceği hasar henüz tespit edilebilmiş değil. Gelişmelerin ılımlı seyretmesi sayesinde petrol, gaz ve buğday fiyatlarında dün itibarıyla gerileme yaşandı. Ancak operasyon öncesi seviyelerin hayli üzerinde. Dün Antalya'da yapılan görüşmenin ardından tarafların açıklamaları sonrası ise fiyatlar yönünü tekrar yukarı çevirdi.

Batı'nın Rusya'ya yönelik sert yaptırımları karşısında Türkiye güçlü ticari ve tarihi bağlarının olduğu bu ülkenin önceliklerini gözeten bir tavır aldı. Yeni durumda küresel ölçekte yaşanan saflaşmada Rusya'ya yönelik kuşatmaya katılmayan Türkiye'nin ikili ticaretini daha da geliştirmesi bekleniyor. Daha önce bu ülke ile konulan 100 milyar dolarlık ticaret hedef için en uygun zaman olduğu ifade ediliyor.

'GERÇEKTEN MİLLİ OLMAK BAĞIMSIZLIKLA MÜMKÜNDÜR'

İş insanı Ferhat Pazarbaşı, emperyalist Batı'nın kabuk değiştirmiş, ve hem askeri hem de ticari anlamda vekaletler üzerinden yürütülen politikalarına dikkat çekerek, uzun yıllardır süren bu tip esirleştirme politikalarına karşı Türkiye'nin, üzerine düşeni yapma ve hatta kurtulma fırsatını, son dönemde bölgedeki gelişmeler neticesinde yakalayabileceğini söyledi.

“Rusya ile ikili ilişkilerin bu bağlamda hızlı bir şekilde geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.” diyen Pazarbaşı, “Milli olmak; hem emekçi sınıflar hem de milli burjuvazi açısından öncelikle bağımsızlığı amaçlamak demektir. Son dönemde hemen tüm siyasi kanatların dillerine pelesenk ettikleri yerli ve milli olmak düsturunu bu söylediğimin dışında bir perspektifle ele almak kandırmacanın ötesine geçemez. Dış ticaret yapalım, çok kazanalım, kendimize üç araba, beş ev daha alalım, bankadaki birikimlerimiz artsın tarzı gündelik amaçlar taşıyan bir millileşme, yerlileşme, güçlenme prensibi olamaz. Özkaynaklarınızla gelişmiş bir ekonomi yaratmak istiyorsanız, millileşme stratejinizi, hem sermayedar hem de emekçi sınıflar için ülkeye ve halka uzun vadede güç ve zenginlik katacak bir bağlamda değerlendiriyor olmak zorundasınız. Ülkemiz, kutupları belirsizleşen dünyada uydurulan küreselleşme hülyası ile yeterince zaman kaybetmiştir” mesajı verdi.

SÜREÇ NATO İLE BAŞLADI

Beşiktaşlı Sanayici ve İş Adamları Derneği (BESİAD) Başkanı ve Libya'daki Türk Müteahhitler Birliği (LTMB) Yürütme Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerini ifa eden Ferhat Pazarbaşı, “Türkiye olarak gerek güvenlik gerekse ekonomik anlamda bağımsız bir ülke olabilmemiz, bize yönelenen tehditleri doğru algılamamızla mümkündür. Ekonomik tehditleri ön plana alırsak; 1952'de NATO'ya giriş süreciyle başlayan, 24 Ocak 1980 kararlarıyla en büyük kırılma noktasını yaşayan ve son 20 yılda tümüyle belirginleşen şekilde, artık neredeyse her şeyi ithal eden, enerjiden tarıma, sınai hammadde ve ara mamullerden mühendislik bilgisine kadar her şey için döviz harcayan, karşılığında yeterli döviz kazandırıcı ve yüksek katma değerli mal ve hizmet üretemeyen, dolayısıyla sürekli olarak cari denge açığı veren bir ekonomiye dönüştük.” diye konuştu.

BATI'YA MECBUR DEĞİLİZ!

Ülkenin geldiği noktanın en fazla “ucuz işgücü cenneti” olmaktan öte geçemediği eleştirisini yapan Pazarbaşı, “Oysa bizim potansiyelimiz bu değil. Bu iş bizim Kore'de ne işimiz vardı, diye sorduğumuz dönemlerden bugüne gelen ve aslında Mustafa Kemal'in hem askeri, hem diplomatik hem de iktisadi vasiyet olarak bıraktığı 'Rusya başta olmak üzere komşularınızla arayı bozmayın' ifadesinin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Mustafa Kemal’in buradaki murAdı yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda ekonomik güçlenme ve işbirliğidir.” ifadelerini kullandı.

“1990’lara kadar dünyadaki her musibetin sebebi diye SSCB’yi göstererek sürdürdükleri müthiş kara propaganda sonrasında dünyayı tek kutuplu hale getirmiş olmanın verdiği rahatlıkla istedikleri yerde istedikleri baskıyı kurarak, adeta ABD ve AB dışındaki tüm dünya coğrafyasını esir alan Batı, son 15 yıllık süreçte yeniden toparlanma eğilimi gösteren Rusya Federasyonu'nu çevreleyip izole etme, yaptırımlarla üstüne giderek boğma hamlesi yapıyorsa eğer bize, yine Mustafa Kemal’in öngörüsünü anımsayarak bunu bir fırsata dönüştürme şansı doğmaktadır.” görüşünü dile getiren Pazarbaşı, “Çünkü bu koşullar altında, bölgemizde özellikle Rusya Federasyonu ile yapacağımız işbirliği, bizi bugün bulunduğumuz ABD ve AB'ye mecburiyet durumdan uzaklaştıracaktır kanaatindeyim.” dedi.

SOYVET BİRİKİMİNE NE OLDU?

Sözlerine “Güçsüzleşmiş ve bağımsızlığı tehlikeye düşmüş halde olmamızın tek sebebi Batı’nın emperyalist tutumudur diyemeyiz.” şeklinde devam eden Pazarbaşı, şu görüşleri öne sürdü: “Rusya'yı eleştirdiğim konu ise maalesef Glasnost Perestroyka döneminden bu yana yaşanan süreçte, ilk 10 yılı saymazsak, sonraki 20 yılda güvenlik alanı dışında dünyaya satacak bir marka veya ürün yaratamamış, varolan güçlü sınai imajını sürdürememiş olmasıdır. Örneğin hem çölde hem de kutuplarda kullanılabilen Kamaz marka ağır yük taşıyıcı araçlara ne oldu? Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne halen bile bazı fabrikalarda gördüğümüz, neredeyse hiç yorulmayan Sovyet malı preslerin ya da freze tezgahlarının yenileri nerede? Uzaya ilk insanı gönderen SSCB’den bugüne, dünyaya akıllı telefon ya da bilgisayar üretip satacak tek bir ülke kalmadıysa bunun sebebi nedir? Sürekli güvenlikçi politikaları bahane ederek zamanın gerisinde kalmış olma konusunda özeleştiri vermek şarttır. Hayat top, tüfek, füze, helikopter, bomba üreterek geçmez. Toplumun günlük yaşamda işine yarayan ürün ve hizmetlere yönelmek ve bu anlamda markalaşmak ekonomiyi ayağa kaldıracak temel unsurlardır. Bu süreçte hem Türkiye, hem de Rusya Federasyonu, maalesef, işgücünün Batı için ucuz ama burjuvazisinin de Batı’da servet biriktiren bir hale dönüşmesine engel olamamış, yüksek katma değerli ve dışarıya döviz kaçırmayan, bilakis döviz getiren bir planlı ekonomi modeli oluşturamamıştır.”

'EZBER EDİLMİŞ DEĞİŞİM DEĞERLERİ MUTLAK KADER DEĞİLDİR'

Planlı ekonomik modelin her iki ülkenin de sorunu olduğuna işaret eden Pazarbaşı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Rusya ile yaratılabilecek sinerji ve güç birliği, iki ülkenin de bütün dünyada söz sahibi olabilecek bazı değerler yaratmasını sağlayacaktır. Buna sanayi, tarım, bilişim, turizm ve hatta Batı’nın yalnızca işine geldiği gibi yorumlayarak uyguladığı uluslararası hukuk başlıkları da dahildir. AB ve ABD; Rusya'yı yalnızlaştırıp kabuğuna çekilmeye zorladıkça -ve tabi biz de bu siyasete bekçilik etme gafletine düşmezsek- yarın göreceğiz ki Batı, bölgemizden almak ve bizlere satmak zorunda olduklarından mahrum kaldıkça, kendi sömürgeci ekonomik modelini sürdüremez hale gelecektir. Yani içinde bulunduğumuz durum, küresel kapitalizmin şapkasını düşürüp kelini gösterme anlamında da bir fırsattır. Biz Rusya Federasyonu ile beraber Batı Asya'daki olası diğer müttefiklerimizle ticaretimizi başka para birimleri ya da altın gibi değerli madenler üzerinden de yapabiliriz. Önemli olan değişim değerleri ile kullanım değerleri arasındaki dengeyi, planlı ekonomi çerçevesinde kurabilmektir. Bu durum ister istemez, bir jeopolitik birlikteliği de getirecektir ki yalnızca Lozan’ın değil, Montrö'nün değerini de böyle durumlarda anlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ayarlarına; yani açıkça ifadeyle kamucu ve seküler temellerine dönmesi için Rusya Federasyonu’nun bugün yaşadığı durumda yapılacak güçbirliği bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak; tüm bu ifadelerimden, millİ ve yerli olmayı sınıfsal bağlamda nihai amaç olarak gördüğüm algılanmasın. Elbette ki son tahlilde emeğin milliyeti olmaz. Ancak tam bağımsızlığın, bugün karşımızdaki unsurun büyüklüğü düşünüldüğünde, en önemli basamağı öncelikle yerel bağımsızlaşmadır.”

YAPTIRIMLAR GENİŞLEMEZSE TİCARET TÜRKİYE'DEN İLERLER

Yerli motor üreticisi Erin Motor'un Genel Müdürü Ersin Şahin de, hemen hemen bütün sektörel STK'ların Türkiye'nin Rusya-Ukrayna gerginliğinde mevcut duruşunu bozmaması yönünde lobi yaptığını söyledi. “Bu bizim işimiz değil.” diyen Şahin, şunları kaydetti: “Çatışmalara karşıyız ama Rusya bizim önemli bir komşumuz. Bu saflaşmanın parçası olmazsak ekonomik olarak doğru bir modelle yararlanabiliriz. Ben ABD'nin İran'a yaptığı gibi katı bir yaptırım olacağını düşünmüyorum. Avrupalı büyük otomotiv üreticileri Rusya ve Ukrayna'dan ham madde bulabiliyor musunuz, diye soruyorlar. Sıkıntı olması durumunda buradaki tedarikçilerine destek olacaklarını belirtiyorlar. Şu an için sıkıntı yok ama ABD daha geniş yaptırım uygular mı? Onu demezse biz avantajlı çıkarız. Türkiye üzerinden ticaret ilerler.”

Sonraki Haber