Seçime giden Suriye'nin önündeki 3 avantaj 3 zorluk

Halkının ve yönetiminin büyük direnişi sayesinde Suriye ordusu, ülkenin büyük bir bölümü kurtarılmış durumda. Bugün devlet başkanını seçecek olan Suriye'nin uluslararası arenada eli 2011'den sonra en güçlü konumda.

Ancak yaptırımların ağırlaştırdığı ekonomik kriz ve fiilen bölünmüş durumdaki siyasi yapı en büyük zorluklar olarak Şam'ın önünde duruyor.

Ülkelerine emperyalist müdahalenin 10. yılında, Suriyeliler bugün Cumhurbaşkanı'nı seçmek için sandığa gidecek.

Suriye, on yıl önce Batılı emperyalist ülkeler ve bazı bölge ülkelerin kışkırtması ve fonlamasıyla kaosa sürüklendi. 10 yılı geride bırakan savaş boyunca 500 bine yakın kişi hayatını kaybetti. 6.7 milyon Suriyeli ülke içinde yerinden edilirken 5.6 milyon Suriyeli mülteci konumuna düştü. Bunların 3.6 milyonu Türkiye'de, 1 milyonu Lübnan'da 660 bini Ürdün'de, 250 bini Irak'ta, 130 bini Mısır'da bulunuyor.

Fiilen üçe bölünmüş durumdaki Suriye'de, Şam'ın davetlisi olarak bulunan Rusya ve İran askerlerinin dışında, ABD, Türkiye, Fransa'nın askeri noktaları var. ABD ve Fransa terör örgütü PKK/YPG'nin kontrolündeki Rakka ve Deyrizor bölgelerinde konuşlu. Türkiye ise, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve cihatçı grupların bulunduğu İdlib ile ülkenin kuzeyindeki Afrin, Tel Abyad ve Resulayn'da.

ABD ve AB yaptırımları nedeniyle asgari geçim koşullarının zor sağlandığı ülkede Şam yönetimi topraklarını teröristlerden temizlemeye çalışırken bir yandan da ekonomik krizle mücadele ediyor.

ÜÇ ADAYLI SEÇİM

Bu koşullarda seçime gitmeye hazırlanan ülkede cumhurbaşkanlığı için 7'si kadın 51 aday başvuru yaptı. Suriye Anayasa Mahkemesi 51 adaydan sadece üçünün yasal gereklilikleri karşıladığını açıkladı. Mevcut Cumhurbaşkanı Beşar Esad dışında Abdallah Saloum Abdallah ve Mahmoud Ahmed Marei'nin adaylık başvuruları kabul edildi. Abdallah Saloum Abdallah 2016-2020 yılları arasında devlet bakanıydı. Birleşmiş Milletler gözetiminde Cenevre'ye katılan Mahmoud Ahmed Marei ise bir muhalefet partisinin lideri.

Suriye'de ilk kez 2014'te çok adaylı bir seçim düzenlenmiş ve Esad oyların yaklaşık yüzde 90'ını alarak göreve yeniden gelmişti. Beşar Esad, babası Hafız Esad'ın ölümü üzerine 2000 yılında Suriye lideri olarak görev yapmaya başlamıştı. Anayasa devlet başkanlarının en fazla iki dönem üst üstte görev yapabilmesini öngörüyor. Anayasa değişmediği takdirde bu seçim, kazanmasına kesin gözü ile bakılan Esad'ın son görev dönemi olacak. Ülkede son milletvekili seçimleri ise en son geçen yıl yapılmıştı.

2012'de yapılan referandumda kabul edilen anayasaya göre devlet başkanı adayı olmak için aranan şartlar arasında Suriye'de aralıksız olarak en az 10 yıl süreyle ikamet etmiş olma şartı bulunuyor. Ülke dışında bulunan Suriyeliler, eğer büyükelçiliğe kayıtlı iseler yurtdışında oy kullanabiliyorlar. Ülke içinde sandıklar Şam yönetiminin kontrolünde bulunan bölgelerde kurulabiliyor. Yani İdlib ve PKK/YPG'nin işgal ettiği bölgelerin büyük kısmında vatandaşlar oy kullanamıyor.

ABD VE BATI SEÇİME KARŞI

Suriye'de seçim tarihi açıklanır açıklanmaz ABD, Fransa ve İngiltere seçim sonuçlarını kabul etmeyeceklerini duyurdu. ABD’nin BM Büyükelçisi Linda Thomas Greenfield, yaptığı açıklamada “Yeni anayasanın hazırlanması ve yürürlüğe konulmasındaki başarısızlık, sözde 26 Mayıs seçimlerinin yanlış olacağının kanıtıdır” dedi ve Suriyeli mültecilerin, ülke içinde yerinden edilmişlerin ve diasporanın bütün seçimlere katılımı konusunda adımlar atılması gerektiğini söyledi. Greenfield “Bu yapılmadığı sürece kandırılmayacağız” ifadesini kullandı.

ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları da yaptığı ortak açıklamada, Suriye'de halkın 10 yıl önce meşru talepler için sokağa çıktığını ancak Esad yönetiminin bu taleplere şiddetle, akıllara durgunluk veren bir şiddetle karşılık verdiği ileri sürüldü. 10 yıllık savaşın tüm suçunun Esad yönetimi ve onu destekleyen ülkelerde olduğu savunuldu: “Esad yönetimi ve destekçilerinin bir an önce siyasi çözüm müzakerelerine dönmesi gerekir. Bu yıl yapılacağı teklif edilen Suriye cumhurbaşkanlığı seçimi ne serbest ne adil ne de Suriye yönetiminin uluslararası anlamda normalleşmesi için herhangi bir adıma yol açacak. Herhangi bir siyasi sürecin tüm sesleri duyurabilmesi, diaspora ve mültecilerin de dahil olduğu tüm Suriyelilerin katılımını gerektirir.”

Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric da BM'nin Suriye'deki seçimlere dahil olmadığını, seçimlerin özgür ve adil, tüm Suriyelilerin katılımıyla BM gözetiminde yapılması gerektiğini ileri süren bir açıklama yaptı.

Benzer bir açıklama Türkiye'den geldi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Tanju Bilgiç, “Suriye rejimi tarafından 26 Mayıs 2021 tarihinde düzenleneceği duyurulan seçimler, Suriye ihtilafının siyasi çözümü amacıyla BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararıyla ortaya konan yol haritasında yer alan kriterlerle bağdaşmamaktadır. Yaklaşık 7 milyon Suriyeli sığınmacının oy hakkından mahrum bırakılmasına ilaveten, hür ve adil olmaktan uzak olan bu seçimlerin uluslararası toplum tarafından meşru kabul edilmesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

SORUNU ÇIKARANLARA GÖRE ÇÖZÜM KENDİLERİNDE

Batı'dan Suriye'deki seçime yönelik tüm bu itirazlar iki temele dayanıyor:

1- Ülke dışındaki “muhalifler” yani Suriye Büyükelçiliklerinde kaydı bulunmadan başka ülkelerde ikamet eden Suriyeliler oy kullanamıyor.

2- Şam BM'nin inisiyatifindeki Cenevre sürecine yoğunlaşmak yerine kendi siyasi gündemini dayatıyor.

Suriye'deki krizin en büyük sebebi olan ve sahada yenilen Atlantik cephesi, kendi kurduğu masada kendi kuralları ile çözümü dayatıyor. Bugüne kadar herhangi bir soruna kalıcı bir çözüm bulduğu görülmeyen BM'nin siyasi çözümde inisiyatifi eline alması isteniyor. Şam, BM'nin kurduğu her masaya oturmasına her müzakereye “evet” demesine rağmen siyasi çözümü kabul etmeyen taraf olarak gösteriliyor. Kıbrıs, Karabağ, Libya... BM'nin eline yüzüne bulaştırdığı tüm sorunların bölgesel inisiyatiflerle çözüldüğünü gören Suriye yönetimi de bütün zorluklarına rağmen kendi çözümünü uygulamakta ısrar ediyor. Bu yüzden ülkedeki siyasi süreçlerin işletilmesine büyük önem veriyor.

Batıdan yükselen itirazlara rağmen son 10 yılda beşinci kez sandık kuracak olan Suriye'nin önünde önemli zorluklar ve bazı avantajlar bulunuyor.

ZORLUKLAR

1- Ekonomik kriz: BM Yüksek Mülteciler Komiserliği'nin verilerine göre, Suriye halkının yüzde 80'i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ülke genelinde 13 milyon kişinin yardıma muhtaç durumda olduğu tahmin ediliyor.

2019'da Suriye'nin dışa açılan kapısı Lübnan'da halk ayaklanması ile birlikte patlak veren finans krizi, Suriye ekonomisini de derinden sarstı. Suriyeli iş insanları, AB ve ABD yaptırımları nedeniyle bankacılık faaliyetlerini Lübnan üzerinden yürütüyordu. Bu ülkede patlak veren kriz nedeniyle Lübnan bankaları dolar işlemlerine kısıtlama getirince Suriye'ye dolar akışı da durma noktasına geldi. Suriye lirası dolar karşısında hızla eridi, 2020 Haziran ayı verilerine göre dolar 50 liradan 4 bin liraya fırladı. Ülkede enflasyon tavan yaptı.

2020'nin haziran ayında ABD'nin yürürlüğe soktuğu Sezar Yaptırım Yasası'nın da etkisiyle ekonomik kriz daha da kötüye gitti.

17 Haziran 2020'de yürürlüğe giren Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası, ABD'nin 2011'den beri uyguladığı yaptırımlarından farklı: Şam'a yardım eden ülkeleri; Rusya, İran ve Çin'i hedef alıyor. Yasağı çiğneyen kişi ya da kurumların ABD'deki malvarlıklarının dondurulması ve ABD vizesi alamaması öngörülüyor. Washington'un amacı: Şam'ın dış dünya ile ekonomik ilişkisini kesmek.

Ancak ekonomik yaptırımların zarar vermeyi hedeflediği kesimlerden çok, desteklendiği iddia edilen halkın canını yakmaktan başka bir işe yaramadığı defalarca kanıtlandı.

Şam yönetimi ekonomik krizi pansuman olma umuduyla bir dizi önlem aldı. Ülkedeki zengin iş insanlarından yüklü miktarda vergi talebi de bu önlemlerden en çok tartışılanı oldu.

2- Kovid-19 salgını: Kovid-19 salgını tüm dünyada olduğu gibi Suriye'de de hem günlük yaşamı hem ekonomiyi ciddi oranda etkiledi.Suriye Sağlık Bakanlığı ülkedeki ilk korona vakasının 22 Mart 2020'de tespit edildiğini açıkladı. 15 Mayıs 2021'e kadar Suriye, ülkede toplam 23 bin 693 vaka tespit ettiğini, bin 693 kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Ülkede bugüne kadar yapılan toplam test sayısı ise 103 bin 566. Şam Hastanesi Müdürü Ahmed Abbas, Mart ayının ortasından itibaren yoğun bakım odalarındaki doluluk oranının yüzde 100’e ulaştığını belirterek, pozitif vakaların yüzde 200 arttığını söyledi.

Şam yönetiminin kontrolünde bulunmayan PYD/YPG ve cihatçı örgütlerin işgalindeki bölgelere dair ise resmi bir kayıt yok.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) düşük ve orta gelirli ülkelerin aşılara eşit erişimini sağlamayı amaçlayan Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) kapsamına alınan Suriye'ye 203 bin doz aşı gönderildi. DSÖ Suriye Temsilcisi Dr. Akjemal Magtymova, hükümetin kontrolündeki bölgeler için Şam'a toplam 912 bin doz aşı göndermeyi hedeflediklerini açıkladı. Çin hükümeti de Suriye'ye 150 bin doz Sinopharm aşısı bağışladı.

3- Fiilen üçe bölünen ülke: 2011 yılında başlayan savaştan 2015'e kadar Suriye'nin beşte dördünden çekilmek zorunda kalan Suriye, bu tarihten sonra topraklarını adım adım geri almaya başladı. Bugün gelinen noktada, ülke yüzölçümünün yarısı Suriye ordusunun hakimiyetinde. Şam yönetimi Suriye'nin nüfusça kalabalık bölgeleriyle büyük kentlerini, Akdeniz kıyı şeridini, Lübnan ve Ürdün sınırlarının büyük bölümü kontrol ediyor. Halep, Hama, Humus, Şam, Dera'dan geçen M4 karayolu hattı ile Halep’ten M5 karayolu ile ulaşılan Akdeniz sahilindeki Lazkiye ve Tartus Suriye ordusunun denetiminde.

Suriye ordusu 6 yılda hızla ülke topraklarının büyük kısmını birleştirdiği halde, Türkiye ve ABD askerlerinin bulunduğu Fırat'ın doğusu ile İdlib'de hakimiyet sağlayamadı.

Fırat’ın doğusunda, ABD destekli PYD/YPG’nin işgali söz konusu. ABD'nin 12 ayrı noktada 600 kadar askeri personeli var. Terör örgütü, ABD korumasında, bölgedeki petrol yataklarını kontrol ediyor.

Suriye’nin kuzeyinde ise Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplar ve HTŞ ile Türkistan İslam Partisi gibi cihatçı örgütler bulunuyor.

Suriye ordusu geçen yıla kadar gözünü İdlib'e diktiyse de sınırına yönelebilecek olası göç dalgası nedeniyle Türkiye'nin direnciyle karşılaştı. Türkiye'nin Suriye ordusunun denetimine giren bölgelerdeki gözlem noktalarından çekilmesi sonrası Suriye ordusu dikkatini PKK/YPG işgalindeki bölgelere çevirdi. Hem ABD-Rus askerlerinin hem Suriye ordusu ile PKK/YPG'nin sık sık karşı karşıya geldiği Fırat'ın doğusunda zaman zaman çatışmalar da yaşanıyor.

ŞAM'IN AVANTAJI

1- Uluslararası tanınırlığı artıyor: Suriye'de savaş başladıktan sonra bu ülke ile ilişkilerini donduran hatta terör örgütlerine silah sağlayan Arap ve Körfez ülkeleri, Suriye halkının direnci sonrası Suriye hükümeti yeniden ilişki kurmaya başladı.

İlk adım darbe ile görevinden alınan Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'den geldi. Beşir, 2018'de "Arap ülkelerinin saflarını birleştirmek" için Şam'ı ziyaret etti.

Bu ziyaretin ardından 22 üyeden oluşan ve Kasım 2011'de Suriye'nin üyeliğini iptal eden Arap Birliği, Suriye'nin Birliğe dönüşünü gündeme getirdi. Ülkeler peşi sıra açıklama yaparak Suriye'yi yeniden Birlikte görmek istediklerini deklare etti.

Ardından Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn Şam elçiliklerini yeniden açtı.

Dikkat çekici bir gelişme Mayıs başında yaşandı. Daha iki yıl önceye kadar Şam'da büyükelçilik açmayı düşünmediklerini açıklayan, cihatçı grupların en büyük destekçilerinden Suudi Arabistan'ın İstihbarat Başkanı Halid el Humaidan Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk ile Şam’da görüştü. Görüşme sonrası, Arap basını Suudi Arabistan'ın büyükelçiliği yeniden açmayı planladığını yazdı.

Suudiler, Türk ve İran etkisine karşı koymayı amaçlasa da böyle bir normalleşme ekonomik açıdan köşeye sıkışan Suriye'ye bir rahatlama sağlayabilir.

Suriye'nin Arap Birliği'ne dönmesine en mesafeli yaklaşan Katar’ın Rusya Büyükelçisi Ahmed bin Nasır'ın nisan ayında yaptığı “Gerçek şu ki Katar, Suriye konusunda Rusya ile benzer düşünüyor. Suriye’nin mevcut durumunun sona ermesi için Rusya ile iş birliği yapıyoruz” açıklaması Suriye'nin yakında Arap Birliği'ne döneceği ihtimalini iyice güçlendirmiş durumda.

Kaddafi sonrası Libya'da büyükelçiliğini açan ilk Avrupa ülkesi olan İtalya'nın da Şam'a yeniden büyükelçi atamak için çalıştığı biliniyor. 2011'den beri Suriye yönetimi konusunda en sert muhalefeti yürüten Türkiye dahi istihbari düzeyde de olsa Şam'la ilişkiye geçti. Suriye ile ilişkisini hiç kesmeyen Rusya ve Çin de hesaba katılırsa uluslararası arenada Suriye'nin eli 2011'den sonra en güçlü seviyede.

2- Şam kontrolündeki bölgeler artık daha güvenli: Suriye'nin en büyük kenti Halep'in 2016'da teröristlerden temizlenmesi ardından 2017'de Şam’ın güney kırsalı ile Humus’un doğusundan, Irak ve Ürdün sınırına olan bölgede kontrol sağlanması ve 2018'de gelen Doğu Guta zaferi ile Şam'ın kontrolündeki bölgelerin güvenliğini büyük ölçüde sağladı. Şam, hiç bir zaman Suriye ordusunun elinden çıkmamış olmasına rağmen başkente çok yakın bir konumda bulunan Doğu Guta'daki teröristlerin ateş menzilindeydi. Bu bölgeden sık sık ateş açılan Şam'da, hayat diken üstündeydi. Doğu Guta'nın kurtarılması ile rahat bir nefes alan Suriye yönetimi dikkatini Hama kırsalı ve İdlib'e çevirebildi. İdlib'in güneyini büyük ölçüde terörden arındıran Suriye, Türkiye ile Rusya arasındaki mutabakatla M5 karayolunun “silahsızlandırılması” sayesinde Halep-Şam karayolu bağlantısı sağlanmış oldu.

3- Yabancı güçler ve teröristler arasındaki anlaşmazlık: 2011'de savaş ilk patlak verdiğinde tek ses halinde Suriye yönetimini hedef alan terör örgütleri ve ülkedeki yabancı güçler Şam direndikçe ve savaş uzadıkça aralarındaki çıkar çatışmalarıyla yüzleşmek zorunda kaldı.

İdlib'de köşeye sıkışan cihatçı terör örgütleri, birbiriyle çatışma halinde. Büyük örgütler, küçükleri yutarken siyasi baskılar büyük örgütleri de parçalara ayırıyor. Bölgede Türkiye'nin askeri varlığı çok daha büyük hesaplaşma ve çatışmaları şimdilik dondurmuş durumda.

Cephede kaybeden terör örgütlerinin Suriye ordusu karşısındaki tek dayanağı yabancı ülkelerin askeri güçleri. Bu ülkeler çekildiği anda sonlarının yakın olduğunu gören terör örgütleri de artık savaştan değil “siyasi çözüm”den medet umuyor.

Aynı durum, ülkedeki yabancı güçler için de geçerli. Savaş ilk başladığında görünürde aynı cephede olan ABD ve Türkiye, Washington'un PYD/YPG'ye askeri desteği nedeniyle neredeyse cephe cepheye gelmiş durumda. Savaş patlak verdiğinde Şam'ı hedef alan açıklamalar yapan Türkiye, Şam'ın karşısında yer alan ve ABD'nin “kara gücüm” dediği PYD/YPG dahil terör örgütlerine operasyon düzenlemek zorunda kaldı.

Karşısında konumlanan örgütler ve yabancı güçlerin, farklı gündem ve hedefleri bugün Şam'ın hem sahada hem masada elini güçlendiriyor.

Sonraki Haber