‘Seçim hezimeti dış politikayı değiştirebilir’

Atina yönetimi, AK Parti’nin yerel seçimlerde aldığı başarısız sonucun başta Ege Denizi olmak üzere ikili ilişkilere yansımasının muhtemel olduğunu değerlendiriyor

Türkiye ile Yunanistan arasında, 6 Şubat tarihli Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından durulan sular, şimdilerde yeniden dalgalanmaya başladı. Geçen haftanın başında Türkiye, bugün Atina’da yapılacak Okyanuslar Konferansı sırasında Ege ve İyon Denizi’nde iki yeni Ulusal Deniz Parkı ilan etmeye hazırlanan Yunanistan’ı sert şekilde uyardı. Türk Dışişleri, Ege Denizi’nde herhangi bir “oldubittiye izin verilmeyeceğini” vurgularken, “Avrupa Birliği de dahil olmak üzere üçüncü taraflara, Yunanistan'ın çevre programlarına yönelik siyasi hamlelerine alet olmamaları” uyarısında bulundu.

Ekathimerini gazetesine göre bu durum, Türkiye’nin “gri bölge” iddialarının hâlâ masada olduğunu bir kez daha hatırlattı. Gazeteye konuşan Hellenic Foundation adlı düşünce kuruluşunun Türkiye Programı Başkanı Ioannis Grigoriadis, Türk Dışişleri açıklamasının tonunun, son dönemdeki diyalog süreciyle uyumlu olmadığını söyledi.

“Yine de bunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Washington ve Başbakan Kiryakos Miçotakis'in Ankara ziyareti öncesinde bir gerilime yol açabileceğini düşünmüyorum.” diyen Grigoriadis, “Bu ziyaretlerin başarılı olmasında ve Ege'de sakin bir turizm sezonu yaşanmasında tüm tarafların çıkarı vardır.” değerlendirmesinde bulundu. Ancak iktidardaki Yeni Demokrasi Partisi’nin milletvekili ve uluslararası hukuk uzmanı Doç. Dr. Angelos Syrigos, ikili ilişkilere yönelik farklı bir tablo çizdi.

‘SEÇİM SONUÇLARI DIŞ POLİTİKAYI DEĞİŞTİREBİLİR’

Angelos Syrigos, konuyla ilgili analizinde, Ankara’nın son açıklamasının, 1996 Kardak krizinden sonraki söylemleriyle kesinlikle aynı olduğunu vurguladı. “Peki neden şimdi?” diye soran Syrigos, şöyle yanıtladı: “Türk Dışişleri’nin açıklaması, genel olarak Ege'deki ıssız adalara yönelik duydukları hassasiyetle ilgili olabilir. Ancak bunun, Erdoğan'ın partisinin son yerel seçimlerde aldığı kötü sonuçların ardından Türk dış politikasının genel olarak yeniden değerlendirilmesiyle ilgili olabileceğini de eklemek gerekir.”

Ekathimerini’ye göre analistler, bu seçim yenilgisinin ardından “Erdoğan'ın daha öngörülemez hale gelebileceği, kutuplaşmayı tercih edebileceği ve aşırı milliyetçi ortağı Devlet Bahçeli'ye yeni tavizler vermek zorunda kalacağı” konusunda şimdiden uyarılarda bulundu. Grigoriadis, “Deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmazlıkların çözümü için güven tesis edilmesi zor görünüyor.” derken, “Türkiye'deki son yerel seçimlerin sonuçları ve Yunanistan'da yaklaşan AB seçimleri bunu daha da zorlaştıracak gibi görünüyor.” ifadelerini kullandı. Ekathimeri’nin konuyla ilgili analizi, şöyle devam etti:

NİSANDA İKİ GÖRÜŞME OLACAK

“Atina'daki diplomatik kaynaklar da deniz alanları konusunda önemli bir ilerleme kaydedilmesinin zor göründüğünü belirtiyor. Kaynaklar, Başbakan Miçotakis ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanı sıra iki dışişleri bakanı ve dışişleri bakan yardımcıları arasında defalarca yapılan görüşmelere rağmen, deniz alanları konusunun henüz masaya yatırılmadığının altını çiziyor. Dışişleri Bakanı Yorgos Yerapetritis de açıklamalarında konuyu geleceğe havale ederek, bu tür bir görüşmenin ‘koşullar olgunlaştığında’ başlayabileceğini kaydediyor. Diplomatik kaynaklara göre bir Türk heyetinin 22 Nisan'da Atina'da Güven Yaratıcı Önlemler görüşmelerine katılması ve ardından 26 Nisan'da İstanbul'da bir araya gelmesi planlanıyor. Başbakan Miçotakis'in Türkiye ziyareti ise henüz planlanmadı ancak mayıs ortasında gerçekleşmesi bekleniyor.

Diplomatik kaynaklar, ‘karşılıklı güven ortamı pekiştirildiğinde, göç ve sivil korumaya ilişkin pozitif gündem kapsamında imzalanan anlaşmalar sadakatle uygulandığında ve aynı zamanda uluslararası hukukun temel ilkelerine bağlı kalındığında’ deniz alanlarının sınırlandırılması konusunun görüşülmesi için koşulların olgunlaşabileceğini bildiriyor. Kaynaklar, şu anda Atina'nın temel önceliklerinin Ege ve Doğu Akdeniz'de sükûneti korumak ve son zamanlarda art arda gelen Türk NAVTEX ve NOTAM'larına da yansıyan mevcut anlaşmazlıkların kontrolsüz boyutlara ulaşmasını ve her şeyden önce kriz yaratmasını önlemek olduğunu vurguluyor.”

Sonraki Haber