Sanattan emekli olunur mu?

‘Ara sıra bir denetleme kurulunda ya da bir merkezi denetimde ya da sanatçı alımında görev verin. Jüri olarak değerlendirin. Türk Halk Müziği'nin de bir Divan Kurulu olması lazım. Senin emekli yaptığın sanatçı yaşıyor. Yücel Paşmakçı gibi sanatçılar yaşıyor. Birikiminden nasıl yararlanacaksınız?’

Emine Sağlam Akfırat, Mustafa Yarıcı, İbrahim Can

Bu hafta, TRT İzmir Radyosu’nun önde gelen Türk halk müziği ses, Mey ve klarnet sanatçısı, Yurttan Sesler Koro Şefi Mustafa Yarıcı, Türk sazının önemini, sanat kurumlarındaki liberalizmin getirdiği yıkımı, TRT’den toplu emeklilikle kültür cinayetinin işlendiğini anlatıyor.

Değerli sanatçımızla tadına doyamadığımız söyleşimizin son bölümünü gelin birlikte dinleyelim.

  • Türkü bir başlangıç değil, sonuç mudur?

Zamana göre insanların hayatına paralel gider. Aşık Veysel yirminci yüzyılda yaşamıştır. Yirmi beşinci yüzyılda yaşayan bir Aşık Veysel, o zamanın durumuna göre bir şeyler üretirdi. Teknik konuşacak olursak, bizim türkülerimizde Si Bemol 2 olan eserleri, Si Naturel olarak okursan, berbat etmiş olursun.

TÜRK SAZI ÖNEMLİ DEĞİL ANLAYIŞI ÇOK YANLIŞ

İ. Can: Son dönemde tampere müzik sistemiyle yapalım, Türk sazı önemli değil anlayışı var...

Ben buna karşıyım.

  • Tampere müzik sistemi nedir?

Tampere sistem batı müziğinin temelini oluşturur ve koma seslerin kullanılmadığı kalıpların tümü bu sistem içine girer.  Örnek olarak batı müziğindeki küçük ikili aralık Türk müziğinde 4 komadır. Büyük ikili aralık ise 9 komadır. 

Daha iyi anlatmak için konuyu biraz açalım. Küçük ikili aralığı 1 mm olarak referans alırsak (sadece bir varsayım), her bir koma 0,25 mm değerinde olmuş olur.  Yani bu demek oluyor ki Tampere sistemde Mi (E) ve Fa (F) notalarının arasında hiçbir nota olmazken Türk müziğinde bu iki notanın arasında 4 nota vardır. Batı müziğinde bir sekizli aralık (Oktav) 12 eşit parçaya ayrılırken Türk müziğinde 24 eşit olmayan parçaya ayrılır ve bu parçaların her birisine koma denir.

Türk Müziğinde 1, 4, 5, 8 komaların özel isimleri vardır ve makamları oluşturacak olan dörtlü ve beşliler bu aralıklara göre kullanılır.

İ.Can: Örneğin Karadeniz’de Si Bemol1 daha yakışıyor ama Elazığ'da 2-3 yakışıyor. Onu bozduğun anda yöresel tadı gidiyor.

Kesinlikle olmaz. Eğer natürel kullanmak istiyorsan, ona göre eser bestelersin, ya da öyle bir eseri çalışır, söylersin. Sen gidip bir Aşık Veysel'in türküsünü rezil edemezsin. Kim olursan ol ben buna karşıyım. Türk Sanat müziğinde de piyanoyu koydular. Bana göre Türk sanat müziğine piyano konulmaması lazım. Diyeceksin ki işte hicaz, rast, mahur eserleri çalabiliyor. Çalabiliyor ama Türk sanat müziği ve halk müziği geleneksel bir müziktir. Doğrudan doğruya duyguya dayanıyor, duygu üretimine dayanıyor. Sen bu duyguyu piyanoyla veremezsin. Onun branşı başka. Şimdi efendim, yolcu taşıyan bir araba başkadır, taş ve toprak taşıyan bir kamyon başkadır. Aynen bunun gibidir.

İ. Can: Sazların tellerinin uzaması (titreşim) var, ud çalarken yanındaki bağlamacıdan his almıyor musun? Ya da kanundan etkilemiyor musun?

Elbette birbirini etkiliyor.

İ. Can: Dinlerken de o bir atak yapıyor, seni coşturuyor, sen de ona karşılık veriyorsun.

  • Piyano, Türk müzik aletlerine ve geleneksel müziğimize yabancı mı kalıyor? Duygu eksikliği yaratıyor mu?

Evet. Duygu eksikliğine neden oluyor. Bazı çevreler bunu duyduğunda bu hoca ne geri düşünceliymiş diyebilirler. Ama doğrusu bu. Ben piyanoya veya gitara karşı değilim. Örneğini verdim. O yolcusunu taşısın, ben taş taşırım.

  • Tersinden düşündüğünüzde klasik müzik sazla çalınıyor mu?

Çalınmıyor. Klasik müzik yeri geldiğinde dinliyoruz. Evde, bazen arabada giderken dinliyorum. Bizim demek istediğimiz kendi müziğimizin duygusunu bozmasınlar.

  • Kendi müziğimiz, bu şekilde köklerinden koparılıyor mu?

Türkülerimiz büyük birikimle söyleniyor. 70 yılın getirdiği bir birikim, his ve koruma tabii ki.

Sazlarda usulüne göre çaldığınızda güçlü ses değişiyor. Dolayısıyla da bir akıcılık oluyor, bir eşitlik var orda. Gönül akıyor aşağıya doğru.

  • Piyano sesini araya soktuğunda ne olur?

İ. Can: Piyano naturel bastığı için bizimkiler ona uyum sağlamak için basıyorlar. Kendine fedakarlık etmiş oluyor.

Bundan on, on beş sene önce Urfa yöresinden “Bu handan kervan işler, bu handan” ve “Evlerinde lambaları yanıyor” adlı iki uzun havayı bir popçu İspanya müziğinin tavrıyla söyledi.

SON OTUZ YILDIR YANLIŞ ÖDÜLLENDİRİLİYOR

İ. Can: Evet… Çok da beğenilmişti. Tıklama rekorları kırdı. Ne kadar bozarsa, o kadar mutlu oluyorlar sanki. Tembellik ve başarısız insanlar, kendisi gibi başarısız insanları destekliyor.

Dikkatimi çeken bir durum var. Türkiye'de son otuz, kırk yıldan bu yana kim yanlış yapıyorsa, o meşhur oluyor. Kim bozuyor ise ona önem veriliyor. O insanları hakir görmüyorum asla. Yapısı itibariyle topluma aykırı görünen insanlar meşhur oldu. Medyumlar, eşcinseller, fala bakanlar meşhur oldu. Kim yanlış yapıyorsa, ülkeye zarar veriyorsa o ödüllendirildi. İbrahim Can, radyo sanatçısı, onun gibiler emekli edildi.

  • Bir dönemin tümü emekli edildi. Toplu emeklilik var.

Tabi… Emekli edilenlerin içinde ben de dahil olmak üzere, bizim jenerasyon içerisinde meşhur olan var mı? Yok, en meşhurlarımız, bazı programlarda solo yaptılar. Hepsi bu kadar.

Sanatın, Türk kültürünün, geleneksel müziğimizin yerlerde sürünmemesi lazım.

1990'dan bu yana TRT'den emekli olan ses ve saz sanatçıları yerine neredeyse kimse alınmadı. 2000 yıllarında şeftim, genel müdür muavini geldi, İzmir'de toplantı yaptı. Özel radyolarla yarışmalı, onları geçmeliyiz dedi. Eeee büyük bir ihtiyaçken bizden emekli olan saz ve ses sanatçılarının yerine kimse alınmıyor. Bir koronun oluşması için tenor, bariton- bas kadın sesleri soprano, mezzo soprano, alto gibi seslerin sayısal olarak düşünülüp, alınması ve koroyu ona göre oluşturulması lazım. Saz, mey sanatçısı emekli olmuş, mey çalan yok. Kemençe lazım olduğu zaman okullardan kemençe çalanı arıyorsun.

Piyasadan bulunanların radyo disiplini yok. 

Radyo disiplini bir başkadır. O kazanda kaynaması lazım. Dışarıdan gelenlerde sazını çok iyi çalanlar da var. Ama buraya geldiği zaman uyum sağlayamıyor. Buradakilerin, toplu iş yapma, çalıp söyleme, program üretme yeteneği vardır.

Radyo bu durumlara düştü. Radyo sanatçıları zorla emekli edildi. Daha önceleri de edilmeye çalışıldı. Onun için bizler sokaklara çıktık, konuşmalar yaptık.

SANAT KURUMLARINDAKİ LİBERALİZMİN GETİRDİĞİ YIKIM

  • Bu dönemi biraz açabilir misiniz?

İ. Can: İstiklal Caddesinde İstanbul radyosu sanatçıları, önümüzde tulum yürüdük Ankara’dan sanatçı arkadaşlarımız Işık Başel, Erkan Sürmen geldi.

Tabi… Radyonun bulunduğu her yerde eylem yapıldı. Biz İzmir’deydik.

İzmir TRT Koro ses sanatçılarıyla
  • Yılı kaçtı? Talep neydi?

2010 yıllarında. Talep, önce bu kültürün yok olmaması ve korunmasıydı. Çeşitli teklifler yapılıyordu. Emekli olanlara şu kadar para veririz, emekli olamayanları da belki karayollarına gönderip, orada çalıştırırız gibi.

Biz de dedik ki, biz sanatçı mıyız, işçimiz, usta mıyız, neyiz? Devlet benimle sözleşme yapmış, sınavla beni bu kuruma almış. Ne olarak almış. Diyelim ki ben ses sanatçısıyım, bana ses olarak hizmet ver diyor. Ben Karayollarına gidip ne yapacağım? Yani greyder mi kullanacağım, kamyon mu kullanacağım?

Biz de meydanlara çıktık. O dönem bizden büyük insanlar konuştular, bildiriler sundular. Biz sanatçılar olarak böyle bir şey istemiyoruz, görevimizi yapmak istiyoruz diye.

  • Asıl talep neydi?

Radyoların kapanması söz konusuydu. Asıl talebimiz radyomuzun kapanmaması, toplu emekliliğin durdurulmasıydı.

TRT’DEN TOPLU EMEKLİLİKLE KÜLTÜR CİNAYETİ İŞLENDİ

  • Kültür cinayeti gibi.

Evet. Sanki kültürün yok olması için çalışılıyormuş gibiydiler. Ödüllendirmeyi beklerken, tekme yiyorsunuz.

İ. Can: Sanatta kamuculuk yerine liberalizmi savunanların, biz bu hizmeti parayla dışarıdan alırız diyenlerin anlayışıydı. Bugün bu çatışma devam ediyor. Örneğin askeriyeden emekli olan komutanlara devlet, emekli oldun gel şu birimin başına geç ya da şu bankanın yönetim kuruluna gir diyor. Ama Mustafa Yarıcı 65 yaşında bir arabaya bindiriliyor ve Kuşadası'na gönderiliyor.

Sanatçıyı sanattan emekli edebilir misin? Ara sıra bir denetleme kurulunda ya da bir merkezi denetimde ya da sanatçı alımında görev verin. Jüri olarak değerlendirin. Türk Halk Müziği'nin de bir Divan Kurulu olması lazım. Senin emekli yaptığın sanatçı yaşıyor. Yücel Paşmakçı gibi sanatçılar yaşıyor. Birikiminden nasıl yararlanacaksınız?

  • Kültür Bakanlığı'na ya da ilgili Devlet makamlarına ne önerirsiniz? Bu tecrübelerden nasıl yararlanılmalıdır?

Kültür Bakanlığı ülkenin kültürüyle birinci derecede ilgilenmeli. Laf olsun diye değil.

İnsanları küçümsemek istemem ama gevrek satarken, gidip İstanbul'da CD yapacağım diyor ve yapıyor. Birkaç türkü söylüyor, ondan sonra gidip birkaç te-

levizyona çıkıyor, ismini tanıtıyor. Başlıyor para kazanmaya, bu arada türküleri de katlediyor.

Bir kaset yapılırken, denetim yapılmıyor. Yapılıyorsa da sıradan bir denetimdir o. Bu tür durumlarda TRT'nin duayenlerinden oluşan bir kültür kurulu oluşturulmalı ve o kurul denetim yapmalıdır. Demelidir ki, sen Amasya türküsü okumuşsun ama orayı anlatmıyor bu türkü. Git bu konuda ders al, eğitimini yap, ondan sonra CD yap denmeli.

SANATÇI İÇİN DENETİM KURULLARI OLUŞTURULMALI

İ. Can: Meslek kuralları var, bir insan kafasına göre diş macunu yapabilir mi?

Yapamaz. Ben kendime avukatım diyor muyum, avukatlık yapabiliyor muyum? Yapamam. Her mesleğin incelikleri ve kuralları var. Ama sanatçılık olunca herkes ben sanatçıyım diyebiliyor. Kim sanatçı, kim değil bu ayrımı mutlaka oluşturulacak denetim kurulları oluşturulmalı.

  • Bu kültürümüzü geleceğe taşıyacak gençlerimize ne önerirsiniz?

Bu bir eğitim programı içerisinde değerlendirilmeli. Bu şekilde kapsamlı bir program olmalıdır. Devletin bu alanı sahiplenmesi gerekiyor.

  • Milli Eğitim Bakanlığı'na düşen bir görev var mı?

Tabi Milli Eğitim Bakanlığı’yla Kültür Bakanlığı arasında bir işbirliği olmalıdır. Milli Eğitim ile TRT’nin iş birliği şimdiye kadar vardı. Dolayısıyla bu geleneksel müzikle ilgili ya da ülkemizin kültürüyle ilgili programlar, üst seviyede değerlendirildiğinde, halkımız, gençlerimiz ona göre tavır alacaklar. Örneğin bugün, 10 yaşındaki, 5 yaşındaki çocuklar, Azerbaycan'da kendi türkülerini güzel söylüyor. Çünkü orada bu işe önem veriyorlar. Bundan 30-40 yıl öncesinde, Diyarbakır'da 10 yaşındaki bir çocuğa türkü söyle dediğinizde, “Ağlama yar ağlama anam” türküsünü söylerdi. Ama şu anda Diyarbakır çocuklarına söyle dediğinizde o türküyü bilmez. Çünkü o çocuğa bu kültür verilmiyor.

Bulunduğum yerde de küçük çocuklara soruyorum, hangi enstrümanı çalmak istersiniz diye. Gitar diyor, bağlamadan haberleri yok. Öyle heveslendirilmiş.

ÇOCUKLUKTAN SANAT EĞİTİMİ ŞART

  • Okullarda mandolin yerine, geleneksel çalgılarımız öğretilmeli midir? Bu eğitim okulların hangi aşamasında başlatılmalı?

Konservatuarlarda biliyorsunuz beş, altı yaşından itibaren öğrenci alınıyor. Ve başka bir okula girmeden üniversite seviyesine kadar çıkıyor. Dolayısıyla o bir branş oluyor artık. Piyanoysa piyano, sesse ses üzerine oluyor. Ama bizim eğitim sistemimizde aşamalar, ilkokul, ortaokul, lise ve yüksekokul. Tam branş olmasa bile ilkokulda bütün dersler, ortak bilgiler öğretilmelidir tabi. Yani bir çocuğa sağlık bilgisi de öğretilmelidir, Hayat bilgisi de. Müzik, beden eğitimi, çeşitli ifade ve beceri dersleri olmalıdır. Ama bunlar tam branşlaşma değil de o yöne doğru çocukların heveslendirilmesi gerekir.

Yönlendirme oradan başlamalıdır. Bakın, sadece müzik değil, el sanatlarıyla ilgili beceriler var. Bazı çocuklar çok güzel resim, heykel yapıyorlar. Ben küçük bir çocuğun bir ağacı oyup çok güzel bir leylek yaptığını gördüm. Hayret ettim. Bu yeteneklerin zamanında sezilmesi için şartlar oluşturulmalıdır. Tabii laf köy enstitülerine geliyor, geniş bir konu.

  • Sizin söylediğiniz uzmanlaşma açısından çok önemli. Çocuğu yönlendirmek. Bir de okullarımızda, kulağın eğitimi için müzik dersi var. O müzik derslerinde mandolin yaygın olarak kullanılıyor. Okullarda saz ya da cura mı olmalı, mandolin mi olmalıdır?

İkisi de enstrümandır. Mandolin batı enstrümanıdır, bize biraz yabancıdır. Bizde saz, cura, bağlama, divan sazı, çöğür vardır. Bunların kullanılması daha uygundur bana göre.

İ. Can: Batıda temelden mandolin ve piyano eğitimi herkes alıyor. Ayrıca kilisede hepsi korolara gidiyorlar. Şarkıları eğitilmiş ses ile söylüyorlar. Biz de de temelden bu türküler çocuklara öğretilse, türkü söylediği zaman onları kandırmak güç olur. Biz bu türküyü biliyoruz, böyle değil diye karşı çıkabilirler.

Halk da bilinçlenmiş, birkaç tık yukarıya çıkmış oluyor bu konuda. Muhakkak ilköğretimde, ortaöğretimde ve bütün kademelerde sanat dallarının olması şarttır bana göre.

  • Halk konserlerine çıktınız mı?

Benim özel konserim olmadı. Sadece TRT'nin bize verdiği görevle konserlere çıktık.

TÜRKÜ TÜRK HALKININ HER ŞEYİDİR

  • Sizce türkü nedir?

Türkü halkın, kişilerin iç dünyası, dış dünyası, yaşantısı, evi barkı, bahçesi, okulu her şeyidir. O insanları anlatan en önemli tarihi vesikadır. Anlatımın güzel olması gerek söz şiirsel kısmı, gerekse melodi kısmının birbirine oturması, okşaması gerekir. Hem yöreyi hem de yaşantısını, konusuna göre anlatmalı.

Türkü bir ağıt ise ritmik bir melodi olmamalıdır. Oyun havası gibi ağıt olmaz. Örneğin “Hey On beşli” yıllardan beri çok hareketlidir. Millet düğünlerde oynar. Ama onun hikayesini dinlediğiniz zaman değil oynamak, oturup ağlamak lazım. Acı var orada.

Türkünün içindeki hikaye anlatılmalı, kafalara göre yorumlanmamalıdır. Türküyü çalıp söylemek yetmiyor, onun ruhunu vermek için, müziğin hareketiyle, hızlı yavaş ve duygusal, çok oynak çalınışlarıyla, özüyle birlikte türkü anlatılabilir.

Sanatçılık buralarda ortaya çıkıyor.

BENDEN YARARLANIP BENİ AŞSINLAR

  • Ne güzel konuştunuz hocam. Son olarak Aydınlık okurları için ne mesaj vermek istersiniz?

Yaptığınız iş çok takdire şayandır. Büyük bir hizmettir. Ben peşinen size çok teşekkür ediyorum. Gerçekten memleketimiz için büyük bir hizmettir. İnsanlarımız da bu söyleşileri okusunlar, dinlesinler, yargılansınlar. Neler olmuş, neler bitmiş… Biz bir şeyler anlattık, belki bizim de yanlışlarımız vardır, bilmeden. Onlar da devamlı bu konuşulanları değerlendirsinler. Her şey sınama yanılma yoluyla ilerliyor.

Bizim gözlemlerimiz bu kadar, yaşadıklarımız bunlar. Gördüğümüz yanlışları ve doğruları söylemeye çalıştık. İnsanlar bunu dinlerlerse kendi görüşleriyle de birleştirirlerse belki daha da güzel bir noktaya gelirler. Beni aşsınlar, benden yararlansınlar ve benim de öteme geçsinler istiyorum. Buna da siz neden oluyorsunuz. Size peşinen teşekkür ediyorum ve takdir ediyorum sizi. Emeğinize sağlık. Sağ olun, var olun!

  • Biz çok teşekkür ederiz hocam. Size sağlıklı, üretken, uzun ömürler diliyoruz.

Birbirinden güzel, öğretici, yeni söyleşilerle ve türkülerle, bir ay sonra buluşmak dileğiyle…

Sonraki Haber