Savaşlar ve krizler ruh sağlığını bozdu! Psikolojik rahatsızlıklar artıyor: Ruh sağlığı eğitim müfredatına eklenmeli

Kovid-19 pandemi dönemi ve sonrasında yaşanan Rusya-Ukrayna, İsrail- Filistin savaşları, Avrupa’yı saran ‘savaş korkusu’ ve ekonomik krizler toplumun ruh sağlığında yaralar açmaya devam ediyor. Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Bedirhan Üstün oluşan tabloyu Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge’nin “Ruh sağlığı sorunları bir sonraki pandemi olacak” açıklamasını Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Bedirhan Üstün değerlendirdi. Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Üstün uzun yıllar DSÖ’de görev yapan isimlerden biri. Kluge'nin ruhsal hastalıklara dikkat çekmek için ‘pandemi’ benzetmesi yaptığını söyleyen Üstün, hastalıkla ilgili önemli bilgiler verdi.

Bedirhan Üstün

‘PANDEMİ’ BENZETMESİ İLE DİKKAT ÇEKTİ

DSÖ Avrupa Direktörü Kluge “Ruh sağlığı sorunlarını bir sonraki pandemi olarak adlandırıyorum” açıklaması yaptı. Sizce böylesi bir pandemi tehlikesi var mı?

Dortor Kluge biraz dikkat çekmek için bir benzetme kullanmış. Pandemi terimini biz teknik olarak tıpta, epidemiyoloji alanında bulaşıcı hastalıkların salgınları için kullanırız. Bunu belirleyen hastalığın ortaya çıkış hızı, ulaşma hızı, yaygınlığı, çıkardığı sağlık sonuçları ve toplumsal yaşamın etkilemesi gibi kriterler vardır. Bu şekilde ortaya çıkan hastalıklarda özellikle ülkelerin kendileri ve eğer uluslararası bir boyut söz konusuysa, Dünya Sağlık Örgütü gerek bölgesel gerekse global anlamda bu hastalıkları pandemi ilan eder. Yani yeni ortaya çıkan bir virüsün ya da bir bakterinin başka bir ajanın insandan insana kolay bir şekilde hızlıca yayılıyor olması önemli kriterlerdir.

Bu açıdan baktığımızda, ruhsal hastalıkların bu ölçütleri karşılayan bir pandemi gibi görülmesi söz konusu olamaz. Ancak Kluge'nin yapmış olduğu benzetme, ruhsal hastalıkların yaygınlığına ve sonuçlarına dikkat çekmek açısından önemlidir.

RUHSAL HASTALIKLAR YAŞAM KALİTESİNİ BOZAR

Özellikle 1990'dan bu yana yapılan toplumsal temeldeki araştırmalar; her toplumda depresyon ve anksiyete bozuklukları başta olmak üzere, ruhsal hastalıkların herhangi bir ay içerisinde yüzde 15 ila 25 arasında bir sıklık gösterdiğini ve bunların erken yaşlarda ve uzun yıllar çoğu kez tedavi edilmeden sürdüğünü gösterdi. Sonuçları öldürücü olmasa da deyim yerindeyse öldürmeyen ama süründüren hastalıklar olarak toplumda kalıcı etkiler yarattığı şeklinde bulgulara sıkça eriştik. Ruhsal hastalıkların büyük bir kısmı kişilerin yaşamlarını, yaşam kalitelerini bozar. Bunlar çalışma, evlilik, çocuk yetiştirme gibi alanlarda yeterince etkin ve verimli olamazlar ve kişilerin üretkenlikleri düşer. Tabii ki ruhsal hastalıklar içinde öldürücü olanlar da var. Çoklukla depresyonların en az onda biri intiharla neticeleniyor. Değişik ülkelerde bu sıklık dini faktörlere veya sosyal faktörlere bağlı olarak değişiyor. Ayrıca alkol-madde bağımlılığının da intiharı bir şekilde yaygın olarak ortaya koyduğunu görüyoruz.

BU HASTALIKLAR TEDAVİ EDİLEBİLİR

Dünyacı ünlü sosyolog Emile Durkheim, intihar üzerine olan araştırmasında ‘intihar toplumsal bir sorundur’ demiştir. Bu nedenle gerek gençlerin gerek de daha ileri yaşlardaki bireylerin tedavi edilmeyen ruhsal rahatsızlıklar neticesinde kendi canlarına kıymaları tabii ki erken ölümlere yol açıyor. Ama erken ölümlerin 4-5 katı kadar da yeti yetimi dediğimiz, bu kişilerin üretkenliklerinin düşmesi, yaşam kalitelerinin azalması söz konusu.

Bütün bunları bir araya koyduğumuzda bir; ruhsal hastalıklar yaygındır. İki; sonuçları kişiler, aileleri ve toplum için de önemlidir. Üç; şu anda elimizde ruhsal hastalıkları tedavi etmek için yetkin, etkin ve yeterli tedaviler vardır.

Ruhsal hastalıklar aslında medikal hastalıklardır. Diyabet gibi bel fıtığı gibi tedavi edilebilirler. Bunları üç-altı ay içerisinde normal yaşama döndürmemiz söz konusudur. Bu açılardan yaygın, ağır sonuçları olan, tedavi edilebilecekken edilmeyen hastalıklar olarak, ben ruhsal hastalıkların çok önemli bir halk sağlığı sorunu olma niteliği vardır derim.

KOVİD-19 DÖNEMİ RUHSAL ÇATIŞMALARI ORTAYA ÇIKARDI

Özellikle de Kovid-19'da gençler de tecrit altındaydı bu durum ruh sağlığını nasıl etkiledi. Kluge ‘gençlerde çok fazla kaygı ve uyku problemi var’ tespitinde bulunuyor. Gençler böylesi bir durum yaşıyor mu?

Evet yaşıyorlar. Kovid-19 döneminde başlangıçta çok sıkı ağır tedbirler alındı ve herkes bir şekilde evde izolasyona girdi. Böyle olunca gençler bir şekilde etkilendiler. Bu etkilenme tabii ki arkadaşları, sosyal çevreleri, okul çevreleri, çalışma olanaklarından uzaklaşma şeklinde oldu. Ama evde özellikle ergenlik döneminde anne babalarıyla hiç olmadıkları kadar yüz yüze birlikte zaman geçirmek zorunda kaldılar. Bu hem gençler açısından hem de anne babalar açısından büyük sorunlar yarattı. O yüzden bir takım ruhsal çatışmalar ve bunun sonucunda kaygı, depresyon, kavgalar, sosyal sorunlar da çıktı.

Yaptığımız bir çalışmada uyku sorununu şöyle gözledik. Çoğu genç geceleri çalışıp veya ekran başında, televizyon başında olup gündüzleri sokağa çıkamadığı için uyuyordu. Bir gece gündüz kayması yaşadılar. Tabii ki normal bir hayata geçildiğinde zorluk yaşayan bir kesim oldu. Uyku bozukluklarını daha çok biz böyle gördük.

ALKOL VE MADDE KULLANIMI ARTTI

Benim gözlemlediğim; gençlerde alkol ve madde kullanımı özellikle sigara ve esrar kullanımının bu dönemde daha yükseğe çıktığı şeklinde oldu. Esrar kullanımı sanıldığı gibi iyi huylu, zararsız, masum bir kullanım değil. Maalesef bir kere günümüzdeki esrar bundan 30 yıla önceye kıyasla çok daha güçlü, kuvvetli üzerine ek maddeler eklenmiş olarak servis ediliyor. Esrar kullanan gençlerde yapılan araştırmalar gösterdi ki bunların psikoz, bipolar bozukluk gibi rahatsızlıklara yakalanma oranı iki ya da üç kat arttı.

EKRAN BAĞIMLIĞLIĞI GELİŞTİ

Bunların yanı sıra ekran başında geçen sürede de bir artış olduğu tespit ediyor. Özellikle çocuk ve gençler açısından tablo ne durumda?

Başka bir tür rahatsızlık da ekran başında geçen zaman arttığı için ekran bağımlılığı oluştu. Şöyle ki ekran çok çabuk bir uyaran. Ekran başında bir oyun konsolunda elinizdeki kumanda ile dünyaya hükmede biliyorsunuz. Oyunun amacı neyse; işte öldürücü, ateşleyici, sportif, akıl yürütücü oyunlar oluyor. Ama sonuca çok kısa sürede erişiyorsunuz ve oyunları yaratanlar, yazanlar o şekilde yapıyorlar ki oyunlar ne çok kolay oluyor ne de çok zor. Ustalık edindikçe oyunların zorluğu artıyor. Böylelikle bir oyun bağımlılığı da gelişiyor.

Bütün bunların dengeli bir yaşam süreci içerisinde düzeltilmesi gerekli. Kovid süresince sonrasındaki dönemde bağımlı hale gelmiş genç insanları görüyoruz.

KRİZLER, SAVAŞLAR RUH SAĞLIĞIMIZI KÖTÜ ETKİLİYOR

Yaşanan ekonomik krizler ve savaşlar ruh halini nasıl etkiliyor?

Elbette kötü etkiliyor. Bir kere insanın temel ihtiyaçları fiziksel olarak özgürlüğü kısıtlanıyor, temel ihtiyaçlara erişim kısıtlanıyor, bir yoksunluk yaşanıyor. Hiçbir şey olmasa dahi çok yoğun biçimde bir savaş stresi, korkusu; kendisine bir şey olacağı, ailesine, sevdiklerine bir şey olacağı kaygısı oluyor.

Bugün görüyoruz Gazze'de, Ukrayna'da veya dünyanın değişik yerlerinde insanların suya, yiyeceğe, barınaklara, giysilere, temel ihtiyaçlarına erişim çok zor oluyor.

Tabii ki bu zorluklar iki yönde ruhsal olarak bizi etkiliyor. Bunların bir tanesi akut stres yaşıyorsunuz. Sürekli tedirgin, gergin, her an kötü bir şey olacakmış gibi beklemek. İnsanı yorar, yıpratır, tüketir. Buna daha çok akut stres reaksiyonu diyoruz. Bu uzadıkça kronikleşir. Belki bazılarında depresyona, aldırmazlığa veya daha değişik ruhsal tepkilere yol açar. Bunun uzun dönemde sonuçların ne olduğunu yeni yeni görüyoruz. Böyle zor dönemlerin sonrasında bir barış, ateşkes ya da geçici bir rahatlama bile olsa o durumdan çıkınca bu sefer geçmişte yaşamış olduğunuz sıkıntı gelip sizi vurur.

ÖNEMLİ OLAN HASTALIKLARIN ORTAYA ÇIKMASINI ENGELLEMEK

Ruh sağlığıyla ilgili sorunları nasıl aza indirebiliriz?

Ruh sağlığı çok önemli bir kavram. Ruh sağlığı sadece hasta olan bireylerin rahatsızlığını, hastalığını veya bozukluğunu tedavi etmek değil. Tabii ki bu hastalıklar ortaya çıktığında bizim bunları tedavi etmemiz lazım ve çoğu için de en azından yüzde 60-80'i için elimizde yeterli etkin tedaviler var. Ancak sadece tedaviyi düşünmeyelim. Kişinin önemli beceriler ve alışkanlıklar kazanmasıyla hastalık daha ortaya çıkmadan zihinsel ve beyinsel sağlığımızı koruyabiliriz. Eğer çocuk yetiştirme konusunda daha gebelik oluşmadan anne-baba eğitimlerine başlarsak, çocuklardan ne bekleneceği, onların nasıl besleneceği, nasıl uyutulacağı, çocuklar ağladığında neler yapılacağı öğretilirse, pek çok ruhsal bozukluğun daha sonra gelişmesine engel olabiliriz.

En önemli şeylerden bir tanesi de okullarda ruh sağlığının müfredata entegre edilmesi. Çocuklara hayat bilgisi dersleri verirken sadece et nasıl alınır, sebze nasıl yıkanır bilgisi değil, ‘hayır’ nasıl denir. Alkolden nasıl uzak durulur? Sigaranın zararları nedir? Alkolün zararları nedir? Bunları içenler ne oluyor? Kullananlar ne oluyor? Bu bilgilerinde verilmesi gerekir. Sağlık sadece hekimlerin ya da sağlık bakanlığının sorumluluğunda olan bir konu değildir. Sağlık, tüm toplumun kültürüne mal edilecek, önemli kıymetli bir şeydir. Ne demiş Kanuni Sultan Süleyman: ‘Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’ Yani, bizim de sağlığımızı, sadece onu kaybettiğimiz anlarda değil, onu yaşarken daha iyi, daha güçlü, daha anlamlı bir noktada ele almamız gerek. Bu da toplumumuzda sağlık eğitiminin, sağlık okur yazarlığının ve sağlık bilincinin desteklenmesiyle olur.

Sonraki Haber