Sarıkamış'ın denizci şehitleri

6 Kasım 1914'te İstanbul Boğazı'ndan üç gemi yola çıkıyor. Gemilerde haritalar, 60 bin takım kışlık elbise, iki tayyare, bir tayyare bölüğü, iki alay asker taşıyor. Fakat Ruslar tarafından batırılıyor.

Sarıkamış, donanma desteği olmayan bir kara harekâtının başarılı olamayacağının bir örneğidir. Anlaşılıyor ki, Sarıkamış Karadeniz’de kaybedilmiştir.

Sarıkamış, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Bingür Sönmez'in çocukluk sevdası. O, 90 bin şehidin ağıtlarıyla büyüdü. Köyündeki şehitlik ayak altındaydı. Sönmez bir gün orayı görkemli bir şehitlik haline getirmeyi hayal etmişti. Hayalini gerçekleştirdi.

Sönmez, yıllardır yürüttüğü mücadele sonucu, bugüne kadar bilinmeyen, Sarıkamış’a elbise ve mühimmat götüren üç geminin batırılması gerçeğini ortaya çıkardı. Sönmez’le Sarıkamış-Kafkas Cephesi kitabı üzerine konuştuk.

  • Sayın Sönmez, Sarıkamış ile ilgili çalışmalarda bir tarihçi titizliği ile kitaplar hazırladınız. Sizi bu kadar derin ve zorlu bir araştırmaya sevk eden ne oldu?

Ben Sarıkamış’ta doğdum, büyüdüm. Fakat baba toprağım Erzurum’a bağlı Bardız yeni ismi ile Gaziler olan köydür. Bu köy 93 Harbi sonrası yapılan Berlin Anlaşması ile Elviye-i Selase (Kars-Ardahan-Batum) Ruslara bırakılınca Rus tarafında bir sınır köyü olarak kalmış.

Enver Paşa 24 Aralık 1914’de başlattığı Sarıkamış Harekâtının ikinci gününde dedemin köyünü almış. Bu Enver Paşa’nın Rus topraklarında aldığı ilk toprak. Bu bir zafer sarhoşluğu yaratmıştır. Köy halkı evlerini açmış, her türlü hizmeti yapmış ve yanlarına rehber katmış. 25 Aralık’ta Enver Paşa bütün uyarılara rağmen 9. Kolordunun diğer tümenlerini, 29. Tümenin tamamının bile gelmesini beklemeden Sarıkamış’a yürüme emrini vermiş. İşte harekâtın kırılma noktası bu olmuş ve 9. Kolordu Sarıkamış önünde büyük bir yenilgiye uğrayınca 5 Ocak’tan itibaren önce Enver Paşa daha sonra Hafız Hakkı Paşa 9. ve 10. Kolorduların kalıntıları ile bu köy üzerinden Erzurum’a kadar geri çekilmişler.

DAĞ TAŞ ŞEHİTLİK

Yıllar boyunca o şehitliklerin erozyona uğrayarak kaybolmalarını hep üzüntü ile izledim. 2003 yılında yaptığımız ilk “Sarıkamış Şehitlerini Anma” yürüyüşlerinden sonra yöreye daha çok ilgi duymaya başladım. Dedemin köyünde bulunan dev toplu mezarı, anıt şehitlik haline gelmesini sağladım. Daha sonra Bardız-Sarıkamış arasındaki tüm şehitliklerin yerlerini tespit ederek, Orman Bakanlığı’na sundum. Bu şehitliklerden benim yaptırdığım Bardız Yayla Şehitliği ve Çermik (Kaynak) yaylada bulunan iki şehitlik, Divik Yayla’da bulunan üç şehitlik, bir mescit, bir çeşme ve tören alanları yapılarak birer dev şehitlik haline getirildi. Kendisi de bir Kafkas Cephesi şehidinin torunu olan Sayın Veysel Eroğlu’na bu hizmetlerinden dolayı minnet duyuyorum.

Daha sonra Erzurum AKUT lideri Bünyamin Akbulut, Harita Genel Komutanlığı’nın harita subayları ve 30-35 kişilik gönüllü grupla Çimenli Köyü ile Bardız arasındaki 65 kilometrelik yolda, üç gece dört gün süren yürüyüşler yaptık. Bu yürüyüşlerle, sayısız şehitliğin koordinatlarını harita subaylarımız ile tespit ederek, Genelkurmaya rapor ettik. Özetle; dağın taşın şehitliklerle dolu olduğunu söyleyebilirim. Bardız Yayla Şehitliği’nin 500-600 metre aşağısında bir telefon yükseltici direği koymak için açılan çukurdan bile şehit kemikleri çıktığını söyleyebilirim.

SUBAYLARDA SAVAŞ SONRASI SENDROMU

  • Bizim bu savaşı kaybetmemizde Almanların nasıl bir etkisi oldu?

Almanlar, bizim Rusların hiç beklemediği Kafkas Cephesi'ne saldırmamızla orta Avrupa’dan birçok Rus birliğinin Kafkaslara çekilmesini sağladıkları gibi Ruslar da Kafkas Cephesi’nde karşılaştıkları büyük sürprizden dolayı müttefiklerinin Çanakkale’ye saldırmasını talep etti. Bu da yine Almanlara yaradı. İngiliz ve Fransızlar Çanakkale önüne yığılınca yine Almanlar orta Avrupa’da rahat ettiler. Almanların bize gösterdikleri her hedef (Sarıkamış-Kafkas Cephesi, Kanal, Bağdat, Galiçya, Makedonya…) hepsi yenilmemiz üzerine kurgulanmıştı. Kut Zaferi’ni bile bize çok gören Almanlar Halil Paşa'yı buradan Kirmanşah’a sevk ederek Bağdat’ı adeta İngilizlere sundular.

Savaşın devamı olan esirlerin nakillerini araştırırken, dönemin Rusça gazetelerinden, değerli Türkolog Alfina Sibgatullina’nın özel arşivinden yararlandım. Esir kamplarında olanları sayısız subay anılarından bir araya getirdim. Sarıkamış’ın bir özelliği olarak er veya sivil esirlerin anıları hemen hemen yoktur. Benim arşivimde sadece molla olan bir erin anılar var. Diğerleri subay anılarıdır. Bu anıların çok az olmasının nedeni; birçok subayın anılarını yazmamış olması, yazanların da elinden Ruslar’ın bu anıları alması veya dönememeleridir. Dönenler için “Savaş Sonrası Sendrom” o kadar dramatik olmuş ki, hiç konuşmamışlar, anılarını sandıklara kapatmışlar.

ÜÇ GEMİ BATIRILDI

  • Sarıkamış faciasının karanlıkta kalan bir yanını siz aydınlatıyorsunuz; Sarıkamış deniz şehitleri. Sarıkamış'a erzak ve giysi taşıyan gemi nasıl batırıldı?

6 Kasım 1914'te İstanbul Boğazı'ndan üç gemi (Bezm-i Âlem, Bezm-i Ahmet ve Mithatpaşa) yola çıkıyor. Gemiler sivil olmalarına rağmen, cephane, harita ve bir daha ele geçmeyecek 60 bin takım kışlık elbise, iki tayyare, bir tayyare bölüğü, iki alay asker taşıyor. Büyük bir hata ile bu gemiler korumasız olarak yola çıkıyorlar.

29 Ekim 1914’te Rus limanlarına bombardımanımızın intikamı almak isteyen Ruslar, 7 Kasım sabahı Zonguldak’ı bombalayıp Sivastopol'a gitmek üzere manevra yaparken, fırtınalı ve sisli bir havada bu üç korumasız gemi, Rus donanmasının içinde kalıyor ve yarım saat içinde üçü de batırılıyor. Genelkurmay, bir süre bu konuda hiçbir bilgi vermiyor, “gemiler boştu” diyor.

Bu sırada Rus, İngiliz, Amerikan gazeteleri gün gün detaylı bilgiler veriyorlar. Bunları bularak yorumsuz olarak kitaba ekledim. Deniz nakliyatının arşivlerinden yararlanarak boğulan, kıyıya yüzerek çıkan, esarete giden ve orada şehit olan veya dönebilenlerin künyelerini saptadım.

Unutulmuş olan bu gemilerin, yaptığım araştırmalar ve 2006 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanı Em. Oramiral Metin Ataç’ın sayesinde anılması sağlandı. Her yıl 7 Kasım’da Karadeniz Ereğlisi’nde Karadeniz Bölge Komutanlığı ve Ereğli Belediyesi organizasyonları ile “Sarıkamış Deniz Şehitleri” anıtında anma törenleri yapıyor ve bir firkateyn ile bilinen mevkiye giderek üç geminin isimlerinin yazıldığı çelenkleri denize bırakıyoruz.

  • Sarıkamış faciasına gemilerin batırılmasının nasıl etkisi oldu?

O gün için Erzurum’a ikmal için denizden Trabzon’a ulaşmak ve Trabzon-Erzurum arasında tek şose yolu kullanmak gerekiyordu. O sırada Yavuz’un bir mayın ile hasar alması ile Karadeniz’de üstünlüğün Ruslara geçmesi tam bir felaket oldu. Bu gemiler Trabzon’a ulaşabilseydi yine de yenilebilirdik, ama kırım bu kadar büyük olmazdı. Sarıkamış, donanma desteği olmayan bir kara harekâtının başarılı olamayacağın bir örneğidir. Anlaşılıyor ki, Sarıkamış Karadeniz’de kaybedilmiştir.

SAVAŞ KILIK KIYAFETLE KAZANILMAZ

  • Sarıkamış'ta verilen şehitler konusunda muhtelif sayılar var. Yabancı kaynaklarda bu sayılar nasıl veriliyor? Sizce Sarıkamış'ta kaç şehidimiz oldu? Gerçeğe en yakın sayıyı kim söylüyor?

Savaşı gün gün incelerseniz Rus kaynaklarında verilen 22 bin, 25 bin gibi rakamların sadece Sarıkamış civarında defnedilen şehitler olduğu ortadadır. Sadece Allahuekber Dağı’nı aşmaya çalışan 30 ve 31. Tümenler Oltu’dan yola çıktıklarında 28 bin kişiydi ve dağın öteki yüzüne ancak 3 bin iki yüz asker geçebildi, çoğunun ayakları donmuş ve komutanlarını kaybetmişti. Savaşın Erzurum-Sarıkamış arasında 150 km ve Van’dan Trabzon’a çekilen bir çizginin 350-400 km'lik bir bölümünde olduğunu düşünürsek, şehit sayısının da yitik sayısının da küçümsenmeyecek kadar çok olacağı ortadadır.

Bütün bunların yanında, uzun zaman hiç kimse sayılarla ilgilenmedi. 1917 yılında Moskova’ya gönderilen Yusuf Akçura, o günün koşullarında ulaşabildiği büyük esir kamplarında, 60-65 bin esirimiz olduğunu rapor etti. Daha sonra yapılan çalışmalar bu rakamın 100 binin üzerinde olduğunu, bunun yüzde 40'ının giderken, kamplarda veya dönüş yollarında kaybedildiğini, 20 bin kadarının da dönmeyip değişik gerekçelerle kaldığını görüyoruz. Bu nedenle biz bu büyük savaştaki gerçek şehit ve yitik sayısını tam olarak öğrenemeyeceğiz. Hepsinin ruhları şad olsun. Rakamlar üzerinden onları taciz etmeyelim.

  • Kitabınızda, Alman ve Rus taraflarının harekâtı değerlendirmelerine de yer veriyorsunuz. Bu konuda iki tarafın yanlışları nedir sizce?

Almanların bu savaştaki rolünü değerli Alman Tarihçi Klaus Wolf en güzel şekilde açıklamıştır:

“Görüşüme göre o zamanki Almanya’nın, müttefiki Türkiye’ye karşı hatalı davranmış olduğunu da belirtmek istiyorum. Bu ülkenin harbe zorla sokuluşu, hükümetin kandırılışı, birçok şeyden haberi olmayan saf insanların acımasız emirlerle ölüme gönderilişi, askerlere saygısızca ve tepeden davranış şekli ve tarzı utanç vericidir. Kulağa garip gelebilir ama Alman İmparatorluğu’nun sebep olduğu acılar nedeniyle Almanya’nın Türkiye’den özür dilemesinin yerinde olacağına inanıyorum.”

  • Atatürk'ün Kafkas cephesi ile ilgili değerlendirmesi konusunda neler söylersiniz?

Mustafa Kemal, saman alevi gibi parlayıp sönen Sarıkamış Harekâtı sırasında Sofya’da askeri ateşedir. Rus limanlarını bombaladığımız zaman, “İşte Enver’in yapacağı buydu” diyerek hayıflanmıştır. Sofya’dan dönünce henüz Sarıkamış’tan gelen Enver Paşa’yı ziyaretinde, Mustafa Kemal’in Sarıkamış’ı sorması üzerine, “Çarpıştık. O kadar.”, “Şimdilik vaziyet nedir?”, "Çok iyidir.” diye geçiştirmiştir.

Albay Mustafa Kemal, Çanakkale dönüşü bir süre İstanbul’da kalır. Emri alır almaz, 27 Mart 1916 günü Diyarbakır’a gelir, 2. Ordu’ya bağlı 16. Kolordu Komutanı olarak göreve başlar. Bu cephede Rusların bütün planlarını alt üst eder. Muş, Bitlis, Çapakçur (Bingöl) birer zaferdir. Bu sırada tuğgeneralliğe de terfi eder. Bu başarılar bir kez daha Almanları rahatsız ettiği için kendisini büyük sürprizler bekleyen Filistin’e görevlendirilir.

Sonraki Haber