Sarıgöl’ün kültür elçisi

Salih Yapıcı, yıllarca ilçesinin türkülerini, deyimlerini, atasözlerini, masallarını, geleneklerini biriktirerek kitap yazdı. Arkeolojik eser koleksiyonunu Manisa Müzesi’ne devretti. Biriktirdiği Aydınlık, 2000'e Doğru, Teori, Saçak, Bilim ve Ütopya'yı ‘karagah’a gönderdi

O bir mühendis, ama aynı zamanda bir koleksiyoner. Yıllarca Aydınlık, 2000'e Doğru, Teori, Saçak, Bilim ve Ütopya biriktirdi. Arkeolojik eser koleksiyonculuğu yaptı. Yüzlerce sikke, heykel, lahit ve çeşitli objelerden oluşan koleksiyonunu Manisa Müzesi’ne devretti.

Sarıgöl’de ayak basmadığı toprak parçası kalmadı. Yörede duyduğu her şeyi not etti, kayda aldı. Hikayeler, türküler, deyimler, atasözleri, masallar, gelenekleri derledi.

Çalışmalarına devam ediyor. Yapıcı, gelecekte okurla buluşturacağı çok kitap üzerinde çalışmalarına devam ediyor.

  • Aydınlık okuru sizi arşivlerinizden tanıyor. Şimdi de kitabınız yayımlandı. Sizi biraz daha yakından tanıyalım mı?

Öncelikle belirteyim ki, ben bir hikâye yazarı, edebiyatçı değilim. Harita ve Kadastro Mühendisiyim. 1955 yılında Manisa Sarıgöl’de doğdum. Ankara’da Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi ve İstanbul Yıldız Üniversitesi’ni bitirdim. Nazilli’de Tapulama Teknisyenliği, İETT Harita Müdürlüğü’nde teknik ressam ve topoğraf, Ermenek, Buldan, Bornova, Çiğli ve Aydın kadastro müdürlüklerinde kontrol mühendisi olarak çalıştım. 25 yılı aşkın bir zaman serbest çalıştım. Mesleğimi halen Sarıgöl’de serbest olarak sürdürmekteyim.

  • Kitap fikri nasıl doğdu?

Köyleriyle birlikte 35 bin nüfuslu küçük bir ilçe olan Sarıgöl’de ayak basmadığım toprak parçası yoktur. Bu yörede duyduğum her şeyi not ettim, kayda aldım. Hikayeler, türküler, deyimler, atasözleri, masallar, gelenekler ve daha aklınıza ne gelirse.

200’ün üzerinde kişiyle söyleşiler yaptım. Bunları video kayda aldım. 1980-1990 yılları arasında arkeolojik eser koleksiyonculuğu yaptım. Yüzlerce sikke, heykel, lahit ve çeşitli objelerden oluşan koleksiyonumu Manisa Müzesi’ne devrettim.

15 sene önce Sarıgöl’e yerleştim. Sekiz-on arkadaşımla birlikte kurduğumuz Sarıgöl Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Derneği’nin şu anki başkanıyım. Birlikte Türkiye’de örneği bulunmayan bir Etnografya Müzesi kurmaya çabalıyoruz. On bini aşkın eseri bağış olarak topladık.

Salih Yapıcı

SARIGÖL’ÜN HAFIZASI

Kitap fikrine gelince; benden sonra uçup gitmesin diye derlediğim her şeyi kitaplaştırma fikri zaten hep vardı. Sarıgöl Hikayeleri’nden başlayayım dedim. Sırada bekleyen çok şey var. Mesela, bugün çoğu hayatta olmayan 200’ün üzerindeki kişiyle yaptığım söyleşileri Sarıgöl’ün Hafızası adı altında kitaplaştırma çalışmalarına başladım. Bunların kâğıda dökülmesi, sadeleştirilmesi, gereksiz konuşmaların ayıklanması çok zamanımı alıyor. Sonunda belki on kitabı kapsayacak.

Ayrıca, Sarıgöl’de Kullanılan Sözcük, Deyim ve Atasözleri, Sarıgöl’de Kaybolan Meslekler, Sarıgöl’de Lakaplar ve Kökeni, Sarıgöl’ün Gelenekleri ve Adetleri, Sarıgöl Çocuk Oyunları ve Oyuncakları, Prehistorik Çağ’dan Günümüze Sarıgöl başlıklarıyla çalıştığım kitaplar var.

Mesela, çektiğim söyleşi ve belgesellerden kısa kısa keserek seyredilebilir uzunlukta 30-45 dakikalık filmler, aile albümlerinden alıp taradığımız binlerce eski fotoğraf, bizzat benim çektiğim sayılamayacak kadar çok Sarıgöl insanı portresi ve bunlarla ilgili çeşitli çalışmalar var.

OLAYLAR GERÇEK

  • Kitabı oluştururken yardım almışsınız. Yardım aldığınız kişiler de Sarıgöllü mü?

Yardım şöyle: Bütün isimler Sarıgöllü. Olaylar gerçek. Ben biraz yazım kurallarını da dikkate alarak hikayeleştirdim. “Hadi bana bir hikâye anlat” şeklinde değil de sohbetin akışı içinde kendiliğinden anlatılan hikayeleri ve anlatan kişileri eskiden beri not alırım. Böyle bir huyum var. Diyelim ki sizinle telefonda görüştüm. İlginç bir şey anlatmışsanız, tarihini ve saatini de yazarak not alırım.

Bana gönderilen bütün mektuplar, telgraflar, bayram kutlamaları, düğün davetiyeleri, aklınıza ne gelirse elli yıldır arşivimde tarih sırasına göre onlarca klasör halinde mevcuttur. Günlük Aydınlık gazetelerini tarih sırasına göre saklayan adamdan ne bekliyorsunuz?

HER ŞEYİ ARŞİVLİYOR

Geçen yaz, üniversiteden bir arkadaşım (Hilmi Sipahi) 44 yıl sonra Sarıgöl’e geldi. Eskiden birbirimize 30-40 sayfalık mektuplar yazardık. Hilmi, mektuplarını çizgi-roman şeklinde yazardı. Huyumu bildiği için; “Seninkiler bende yok, ama benimkiler sende duruyordur” dedi. Çıkarıp önüne koydum.

Konumuza gelecek olursak; hikayeleri anlatan kişilerin adlarını kitabın başında Katkısı Olanlar başlığı altında sıraladım.

  • Kaleme alırken nasıl bir yöntem izlediniz?

Ben bu hikayeleri, karşıma Sarıgöl’den bir insana anlatıyormuş gibi bir duyguyla kaleme aldım. Türkiye’nin genelini hiç düşünmedim. Hikayelerime genç kuşaklar fazla rağbet etmiyor. Daha çok elli yaşın üstündeki Sarıgöllülerden; “Sabaha kadar elimden bırakamadım; bir solukta okudum” gibi çok olumlu övgüler alıyorum.

Aslında bu kitaptakilerden bana göre çok daha güzelleri bilgisayarımda var. Fakat bunlar, zülfü yâre dokunacak cinsten olduğu için kitap olarak yayınlamayı doğru bulmuyorum. Bu hikayeleri, söz uçup gittiği için özel sohbetlerde bazen anlatıyorum.

  • İlk bakışta her yörede anlatılacak hikayeler gibi görünse de okudukça, Sarıgöl insanının neşesine, zekasına ve kalenderliğine tanık oluyoruz. Bu hikayeleri nasıl ve ne kadar sürede biriktirdiniz?

Aklım erdi ereli, tahminen 55 yılda. Fakat bu not almalar halen devam ediyor. Hatta, kitap basıldıktan sonra alıp okuyanlar, kendi başlarından geçen ilginç olayları; “Bir dahaki kitabına bunları da yaz” diye kendiliklerinden gelip bana anlatmaya başladılar.

MEMLEKETİNDEN İNSAN MANZARALARI

  • Kitap, sadece Sarıgöl’den insan manzaralarını aktarmıyor. Aynı zamanda, tarihi geçmişini, demografik yapısından da örnekler sunuyor. Özellikle bazı hikayelerde tarihler, insanların birkaç göbek geçmişini de aktarıyorsunuz? Bunun için bir araştırma yaptınız mı?

Hem de çok. Sarıgöl’ün geçmişi, demografik yapısı gibi bilgiler aslında bu kitabın konusu değil. Az sayıda da olsa bu bilgilerin kitaba girmemesi gerekirdi. Acemilik işte. Bu tür bilgilerin biraz önce bahsettiğim; Sarıgöl’de Lakaplar ve Kökeni, Prehistorik Çağ’dan Günümüze Sarıgöl kitaplarında yer alması gerekirdi.

  • Bazı hikayelerde yerel ağızlar da kullanılmış; “Zinanın biri”, “Pırafa yani, yarım sehetin içinde ettin atıverdin” gibi. Bu iki örnekte yer alan söylemi bizim anlayacağımız dilde söyler misiniz?

Dikkatli bir okuyucu olduğunuz için kendi içinde bütünlük arz etmeyen bu tür anlatımları hemen fark etmişsiniz. Bunlar benim eksik yönlerim.

Kitabın tamamı ya yerel anlatımlarla ya da herkesin anlayabileceği bir Türkçe ile yazılmalıydı. Kitabı her okuyuşumda, her hikâyeyi daha farklı yazasım geliyor. Hatasıyla, eksiğiyle artık kitap benden çıktı.

Sarıgöl’de Sivri zekalı, mukallit kişilere “zina” diyorlar. “Prafa”, Bravo sözcüğünün bozulmuş hali. “Yarım sehet” ise yarım saat.

Sarıgöl’de Kullanılan Sözcük, Deyim ve Atasözleri başlığı altında bu çalışmalar devam ediyor.

  • Çok hikâye ve çok insan var kitapta. Bu diğer özelliklerinin yanı sıra kitabın önemli bir başarısı. Siz de yıllardır orada yaşıyorsunuz. Geçmişten bugüne insanlar ve insan ilişkileri değişti mi? Bu konuda neler söylersiniz?

Zor bir soru. Genel bir cevap vereyim. Her şey değişirken insan ilişkileri de değişiyor. Benim üç yılım Ankara’da, yedi yılım İzmir’de, on yılım da İstanbul’da geçti. Küçük yerleşim yerlerindeki ilişkiler tabii ki görece daha sıcak. Dağda keçi otlatan çoban bile gün boyu internetten, facebook’tan çıkmadığı için olumsuzluklardan herkes gibi o da kirleniyor. Bugün, artık hayata veda etmiş olan Mustafa Akoğlan gibi esnafı Sarıgöl’de arasak bulabilir miyiz? Bilemiyorum.

NESLİ TÜKENEN İNSAN (KİTAPTAN)

Çarşıda uzun yıllar terzilik yapan Ali Yapıcı, terziliğin yanı sıra Denizli’den kasket getirip satmaya başlamış.

Bitişik komşusu Terzi Mustafa Akoğlan da aynı yerden kasket getirip satmaya başlamış.

İki komşu, sabahleyin dükkanlarının önündeki tezgahlarına kasketleri dizip, içeride de dikiş dikerlermiş. Kasketlerin fiyatları, modelleri aynı. Zaten aynı toptancıdan alınmış; Denizli-Kaleiçi’ndeki Rıfat Otçu’dan.

Günlerden bir gün, Ali Yapıcı bir işi nedeniyle eve gidecek olmuş.
Çıkarken
Akoğlan demiş, dükkâna göz kulak ol, eve varıp geleceğim.
Mustafa Akoğlan:
Tamam Ali Usta, sen merak etme, demiş. Ali Yapıcı eve gidince, kasket tezgahının önünde bir köylü belirmiş. Tezgahtaki kasketlerden birini seçerek başına geçirmiş. Sağa sola bakındıktan sonra, Mustafa Akoğlan’a seslenmiş:
Kaç para bu?
Altı buçuk lira.
Buçuğu kaldır, deyince, altı liraya satmış. Biraz sonra Ali Yapıcı gelmiş.
Mustafa Akoğlan:
Ali Usta, çayları söyle, bir kasket satıverdim; al parasını, demiş.

Sonraki Haber