Schiller’in büyük eseri “Turankızı”, yalın Türkçeyle buluştu

Büyük dram yazarı Friedrich Schiller’in eseri “Turandot” Temmuz 2020'de “Turankızı” ismiyle Kaynak Yayınları tarafından yayınlandı. Eseri, Frankfurt'ta yaşayan Senar ve Selçuk Ülger çifti çevirdi. Selçuk Ülger’le Turankızı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

“Turankızı” kitabını Türkçeye çevirdiniz. Kitabı bir solukta okudum. Uzun zamandır bir kitabı böylesine heyecanla okumamıştım. Okurken, Schiller’in ağır Almancasının yalın bir Türkçeye dönüştüğüne tanık oldum. Daha ilk sayfalarda okuru içine alan ve uzak diyarlara yolculuğa çıkartan bir çeviri olmuş. Okurlarımıza “Turankızı”nın konusunu ve Schiller tarafından kaleme alınış öyküsünü kısaca anlatır mısınız?

Turankızı, büyüleyici güzelliğiyle ve keskin zekâsıyla yedi iklime ün salmış bir Asya prensesi. Ressam elinden çıkmış portresini bir kez gören prensler bile delicesine tutuluyorlar Turankızı'na. Ona talip olmak için yollara düşüyorlar. Fakat özgürlüğüne düşkün, başı dik bir prenses Turankızı. Asya topraklarında erkek boyunduruğu altında ezilen kadınlar, “erkek milletinden” ve evlilikten nefret ettirmiş onu. Prens dahi olsa, evlenip bir "erkeğin kölesi" olmayı reddediyor. Fakat, ardı arkası kesilmeyen taliplerden ve kızının o talipleri kibirle reddedişinden usanan babası, bir çözüm bulmasını istiyor kızından. Turankızı da buna bir çözüm buluyor ve babasını ikna ediyor. Ona talip olacak prenslere üç bilmece soracak, bilmeceleri doğru bilenle evlenecek. Ya bilemeyenler? Onların da boynu vurulup, başı Pekin şehrinin sur kapısına asılacak. Turankızı, bu korkutucu yasadan sonra “Artık talibim çıkmaz, ben de rahat ederim.” diye düşünse de durum onun beklediği gibi olmuyor...

Turankızı'nın Friedrich Schiller tarafından kaleme alınış öyküsü de ilginç. Bir oyununu yenice yazıp bitirmenin rahatlığıyla biraz soluklanmak istiyor Schiller. Kitaplığındaki, İtalyan oyun yazarı Carlo Gozzi'nin 1762 yılında kaleme aldığı ve aynı yıl Venedik'teki ünlü Teatro San Samuele'de sahnelenmiş Turandot oyunu gözüne çarpıyor. Turankızı'nı bir solukta okuyan Schiller, Batı edebiyatına yabancı Doğu efsanelerinin büyülü dünyasında kendini kaybediyor. Gozzi'nin düzyazı olarak kaleme aldığı bu yapıt onu o kadar etkiliyor ki, kendine özgü destansı bir biçemle Almancada yeniden yaratmak istiyor oyunu. Dinlendirici bir ara yapıt olarak kaleme almak istediği bu masala kendisini öyle kaptırıyor ki, ortaya beş perdelik ölümsüz bir oyun çıkıyor...

Türkçeye “Turankızı” olarak çevirdiğiniz, Almancaya Turandot olarak geçmiş bu tamlamanın kökü nereden geliyor, açıklar mısınız?

Turankızı, aslında bir Fars masalı olmasına rağmen, Carlo Gozzi, yapıtının kaynağını bir Çin masalı, başkahramanı Turankızı'nı da Çin Hanı'nın kızı olarak tanıtıyor kitabında. Oysa masalın adı Farsçadan, “docktar” (kız) ve “Turan” (Türk yurdu, Türkistan) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuş, Docktar-ı Turan tamlamasından gelen Turankızı'dır. Almancaya Turandot olarak geçmiştir.

19. yüzyıl Almanya’sında kaleme alınmış bu kitapta, Schiller sizce Çin Hanı’nın kızı üzerinden Asya kadınını nasıl betimliyor?

Schiller ve oyunları üstüne bilimsel çalışmalar, çözümlemeler yapmadık. Fakat çeviri boyunca çıplak gözle gördüğümüz bir gerçek var ki o da şu: Turankızı'nın gururu, kibri, Asyalı hemcinslerinin haklarını savunması, tüm “erkek milletinden” öç alma hıncı, Han olan babasına bile karşı koyan başı dikliği çok ilginç geliyor Schiller'e. Tekdüze yaşamın ve kuralcı mantığın ağır bastığı Batı dünyasında yeşeren aşk efsaneleri ile Doğu'nun, bazen beynin komutundan çıkıp delilikle eş sayılacak duyguların içinde yüzen aşk efsaneleri arasında büyük farklar var. Bu durum Goethe ve Schiller gibi sanat gözü keskin yazarları da derinden etkiliyor. Doğu edebiyatı, sevdiğinin kaşına, gözüne, saçına, dudağına yapılan olağanüstü betimlemelerle, en şiddetli nefret duygularının bile aşkın, sevginin gücü karşısında eriyip tam tersi duygulara dönüşmesi, Schiller gibi usta bir dram yazarının dahi Almancada dile getirmekte güçlük çektiği sihirlerle dolu.

‘ÖZ’E SADIK KALARAK ÇOK YALIN BİR TÜRKÇEYLE ÇEVRİLDİ

Turankızı, çevirisini yaptığınız ilk kitap mı? Bu kitabı Türkçeye çevirme fikri nasıl doğdu?

Evet, Turankızı eşim ile benim ilk çevirimiz. Çevirme fikrinin doğuşu, Schiller'in bu oyunu yazma öyküsü kadar ilginç. Frankfurt ziyaretlerinin birinde Sayın Doğu Perinçek, Schiller'in Turandot oyunundan söz etti ve yapıtı okuyup okumadığımızı sordu bize. Turandot'u biliyorduk fakat henüz okumamıştık. Hemen okumamızı salık verdi. Yeri gelmişken şunu da ekleyeyim: Edebiyat derinliği ve şiire olan tutkusu ne yazık ki pek bilinmez Sayın Perinçek'in. Kendisi eseri altmışlı yılların sonunda okumuştu. Yapıtın dilimizde derli toplu bir çevirisinin olmadığını, altmışlı yılların sonunda bir çeviri kitapçığının çıktığını fakat özgün haliyle karşılaştırıldığında bu çevirinin birçok bölümünün eksik ve anlaşılmaz cümlelerle dolu olduğunu ondan dinlediğimizde çok şaşırmıştık... Bu yapıtın günümüz Türkçesiyle, eksiksiz olarak dilimize mutlaka çevrilmesi gerektiğini ve bizim bu işin üstesinden gelecek yetkinlikte olduğumuzu her Frankfurt ziyaretinde dostça vurgulayıp bizi yüreklendirdi. Biz de Turandot'u çevirmen gözüyle döne döne okumaya başladık.

Schiller'in eski Almancasını “öz”e sadık kalarak çok yalın bir Türkçeyle çevirmişsiniz. Çok zorlandınız mı, nasıl çalıştınız?

Yazınsal yapıtları çevirmek genelde zor bir uğraş. Sıradan, düz metinler değil çünkü. Bir duygu yoğunluğuyla örülü. Turankızı'ndaki öykü kahramanları, iki asır öncesinin Almancasıyla sesleniyorlardı. Bu yoğun imge yüklü, destansı seslenişlerdeki duygusal ve duyusal titreşimleri olanca canlılığıyla Türkçeye aktarma isteği ve kaygısı içinde başladık çeviriye. Yapıtın özgün halini örselemeden, tümcelerin, deyimlerin anlamlarını, çağrışımlarını bozmadan, kılı kırk yaran bir özenle çalıştık. Çevirdiğimiz bölümleri demlendirdik; ivecenliği, ivediliği bir kenara itip farklı zamanlarda özgün metinle tekrar tekrar karşılaştırdık çevirdiğimiz bölümleri. Bu yüzden bir buçuk yıl sürdü. Schiller'in söylediklerini bazen kelimesi kelimesine, bazen bir anlam bütünlüğü içinde dilimizde yeniden yorumladık. Yapıttaki bazı Almanca deyimler yerine, anlamını tam yansıttığına inandığımız Türkçe deyimler kullanmayı yeğledik. Ana dilimiz Türkçenin, Schiller'in büyük Almancası altında hiç ezilmediğini, en dolaşık bölümlerin bile dilimizin o varsıl bahçesinde nasıl çiçekler gibi açtığını görmek bize sevinç ve güç verdi.

'DOĞU EDEBİYATI, BATILI YAZARLARI DERİNDEN ETKİLEMİŞ’

Avrupa ve özellikle Alman edebiyatında 18. ve 19. yüzyılda bir Türk akımı olduğunu görüyoruz. Örneğin; Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operası, yine Goethe ve birçok büyük Alman yazarı Doğu edebiyatından etkilenmiş. Büyük edebiyatçılara ilham olmuş bir kültürden bahsediyoruz. O yüzden bu eserler aynı zamanda Doğu ve Türk toplumunun da mirası. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Bu saptamanız tamamen gerçeklere yaslanıyor. Doğu toplumlarının yazılı ve sözlü edebiyatına ağmış gelenekleri, insancıllığı, fedakârlığı, Batılı yazarların, şairlerin salt ilgisini çekmekle kalmıyor, onları derinden etkiliyor. Bazı yüzyıllarda bu doruğa ulaşıyor. Tıpkı, Goethe'nin İranlı şair Hafız'ı, “ruh kardeşim” diyecek kadar sahiplendiği yüzyıl gibi. Ruh kardeşim dediği bilge şairin eserlerini özgün hâlinden okumak için Alman doğu bilimcilerden (Orientalist) Farsça ve Arapça öğrenmeye kadar vardırıyor işi. Beslendiği kaynakların etkisiyle, Doğu-Batı Divanı'nı kaleme alıyor. Yine, Binbir Gece Masalları, çevrildiği bütün Batı dillerinin edebiyatını tepeden tırnağa etkiliyor. İtalyan aydınlanmacı ve öykünün babası olarak anılan yazar Boccacio'nun ünlü Dekameron'unda dahi öykü içinde öykü anlatma tekniğini, Binbir Gece Masalları'ndan esinlenerek yarattığı yine Batılı edebiyat bilimciler tarafından saptanıyor. Gelelim Schiller'e; tam Wilhelm Tell'i yazmaya hazırlanırken, birden, hiç hesapta yokken, Turandot'u kaleme alması bile, Doğu edebiyatının Schiller'in yüreğinde estirdiği coşkuyu göstermek açısından yeterli kanıttır sanırım. Bu gerçeklerin ışığında baktığımızda, kendi dilini, edebiyatını küçümseyen, dışlayan, kendi toplumunun erdemlerine yabancılaşmış, Türk edebiyatına bile “Türkçe edebiyat” diye yapay adlar takan ezik düşünceleri de ezikliğinden ancak bu güzel örneklerle kurtarabiliriz...

Son olarak okurlarımıza Turankızı ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Bütün Aydınlık okurlarının, öncelikle Avrupalı Türk kadınlarının Turankızı'nı okumalarını isteriz. Roman tadında okunan bir dram Turankızı. Bizim kültürümüzden akıp gelen duygu ırmakları geçiyor içinden. Hatta, Almancaya ve Türkçeye hâkim genç göçmenlerimiz, Turankızı'nı her iki dilin lezzetini duyumsayarak okusunlar. Belki bu kitapla, Schiller'in çevrilmemiş başka kitaplarını çevirme isteği de uyanır onların içlerinde...Tüm Aydınlık Avrupa okurlarına ve size zaman ayırdığınız için yürekten teşekkür ederiz...

KİTAP HAKKINDA NE DEDİLER?

‘OKUNAN DEĞİL, İÇİLEN BİR KİTAP’

...Schiller işte böyle Türkçe konuşturulur, dedim. Elime gece yarısı aldım ve sabaha kadar bırakamadım. Okunan değil, içilen bir kitap. İnsanın benliğine akıyor. Kitabın son sayfasına şöyle yazmışım: “Senar ve Selçuk Arkadaşlar siz çeviri mi yaptınız, yoksa büyü mü? Schiller sizin Türkçenizi kıskanacak. Helâl olsun size!..” Turankızı’nı herkes okumalı, coşkuyla ve gururla. Ama öncelikle bütün Turan Kızları okumalı, başka deyişle Türk kadınları. Turankızı, kadın hareketi için dünya ölçeğinde bir kahramandır.

Doğu Perinçek

Rota, Aydınlık, 6 Aralık 2020

‘KEYİFLE OKUNACAK BİR YAPIT’

Yapıtın çevirisini “Turankızı/ Çin Prensesi Turandot” başlığıyla sunmak, hikâyeyi meydana getiren 'öz' e sadık kalan bir çevirmen kararına işaret ediyor. Çevirinin bir diğer başarısı da okurda bıraktığı etki. (...) Schiller’in oyunu yalnızca kişilerinin kişisel kaygılarıyla dalgalanan söylemleriyle değil, uzak coğrafyaları Batılı akıl ve Doğulu duyumsayışla kurgulayarak birden çok yazınsal anlatının sesini barındırması açısından da çok seslidir. Keyifle okunacak bir yapıt.

Prof. Dr. Nedret Öztokat Kılıçeri

İstanbul Üniversitesi / Fransız Dili ve Edebiyatı

Cumhuriyet Kitap, 24 Eylül 2020

‘ESERİN RUHUNU AYAKTA TUTAN BİR ÇALIŞMA’

Kaynak Yayınları, bir süre önce de Schiller'in oyununu “Turankızı/Çin Prensesi Turandot” adıyla Türk okurlara sundu. Senar Ülger ve Selçuk Ülger'in Almancadan çevirdiği eser, 1001 Gece Masalları'ndan yükselip çağlar aşan erdemi ve arınmışlık duygusunu yankılandırıyor bir kez daha... Bu sıra dışı ve ölümün göze alındığı aşk-nefret öyküsünün ruhunu ayakta tutan bir çalışma gerçekleştirmişler.

Tunca Arslan

Kaynak Yayınları GYY- Sinema Eleştirmeni- Yazar

CRI Türk

‘BİR SOLUKTA OKUDUM’

Friedrich Schiller’in önemli tiyatro yapıtı Turankızı’nın (Turandot) Kaynak Yayınları’ndan çıkan çevirisini bir solukta okudum... Sevgili Selçuk ve Senar Ülger çiftinin epey bir zamandan beri bu çeviriye nasıl emek verdiklerini, yapıtın her bir sözcüğüyle nasıl boğuştuklarını Almanya’da evlerine konuk olmuş yakın dostları olarak iyi biliyorum. Çeviriyi okuyunca emeklerinin boşa gitmediğini, başarıyla amaçlarına ulaşmış olduklarını görmek beni çok sevindirdi. Bu güzel çeviriyi sahneleyecek bir tiyatro kuruluşu çıkar mı bilmiyorum, ama roman gibi okuyabileceğinizi rahatlıkla söyleyebilirim.

Dr. Kemal Ateş,

Yazar, Dilbilimci.

Aydınlık, 6 Ekim 2020

‘SABIRLI VE İNANÇLI BİR ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜ’

Böyle bir eseri Türkçeye çevirmek için Almancanın yanında Türkçeye egemen, başarıya odaklanmış, sabırlı ve inançlı olmak gerek. Almanya'da yaşayan karı-koca Senar ve Selçuk Ülger'de bunların hepsinin bulunduğunu, ortaya çıkan işten anlıyoruz... Turankızı/Çin Prensesi Turandot'u, sadece opera ve Puccini severlere değil, edebiyat ve tiyatro severlere de öneriyorum.

Şefik Kahramankaptan

ÇAĞSAV YK Başkanı

Sanattan Yansımalar 8 Eylül 2020

‘İLK DİZENİN RÜZGÂRI, İKİNCİ DİZENİN BOYNUNDA FULAR OLMUŞ’

...Manzum (şiir dili) bir yapıtın ifade derinliğini oluşturmanın ne denli zor olduğunu bilirim. İlk dizenin savrulan rüzgârının, ikinci dizenin boynunda fular olduğunu gördüm. Kimi sözcükleri nereden bulup oraya koydunuz, doğrusu şaştım...Tiyatro sahnesindekilerin her birinin içindeki duygu yumağını karıştırıp kördüğüm yapmadan bir güzel çözmek, işte o hünerli dil ve anlatımı destekleyen sözcükleri kotarmakla mümkündür...

Şair, Yazar Ahmet Özer

‘DURU VE ANLAŞILIR BİR TÜRKÇE’

Turankızı’nı okudum. Başarılı bir çalışma; yüzyılların içinden akıp gelen duru ve anlaşılır bir Türkçe... Binbir Gece Masalları’nın nasıl bir akıl tebessümü olduğunu ve o tebessümün Batı düşüncesinde işlenip daha da değerli kılındığını gördüm; masal, oyun, destan… Dahası, felsefi bir çalışma Turankızı. Tekrar okunmayı hak ediyor...

Yazar- Şair İsa Küçük

Sonraki Haber