Selahattin Demirtaş yalana sarılıyor
19 Ekim 2020 tarihinde Gazete Duvar’da HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “konuk yazar” olarak “Kobane üzerinden HDP’ye kumpas” başlıklı yazısı yayınlandı.
6-8 Ekim 2014 Kobani (Ayn El Arab-Suriye) ile dayanışma çağrıları eşliğinde ayaklanma provası ve PKK/PYD’ye destek olacak çağrılar yapıldı. Halkı 6 Ekim 2014 akşamı ve devam eden günlerde Kürdümüzü kitlesel olarak sokağa çıkmaya çağıran HDP’nin amacı, iç savaşı andıran eylemlere çağrıda bulunmaktı. Kısmen de başarılı oldular.
Selahattin Demirtaş’ın yazısı telaşını ve korkusunu da açığa vuruyor. Aslında Demirtaş bu yazısında 6-8 Ekim provokasyonu üzerine doğruları söylemiyor ve çarpıtmalara, boş tehditlere başvuruyor!
Eylül ve Ekim 2014’te ABD ve İsrail’in organize ettiği IŞİD’li teröristlerin saldırıları artmıştı. PYD/YPG’nin etkin olduğu Ayn El Arab’a (Kobani) ve Türkiye-Suriye sınırındaki Suruç- Mürşitpınar sınır kapısına doğru IŞİD hamlelerde bulunmuş ve çatışmalar başlamıştı. Ayrıca, CIA ve Mossad’ın propaganda araçları her dakika, medyaya kurgulanmış cinayetlerin, korkunç öldürmelerin videoları, resimleri bol bol servis ediliyordu. Kirli propaganda medyayı işgal etmişti. Bir doğru ile bin yalan yan yana servis ediliyordu.
Peki, HDP ne yapmak istiyordu? Türkiye’de halkı sokağa çağırmanın esas anlamı neydi? Bunu anlamak için kâhin olmaya gerek yok! Olan belliydi; birincisi ileride özerklik için gerçekleştirilecek eylemlere (24 Temmuz 2015) Kürtler ne kadar destek olabilirdi, güç kontrolü. İkincisi de Suriye’de sıkışan PYD/YPG’ye destek sağlamaktı.
Ayrıca, sözde “Türkiye partisi” iddiasındaki bir HDP niye tek başına böylesi bir işe girişti? Türkiye partisi ama PKK’nın emriyle hareket ediyor! Nasıl olacak bu? Onun dışındaki partiler (CHP hariç) neden destek yarışına girmediler? PKK’ya göbek bağı ile bağlı HDP, hangi haklı sebeple halkı ayaklanmaya çağırıyor? Bunu, ancak Türkiye düşmanı bir parti yapabilir.
PKK’NIN HAZIRLIKLARI
Bu dönemim en önemli olgularının başında ise PKK’nın 2013 yılından itibaren yeni taktiklere yöneldi. PKK HDP’nin de desteğiyle Güneydoğu’da seçtikleri “pilot” illerimize yönelik olarak özel çalışmalar başlatmıştı. Hâkim oldukları belediyelerin, mali gücü güçlü olanların, kır ve şehirlerdeki yerleşik militanların desteklerini sağlayarak yığınaklara başladılar. Ülkemizin Irak ve Suriye sınırı değim yerindeyse kevgire dönmüş ve her türlü silah ve mühimmat düzenli olarak sokuluyor, depolanıyordu. Tüm bu hazırlıklar çelik çomak oynamak için olmasa gerek! Özerklik kelimelerinin havada uçuştuğu, HDP’lilerin yol kesen PKK’lılarla gülüşmeler eşliğinde “tesadüfen” karşılaşmaları, PKK’lıların cenazelerine katılmaları normalleşmişti! PKK’nın yurt dışındaki Yeni Özgür Politika gazetesinde yer alan haber ve makaleler anında Türkiye’de Yeni Yaşam gazetesinde yayınlanıyordu. PKK’nın lider kadrolarının açıklamaları Yeni Yaşam gazetesinin manşet ve sürmanşetlerinden inmiyordu. Öyle bir ortam oluştu ki, PKK ile HDP’yi ayırt etmek mümkün olmuyordu. PKK HDP’lileşmiş ve HDP ise PKK’lılaşmıştı! Üstlendikleri roller birbirine karışmıştı!
6-8 Ekim provokasyonu yaşandığı andan itibaren Türkiye’nin merkezi kuvvetleri sorunun boyutunu ve yaklaşan tehlikeyi daha iyi gördüler ve o andan itibaren hazırlıklara başladılar. Sorun, 2013’de başlayan “çözüm süreci” denilen PKK/HDP’ye dokunmama ve ABD’ye güç kazandırmayla çözülemeyecek aşamaya gelmişti, tıkanmıştı. 24 Temmuz 2015 çıkmaza çıkış yolunu göstermesi açısından da önemliydi.
DEMİRTAŞ’IN FERYADI
Demirtaş, HDP’ye yönelik operasyonları “Kobane üzerinden HDP’ye kumpas” olarak değerlendiriyor. Aslında uzun süredir HDP önderliğiyle barışık olmayan bir süreci yaşıyor. Son HDP kongresinde Demirtaş destekçileri yönetimlerden temizlenmiş ve adaylar kazanamamıştı. Bu olgu Demirtaş’ı çileden çıkarmış art arda yaptığı açıklamalarla HDP’yi zor durumda bırakmıştı.
Şimdi ise kendisinin başkanlığını yaptığı 2014 yılını temize çıkarma ve ilerisi için yatırım yapma amacıyla kükrüyor. Tüm suçu Türk devletine ve kurumlarının üstüne yıkan Demirtaş “barış, barış” diyerek kendini haklı çıkarmaya çalışıyor.
Demirtaş o kadar paniklemiş ki ikide bir, durduk yerde; “aklımızla alay ediliyor” gibi sözlerin ardına sığınarak olayların sorumluluğundan sıyrılacağını sanıyor. Bay Demirtaş asıl siz şu yazdıklarınızla ve sizin değiminizle “Kendinizi akıllı, bizi ve halkımızı aptal mı sanıyorsunuz!”
IŞİD korkuluğunu göstererek PKK/PYD’yi temize çıkaracağını zanneden Demirtaş, döne döne IŞİD tehlikesinden ve onun katliamlarından bahsediyor. Yazısının hiçbir yerinde PKK terörüne ve onun işlediği cinayetlere değinmiyor.
DEMİRTAŞ YALANA SARILIYOR
Demirtaş yazısında yalanlara sarılıyor. Muş Varto’da HDP’li esnafın dükkânlarının yakıldığını, yıkıldığını söylüyor. Peki, Varto’da HDP’li esnaf, AKP’li esnaf, CHP’li esnaf, Vatan Partili esnaf diye ayrımcılık mı var? Türk, Kürt, Sünni, Alevi bölücülüğü yetmedi de şimdi de esnaf bölücülüğümü yapıyorsunuz? Nedir bu bölücülük tutkusu? Ama durum hiçte öyle değil.
Kendisiyle konuştuğumuz o dönem Varto Hürriyet Mahallesi Muhtarı Niyazi Bingöl canlı tanık olarak şunları aktardı: “Demirtaş doğruları söylemiyor. 6-8 Ekim olayları sırasında PKK/HDP’liler Varto’nun çarşısında taş üstünde taş bırakmadılar. Onlar Hürriyet Mahallesinde bulunan Kültür Sitesi içindeki kütüphaneyi yaktılar, prefabrik ilköğretim okulunu ateşe verdiler, kül haline getirdiler. Ana cadde üzerindeki anaokulunu yaktılar, Milli eğitim binasını ateşe verdiler. 24 Temmuz 2015 öncesi Varto’da hayat durmuştu ve hiç kimse ev bile yapmıyordu. Hal böyleyken Demirtaş kalkıp tüm bunların tersini söylüyor. Bakın şimdi Varto canlandı, her yerde inşaat ve huzur var.”
Güvenlik kuvvetlerini hedef gösteren Demirtaş, PKK’nın yağmalamalarına ise ses çıkarmıyor. Biz demiyor muyuz; HDP, PKK’dır ve kapatılmalıdır. Demirtaş’ın yazısı bizi haklı çıkarmaktan başka bir işe yaramıyor.
DAVUTOĞLU AÇIKLASIN
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile o tarihlerde yaptığı telefon görüşmesinde “Kobane’deki gelişmeleri” konuşan Demirtaş, Davutoğlu’ndan “Ben de Başbakan Davutoğlu ile yaptığım 12 dakikalık telefon görüşmesinde, gelişmeleri ve bizim tavrımızı kendisine aktardım. Ne dediğini, arzu ederse ve hatırlıyorsa kendisi açıklar” sözleriyle çağrıda bulunuyor. Evet, Davutoğlu o görüşmedeki konuşmaları kamuoyuna açıklamalıdır. O döneminin Başbakanı Davutoğlu’nun “sırları” saklamasının bir anlamı yoktur!
SONUÇ YERİNE
PKK önderliği ile HDP önderliği koordineli bir şekilde Türkiye’de yıkımı örgütlemekte, bölücülüğü kalıcı hale dönüştürmek için çırpınmaktadır. Artık bunun mümkün olmadığı görüldü. PKK batağa saplanmış durumda. HDP ise aynı batağın yolcusudur.
Türkiye’nin bünyesi bölücülüğü kabul etmiyor, etmeyecek. O nedenle bölücülük rüzgârının etkisine kapılanlar, bölücülük rüzgârının dindiğini ve bir daha geri gelmeyeceğini bilerek PKK/HDP’ye tavır almalı, o safları terk etmelidir. Bölücülük yenilgiye, birlik zafere götürür.