Scholz’un Çin ziyareti: Almanya yönünü arıyor

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un kasımda Çin'i ziyaret edecek olması, Atlantik medyasının gündemine oturmuş durumda. Scholz'un Pekin ziyaretinin aynı zamanda Yeşiller Partisi'ne bir mesaj olduğunun belirtilirken, tüm karşıtlıklara rağmen Çin'le ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine vurgu yapılıyor.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un kasım başında Çin’i ziyaret edecek olması, medya ve kamuoyunda geniş tartışmalara yol açtı. Atlantik hegemonyacılığının kuyruğuna takılmanın yıkıcı sonuçlarını derinden yaşayan Almanya’nın Asya’ya yönelme ihtimaline karşı kampanya sürüyor. 13 Ekim’de Aydınlık’ta yazdığımız "Merkel: Avrupa’nın güvenliği Rusya ile birlikte sağlanır." başlıklı makalede aktardığımız gibi, Almanya’nın devlet gelenekleri canlanmak zorunda kalıyor. Scholz’un Çin’e ziyareti öncesi, Almanya ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Atlantik bağımlılığı ile çıkarına uygun olan Avrasya’ya yönelme ikilemi arasında sert bir çatışma olduğu görülüyor.

ATLANTİKÇİ MEDYA İSYANDA

Scholz'un Çin gezisi, başlamadan büyük yankı uyandırdı. Şansölye'nin ziyaret takvimi bu hafta netleşiyor. 14 Ekim tarihli Frankfurter Allgemeine (FAZ) Gazetesi’ndeki haberde kullanılan bir foto altında şu ifadeler yer alıyor: “Önümüzdeki birkaç gün içinde ülkenin ekonomik olarak hangi yöne gittiğine karar verilecek. Scholz'un yakında Pekin'e uçmak istemesi aynı zamanda Yeşiller'e, Çin'i fazla eleştirmeyin uyarısıdır.”

Scholz, selefi Angela Merkel'in yaptığı gibi, işadamlarıyla Pekin'e seyahat etmek istiyor. Scholz'un heyetinde kimlerin olduğu henüz bilinmiyor. Bu pazar Pekin'de başlayacak ve Scholz'un ziyaretinden kısa bir süre önce sona erecek olan Çin Komünist Partisi (ÇKP) 20. Kongresi’nin vereceği mesajlar heyetin kimlerden oluşacağının belirlenmesi noktasında etkili olabilir.

Amerika'daki Çinli düşünür Minxin Pei, ÇKP için “ekonomik cephede daha pragmatik bir yol izleyebileceğini" tahmin ediyor: “Her şeyden önce bu, parti kongresinden sonra ülkenin katı ‘sıfır-Kovid’ politikasının gevşetileceği, özel şirketlere daha fazla hareket alanı tanınacağı ve devletin iş ve bilim üzerindeki etkisinin azalacağı umudu anlamına geliyor.”

Avrupa Ticaret Odası geçen günlerde Çin konusunda olumsuz açıklamalar yaptı. Oda, devam eden seyahat ve sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle Çin'in “yatırım yönünden çekiciliğini” kaybettiğini açıkladı: “Batı Xi'nin, kongrede parti ve devlet lideri olarak üçüncü bir dönem alacağını kesin olarak kabul ediyor. Dünya Bankası’nın iddiasına göre, Çin bu yıl sadece yüzde 2,8 büyüyecek. Genç işsizler yüzde 20 civarında, yani 16-24 yaş arası 20 milyon Çinli şehirlerde işsiz.”

Almanya’nın ve Avrupa’nın ana medya organları Çin’in ekonomide yükseldiğini, hatta mucize yaşadığını gölgelemeye çalışıyor. Bu çabaların Almanya Başbakanı’nın Çin’e yapacağı gezi öncesi yoğunlaşması dikkat çekiyor. FAZ’in haberindeki bir yorum şöyle:

“Soru sadece Çin'in Alman şirketleri için ne kadar ilginç olduğu değil, aynı zamanda bu ilginin siyasi olarak istenip istenmediğidir. Ukrayna savaşının sonuçları, Almanlara tek bir ülkeye fazla bağımlı hale gelmenin ne kadar tehlikeli olduğunu göstermiştir. Almanya'nın Rus enerjisine bağımlılığı şimdiden önemli ölçüde azaldığına göre, Çin konusu siyasi gündemin üst sıralarına çıkıyor. Almanya başka hiçbir ülkeden bu kadar çok mal ithal etmiyor ve ihracatında Çin ikinci sırada. Doğrudan yatırımlarda, BASF örneği, Çin'in Alman şirketleri için hâlâ ne kadar önemli olduğunu gösteriyor: Grup, Zhangjiang sahasına 10 milyar avro yatırım yapmak istiyor.”

Alman basınına göre Olaf Scholz, Çin konusunda Yeşiller'den farklı düşünüyor.

ALMANYA İÇİNDEKİ ATLANTİKÇİ DAMAR

Berlin'de bu tür duyurular her zaman sevinçle karşılandı. Özellikle korona salgını sırasında ekonomide ortaya çıkan sorunlarda Çin sığınacak bir liman gibiydi. Büyük otomotiv firmaları Çin’den toplamda milyonlarca araba siparişi alarak bir anlamda iflastan kurtuldular. Buna rağmen seçim kampanyası sırasında Yeşiller ve Liberal Parti FDP, Çin’e karşı saldırgan tavır aldı. “Sinciang’da insan hakları ihlalleri” gibi Atlantik merkezli propagandaları gönüllü savundular. Tayvan'ın ülkenin bir parçası olduğu tartışmasız gerçeğine rağmen Çin’in adayla ilişkilerini her fırsatta tartışma konusu yaptılar.

Yeşiller'in meclis grup lideri Andreas Audretsch, "Daha sağlam bir görünüme ihtiyacımız var." dedi. Dışişleri Bakanlığı, Çin karşıtı bir strateji üzerinde çalışıyor. Ekonomi Bakanlığının çabaları ilk sonuçlarını veriyor: Yeşillerden Ekonomi Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Robert Habeck'in şirketi kısa süre önce Volkwagen (VW)'nin yatırım garantisi başvurusunu reddetti, Çinli bir nakliye şirketinin Hamburg limanını devralması durduruldu. Yeşiller ve FDP gibi Atlantik’e çok sıkı bağlarla hareket edenler, Almanya'nın -Rusya’ya olduğu gibi- Çin'e ekonomik bağımlılığının artmaması gerektiğini ileri sürdüler.

Bu Atlantik bağımlısı politikaların sonuçlarını bütün dünya şaşkınlıkla gözlüyor. Dış politika alanındaki uzmanlara ve devlet geleneğine önem veren analizcilere göre Scholz'un ziyareti, “Aynı zamanda Yeşil ve Liberal Bakanlara Çin’e karşı aşırılıklara kaçmamaları için bir işarettir.”

'ÇIKARIMIZI GÖZETELİM'

IG Metall Sendika Başkanı Jörg Hofmann, FAZ’e şunları da söyledi: “Volkswagen'in toplam cirosunun yüzde 40'ını Çin’e yapılan satışlar oluşturuyor. Basında yer aldığı gibi ‘VW artık bir Çin markasıdır.’ Bu alanda iş kayıplarıyla ilgili endişeler de yükselmektedir.” Hofmann ayrıca, "Her halükarda, Çin ile ABD arasındaki çatışmada Alman ve Avrupa çıkarlarının daha da ezilmesinden kaçınmak önemlidir. Ortaklıkta ne kadar ileri gidebileceğimizi belirleyen Avrupa’nın çıkarlarının gözetilmesidir.” diyor.

Avrupa içi bir tartışmalarda Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Çin'e birlikte seyahat edip etmeyeceği konuşuluyor. Scholz ya da Macron birlikte ya da ayrı ayrı gitmesi konusunda, bunun yaşanmasını istemeyenler çelişkili açıklamalar yayıyorlar. Fakat her halükarda, Scholz'un ilk ziyaretçi olması olağan görünüyor.

ETNİK BÖLÜCÜLÜK ŞAMPİYONU DERNEK

Tehdit Altındaki Halklar Derneği (GfbV) adlı Atlantik merkezli etnik bölücülüğü savunan derneğin Çin gezisine karşı gerekçeleri şöyle: “Xi’nin yönetimi altındaki büyük baskı rejimi ticaretle ödüllendirilmemeli. Tedarik zincirleri, zorla çalıştırmaların sonlanacağı konusunda garanti edilmelidir.”

GfbV, Scholz'u Çin gezisinde yanına iş heyeti almamaya çağırıyor: "Bu hafta sonu, Xi Jinping'in ÇKP Genel Sekreteri olarak görev süresi uzatılacak. Kimin bir gün onun halefi olabileceğine dair hiçbir bilgi yok.” ifadelerini kullanan derneğin “Soykırımı Önleme ve Koruma Sorumlusu” Hanno Schedler, Göttingen'de şunları söyledi: “Xi yönetiminde Çin devleti, Hong Kong'un özgürlüklerini ortadan kaldırdı, Tibet'teki baskısını yoğunlaştırdı. Xi, çocuklarının Moğolca öğrenmeye devam edebilmelerini isteyen Moğol ebeveynlere zulmediyor ve Uygurlara karşı soykırım yapıyor. BM düzeyinde Çin, insan hakları normlarının kaldırılmasında daha yoğun bir şekilde çalışıyor.”

Schedler sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunun cevabı, Alman Çin politikasında ticaret odaklı bir 'devam et' olmamalıdır. Olaf Scholz artık Hamburg Belediye Başkanı değil, Federal Şansölye. Çin'de faaliyet gösteren bazı şirketler, görünüşe göre Uygurlara karşı işlenen suçları inkar etmeye çalışıyor.”

Scholz ve Macron'un Çin'e birlikte gidebileceği de konuşulanlar arasında.

SOSYAL DEMOKRAT VE YEŞİLLER FARKLILAŞMASI

Chinahirn Dergisi Yazarı Wolfgang Hirn şunları kaydediyor: “Olaf Scholz, Pekin'de sadece bir gün geçirecek. Ancak bu durumda, sembolizm önemlidir. 20. Parti Kongresi’nden kısa bir süre sonra ilk yabancı hükümet başkanlarından birinin, yeniden tahta geçen KP liderine saygılarını sunması güçlü bir işaret. Berlin'deki bazılarının -özellikle Dışişleri Bakanlığının- görmekten hoşlanmadığı bir işaret. Ama aynı zamanda Şansölye Scholz'un Çin'e geldiğinde politik yetkinliğini gösterme fırsatı. Şimdiye kadar, önce bir güvenlik stratejisi, ardından bir Çin stratejisi geliştirmekle görevli olan Dışişleri Bakanlığı ve devlete ait Cosco şirketinin bir konteyner terminaline girmesine karşı çıkan Federal Ekonomi Bakanlığı, Hamburg limanında bir politika belirledi. Ancak birkaç haftadır Federal Başbakanlık, söylem üzerindeki egemenliğini yeniden kazanmaya çalışıyor. Orada, üç Sosyal Demokrat -Olaf Scholz, Wolfgang Schmidt (Başbakanlık Bakanı) ve Jens Plötner (Dış ve Güvenlik Politikası Danışmanı)- Çin ile ilişkiler konusunda iki Yeşil Bakan Baerbock ve Habeck'ten farklı bir görüşlere sahipler.

MACRON'DA YENİ BİR MERKEL ARIYORLAR

Çin konusunda Scholz, "zayıf” olarak nitelendirildi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a daha fazla odaklanıldı. Merics Araştırmacısı Thomas des Garets Geddes, kısa süre önce şunları yazdı: "Çinli bilim adamları Macron'da yeni bir Merkel arıyorlar. Çinliler, Macron'un eylemlerinin göreceli öngörülebilirliğini, ABD'nin şüpheciliğini ve ulusal çıkarların ideolojilere göre önceliğini takdir edeceklerdir.” Yakında Çin'e seyahat etmesi de muhtemel olan Macron'a yapılan bu göndermenin Shi Mingde'nin son ziyaretinde de rol oynaması oldukça olası.

Eski Çin Büyükelçisi, eylül ayında -Şansölye de dahil olmak üzere- havayı düzeltmek için Berlin'deydi. Noah Barkin'in "Watching China in Europe" adlı haber bülteninde belirttiğine göre, aslında çok sosyal olan Shi, hiç de diplomatik görünmüyordu. Noah, Shi Mingde'nin muhataplarından alıntı yapıyor: "Almanya ile birlikte hareket etmesi gerekir, aksi takdirde geride kalacaktır." "Geride kalan" muhtemelen Macron'a atıfta bulunuluyor.

Çin, Avrupa'ya karşı giderek daha sabırsız hale geliyor. AB düzeyinde işler neredeyse durma noktasında, konuşma olmuyor. Avrupa ekonomisinden ikisi, son seçimlerin ardından Çin'in kritik kampında yer alıyor. İngiltere Başbakanı Liz Truss ve bazıları, Çin’e karşı çok olumsuz. Macron ve Scholz Çin'e karşı ılımlı olarak görülüyor.

ALMANYA'YI KRİZDEN ÇİN PAZARI ÇIKARDI

FOCUS Dergisi de Çin’e karşı Atlantik bakış açısından bütün olumsuz değerlendirmelerine rağmen, ilişkilerin olumlu yönde geliştirilmesi sonucunu teslim etmek zorunda kalıyor. Ekonomik zorunluluklar politikaları belirleyen ana unsurdur. Atlantik merkezi ekonomik gelişmenin ihtiyaçlarına cevap veremez, gerileyen ve sistem olarak çöken bir konumda. Berlin’e “Rusya ile acı çektiği, aşırı ve tek taraflı bağımlılığın Almanlara pahalıya mal olacağı” dayatılıyor. Bu nedenle Çin'e yönelik bağımlılığı azaltması isteniyor. Oysa iş ve ekonomi kurumlarına göre Almanya ile Çin arasındaki tam bir ayrışma, Alman otomotiv ve kimya endüstrisi için bir hüsranla sonuçlanabilir. Çin pazarı olmasaydı, Almanya 2008 mali krizi ve sonrakilerden bu kadar iyi çıkamazdı.

Sonraki Haber