Şair Behçet Necatigil’i 40. yılında anmak.. Yalın bir şiirin izini süren şair
‘Gizli Sevda’sıyla nice âşığın yaşamındaki düş kırıklarını dile getiren Necatigil’i, ‘Hikmet Burcu’na ulaşmış insanın içinde saklı kalan duyguları, incelmiş dil ve yoğun anlatımla sunan bir şair olarak biliyoruz. Şiirdeki benzersizliği ölümünün üzerinden 40 yıl geçse de özelliğini koruyor
Öğretmenlik mesleğini yazın dünyasındaki emeğiyle yoğuran kişilere karşı daha duygusal bir yaklaşımımız olmuştur. Bir dönemin öğretmenleri, nice öğrencinin yetişmesinde, onların toplumsal yaşamda önemli yerlere gelmesinde büyük emek harcarken bir yandan da şiirler, öyküler, romanlar, tiyatrolar, deneme ve incelemeler yazabilmişlerdir. Bu değerli kişilerle ilgili düzenlenen etkinliklerde, onların öğretmenliğinin, yazarlığının önüne geçerek izleyicilerde duygulu anlar yaşattığı bir gerçektir. Necatigil de mesleği öğretmenlik olan bir şair, bir yazar, bir çevirmen. Tıpkı Rıfat Ilgaz, Cahit Külebi, Rauf Mutluay, Mehmet Aydın, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Vecihi Timuroğlu Fakir Baykurt, Emin Özdemir, Adnan Binyazar, Osman Bolulu, Osman Şahin gibi...
Yakın dostlarımdan kimileri onun öğrencisi olmuştur. Öğrencileri üzerinde derin etkiler bırakan bir öğretmen olması bir yana, zamanın eskitemediği bir şairdir de.
Ölümünün 40. yıldönümünde bu yazıyı yazarken biraz gerilere gittim.
1979’DAN 1999’A
Aramızdan ayrılışının 20. yılında (13 Aralık 1999) yazdığım ve Yolcu Yolun Nereye (Etikus Yayınları, İstanbul Ocak 2004) adlı kitabımda yer verdiğim yazımı yeniden okudum. Aradan 20 yıl geçmiş. O yazıda, yapıtlarından Arada’yı, 24 Mart 1968’de, Dar Çağ’ı 12 Temmuz 1968’de, Evler’i, 24 Ağustos 1968’de, Yaz Dönemi’ni 30 Kasım 1968’de aldığımı belirtmişim. Bu, 20’li yaşının başında, şiir tutkunu bir gencin yazın dünyamızın değerlerini yakından izleme coşkusunun bir anlatımı olsa gerekti... Diğer kitaplarını da zaman içinde edindim. “Kendi Seçtiği Şiirleri” toplamı Sevgilerde’yi (Can Yayınları, 2012) Bilkent Üniversitesi’nde görev yaptığım yıllarda öğrencilerimle irdelemiştik.
Necatigil konusunda pek çok yazı yazılmış, üzerine kitaplar yayımlanmıştır. Bir şairin ölümünün ardından, onu özgün bir şekilde anlatan kitaplar yayımlanıyor; kimi yapıtlarının bilincimizdeki çağrışımı kesintisiz sürüyorsa o şair görevini yapmış demektir.
Dar Çağ’ın (Varlık Yayınları, Aralık 1960) 50. sayfasında yer alan “Ödemek” şiiri bu anlamda bir emek adamının yaşamını özetler gibidir. Şiir şu dizelerle biter: “Ben derim ki insan son gününde / Bir bilanço yapabilmeli ömrüne / Büyük bankalar gibi aktif-pasif / Aldığından çoksa verdiği rahat / Gidebilir ölüme.”
Ünlü sanatçımız Selda’nın sesi, “Sevgilerde”yi daha da anlamlı kılıyor. “Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca” nasıl da işlemiştir düşlerimizin derinliğine. Atatürk’le ilgili “Resim” şiiri kaç öğrencinin, nice öğretmenin duyarlığına pencere açmamıştır ki... Nitekim bir söyleşisinde “Bir şairi, bir yazarı bütünüyle sevmemiz çok zor. Her şiir kitabında dört beş, bizim için kalıcı dört beş şiir varsa, işte o şiirlerdir önemli olan” der.
YAŞAMINDAN ÖNEMLİ KESİTLER
1916’da İstanbul’da doğan Necatigil, Kabataş Lisesi’nin ardından Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü birincilikle bitirir. Kars Lisesi, Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi, Pertevniyal Lisesi, Kabataş Lisesi, Çapa Eğitim Enstitüsü görev yaptığı yerler olur. 1935’te Varlık dergisinde “Gece ve Yas” başlıklı ilk şiiri yayımlanan Necatigil; sanat yaşamında şiirlere, radyo oyunlarına, düzyazılara, mektuplara, çevirilere, antolojilere imza atar; pek çok öğrenci yetiştirir. Bir kitabına İki Başına Yürümek adını verse de o şiirimizdeki biricik tavrıyla hep “bir başına” yürür, kendine özgü bir şiir dili yaratır. 1979’da 63 yaşındayken yaşama veda eder.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında doğan, iki yaşında annesini yitiren İstanbul’un Karagümrük semtinin o yıllarının geleneksel kültürü içinde büyüyen Necatigil, başlangıçta “Yedi Meşaleciler”in şiirlerine yakın durur. Küçük yaşlarda şiire ilgi duyan şairin kendini anlatan sözlerine bakalım:
ŞAİR ŞİİRİNİ ANLATIYOR
“Çevre benim için dar bir alandır, geniş çevrelerin adamı hiçbir zaman olamadım. O çarşılar, pazarlar, sokaklar... Öğretmenken iş dönüşü alışverişler... gözüme hep bunlar çarptı.”. “Benim şiirim evlerle, dolayısıyla yaşadığım hayatla ilgili. Toplumcu yanı vardır şiirimin. Ama nedense bizde toplumcu şiir dendi mi başka bir şiir biçimi anlaşılıyor. Yani büyük kitlelerin bayraktarı olan şiir, bir koro şiiri... Ben bu görüşe katılmıyorum. Çağın tanığı olmak terimi ya da deyimi, bir şair ister bireyci olsun ister toplumcu, şiirine koyabildiği gerçek oranında değer kazanır.”. “Doğaya sevgimi yitirdim. Çünkü büyük şehir doğayı öldürdü. Koskoca İstanbul’da kaç tane gidilebilecek park sayabilirsiniz?.. Doğa küçültüldü, evlerde saksılara hapsedildi. O salonları süsleyen, çoğu bizim çiçeklerimiz olmayan ithal malı dikenli çiçekler...başınızı dinleyecek yerler kalmadı ki...”. “Şiirlerimde açıklıklar vardır, boşluklar vardır. Onları okuyucunun doldurmasını isterim. Çağrışımlara, çeşitli ikili yorumlara elverişli yazmak isterim şiirlerimi.” (Güneş Buharalı, Bir Sanatçının Günlüğü, Kendi Sesinden Hayat Hikâyesi”, Behçet Necatigil, Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Ocak 2013)
Eleştirmen Hüseyin Cöntürk, Necatigil’le ilgili şu değerlendirmeyi yapar: (Behçet Necatigil ve Edip Cansever Üstüne, Kardeş Matbaası, Haziran 1964) “İyi bir şair olmanın en az iki koşulu var: Klişeleşmiş bir dille yazmamak ve bir şeyler getirmek. Günümüz şairlerinden Behçet Necatigil’de bu iki özellik de var.”
Necatigil, yalın bir şiirin izini sürdü. Anlamın farklılığını, sözcüklerin çağrışım gücünü, düşüncenin derinliğini önemseyerek duyarlığın sınırlarını zorladı. İlk bakışta kendini ele vermeyen, farklı okumalarda değişik düşsel zenginlikler ve yaşam biçimleri içeren bir şiirde ısrar etti. 40’lı yıllarda yazdıklarıyla ölümüne yakın yayımlananlar arasında belirgin bir çizginin korunduğunu görürüz.
GURBET, HASRET VE HİKMET BURCUN'DAN GEÇMEK
Ona göre şair “Gurbet”, “Hasret” ve “Hikmet” burçlarından geçerek kendine bir kimlik oluşturur. Bu üç dönemin olgunlaştırabildiği şair, şiirdeki sesini de yansıtmasını bilir.
Yaşadığı çağı “çok çiğ çağ” olarak değerlendiren şair, “Şayet Aşk” başlıklı şiirinde “Ne demek istediğimi / Ömrünün ortalarında / Ansızın anlarsın / Alkol kana yayılınca” dizeleriyle bir ömrü dolduran yılların, insana farklı dünyalar kazandırdığını belirtir.
Şiirinin dokusuna yaşamın her alanından değişik ögeler taşıyan Necatigil, zaman zaman nesnelere de kişilik kazandırmasını bilir.
Yapıtlarından biri olan Atatürk Şiirleri Antolojisi’nde Cumhuriyetimizin kurucusuna yazılan iyi şiirleri bir araya getirir. Dar Çağ yapıtında “Atatürk”, “Resim”, “Atatürk’ü Duymak”, “Türklük Atatürk”, “Her Zaman Atatürk” başlıklı şiirlerinin yanı sıra, 1960’ın 28 Nisan-27 Mayıs olaylarını da ele alır.
KİTAPLARDA ÖLMENİN ÖLÜMSÜZLÜĞÜ
Onun pek çok yazıda öne çıkan “Kitaplarda Ölmek” başlıklı şiiri, bizden öncekilere olduğu gibi günümüzde soluk alan çok kişinin de yaşamına dokunmuştur. Kişi yaşamının bir parantez içine nasıl kilitlendiğini, bu parantezin içinde yer alan yoğunluğun ne anlama geldiğini, şu dizeler ne güzel anlatılır: “Adı, soyadı / Açılır parantez / Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti / Kapanır parantez /../ O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı / Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları /.../ Parantezin içindeki çizgi / Ne varsa orda / Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci / Ne varsa orda...”
“Gizli Sevda”sıyla nice âşığın yaşamındaki düş kırıklarını dile getiren Necatigil’i, “Hikmet Burcu”na ulaşmış insanın içinde saklı kalan duyguları, incelmiş dil ve yoğun anlatımla okuruna sunmayı başarabilen bir şair olarak biliyoruz. Şiirdeki benzersizliği ölümünün üzerinden 40 yıl geçse de özelliğini koruyor.