Sanayici Adnan Dalgakıran: Üretim aracı yapamazsak rekabette geri kalırız

Türk sanayisinin sorunlarını, sanayici Adnan Dalgakıran ile konuştuk. Dalgakıran, ‘Türkiye üretim araçlarını kendisi üretmeli. Kendiniz üretmediğiniz takdirde rebakette geride kalıyorsunuz. Bir makineyi aldıktan 1 sene sonra yeni teknolojisi çıkıyor ve oranın çöplüğü haline geliyorsunuz.’ dedi

Türkiye, üretimde verimlilik konusunda ne durumda? Türk sanayicisinin, uluslararası ticaret içerisinde rekabet gücü nedir? Dış ticaret açığımız nasıl kapanabilir? Türkiye’nin dünya ekonomisi içindeki yeri nasıl üst sıralara taşınır? Tüm bu soruları Türkiye Makina Üreticileri Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran’a sorduk. Aynı zamanda 130 ülkeye makine ihracatı yapan Dalgakıran Kompresör Yönetim Kurulu Başkanlığını da yürütüyor:

KOBİ’LERİN ÜRETİMDE BİRLEŞMESİ GEREK

  • Türkiye'de üretimde verimlilik sorununun nedenleri nelerdir? Verimliliği artırmak için neler yapılmalıdır

Türkiye'nin en önemli sorunu aslında verimlilik. Sanayide değil iş yaptığımız her alanda verimlilik problemimiz var. Sanayiye ya da iş dünyasına baktığımız zaman, yeni kurulan şirketlerin eskisi kadar bile verimli olmadıklarını görüyorum. Sanayide ölçek ekonomisini yakalamamızda çok ciddi sorunumuz var. Basit bir örnek vermek gerekirse Almanya'da 6 bin makine üreten firma, yılda 300 milyar dolar ihracat yapıyor. Türkiye'de 27 milyar dolar ihracatı, neredeyse 20 bin firmayla yapıyoruz. Bu küçük ölçeklerdeki üretimle, dünyayla rekabet etmek mümkün değil. Verimli üretim yapmak çok mümkün olmuyor. Mesela otomasyona, AR-GE'ye, inovasyona para harcayamıyorsunuz. Büyük sorun. Bazen söyleniyor ki ‘Bizim Çin’deki fiyatlarla üretim yapmamız mümkün değil.’ Çünkü sen ayda 20 tane üretiyorsun. Onlar 20 bin tane mi üretiyor? Nasıl aynı maliyete getireceksin? Bu bir gerçeklik. Bu da Türkiye'de KOBİ'lerin birleşmelerini gerekli kılıyor. Bir araya gelip birlikte satın alma, pazarlama gibi farklı pek çok organizasyon yapabilirler. Ben hep söylüyorum. 21. yüzyıl, organizasyon ve işbirliği yüzyılı. Bu kültürel bir şey. Bizim ise maalesef organizasyon becerilerimiz zayıf, işbirliği kültürümüz yok.

‘ARA MALDA UZAK DOĞU TEKNOLOJİDE BATI’YA BAĞIMLIYIZ’

  • Türk sanayicisi uluslararası rekabette ne durumda? Sorunları neler? Rekabet gücünün artması için neler yapılmalı?

İhracatımızın yüzde 50’den fazlasını Avrupa'ya yapıyoruz. Coğrafi avantajımızı kullanıyoruz. Peki ne ihraç ediyoruz? İhracatımızdaki üretimin yüzde 70’i orta düşük ve düşük teknoloji. Yüksek teknoloji ihracatımız çok düşük. Gerçeği konuşmak gerekirse ürettiğimiz şeyler, sadece burada üretilen şeyler değil. Yani bizden almazlarsa, dünyanın hiçbir yerinden alamazlar diyebileceğimiz bir ürünümüz yok. Hal böyle olunca da çok düşük kar marjıyla rekabet etmek durumunda kalıyoruz. Sanayinin bu durumunu değiştiremedik. Yönünü, orta yüksek ve yüksek teknolojiye çeviremedik. Çeviremediğimiz sürece de yaptığımız ihracat, bize ciddi bir katma değer ve karlılık getirmiyor. Ara malda Uzak Doğu'ya bağımlı haldeyiz. Teknolojik alanlarda da Batı'ya bağlıyız. Yapmak her şey demek değil. Yapılanla övünmek geçmişte kaldı. Herkes her şeyi yapabiliyor. ‘Nasıl yaptın? Markalaşabildin mi? Market yarattın mı?’ Bunlar önemli. Bu sıkıntıları aşmak için de çok ciddi strateji gerekiyor. Teşviklerle açılacak bir yer değil. Öncelikle Türkiye'nin, teşviklerinin etki analizini ölçmesi lazım. Hükümetin ciddi teşvikleri var. Ama bunların sonuçları nedir? Bilmiyoruz. Hangi sektöre, kime, ne kadar teşvik verildi? Karşılığında ne alındı? Her alanda olduğu gibi bu alanda da şeffaflık çok önemli.

SANAYİYE YATIRIM YETERSİZ

  • Türkiye'nin dış ticaret açığı nasıl kapanır?

Türkiye'nin üretim araçlarını kendi üretmesini, ana politika haline getirmesi gerektiğini 20 yıldır söylüyoruz. Türkiye’nin üretim araçları konusunda ciddi desteklerle dünyada bir pozisyon alması lazım. Üretim araçlarını kendiniz üretmediğiniz takdirde rekabette geride kalıyorsunuz. Çünkü teknolojik ürünlerin ömürleri çok kısa.

Örneğin bir matbaa makinesi alıyorsunuz. Beş renk basıyor. Karşısında, Batı ülkeleri çok ciddi kredi desteği veriyor. Diyor ki ‘Al bu makineyi yedi yılda öde’. Bir sene sonra beş rengin yerine yedi renk çıkıyor. Aldığınız makine rekabetten kalkıyor. Siz de oranın çöplüğü haline geliyorsunuz ve kazandığınız her şeyi bu ürünlere veriyorsunuz. Türkiye'nin büyük bir süratle üretim araçlarını kendi üretir hale gelme noktasında bir strateji oluşturması lazım. Elindeki sınırlı kaynakları nereye yönlendireceğini doğru cevaplaması lazım. Sadece iç ekonomiye yönelik alanlara kaynakları dağıtırsanız; örneğin inşaata, sanayiden daha fazla kaynak ayırırsanız, gerekli döviz kazancını sağlayamazısınz. Çünkü üreten bir alan değil. Türkiye'nin problemi, sanayileşmeden önce hizmet sektörü gelişti. Dolayısıyla da sanayiye yatırım yatırım yetersiz kalıyor. Türkiye yeterli insan kaynağı üretiyor mu? Nitelikli insan kaynağında da ağır sorunumuz var. Çok sayıda üniversite var.

Ancak işi 10-15 tane üniversite sürüklüyor. Üç tane matematik sorusu çözen çocuğun mühendislik fakültesinde ne işi olur? Çocuk orada 5 yılını geçiriyor, sonra da işsizim diyor. Ve işsizliğin etkisi de artıyor. Çocuk, 25 yaşından sonra hangi mesleği öğrenecek? Pek çok şeyde dengesizlik var. Sosyal medyada bir kuryenin videosunu izledim. ‘Aylık gelirim 40 bin lira’ diyor. Doktor 30 bin lira alıyor. Şimdi niye okusun çocuk? Daha zor zamanlar bekliyor bizi. Önümüzdeki 5 yılda Almanya'da 6 milyon kişi emekli olacak. Yine iş gücünü bizden karşılama yoluna gidecekler. Doktorlar gidiyor. Daha da gidecekler ve nitelikli iş gücü ihtiyacı artacak. Ücretleri yukarı yükseltmeye başladığımız zaman ise özellikle düşük teknolojili işletmeler, ucuz iş gücüne dayalı bir rekabet alanında olduğu için rekabet edemeyecekler.

TÜRK SANAYİCİSİNİN ISRARI MAKİNE SEKTÖRÜNÜ GELİŞTİRDİ

  • Türk sanayisi makine üretimini ve ihracatında hangi düzeyde? Ve gelişim için neler yapılmalı?

Bir ülkede makine sektörünün doğması çok zordur, yıllar alır. Bir kere böyle bir şansı var ülkemizin. Bir makine sektörü oluşmuş durumda. Sektörün geldiği yere baktığın zaman Avrupa'nın altıncı büyük üreticisi durumundayız. Bu da kötü değil. Ama bizim daha yukarı tırmanmamız lazım. Bunun için de elektronik ve yazılım sektörlerinin çok gelişmesi lazım. E bizim yazılımcılarımız dışarı gidiyor. Nasıl yapacağız bu işi? Bizim teknoloji kısmında da biraz daha yukarı çıkmamız lazım. Ölçek ekonomisinde dünyada sayılı makine şirketlerimiz var ama sayıları çok değil. Çünkü bu işin ölçekte yapılması gerekiyor ve birtakım stratejilere dayandırılmalı. Türkiye’deki bir makinecinin, Almanya'daki rakibi yüzde 3-4 faizli 10 yıllık kredi alıyor. Çin'deki rakibi de aynı şekilde. Buradaki makineci de 1 yıllık yüzde 40’la bulabilirse iyi. Şartlar eşit mi? İkincisi. Alman makineci, makinesini satarken arkasında Alman hükümetinin de desteklediği büyük kripto kuruluşlar var. Bu şartlarda Türk makinesinin, bu noktaya gelmiş olması bir mucizedir. Türk insanının bu işi sevmesiyle, inat etmesiyle ilgili bir durum var. Yoksa bu koşullarda bu kadar gelişmesi rasyonel değil.

‘YARATICI TOPLUMSAL SINIF YETİŞTİRMELİYİZ’

  • Sık sık Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisindeki payında 300 yıldır aynı konumda olduğunu vurguluyorsunuz. İleri bir noktaya gelememizin nedenleri ve ilerlememizin yolları nelerdir?

Bu kültürel bir durum. Kültür değişmeden hikaye değişmeyecek. Bir kere kuralları net oluşturamıyoruz. Her gelen kendine göre kural koyuyor. Bir de fırsat ekonomisi hakim burada. Bu bir ekosistem. Nitelikli insan, birey yetiştireceğiz. Çocukluktan itibaren merak eden, araştıran, analitik düşünen, sorgulayan bir nesil yetiştireceğiz. Yaratıcı sınıfı yetiştireceğiz. Biz de yaratıcı sınıf, toplumsal şeylerle çok ilgilenmiyor. Toplum da onun kafasına vurup ya bu ülkeden uzaklaştırıyor ya da sessiz hale getiriyor. O yaratıcı sınıf olmadan ülke değişmez. Kurallar net olmadan, herkesin uyacağı kurallar olmadan yükselmek mümkün değil. Bir ülke düşünün iki yılda bir vergi affı, iki yılda bir imar affı var. Dolayısıyla da nitelikli insan ve aynı şekilde netleşmiş kurallar şart. Ayrıca kısa vadeli, küçük çıkarlar peşinde koşan toplum olmaktan çıkmamız gerekiyor. Herkes fırsatlar peşinde koşuyor, Bizim aynı zamanda sırtını devlete yaslamadan, fırsat peşinde koşmadan büyümüş bir sermaye oluşturmamız lazım.

Sonraki Haber