Seyyit Nezir sordu, aydınlar ve sanatçılar yanıtladı: Çin: Janus’un aydınlık yüzü

Korku anlamsız: Dünya bir yok oluşa doğru gitmiyor. Tüm kılcal damarlarıyla değişiyor. Tüm sorun, değişimi kim yönetecek? Dünya oligarşisi ve onun yönetimindeki güçler mi? Yoksa iklim değişikliklerinden, robotlara kadar her alanda her geçen gün daha çok bilinçlenen insanlık mı?

Tartışma gitgide forum niteliği kazanıyor: Aydınlık'ta ya da Ulusal Kanal'da duyuruları gören sanatçı ve düşünürler, varlıklarını ve seslerini duyurmak için tartışmada söz almak istiyorlar. İnsanlığın durumu karşısında evrensel hümanizmin yüklediği görev duygusuyla herkesle buluşma, herkesle birleşme arzusunu yansıtmak istiyorlar. Çok farklı yönelim ve saptamalarla zenginleşen düşünsel çeşitlilik içinde dünyaya, insana, hayata dair örtülmüş gerçekler ve izlenecek yol büsbütün aydınlığa çıkıyor.

SORULAR:

Kapitalizmin doğayı ve insan doğasını bozarak ve tüketerek uygarlığı geri dönüşsüz bir yok oluşa sürüklediği savını haklı buluyor musunuz? Özellikle 5G ve Yapay Zekâ (YZ) teknolojilerinde insanlığı anbean denetleme ve sınıfsal tahakküm tehdidinin gizlendiği savına katılıyor musunuz? Bugün insanın yok oluş sürecine sokulduğu bir dünyada sanatçı ve düşünürler ne yapmalıdır?

ÖZKAN MERT:

Kapitalizm çok kez ekonomik olarak iflas etti ama her defasında ‘devletlerinin’ devreye girmesiyle kurtarıldı. Kapitalizm çıkmaz bir sokaktır ama çıkmaz sokak uzatılarak (sündürülerek) kurtarılmaya çalışılıyor.

Yeryüzünde özellikle ABD, İngiltere gibi emperyalist ülkelerde dünya oligarşisi –ki bunlar hükümetlerin, orduların, basın yayın araçlarının ve her şeyin sahibidir– nicedir yeni bir dünya düzeni istiyor. Bunun önündeki en önemli engellerin başında, “Eski kuşaklar” geliyor. Bunların bir şekilde temizlenmesi ve daha genç kuşakların korkutulması gerekiyor. Kovid-19, dünyayı kontrol altına alma sürecinin ilk adımı... 5G, yapay zekâ, robotlar, bu planın parçaları... Büyük bir hızla, boşanırcasına giden, sürücüsü olmayan ve nereye gittiği belli olmayan bir trenin içindeyiz. Yalnızca tek bir soru sorabiliriz kendimize: Ne zaman bir yere çarpacağız?

Böylesi bir dünyada sanatçı olmak ile tanrı olmak arasında bir fark yok. Nasıl tanrı her şeyi biliyorsa, sanatçı da her şeyi bilmek zorundadır. Yaratacağımız yapıtların, çağımıza ışık tutması, gerçek tanıklık yapması ve geleceği hiç olmazsa sezdirmesi için ekonomi, politika, felsefe, tarih, kimya, fizik ve doğayı çok iyi bilmeli ve tanımalıyız. Oturduğun yerden sanatçı olmanın ve hele hele şair olmanın dönemi geçti.

Korku anlamsız: Dünya bir yok oluşa doğru gitmiyor. Tüm kılcal damarlarıyla değişiyor. Tüm sorun, değişimi kim yönetecek? Dünya oligarşisi ve onun yönetimindeki güçler mi? Yoksa iklim değişikliklerinden, robotlara kadar her alanda her geçen gün daha çok bilinçlenen insanlık mı?

Sanatçı, yapıtları ve yaşamıyla, yol gösterici ve ateşleyici olmalıdır.

Gerçek karartılamaz

CAVLI ÇULFAZ:

Kapitalizmin özü denilen sermaye, tanrı Janus’un iki yüzü gibidir. Bir yüzü, ileriye doğru bakan cıvıl cıvıl yeşil sermayedir. Yani uygarlıktır, bilimdir, aydınlanmadır, hümanizmdir; tanrı Janus’un aydınlıkta kalan yüzüdür. Öbür yüzü, tanrı Janus’un geriye doğru bakan, karanlıktaki yüzüdür. Yani sömürgeciliktir, emperyalizmdir...

Çin yönetimi ise, toplumsal kredi sistemi ile teknolojiyi olumlu yönde kullanmayı deniyor. Küresel düzeyde serbest ticaretin ve çevreyi korumanın bayrağı artık Çin’in elindedir. Çin, çok kutuplu bir dünya, gerçek anlamda küresel bir ekonomi, bir kültür çeşitliliği oluşturmaya çalışıyor. Kuşak ve Yol Girişimi ile yeni bir ekonomik koridor ve iletişim ağı gelişiyor.

Kutuplaştırma yerine karşılıklı bağımlılık ve uluslarası paylaşım yoluyla küresel eşitliğin temelleri döşeniyor. Çin, kutuplaştırıcı kapitalist dünya sistemine karşı bir seçenek olarak farklılıkta eşitliği, çeşitliliğin yarattığı zenginliği, halktan halka etkileşimin altyapısını güçlendirerek sosyalist hakkaniyete uluslarası bir boyut kazandırmaya çalışıyor. Sosyalist sistemde güçler ayrılığı oluşturulabilir; sosyalist yasama, yürütme ve hukuk sistemi arasında fren ve denge mekanizması kurulup iyi işletilebilirse, mutlak iktidarın sakıncaları en aza indirilebilir.

Felsefe postmodernizmden önce de anlaşılmaz bir dile bürünmüştü. Postmodernizmden sonra hem çetrefil dil, hem gerçeği karartma girişimi daha da hızlandı. Aydının, sanatçının, düşünen insanın ahlâki - vicdani yükümlülüğü, eskiden olduğu gibi, şimdi de barış, emek ve emekçiden yana ağırlığını yılmaksızın koymaktan geçiyor.

Örgütlü birey olmak

ASLIHAN TÜYLÜOĞLU:

Bugün dünyayı, yeraltı yerüstü zenginliklerini, uzayı, bütün emekçileri sömüren seksen iki kişinin mal varlığının üç buçuk milyar insanın mal varlığına eşit oluşu, uyarıcı olmalı. Kapitalist / emperyalist yapılanma, insanı sağlığı üzerinden de sömürmektedir. Onlar insanların hasta olmasını ister; ölmelerini istemez. Böyle olduğu için iyileştirici bir ilaç geliştirmekten özellikle uzak dururlar. Sürekli sömürmek için de her türlü kirli oyunlara girebilirler. Covid 19, ya da küresel salgınların (pandemi) tümü bu açıdan değerlendirilebilir. Evrensel bir örgütlenme, evrensel bir kalkışma olmadığı için de insan kendisine dayatılanlara uyumlu olma yanlışına düşmüş, canlı kalmaya çalışmış; o kadar... Yani böyle olduğu için tükenme devam etmektedir.

Tuhaf şeyler oluyor dünyada. Küba örneği kimseyi ilgilendirmiyor. Çin'in bir kısmında uygulanan komünizm, Çinlilerin bile dikkatini çekmiyor. İnsan teslim alınmış durumda...

Postmodernizm sanatçıyı insandan iyice uzaklaştırmış, insanın kendi içerisinde kaybolmasına neden olmuştur. Çıkışını insandan (bireyden) yapmayan her sanatsal aranış, giderek kültürel zehirlenmeye dönüşmüşmüş durumda. Her birey kendinin kurtarıcısı olmak ve bu nedenle örgütlenmek zorundadır. İnsan, kendisinin tüketilmesine izin vermemeli.

Işığı belinden kavramak

HALİM YAZICI:

Teknolojik donanımlı Yeni Ortaçağ düşüncesi, kapitalizmin geldiği günümüz felaketinin zaman diliminde, yıkım ve kaos günlerini dayatmasıdır hayata. Ülkelerin yaşadığı ve yaşattığı oligarşik yönetimler, yapısı gereği önüne kattığı ne varsa eskiye / yeniye dair hepsini de faşizmin çizmesine terk eder. Emperyalizmin tek dünya, tek ülke, tek para birimi nihai amacı karşısında kim varsa yıkımla, yangınla karşılar hepsini.

Ulus olma düşüncesi ve erdemini yok saymak, onun beslendiği kan çanağıdır.

İnsanlığın geleceği, ulusunu koruma veya ulusları yok ederek tek heceli dünya olma düşüncesi ve ikilemi arasında kıyameti koparacaktır.

Kovid-19 gerçeği bize ve dünyaya gösterdi ki, sade ve samimi bir hayat da yaşanıyormuş. Alışveriş çılgınlığı, tüketme düşüncesi ve düşüncesizce tüketme eğilimini artıran saldırgan kapitalizmin edinimleri olmadan da nefes alınabiliyormuş. Pandemi süreci, insan hayatının, onurunun ve varlığının her şeyin üstünde olduğu gerçeğini yüzümüze bir kez daha ve hızlıca vurdu.

Sanatçılara düşen, ışığı belinden kavrayarak, insanı var eden tüm olguların yok edilmesine fırsat vermeyerek, inatla ürettikleri şiirin, dansın, renk ve ritimlerin sesini daha da yükseltmek, yeniden ve yeniden dünyayı üretmektir.

Geleceğin kuruluşuna omuz vermek

KÜRŞAT YILDIZ:

Kapitalizmin ve emperyalizmin egemenliği güçlenmiyor, sorunları büyüyor, krizleri sıklaşıyor ve derinleşiyor. Sonuçta 100 yıldır yazılagelen karamsar senaryolar gerçekleşmedi. Büyük insanlık 20. yüzyılda olduğu gibi, 21. yüzyılda da çıkış yollarını bulmaya devam edecek...

İletişim araçlarına sahip olmak hâkim sınıflara ideolojik hegemonyayı güçlendirme olanağı veriyor. Bu doğru... Ama madalyonun öte yüzü de var: Bilim ve teknolojiyi ezilen sınıflar ve emperyalizme direnen milletler de kullanıyor. Bilim ve teknoloji, kapitalizmin ve emperyalizmin tekelinde değil... Çin Halk Cumhuriyeti’nin ayın karanlık yüzünde tarım yapma projesi bunun çok çarpıcı bir örneği... Çin, Hindistan ve birçok gelişmekte olan ülke, ileri teknoloji ve yapay zekâ kullanarak üretimde gerçekleştirdikleri atılımlarla bunu kanıtladı.

Çin, sosyalizmi kendi ülke koşullarına göre uygulayarak büyük başarılar kazandı. Aynı zamanda dünyanın gelişimi için lokomotif rol üstlendi. Çin’in “küresel oligarşi”yi tek başına durdurmasını beklemek elbette gerçekçi değil. Zaten böyle bir iddiası da yok...

Postmodernizmin doğası gereği “büyük insanlık” için sorumluluğu hiç olmadı. Felsefe, sanat ve edebiyatta da bunun yansımalarını gördük, görüyoruz. "Yeni bir düzen" ve ""yeni insan" hedefi olan bir siyasal mücadeleden başka çözüm yok. Bu programın arkasında kitleleri örgütleyebilmek kolay iş değil. Halk dersler çıkarır ama bunu siyasal düzleme ancak partiler taşır ve kalıcı sonuçlar elde edebilir. Sanatçı ve düşünür bu kavgaya kendi birikim ve becerisini katarak geleceği kurmaya omuz verebilir.

Sonraki Haber