Sararan dişlerde birikimlere neden olan diş taşları, evrimsel geçmişimize ışık tutuyor.
Diş hekimlerinin diş fırçalamanın yanında diş ipi kullanımını da ısrarla önermesinin sebeplerinden biri olan diş taşları çeşitli diş eti hastalıklarına sebep oluyor. 6-12 aylık periyotlar halinde temizlenmesi önerilen diş taşları, türümüzün geçmişteki beslenme alışkanlıklarına ışık tutuyor.
Güneybatı Finlandiya'da kuzey ormanı tabanına düşen çam iğneleri, toprakları asidik hale getirerek içine gömülebilecek her şeyi yok ettiği için arkeoloji alanında yapılan çalışmaları olumsuz etkiliyor. Bu sebeple bölgede çalışma yürütmek isteyen doktora öğrencisi Tytti Juhola ve arkeolog Amanda Henry, oldukça farklı bir yönteme başvurarak araştırma yürüttükleri mezarda bulunan insanların dişleri arasına bakmayı tercih ettiler.
Doktora öğrencisi Tytti Juhola ve arkeolog Amanda Henry, 1968-1992 yılları arasında kazıların yapıldığı Luistra mezarlığından 32 diş örneğine ve orijinal kazılarda “tanımlanamayan organik madde” veya daha basitçe “kir” olarak sınıflandırılan bir avuç tortu örneğine yakından baktılar. Bu örneklerde esas olarak bitkilerin yaşamları boyunca oluşturdukları inorganik iskelet fosili olan fitolitler araştırıldı.
Örnekleri inceleyen ekip, diş taşlarında fitolitlere rastlamadı. Fitolitler, dişlerden uzakta, mideye yakın bir konumda olan kolda bulunan bilezikte tespit edildi. Her ne kadar bu mikro-artıkların kişinin midesinden gelmesi mümkün olsa da kanıtlar kesin olarak değerlendirilemedi. Fitolit olmamasına rağmen diş taşları, kuş tüylerinin mikro-kalıntılarını, bağırsak parazitlerinin yumurtalarını ve hayvan kılı parçalarını içeriyordu. Bu da araştırmacılara yeni bakış açısı sunarak belli verilere ulaşmalarını kolaylaştırdı.
Kuş tüyü mikro-artıklarının, bir kuştüyü yastığından veya bir kuşu yolarken nefes alıp-verme esnasında ağzına girmiş olabileceği değerlendirildi. Bağırsak paraziti türlerinin varlıkları, bu Demir Çağı insanları arasında bazı sindirim sorunları veya sağlık ve hijyen sorunları olabileceğine işaret etmektedir. Bazı hayvan kılları koyun veya keçilere ait olarak tanımlandı. Araştırmada Demir Çağı’nda Finlandiya'da geleneksel mezar örtüsü olarak kullanılan postlardan gelen birkaç geyik kılı da olabileceği şeklinde değerlendirildi.
Bu ayrıntılar küçük olsa da, uzun zaman önce yaşamış olan bu insanların yaşamları hakkında insanlığa daha fazla bilgi kazandırdı. Belki de Luistari'ye gömülen bazı insanlar günlerini yün çevirerek geçirdi ya da bazılarında kalıcı bir karın ağrısı vardı. Bu insanlar öldüğünde, onlar için yas tutanlar tarafından, elk postları, dokuma kumaş, kuştüyü yastıklar veya fitolitleri saklayan bilezik gibi yüksek kaliteli eşyalarla gömüldüler.