Server Tanilli’yi anlamak

Savunmasında çok açıktır, nettir, çözümleyicidir. Bilimin, erdemin, başı dik, ödün vermezin savunmasıdır. İnsanlığın gür sesidir. Bugün okuyana da büyük heyecan verir: ‘Emperyalizme ve faşizme karşıyım. Tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye’den yanayım’.

Türk Devrimiyle, çıkarları (büyük ölçüde) sarsılan sömürücü kesimlerin güçbirliği, 1940’lı yıllardan başlayarak, devrime karşı eylemlerini emperyalizmin desteği ve yönetiminde yoğunlaştırdı. Paraları, giderek maaşları CIA’ca ödenen ve 34 ayrı yerde kurulan, kontrgerilla "komando kampları"nda silahlı eğitim verilen ve beyinleri yıkanan binlerce faşist kıyımcı, Türkiye’nin biricik şansı bilimcilerin, aydınların, ilericilerin, halk önderlerinin, demokratik kitle örgütü yöneticilerinin, devrimcilerin üzerine saldırtıldılar. Çatışmaların zamandizinsel ilk dönemini oluşturan ve doğrudan ya da dolaylı, günümüze değin süren kıyımlarda onlarca aydınlanmacı, Atatürkçü, devrimci öldürüldü. (Süreçteki toplu kıyımlar ise apayrı bir acıdır.) Prof. Dr. Server Tanilli’yi de 7 Nisan 1978’de, ders çıkışı, İstanbul Göztepe’deki evine dönerken kurşunladılar. Bereket, yaşamını yitirmedi ama kalan ömrünü, belinden aşağısı tutmaz durumda, tekerlekli sandalyede geçirmek zorunda kalmanın güçlükleriyle yaşadı. Bu ağır saldırıya uğradığı dönemde "uygarlık tarihi" dersleri veriyordu. Uygarlık tarihini öğreten bilim adamını, uygarlıktan nasibini almamış, hiçbir zaman da alamayacak olan eli kanlılar kurşunladılar!
Ders yöntemi çok çağdaştı. Öğrencilerine, anlattığı konuyla, dönemle, toplumsal ilişkilerle ilgili, dünyaca ya da ülkece tanınan bestecilerden yapıtlar dinletiyor, sanatçılardan tablolar, yontular gösteriyordu. 1975 yılında yayımlanan Uygarlık Tarihi adlı kitabı büyük bir ilgiyle karşılandı. Kitabın ana başlıkları "Batı Dünyası", "Sosyalist Dünya", "Üçüncü Dünya" ve "Türkiye"dir. Boyutlu bir birikimi yansıtır. Tarih, toplumbilim, felsefe, yazın, güzel sanatlar özgür ve eleştirel bakışla, insanlığın sınıfsal ve evrensel çelişkileri, çatışmaları düzleminde irdelenir; okuma örneklerine, soru(n)lara yer verilir. Yöntemiyle ve içeriğiyle Türk ekininde bugün de aşılamadığı kanısındayım. "Uygarlık Tarihi" üzerinden, Server Tanilli hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesinde, bu kitapta "komünizm propagandası" yaptığı savıyla, adsız bir ihbar mektubu gerekçe sayılarak dava açmakta gecikilmez. Savcının savlarından biri Tanilli’nin kitaptaki yaklaşımının nesnel olmadığıdır, taraf tuttuğudur. Tanilli, yazınsal tat da taşıyan, 30 Eylül 1976 tarihli o eşsiz savunmasının başında savcıyı şöyle yanıtlar: Bilim ve bilimadamı taraf tutar
"Bilimsel objektiflik, gerçekliği (realiteyi), ‘olduğu gibi’, ‘sübjektif önyargıların etkisinde kalmadan’ tespit etmektir. ‘Taraf tutmak’ ise başka şeydir. Hemen söyleyelim: Bilim, taraf tutar; bilim adamı taraf tutar. Ama kimin tarafını? Gerçeğin, doğruların tarafını! Bütün bilim tarihi, gerçeklerin, doğruların tespit edilmesi ve kabul ettirilmesi, yanlışların giderilmesi çabasının, bu uğurda verilen mücadelelerin tarihidir. Bu mücadelede, bilim adamları, gerçeklerden; doğrulardan yana olmayan güçlerle karşı karşıya gelmiştir, zaman zaman korkunç ve iğrenç baskılara uğramışlardır. Galilei’nin Katolik Kilisesi ile çatışması bunun herkesçe bilinen bir örneğidir. (...) Bilim adamı, bilimsel çalışmalarından çıkan sonuçları kabullenmek ve ona göre bir tavır almak durumundadır da. Fikir dürüstlüğü, bilimsel cesaret bunu gerektirir. (...) Kitabımı yazarken, içinde yaşadığımız çağa ve topluma, bir bilim adamı gözüyle, yani objektif olarak baktım. Öyle olduğu için de tarafsız kalmadım, kalamazdım. Evet, bir görüşün insanıyım. Bir bilim adamı olarak zaten böyle bir görüş sahibi olmam gerekir."
Savunmasında çok açıktır, nettir, çözümleyicidir. Bilimin, erdemin, başı dik, ödün vermezin savunmasıdır. İnsanlığın gür sesidir. Bugün okuyana da büyük heyecan verir.
"Emperyalizme ve faşizme karşıyım. Tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye’den yanayım. Kapitalizme karşıyım. İnsanların insanlıklarını bütün boyutlarıyla duyarak ve tadarak yaşayacakları, sömürüsü, nihayet yabancılaşması olmayan bir düzenden yanayım.
Bugünkü ‘geri ve bağımlı’ kapitalizmin devamında yarar gören güçlere karşıyım. Tam bağımsız, gerçekten demokratik, sömürüsü olmayan, ileri ve uygar bir Türkiye’yi yaratacak olan güçlerden yanayım.
Tarihe, içinde yaşadığımız çağa ve topluma bu görüş açısından bakıyorum. Böyle bir görüşe sahip olduğum için de, öğrencilerime yaptığım öğretim ‘tek yönlü’ değil, ‘çok yönlü’dür.
Doğrudur veya yanlıştır, taraftar olunur veya olunmaz, bir bilim adamı olarak kabul ettiğim metot, görüş ve düşüncelerimden dolayı kime karşı sorumluyum?
Yaşadığım çağa ve topluma karşı...
Ya mahkemelere? Asla!"
Mahkeme kurulu 31.3.1978’de, Server Tanilli’nin "beraatına" karar verir. Üç kişilik bilirkişi kurulunun görüşü de komünizm propagandası yapmadığı yönündedir. Ne ki rektör yeniden bir "bilirkişi" görüşü istemeyi yeğler... Mahkeme kararı işe yaramamıştır! Birkaç gün sonra ise Server Tanilli faşizmin kurşunları altında kalacaktır.
Yasaklanan kitaplar
Uygarlık Tarihi 12 Eylül faşistlerince özellikle yasaklanacaktır. Yeni basımı yıllarca yapılamaz.
Tanilli, yaşamını yitirdiği 29 Kasım 2011’e kadar, ağır sağaltım sorunlarının üstesinden gelmeye çalışırken, yine ulusu, ülkesi, insanlık için sürekli yazdı, üretti. Adeta Stephen Hawking gibi salt beyniyle yaşadı. Strasbourg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olmasına karşın Türkiye’yle iletişimini koparmadığı gibi, Cumhuriyet gazetesinde yazdı. Tüze, düşünbilim, tarih, toplumbilim, yaşamöyküsü alanlarında, dupduru Türkçeyle birçok eşsiz yapıt bıraktı bize. Devlet ve Demokrasi, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası (6 cilt), Yaratıcı Aklın Sentezi, Değişimin Diyalektiği ve Devrim, Çağdaşımız Victor Hugo, Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz?, Voltaire ve Aydınlanma...
Prof. Dr. Server Tanilli’yle; kardeşi İlhan Erdost’u, Kasım 1980’de Mamak Cezaevinde, birlikte uğradıkları faşizmin işkencesi altında, gözleri önünde yitiren Muzaffer İlhan Erdost’un İlhanilhan Kitabevi’nde yüz yüze geldim, kendimi tanıttım. İzleyen yıllardaki karşılaşmalarımızda incelikli içtenliğinden yoksun bırakmadı beni. Bir kitabını imzalarken "Günay, ağır ağır, yavaş yavaş oku, hiç acele etme" deyişini de unutamam.
Türk düşün birikiminin anıt insanı, Sokratesi Server Tanilli’yi saygıyla, özlemle anıyorum.

Sonraki Haber