Şehir Plancıları Odası Trabzon Şube Başkanı Şen: Riskli alanlar biliniyor ama boşaltılmıyor
'Tarih boyunca yerleşim yerleri suya yakın yerlerde kurulmuş ama tedbirler alınarak… Biz kentlerin risklerini göz ardı ederek yerleşmişiz. Riskleri belirlemeli ve hangi şartlarda afete dönüşeceğini ortaya koymalıyız ve sakınım planlaması yapmalıyız.'
Dünyanın gündeminde küresel ısınma var. Aşırı sıcaklıklar, aşırı yağışlar, fırtınalar arttı, kuraklık, yangın, sel ve benzeri afetlerin maddi manevi zarar vermesine tanık olmaya başladık. Hafta sonu Zonguldak’ta iki vatandaş, heyelan nedeniyle toprak altında kaldı, Düzce'de iki köy arasında ulaşım kesildi, Sakarya'nın Karasu ve Kocaali ilçelerinde de sağanak nedeniyle dereler taştı, bazı yerleşim alanları ve yolları su bastı... Geçtiğimiz ay Söke’de 4 vatandaşımız sele kapılarak hayatını kaybetti. Haber merkezlerine her gün bu haberler gelmeye başladı.
‘SELLERİ AFETE BİZ DÖNÜŞTÜRÜYORUZ’
Dere ve akarsuların fazla olduğu Karadeniz Bölgesi, sel ve taşkınlardan en fazla etkilenen bölgelerimizden biri. Şehir Plancıları Odası Trabzon Şube Başkanı Ercan Şen, “Evet, iklimsel değişimler dünyanın gündeminde. Aşırı doğa olayları, seller, taşkınlar, heyelanlar iklimsel değişimlere bağlanıyor. Ama her şeyi iklim değişikliğine bağlamamız yanlış. Yağış düzenleri değişti ama bu yeni yağış düzeni, insan eliyle afete dönüşüyor.” dedi. Aydınlık’a konuşan Şen, şöyle devam etti:
“Bizim bölgede etkili olan, afet riski oluşturan sıvı kütle hareketleri, heyelan, sel ve taşkınlardır. Özellikle sel ve taşkınlar, hem maddi hem manevi olarak zarar veriyor, can kayıplarına neden oluyor. Selleri, heyelanları, yıkıcı güç haline biz getiriyoruz. Riskli yerlere nüfus yüklerseniz felakete yol verirsiniz.” Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Devlet Su İşleri (DSİ) aracılığıyla hazırladığı Doğu Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı’nı da anlatan Şen, “Riskli yerleri biliyoruz ama tedbir almıyoruz.” dedi.
‘PLANLAR KENTE YANSITILMALI’
Ercan Şen, çalışmayla ilgili şu bilgileri verdi:
“Çalışma, dereler ve akış gösteren suların taşkın riskleri üzerinde yapıldı. Bölgedeki dere alanları incelendi. Ama bu çalışma alınıp mekâna yansıtılmadı. Raporlarda özellikle bazı ilçelerin çok riskli olduğu belirtiliyor. Buraları ‘boşaltın’ deniyor aslında. Bu konuda tedbirler alınabilirdi. Bazı çalışmalar yapıldı, derelere koruyucular gibi önlemler alındı ama alınan bu önlemler yeterli değil. Sel ve taşkınlarda su akışının debisini etkileyecek önlemler alınmalı. Elimizde var olan bir çalışma var. Riskli yerleri biliyoruz, önlem için mekânsal kararlar alınmalı.”
‘SAKINIM PLANLAMASI YAPILMALI’
Doğu Karadeniz’de yerleşim yerlerinin derelerle ilişkili olduğuna dikkat çeken Şen, “Su, ilçelerin, yerleşim yerlerinin kenarından geçiyor ya da içinden geçiyor. Tarih boyunca yerleşim yerleri suya yakın yerlerde kurulmuş ama tedbirler alınarak kurulmuş. Biz kentlerin risklerini göz ardı ederek yerleşmişiz. Riskleri belirlemeli ve hangi şartlarda afete dönüşeceğini ortaya koymalıyız ve sakınım planlaması yapmalıyız. Hangi tedbirlerle nasıl sakınabileceğimizi ortaya koymalıyız. En önemlisi de afete duyarlı, dirençli yerleşimleri oluşturacak şekilde risk analizleri yapıp kentsel dirençliliği artıracak şekilde sakınım önlem ve risk azaltma çalışmalarının mevcut kent planları ile bütünleştirmesi sağlanmalı ve bu sakınım-önlemleri kente yansıtmalıyız.” diye konuştu.
‘TERMİNAL YERİ YANLIŞ’
Ercan Şen, bazı yerleşim yerlerinin yapılaşmadan ve insan kullanımından arındırılması gerektiğini de belirtti, şöyle devam etti: “Afetsellik açısından ve kentsel riskler açısından yerleşim yerinin dereyle ilişkisi kesilecekse kesilecek. Maddi olarak yüksek ve zamansal olarak uzun bir süreç ama yapılması gereken bu. Bugün yaşananlar, ders almadığımızı gösteriyor.
“Örneğin Trabzon’da yeni terminal yeri seçimi yanlış, taşkın bölgesi olması açısından riskli konumda. Terminal yerinin Değirmendere Vadisine konumlandırılmasında afetsellik açısından problem olduğunu her zaman söylüyoruz. Buradaki afetsellik tamamen selle ve su baskınıyla alakalı bir durum. Değirmendere de geçmişte yaşanmış olan afetle ilgili sıkıntılarından dolayı yeni terminal yer seçiminin de aslında doğru olmadığını söylüyoruz. Terminal yerleri hem ulaşım açısından hem de insan yoğunluğu açısından kalabalık olan ve günün her saati aktif olan alanlar. Dolayısıyla burada yaşanacak olan bir afet durumunda sıkıntı doğabileceği ve can kayıplarına kadar gidecek olayların olabileceği endişesi ile yer seçimine karşı çıkıyoruz. Ulaşım ana planı yapılmadan terminal yeri seçimi yapılmamalı. Kentlerde ulaşımla ilgili kararları verirken önce ulaşım ana planı üzerinden hareket edip, hangi yerde hangi kentsel kullanım olacak diye karar veririz. Terminal de bir ulaşım odak noktası."
‘3 DERENİN BİRLEŞTİĞİ NOKTAYA İLKOKUL YAPILIYOR’
Şen, planlamanın nasıl olması gerektiğini de şöyle özetledi:
“Doğanın kurallarını yapısal olarak uygulamalıyız. Planlamanın özü de doğayla bütünleşik olmalı. Yönetsel olarak da planlama olarak da sakınım, risk azaltma önlemlerinin imar planları ile bütünleşmesi gerekir. Bu afetlerle nasıl baş edebilirim planlaması yapılmalı. Bölge, sel ve taşkınlardan çok etkilenen bir bölge. 3 derenin birleştiği noktaya ilkokul yapılır mı? Düz bir alan gördüğümüzde hemen yapılaşmaya gidiyoruz. Bu tür alanlardan uzak durmak ve boşaltmak lazım. Eski adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Doğu Karadeniz Eylem Planı vardı. Dere yataklarındaki yapılar boşaltılacak, deniyordu. Ama boşaltılmadı. Birkaç göstermelik yerde yıkım yapıldı. Kaldı ki yapı kayıt belgeleri verilerek yasal olmayan yerler yasal hale getirildi. “Riskli alanları bir an önce boşaltalım. Kentleri daha çok genişletmekten ziyade kentlerin sınırları içinde sağlıklaştırma yöntemlerini ve kentsel dirençliliği artıracak kararları oluşturmalıyız.”
‘SAHİL YOLU SUYUN AKIŞINI KESİYOR’
Şen, Karadeniz Sahil Yolu’nun afetlere etkisinin olup olmadığı konusunda da ise şunları söyledi: “Karadeniz Sahil Yolu’yla ilgili bazı bilimsel araştırmalar yapıldı. Yolun, sel ve taşkınların önünde set olduğu, suların akışını kestiği, suyun denize ulaşımı konusunda bazı tespitler var. Yol, yerleşimin önünde aslında bir set haline gelmiş. Mazgallarla, kanallarla suyu denize ulaştırmaya çalışıyoruz ama bu yetmiyor. Su denize ulaşmıyor ve yayılıyor. Yüzde 100 taşkınlara neden değil ama bu yolun da bir etkisi var su baskınlarında.”