Kızıldere 1972

Yusuf Küpeli savcılık ifadesinde, 'Şimdi anlıyorum ki ben kendimi Marksist-Leninist zanneden Donkişot, anarşist, kumarbaz, sorumsuz, halkıma ve işçi sınıfına karşı bir kişiyim.' diyordu. Ertuğrul Kürkçü de Ankara Dev-Genç davasında, benzer yönde ifadeler veriyor, bu ifadeler gazetelerde veriliyordu.

Mahir Çayan

Oy dere Kızıldere
böyle akışın nere
onlar biter mi sandın
sana can vere vere...

- Kızıldere Ağıdı

Kızıldere’de yaşamını yitiren Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Hüdai Arıkan, Ömer Ayna, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt ve Saffet Alp’in anılarına saygıyla, sevgiyle, özlemle…

THKP-C, 1970’in Aralık ayında Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga, Ertuğrul Kürkçü, Orhan Savaşçı, Kamil Dede, Ulaş Bardakçı, Sina Çıladır, Bingöl Erdumlu ve Ziya Yılmaz tarafından kuruldu. Mahir Çayan tarafından son şekli verilen THKP-C tüzüğüne göre Merkez Komite (MK) üç kişiden, Genel Komite ise 10 kişiden oluşacaktı.

THKP-C iddianamesinde, Merkez Komite’nin Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga’dan oluştuğu; Genel Komite’nin ise üç MK üyesi ile birlikte Ertuğrul Kürkçü, Orhan Savaşçı, Bingöl Erdumlu, Ziya Yılmaz, Ulaş Bardakçı, Sina Çıladır ve Hüseyin Cevahir’den oluştuğu belirtiliyor.

EYLEM TİMİ

Bir numaralı sanığın Mahir Çayan olduğu 23 sanıktan oluşan ilk THKP-C davasında yargılanan ve müebbet hapse mahkûm edilen, daha sonra Vatan Partisi Ankara İl Başkanı olan, 23 Eylül 2022’de kaybettiğimiz Kamil Dede şunları söylüyor:

“Evet, bir Merkez Komite ve bir Genel Komite vardı, ama beş kişiden oluşan bir eylem timi de vardı. Her şeye bu tim karar veriyor ve eylemleri bu tim yapıyordu. Bu beş kişi Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Oktay Etiman ve bendim.” O beş kişi arasında şimdi hayatta olan ne yazık ki kalmadı.

EFRAİM ELROM KAÇIRILIYOR (1971)

THKP-C’nin ses çıkaran eylemlerinden biri İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırılması oldu. 17 Mayıs 1971’de Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Hüseyin Cevahir, Necmi Demir ve Oktay Etiman’dan oluşan bir grup Elrom’u yaşadığı apartmandan kaçırdılar. Çayan ve arkadaşları, İstanbul’un öte yakasında olan Kamil Dede’ye ulaşamamışlardı. Bu eylemde onun yerini Necmi Demir alacaktı.

İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırılışına dair haber küpürleri.

İŞKENCEYİ SAVUNAN BİR MAHKEME

16 Ağustos 1971 günü, Mahir Çayan ve 23 arkadaşının, Selimiye Kışlası’nda bulunan İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3 No’lu Askeri Mahkemesi’ndeki duruşması başlar. THKP-C'lilerin hemen hepsi 1. Şube işkencelerinden geçtiler. 2-3 hafta Sansaryan Han'ın en üst katındaki hücrelerde kaldıktan sonra Harbiye hücrelerine götürüldüler.

MAHİR, PERİNÇEK’LE GÖRÜŞMEK İSTİYOR

Turhan Feyizoğlu, “Mahir”de şöyle yazmaktadır:

“Bu dönemde (Mahir ve arkadaşlarının Maltepe Askeri Cezaevi’nden firarlarından sonra) Mahir’le görüşmek isteyen veya Mahir’in görüşmek istediği kişiler konusunda bazı bilgiler vardır. Bunlardan birisi Mihri Belli, diğeri Doğu Perinçek’tir.

Mihri Belli bu konuda şunları anlatmıştır: ‘Ankara’da birkaç gün kalmam gerekti. Mahir, Cihan ve arkadaşları da oradaydı. Henüz Karadeniz Bölgesi’ne geçmemişlerdi. Onlarla bağlantı kurmaya çalıştım. Olmadı. Ben o sıra onlar için en anlamlı, en önemli eylemin ele geçmemek olduğu görüşündeydim. Buluşsaydık bunu konuşacaktık.

Ayrıca Mahir’in o dönem Söke dağlarında gerillacılık yapmakta olan Doğu Perinçek ile görüşmek istediği fakat görüşemediği konusunda bilgiler vardır.” (Mahir, s. 500)

Hülagü Bulguç bu konuda şunları anlatıyor:

“Mahir, Maltepe’den kaçtıktan sonra Ankara’ya geldiğinde örgüt çok dağınıktı. Kimse ne yapacağını bilmiyordu. Etrafımızdaki çemberin daraldığını görüyorduk. Mahir, yurt dışına çıkmayı hiç düşünmediğini söylüyordu. Doğu Perinçek’in yurt dışına çıktığı şeklindeki söylentilere inanmadığını söyledi. Doğu’ların Söke dağlarında olduğuna dair bilgiler de vardı.

“Böyle bir tartışma ortamında Mahir, ‘Doğu ile bir görüşsek iyi olur, bulabilir miyiz, konuşabilir miyiz?’ dedi. Fakat bu konuyu araştırmaya bile vakit bulamadık. 9 Mart’ta Koray Doğan’ın öldürülmesi üzerine aceleyle hareket etmeye karar verdiler. 10 Mart 1972’de benim evimden ayrıldılar.” (THKP-C Davası/İddianame, V Yayınları, Ankara, Mart 1988, s. 531)

'FEYİZOĞLU’NA SÖYLEYEN BENİM'

Kamil Dede anlatıyor:

“Mahir’in Doğu Perinçek’i aradığını Turhan Feyizoğlu’na söyleyen benim. Çember daralmıştı. Mahir’lerin Ankara’da kalma şartları sıfıra inmişti. Selahattin Güleç’ten dinlemiştim. Mahir, Güleç’e sormuş, ‘Doğu’yu bulabilir miyiz?’ diye.”

Bunu Perinçek’e anlattığımda, “Çok sonra öğrendim.” dedi ve şöyle devam etti:

“O zaman duysaydım, Mahir’le kesinlikle irtibat kurardım.

Mahir, beni bulamadı. Çünkü o sırada Milas-Söke arasında Beşparmak dağlarındaydım. Bulsaydı, kesinlikle onu ikna ederdim. O da zaten ikna edilmek istiyordu. Çevresinde ona doğru eylem çizgisini hatırlatacak bir arkadaşı yoktu.

Görüşemedik. Ama şimdi binlerce Deniz, binlerce Mahir, binlerce Sinan Cemgil, binlerce Bora Gözen, binlerce İbrahim var.” (Doğu Perinçek, “Arkadaşım Deniz Gezmiş”, Kaynak Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Nisan 2012)

CEVAPSIZ KALAN MEKTUP

1971 Mayıs’ında Mahir Çayan ve arkadaşlarının yakalanmasından sonra, THKP-C'nin dışarda kalan liderleri büyük bir panik içine girmişlerdi. Yusuf Küpeli ve Münir Aktolga, Çayan'a büyük bir öfke duymaya başlamışlardı. Çayan'ın yakalanmasından sonra Ertuğrul Kürkçü, Merkez Komitesi’ne alınmıştı. Küpeli ve Aktolga görüşlerini ve eleştirilerini doğrudan açıklamıyorlardı. Hapistekiler, eleştirileri başkalarından duymuşlardı. Küpeli ve Aktolga’ya bir mektup yazarak, “Bizi eleştirdiğinizi duyuyoruz, bu işin aslını sizden öğrenmek istiyoruz.” dediler. Mektup cevapsız kaldı. Küpeli ve Aktolga'nın Çayan'a yönelttikleri eleştiriler giderek sistemleşmiş, THKP-C Merkez Komitesi'nin bu iki üyesi yeni bir çizgi savunmaya başlamışlardı. Görüşlerini 116 sayfalık bir yazıyla açıkladılar.

1971'den sonra içine girilen durumu şöyle değerlendiriyorlardı: “Yenilgiye susamıştık hepimiz. Bu tokadı yemeden o küçük burjuva hayallerinden, yanılgılarından, safsatalarından kolay kolay kurtulamayacaktık. Böyle bir kör dövüşünü ancak böyle bir kılıç darbesi çözebilirdi.”

Baskılar ve darbeler sonucu uğranılan yenilgi, THKP-C'nin içindeki teslimiyetçi eğilimleri böyle ortaya çıkartıyordu.

Daha sonra PKK'nın siyasi uzantısı HDP'den vekil olan Ertuğrul Kürkçü, Ankara Dev-Genç davasında pişman olduğunu ifade ediyordu.

KÜPELİ VE AKTOLGA İHRAÇ EDİLİYOR

Çayan ve arkadaşları Maltepe cezaevinden kaçınca durum değişti. Son kez bir araya geldiler. Bu görüşmeden sonra her iki taraf da THKP-C taraftarlarını kendi safına kazanmak için yoğun bir çaba içine girdi. Her yere ulak gönderiliyor, insanlar çağrılıp, ikna edilmeye çalışılıyordu. Çayan ve arkadaşlarının güç ve olanakları azdı. Cezaevinden yeni kaçmışlar, kendilerine yer bulmakta bile zorluk çekiyorlar, kaldıkları yerlerin karşı tarafça ihbar edilmesinden çekiniyorlardı. Diğer kesim daha avantajlıydı. Bölünme sonrasında Ordu içindeki genç subaylar, Ankara, Orta Karadeniz, İstanbul'da sınırlı bir çevre ve İstanbul'da cezaevindekilerin büyük çoğunluğu Çayan grubunun yanında saf tuttu. İstanbul, Adana, Karadeniz Ereğlisi ve Söke'den bazıları Küpeli-Aktolga ikilisinin yanında yer aldılar. Mamak cezaevindekiler ve İzmir ilk günlerde kararsızdı.

Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Orhan Savaşçı, Kamil Dede, Ziya Yılmaz ve Ertuğrul Kürkçü imzalı bir ihraç kararı Küpeli ve Aktolga’ya gönderildi. Kararda, Genel Komite çoğunluğunun Yusuf Küpeli, Münir Aktolga ve onların görüşünü benimseyen herkesin örgütten atılmasına karar verildiği yazılıydı. THKP-C tam anlamıyla ikiye bölünüyordu.

‘ANARŞİST, KUMARBAZ VE SORUMSUZ’

Yusuf Küpeli savcılık ifadesinde, “Şimdi anlıyorum ki ben kendimi Marksist-Leninist zanneden Donkişot, anarşist, kumarbaz, sorumsuz, halkıma ve işçi sınıfına karşı bir kişiyim.” diyor ve bu sözleri bir süre sonra Ankara'da çıkarıldığı Dev-Genç mahkemesinde tekrarlıyordu.

Teslimiyet ve yılgınlık hızla yayılıyordu. Ertuğrul Kürkçü de Ankara Dev-Genç davasında benzer yönde ifadeler veriyor, bu ifadeler gazetelerde manşetten veriliyordu.

İNANMAK İSTEMEDİK

THKP-C sanıklarından Muzaffer İlgen o günleri şöyle anlatıyor:

“Gazetelere inanmak istemedik. Tahrif ediyorlar, Ertuğrul bunları söylemiş olamaz diye düşünüyorduk. Avukatlar aracılığıyla duruşma tutanaklarını getirttik. Gazeteler gerçeği yazmıştı. Bu olay yeni bir teslimiyet rüzgarına yol açtı.” (THKP-C doğuşu ve ilk eylemleri, Kaynak Yayınları, 3. baskı, 1987)

DEVAM EDECEK

Sonraki Haber