Sessizce emeklere, sözsüzce teşekkürler

CANER KARAVİT

Ergin Kolbek, Bico tiplemesi ile pantomim oyunları, 1964

İnsan kendi üzerinde eğitim emeği geçenleri, eğer derin izler bıraktıysa, sadece “Öğretmenler Günü”nde hatırlamaz. Örneğin, ilkokul öğretmenleri değerlidir ve hep hatırlanır. Basit bir geometrik formun alan hesabını yaparken, belleğimizin derinliklerinden kulağınızı nasıl çektiğinin cılız acısıyla ansızın çıkıp geliverir. Benim ilkokul öğretmenimin kulak çekme tarzı sarmaldı ve acısını da biraz kırmızı biberin tadına benzetirim. Çok emeği geçmiştir, rahmetle anarım. Hazır emeği geçmiş hocalarımızdan bahsederken, bugünkü yazımı Akademi’de hocam, ustam, ağabeyim olan Oktay Anılanmert’e ayıracağım. Akademi’deki tüm eğitim zamanım boyunca bu üç özelliğinden de beslendim. En sonunda da asistanı oldum. İyi bir ressam, iyi bir hoca, iyi bir ağabeydi, ama ben bugün onun herkes tarafından pek bilinmeyen pantomim ustalığından bahsedeceğim. Anılanmert’ten ve arkadaşlarından bahsederken, Türkiye’de pantomimin tarihinden de bahsetmiş olacağız. Türkiye’de pantomimi ilk başlatan sanatçı olarak Erdinç Dinçer bilinse de, Erdinç usta Jacques Lecoq ve Marcel Marceau’nun öğrencisi olarak (1961-65) pantomime Paris’te başlamış, daha sonra Türkiye’ye gelerek bu sanata devam etmiştir. Hatta benim kuşağımdakiler TRT’nin siyah-beyaz döneminde haftada bir gün olan 10 dakikalık televizyon programlarını(1973) hatırlarlar. Türkiye’de pantomimin ilk olarak başlaması, Marcel Marceau’nun öğrencisi Theo’nun1958 de İstanbul’da yaptığı bir gösteriyle gerçekleşir. O sırada Akademi’de (İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi) öğrenci olan Ergin Kolbek, Theo’yu izleyince bu sanata aşık olur. Hemen ardından Akademi’de bir mim kulübü kurulur ve çalışmalarına başlar. 1959’da Akademi’nin salonunda ilk gösterilerine çıkarlar. 1959 ile 1963 yılları arasında “Sözsüz Oyuncular” olarak çalışmalar ve gösteriler yapan grupta kimler yoktur ki; Oktay Anılanmert, Altan Candan, Tülin Kalyoncu, Leyla Suveren, Alaaddin Aksoy, Metin Talayman, Oğuz Aral, Yusuf Katipoğlu, Gürsel Boyla… Sözsüz Oyuncular grubunun, Türkiye’de modern pantomim sanatını başlatan ilk sanatçılar olmalarının dışında da başka ilkleri vardır. O yıllarda Dünya’da pantomim sanatı, sanatçılar tarafından tek olarak sahnelenirken, Akademi’nin Sözsüz Oyuncuları Dünya’nın ilk pantomim grubunu kurmuşlardır. Ayrıca, Türkiye’nin ilk bayan pantomimcileri de yine bu gruptan çıkmıştır. Bu ilkler, sanki antik pantomimin de ilk bu topraklardan çıkışına nispet eder gibidir. Heraklia Pontika’dan pantomimci Krispos da Karadeniz Ereğlisi’nden değil midir? “Sözsüz Oyuncular” yedi kentte 100’e yakın gösteri sunar. Gösteriler sadece şehir sahnelerinde değil, köylük yerlerde de devam eder.

Oktay Anılanmert ve Akademi 2. kuşak pantomim grubu, 1985, MSÜ Oditoryumu

BİCO’NUN ÖKSÜZ KALIŞI

Akademi yıllarında, Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinin öğrencisi olan Ergin Kolbek, Oktay Anılanmert ve Ömer Kaleşi birlikte otostopla bir Anadolu gezisine çıkarlar. Marmara, Karadeniz ve İç Anadolu’yu kapsayan ve 5,5 ay süren gezilerinde uğradıkları köylerin köy odalarında mim gösterisi yaparlar. Bir seferinde, Bolu’nun Caferi köyünde gösteri yaparken gaz lambası devrilir ve yangın çıkmadan zorlukla söndürülür. Kolbek ve Anılanmert’in oyunlarından sonra köylüler, kendi sözsüz oyunlarını oynarlar. Oktay ağabeyle yaptığımız sohbetlerimizde, ilk defa karşılaştıkları Lal, Samıt, İşaret oyunu gibi yerel oyunlardan etkilendiklerini ve daha sonra 1964’de, Kolbek’in bu etkilenme sonucu Bico tiplemesini yarattığından bahsederdi. Kolbek, bir gösteri broşüründe Bico tiplemesini ve oyununu: “Bico kelimesi, Tokat civarında ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde oyuncu (ders yapan), küçük çocuk anlamında kullanılır. Bu oyun, Eskişehir köylerinde ebe oyunu adıyla biri karnı yastıkla doldurulmuş kadın kıyafetinde olan iki erkek tarafından değişik tarzda oynanır” diye tanımlamıştır. Ne yazık ki altmışlı yılların başlarında müthiş, bağımsız bir dinamikle başlayan pantomim grubunun çalışmaları Kolbek’in trajik sonuyla gücünü yitirir. Kolbek, pantomim sanatıyla uğraşının karşılıksız kalması, borçlar, maddi olanaksızlıklar sonucunda geçirdiği buhranla Akademi’nin çatısından atlayarak hayatına son verir.

Tülin Kalyoncu ve Altan Candan, Akademi Sözsüz Oyuncular Grubu, Akademi Salonu, 1959

SAHNE BİR KERE ÇIKINCA İNSANI ZEHİRLER

80’li yılların başındayız ve Akademi’de sahne ve gösteri sanatlarına ilgi duyan farklı bölümlerden 30’a yakın arkadaş biraraya gelip neler yapacağımızı konuşuyoruz. Grup önce Tiyatro kulübüyle toplanır, ancak anlaşamaz. Grubun asıl istediği, ama yol yordam bulamadığı şey, sahneye daha farklı dinamiklerle ve araçlarla çıkmaktır. Aklımıza; Absurt tiyatro, deneysel sahne, performans derken pantomim gelir. Ancak, bize birisinin ustalık yapması gerekmektedir. Önce, karikatürcü arkadaşlardan bir zamanlar Oğuz Aral’ın mim yaptığını duyuyor ve ona gidiyoruz. Aral, bir şeyler gösteriyor, ama uzun zaman geçmiş ve çok meşgul. Sonra Müjdat Gezen’i duyuyor ve bu sefer ona gidiyoruz. Bize temel bazı hareketler gösteriyor: “Bakın tabure yokken böyle oturup tabureyi böyle tanımlayacaksınız” diyor, kısa eğitimden sonra o da son buluyor. Bir şeyler yapmak istiyoruz, ama el yordamıyla pek yürümüyor. Bir gün, Akademi’nin fotoğraf atölyesinde dersteyken aramızda pantomimden bahsediyoruz. Atölyenin teknisyeni Nazmi ağabey pantomim sözünü duyunca: “Yahu bu işi Türkiye’de ilk başlatanlardan hocamız var ya” diyor, soruyorum: “Kim bu hoca?” Nazmi ağabey: “Oktay Anılanmert” deyince şaşırıyorum, çünkü Oktay hoca benim birinci sınıf temel sanat eğitimi hocam. Ve böylece, grubumuz Oktay ağabeyle 2. kuşak pantomim grubu olarak çalışmalarına ve gösterilerine başlıyor. Oktay ağabeyle pantomim aracılığıyla yeniden tanışmış olmak ve onunla pantomim çalışmak bizim için bir şans ve zevk olmuştur. Yirmi yıl öncesi pantomim yoldaşını trajik bir olayda kaybeden birisinin, bu kadar yıl sonra karşısına pantomim yapmaya çok istekli bir grubun çıkması, sanırım onun için de büyük bir şans olmuştu. Oktay ağabey, bize derslerinin dışında oldukça zaman ayırarak, gönülden eğitmiştir. Sahneyi her zaman ciddiye almış ve: “Sahne bir kere çıkınca insanı zehirler, bir daha ondan ayrılamazsın” demiştir. Sahnenin arkasından bizi izlerken, bizden daha fazla heyecan yaşadığına defalarca tanık olmuştum. Aslında, pantomim hayatının o kadar içindeydi ki, bir anısını veya hikayeyi arkadaşlarına anlatırken mutlaka pantomimle anlatısını desteklerdi. Sohbeti sırasında aniden beden dilini dondurur, yüz mimiklerini devreye sokar ve anlatısını sahnedeymiş gibi mimikleriyle destekleyerek süslerdi. Bir pantomim gösterisine dönüşen hikayelerini izlemek bizim için hem eğitici, hem de müthiş keyifliydi.

Oktay Anılanmert, Alanya gösterisi, Sakız oyunu,1961

PANTOMİM YAPAN RESİMLER

Oktay ağabeyin pantomime olan tutkusu resimlerine de yansımıştır ve pantomime dair birçok unsura rastlayabiliriz. Resimlerinin kurgusu pantomimdeki figür ve mekan ilişkisiyle paralellikler gösterir. Resimlerinin boş mekanı pantomimdeki dekorsuz yalın sahnedir, figürleri pantomim yapan bedenlerdir. Onun tuvalleri figürleri için bir sahnedir ve figürler giderek büyüyen hareketleriyle ruh etkinliğini en abartılı biçimde izleyiciye ulaştırır. Sadece biçimsel olarak değil, resimlerin isimlerine de pantomim oyunlarından başlıklar koymuştur: Koltuğun Cinleri, Balıkçı, Atıcı gibi. Aslında, Türkiye’deki modern pantomim sanatının öncüleri oldukları için Oktay ağabeyin pantomimle bütünleşmiş yaşamından bahsedilecek çok daha fazla ayrıntılar var. Ancak, bugünkü yazımda daha çok; ustam, ağabeyim, hocam Oktay Anılanmert’i ölüm yıldönümünde bir kez daha hatırlamak istedim. Tesadüftür ki bugün sadece hocamın değil, iki sevdiğim insanın, sanatçının da ölüm yıldönümüdür. Üçü de Akademili, iyi ressam, güzel yürekli insan ve hep hatırımda olacak değerlilerim: Oktay Anılanmert, Fikret Otyam ve Kağan Güner. Cennet mekanları olsun, renkler içinde huzurla uyusunlar.

Sonraki Haber