Saygılı sevgili toplumdan Şiddetli ve öfkeli topluma

Ekonomik kriz, yoksulluk, televizyon programları, yerli diziler, sosyal medya ve en başta da siyasilerin üslubu toplumu büyük bir gerginliğin eşiğine sürüklüyor. Bir cana kıymak, kalp kırmak ya da zorbalık artık herkes için çok normal. Kültürel erozyonun temel sebebi nedir?

Ipsos, 2024 yılı ruh sağlığı raporu anket sonucunu yayınladı. Türkiye dünya genelinde yüzde 38 ile listede ikinci sırada yer aldı. 2023 ve 2024’te televizyonlarda ve gazetelerde görülen bazı haberler artık toplum tarafından normalleşmeye başladı. Bir insanın öldürülmesi, bir hayvana zarar verilmesi, sokakta yürürken büyük bir kavgaya şahit olmak, belediye otobüslerinde çalışan şoförün yolculara kızarak kontak kapatması, çocuk istismarı ve daha nicesi her gün karşılaştığımız olaylar haline geldi. Peki toplum neden bu kadar gergin? Sosyolog Prof. Dr. Sami Şener ve Sosyolog Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu, ‘gergin’ toplumu Aydınlık’a değerlendirdi.

Prof. Dr. Şener ve Prof. Dr. Hatipoğlu kültürel yozlaşmanın ve şiddetin artmasının temel sebebinde yanlış batılılaşma ve batı özentiliğinin artmasında olduğunu söyledi.

‘TOPLUMSAL NORMLARI KAYBETTİK’

Prof. Dr. Şener, uzun zaman önce değerlerin kaybedildiğini söyleyerek şunları vurguladı:

“Toplum hayatı bir kültürel uzlaşmayla gerçekleşecek bir hayat. Bu uzlaşma birtakım kuralların etrafında ancak mümkün olabilir. Ortak kurallara sahip olmamızla bu gerçekleşir ama biz bu ortak kurallarımızı maalesef uzun zaman önce kaybettik. Toplumsal normları kaybettik. Sıkıntı büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor.”

Halbuki bizim toplumsal hayatımıza dair yabancı araştırmacılar ve seyyahların yayınlarına baktığımızda toplumumuzu çok güzel görüyoruz. Osmanlı Dönemi'nde esnafımızın çok dürüst olduğunu görüyoruz. Neden şimdi bizim esnafımızın büyük bir kısmı dürüst değil? Bu değerlerden kaynaklanıyor. Biz hayata anlam katan değer ve kavramlarımızı kaybettik.”

‘KÜLTÜRÜMÜZÜ YENİDEN KAZANMALIYIZ’

Şener, toplumun geçmişteki değerlere sımsıkı tutunması gerektiğini söyleyerek tarihi işaret etti. Şener şunları söyledi:

“Kendi gerçeklerimize dönmemiz lazım. Tarih bizim için önemli bir laboratuvar. Tarihte yaptığımız doğru işleri yeniden kazanmalıyız. Özellikle sosyal değerler konusu zamanla değişen bir konu değil. Bazı şeyler zamanla değişir ama bazıları değişmez. Doğru düzgün ve olumlu davranışlar eğer dinamizmini muhafaza ediyorsa bunlar zamana göre değişmez. Kültürümüzden bir bakışla problemsiz olan taraflarını yeniden kazanmamız lazım.”

Biz medeniyet olarak bin yılın üzerinde bir medeniyetin sahibiyiz. O zamanları sağlıklı hale getiren değerleri, kuralları yeniden hayatımıza eklememiz gerekir. Bunu da samimiyetle yapmalıyız. Özellikle çocuklar masum insanlardır. Bizdeki samimiyeti görünce onlar da hatalarından dönecektir.”

ŞİDDET MODELLENİYOR

Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu da şiddetin modellendiğini söyledi. Toplumsal gerginlik ve şiddetin sebeplerini Hatipoğlu şöyle açıkladı:

“Bu meselenin ilk sebebi şiddetin modelleniyor ve kışkırtılıyor olması. Yoksul insanların geçim zorlukları, enflasyon etkileri, zamlar insanları öfkelendiren şeylerdir. Bunlar, hayata karşı tahammül sınırımızı daraltan şeylerdir. Efendim işte metropollerin yoğunlukları, trafik sıkışıklıkları, kutu gibi apartmanlarda iç içe yaşamanın getirdiği sürtüşmeler... Bunların hepsi toplumsal bir gerilimin alt yapısını oluştururlar. Ancak yoksulluk yeni bir şey değil. Türkiye'de 70'li yıllarda da yoksullar vardı. Metropolden dünyada sadece bizde yok. Başka yerlerde de var.”

POLİTİKACILAR ÖN AYAK OLUYOR

“Ancak şiddet modellenirse yani bir çıkış yolu olarak önerilirse sorun orada büyür. Diyelim politikacıların birbirleriyle konuşmaları, üslupları televizyon dizilerinde, sinemada, sosyal medyada bunların övülmesi, karakter olarak gösterilmesi. İnsanlar bu modellemeyi görünce ekonomik darlıkların veya metropol yaşamı sıkıntıların çıkışını şiddet diline dökmek için kendilerine bir kanal bulmuş olurlar. Bu kanal kendilerine açılmış olur. Şiddet sadece modellemeyle de doğmaz. Bunun belli bir altyapısının da olması lazım. İnsanların genel tahammül sınırlarını azaltan gerçek sebeplerin olması lazım.”

ŞİDDETİN SEBEBİNİ AÇIKLAYAN DENEY

Hatipoğlu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan bir deneyle toplumu şiddete meyilli hale getirenlerin otorite olduğunu şöyle açıkladı:

“Şiddetin, gerilimin toplumsal kaynakları var. Ama bu modellendiği için insanlar, şiddet unsuruna çeviriyor. Bir örnek vereyim İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı önemli deneyler yapıldı. Bunlardan en bilinenlerden bir tanesi Milgram Deneyidir. İnsanlar neden gönüllü olarak faşizme oy verdiler? Bütün özgürlüklerini ortadan kaldıran bir rejime neden gönüllü olarak destek oldular? Özgürlükten neden kaçtılar? gibi soruların cevabı aranmış. Mesela bir deneyde paravanın arkasındaki kişiye sorular sorulur ve bilemezse elektrik verilir. Elektriği veren kişi deneye alınan kişidir. Yani aslında gerçek denek odur. Paravan arkasında elektrik verildiği söylenen kişi ise deneyin elemanlarından birisi. Onu görmüyor ama sorulara cevap veremedikçe deney başkanının emriyle elektrik veriyor. Bu deneylerde elektrik dozajı öldürücü dozaja kadar tırmanabilmiştir.”

Sıradan insanlar kötülük yaptıkları kişilerin bir süre sonra yakınmaya şikayet etmeye başlaması halinde deneyi durdurmaya, vicdani tepkiler vermeye yönelmiştir. Ancak işte tam o noktada deneyin başındaki kişinin bütün sorumluluğu üzerine alıp 'devam edin' diye diklenmesi karşılığında sorumlu bir otorite figürü oluşunca ölümcül dozlara kadar çıkabilmişlerdir. Sonuç şudur:

'Biz başkalarına kötülük yapabiliriz. Ancak kötülüğün etkilerini gördüğümüzde cayma, vicdani tutumlar geliştirme ve özdeşleşme eğilimine sahibiz. Ancak bu noktada sorumluluğu bizim üzerimizden alan daha fazlası için bizi teşvik eden bir otorite görüp (gerçek hayatta bu siyaset ve siyasi liderler oluyor.) 'Ben sorumluluğu alıyorum. Devam et diyorum.' Bizden günah gitmiş oluyor.”

‘KÜÇÜK AMERİKA SÜRECİNİN KAÇINILMAZ SONUCU’

Toplumdaki öfke, gerginlik ve şiddet eğilimi en çok gençlere sirayet ediyor. Birbirlerine hakaret eden, sosyal mecralardan birbirlerine karşı aşağılayıcı üsluplarla iletişime geçen ve sürekli kavga eden bir nesil doğmaya başladı. Prof. Dr. Sami Şener de Prof. Dr. Atakan Hatipoğlu da gençler ne görürse onu uygular diye sözlerine başladı. Şener ve Hatipoğlu gençleri kültürel yıkımdan korumak için ailelere çağrı yaptı.

‘ONLARIN HATASI YOK’

Hatanın gençlerde değil ailelerde olduğunu söyleyen Şener, şu vurguları yaptı:

“Geçmişte bu normlar daha geçerliydi. İnsanlar belli bir kurallar toplumuna alışıktılar. Ama şimdiki gençler bu kuralları pek benimsemiyorlar. Bunda onların hatası yok bizim hatamız var. Bizim sistemimiz, aile yapımız maalesef medeni yaşama kurallarını gerektiği gibi gençlere veremedi. Daha doğrusu kendileri de yapamadı.”

BATIDA NE VARSA ALDIK

Toplumsal değerleri kaybetmenin temelinde batı özentiliği olduğunu söyleyen Şener sözlerine şöyle devam etti:

“Bir insandan yapmadığınız bir şeyi isteyemezsiniz. Meşhur sosyolog İbn-i Haldun der ki; 'Gençleri yetiştirirken onlara çok şey anlatmayın sadece siz iyi davranışlar gösterin onlar sizin yaptıklarınızı aynen yaparlar.' Bu konu bir kültür konusudur. Bilgi ile halledilecek bir konu değildir. Davranışla halledebiliriz. Biz yaşama kültürünü, yaşama anlayışını kaybettik. Kaybımız halen devam ediyor. bunun sebebi de bilinçsizce batılılaşma. Batıda ne varsa almış olmamız kendi değerler sistemimizi kaybetmemize sebep oldu.”

AİLELERE SESLENDİ

"Özellikle sosyal değerler konusu zamanla değişen bir konu değil. Bazı şeyler zamanla değişir ama bazıları değişmez. Doğru düzgün ve olumlu davranışlar eğer dinamizmini muhafaza ediyorsa bunlar zamana göre değişmez. Kültürümüzden bir bakışla problemsiz olan taraflarını yeniden kazanmamız lazım. Biz medeniyet olarak bin yılın üzerinde bir medeniyetin sahibiyiz. O zamanları sağlıklı hale getiren değerleri, kuralları yeniden hayatımıza eklememiz gerekir. Bunu da samimiyetle yapmalıyız. Özellikle çocuklar masum insanlardır. Bizdeki samimiyeti görünce onlar da hatalarından dönecektir."

‘KÜFÜRSÜZ KONUŞAMIYORLAR’

Hatipoğlu da gençlerin çevredeki etkilere en fazla açık olan bireyler olduğunun altını çizerek şöyle konuştu:

“Gençlerin kişilikleri tam olarak oturmaz. Çevredeki etkilere en fazla açık olan kesim tam da şiddet kültürünün izlerini en fazla taşıyan kesim oldu. Erkek çocuklarımız da kız çocuklarımız da küfürsüz konuşmuyorlar. Eril küfürler edip duruyorlar. Mizah Hasan Can mizahına dönüştü. Bu çocukların gözlerini açtıklarında mizah diye gördkleri şeyi cinsellik. Televizyonu açtıklarında klip diye izledikleri şey İrem Derici'nin bilmem kimlerin erotizmleri. Kültürel değerler değişiyor ve cinselliği algılama tarzı sıradanlaşıyor ve pornografikleşiyor.”

Arkadaşıyla 'sen daha bakire misin?' diyerek alay ediyorlar. Bu da bir akran zorbalığıdır. Bu durum küçük Amerika sürecinin kaçınılmaz sonucudur. Amerikan toplumunda karşılaştığımız kültürel çürüme emareleri adım adım toplumumuza sirayet ediyor.”

Sonraki Haber