Seyyit Nezir sordu, aydınlar ve sanatçılar yanıtladı:Ezilenler teknolojiyi kullanabilmeli

David Harvey, “kapitalizmin eleştirisini iyi yapmak onu değiştirme arzusu doğurur” derken çok haklıdır. O sistem zararlı olduğunda yıkıp yerine yenisini koyacak olan da insandır.

Sanatçı ve aydınların soruşturmaya ilgisinin artarak sürmesi karşısında, gazetenin bize ayırabildiği yer ve 5 günlük sürede, daha çeşitli görüş sergilemek için yanıtlarını olabildiğince özlü ve yoğun tutmaları konusundaki önerimi anlayışla karşılayan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Tüm değerlendirmelerde gerçekten bütünlüklü, çarpıcı, bir o kadar da yapıcı ve yaratıcı, umut verici saptamalar, düşünceler var. İnsanlığın bugünkü durumuna Batı’nın ve kapitalizmin yalnızca çaresizlik üretmesi düşünsel ve sanatsal yönelimlerde kamucu arayışları güçlendiriyor.

Kapitalizmin doğayı ve insan doğasını bozarak ve tüketerek uygarlığı geri dönüşsüz bir yok oluşa sürüklediği savını haklı buluyor musunuz? Özellikle 5G ve Yapay Zekâ (YZ) teknolojilerinde insanlığı anbean denetleme ve sınıfsal tahakküm tehdidinin gizlendiği savına katılıyor musunuz? Bugün insanın yok oluş sürecine sokulduğu bir dünyada sanatçı ve düşünürler ne yapmalıdır?

ÖNER YAĞCI

Sömürgecilik; Çin’in, Hindistan’ın, Afrika’nın, Latin Amerika’nın yağmalanması bir gerçek... Dünyanın zenginliğinin tamamına sahip olmak için emperyalizmin insanlığa getirdiği Dünya Savaşları, Nazi kampları, atom bombaları, soğuk savaştan sonra “Dünya İmparatorluğu” demek olan “Küreselleşme” de insanların birbirlerinin başına açtığı bir beladır. Emperyalizmin kapitalizmle başlamasından itibaren doğayı ve insan doğasını yıkıma uğrattığını görmezden gelmekse olanaksız. Bilim ve teknolojinin büyük sermayenin, uluslararası tekellerin sınıfsal tahakküm aracı olmasına karşı çıkarken teknolojik gelişmeye tavır almak yerine ezilen sınıfların teknolojiyi kullanarak güçlenmesini yeğleyen politikalar ve örgütlenmeler üretmek gerekir.

Elindeki ucuz işgücü silahını emperyalist piyasa koşullarına ve kurallarına uygun doğrultuda adımlar atarak başarıyla kullanan ve uyum sağlayan bir yeni süper güç olan Çin’in genel olarak bilim ve teknolojideki tekellerin egemenliğini kıracağını beklemenin boş bir hayal olduğunu düşünüyorum.

Sanat, gücünü insandan alır; insansa gücünü bin yıllardır insanın yarattığı ilk destanlardan, ilk iş türkülerinden, ilk mağara resimlerinden beri gelen sanattan alarak Yeni Dünya Düzeni’nin dayatmalarına karşı direnir. En zorba düzenlere, en koyu karanlıklara direndiği için var olmuştur sanat da insan da. İnsana sanat, sanata insan; yaşama sanat, sanata yaşam yakışır.

POSTMODERNİZM GERÇEKLİKTEN KAÇIYOR

AHMET İLHAN

David Harvey, bir süredir, "tarihsel-coğrafi materyalizm" geliştirmeye çalışıyor. Kapitalizmin, teknolojik değişim ve ekonomik büyümeye olduğu kadar coğrafi genişlemeye de bağımlı olduğunu söyleyen Harvey, kapitalizmin kendi gerilimini azaltmak için yeni coğrafi keşiflere, fetihlere (uzay dâhil) giriştiğini söylüyor. Bu da emperyalistler arası karakter ve tahakkümün yeniden üretiminde, onlar için zorluklar yarattığı gibi sahiplerinin gaddarlığını da keskinleştirip tahammül edilemez kılıyor.

Post-kapitalizmin yeni ekonomik düzeninde ve teknolojinin marifetiyle birey ve toplum geniş sosyal mekânlardan çekilir; ev, oda denilen dar hücrelerin içine hapsolur ve gerçek olaylarla karşılaşmaları görünür ve şahit olmaktan çıkar, birey böylece gerçeğe sadece dil-söylem üzerinden ulaşır ve gerçeği o boyutta kavrar. Bu da gerçekliğin dilde çözülmesine, ne türde olursa olsun fikrin kendisinin “gerçek” e dönüşmesine neden olur. Bu durumun kendisi büyük bir pazara dönüşür ve güçlü ikna ve algı mekanizmaları, araçları devreye girer. Bu merkezler tarafından ustalıkla söylem ve nesnesi arasındaki hiyerarşi tersine çevrilir. Gerçeğin ihmal edilişi, gittikçe kanıksanır ve hakikat pragmatik dilin keyfiyetine kalır. Birey ve toplum, “gerçek ve gerçek dışı” olana dair ölçülerin artık geçerli olmadığı, kendinden menkul bir algısal boyutta her şeyi birbirine karıştırır, sersemler ve yön duygusu kaybolur. Evet, bütün bunlar oldu veya olmaya yakın gibi... Dolayısıyla postmodernizmin eleştirisine katılıyorum. Sanatçı ve düşünür öncelikle bu girdaba kapılmama düzeyinde bilince sahip olmalı ve yeni araçlarla, çağa uygun alternatif bir söylem ve dil geliştirmelidir.

DÜNYA DEVLERİ SOYTARIYA DÖNÜŞTÜ

EKREM ATAER

“Kapitalizmin doğayı ve insan doğasını bozarak ve tüketerek uygarlığı geri dönüşsüz bir yok oluşa sürüklediği” savını tam anlamıyla kabul edemiyorum. Uygarlık geçişlerinin “geri dönüşsüz bir yok oluşa” sürüklenerek değil, toplumların ve insanlığın temelinde yatan kadim hücrelerin ne pahasına olursa olsun korunarak olacağı inancındayım. Bundan öncesinde de böyle olmuştur. Bu konuya Halk Bilimci ya da sanatçı kimliği ile baktığımda da aynı sonuca varıyorum. Folklor dediğimiz bilim dalının envanteri de işte bu kadim hücrelerin oluşturduğu ve halen yaşayan dokularda saklıdır.

Kapitalizmin dalgalar halinde; doğayı, insan doğasını, ilişkileri, ahlak değerleri, sosyal yapıları hızlıca bozduğu ve bunun da her dalga sürecinin sonunda farklı bir sosyal metamorfozu tetiklediği tabii ki vazgeçilmez bir gerçektir. Bilişim çağı insanı diye başlayıp, sosyal medya sarhoşu halinde “androidleşme” sürecine girmemiz bu metamorfoz yürüyüşün en belirgin adımıdır sanırım. Ve hatta iyice meydanı bol ve boş bulan sistem, yarattığı sanayinin adını “android” koyacak kadar da yüzsüzleşmiştir.

Son yaşanan pandemi süreci, kapitalizmin tam anlamıyla ipinin pazara çıktığı ve sistemle birlikte insanlığın da nasıl zavallı bir noktaya düştüğünün temâşâ sahnesidir. “Dünya devleri “dediğimiz ülkelerin titrediği, “dünya liderleri” dediklerimizin de soytarı durumuna düştüğü bir süreçteyiz.

BATI’NIN YİTİRDİĞİNİ ASYA BULUYOR

MUSTAFA PALA

Topluca söylemek gerekirse... Sürücüsüz araçlar trafiğe çıktı ve daha az sorun yaratıyorlar, üstelik çevreciler; öğrenciler taktıkları contact lenslerle ders kitaplarına ve tabletlere gereksinim duymadan bir göz kırpmasıyla müfredatın tüm bilgilerine ulaşabilecekler; tuvaletlere koyduğumuz çipler likit biyopsimizi yapabilecek, bir hastalığımız varsa hangi ilacı hangi dozda kullanmamız gerektiğiyle birlikte telefonumuza iletecek; İnternetin yerini “beyin-net” alacak, duygu ve anılar da sosyal medyada paylaşılabilecek; kanser nano-tıbbi malzemelerle tıp literatüründen silinecek, kendi hücrelerimizden böbreğimizi evimizin salonunda 3D yazıcılarla kendimiz üretebileceğiz... Bunlar, fütüristlerin yakın geleceğimize ilişkin öngörülerinden birkaçı. Ama bilimkurgu yazarları ve yönetmenleri, ileri teknolojinin geleceğe etkileri konusunda bu kadar ütopik değil. Onlar gelişmeleri çoğunlukla insanlığın yok oluşa doğru sürüklenişi biçiminde, distopik öngörülerle betimliyorlar.

Kapitalizmin kazandığı bu ivme, toplumun tüketim alışkanlıklarını ve kültürünü yeniden inşa ediyor: Dijitalleşen yaşam, tek kullanımlık nesneler, sınırsız bireysel tercihler, cinsel özgürlük hareketleri... Postmodernizmin sanat ve felsefede bağlamsızlaştırdığı anlamdan böyle bir sosyokültürel yapı biçimleniyor. İletişim araçları arttıkça insan daha çok yalnızlaşıyor. O kadar ki ‘Yalnızlık Bakanlığı’ kurulan İngiltere’de hükümet, “İntiharları Önlemekten Sorumlu Bakan” atıyor! Batı’nın yitirdiğini, Asya ancak kamuculuğa sarılarak koruyabilir ve insanlık için bir umut olabilir.

Halkın doğal afetlerdeki dayanışması, bu sorunun nasıl çözüleceğini gösteriyor; Soma faciasında sedyeye konurken kirlenmesin diye çizmelerini çıkarmak isteyen maden işçileri de gereken umudu yeşertiyor!

Düşünürün bilgi, sanatçının ilham alacağı nokta budur!

BRECHT’İN ŞİİRİ BOŞA DÜŞTÜ

HÜLYA DENİZ ÜNAL

Dünya tekdüze bir yerken, yenidünya insanı teknolojinin gelişmesiyle birlikte kendine yeni eğlenceler buldu. 5G ve yapay zekâ gibi. Bunlar heyecan verici ve daha kazançlılardı, teknoloji üzerinden rekabete girip yeni pazarlara açılma kavgasına ABD, Çin ve Rusya çoktan başladılar. Yapay zekâ insandan zeki hale gelmiş değil, akıl yürütemiyor, bilinçli değil, henüz idrak seviyesinde. Beste ve resim yapabiliyor, tıbbi tanı koyabiliyor, görme, işitme, dokunma duyuları kazanıp araç kullanabiliyor. 5 g teknolojisi ise eşyanın internetten kullanılabilmesini sağlıyor, o eşyada bir çip takılı olması yeterli, siz onu bu teknolojiyle kullandığınızda sistemde görünen çiplerden biri haline dönüşmüş oluyorsunuz. Bertolt Brecht’in ‘tankınız ne güçlü generalim/ siler süpürür ormanı/ yüz insanı ezer geçer/ ama bir kusurcuğu var/ sürecek insan ister” dizeleri de boşa düşmüş oluyor böylece. İnsansız silahlı savaş uçakları, koordinatlarını kendi belirleyip limanlara giriş çıkış yapabilen savaş gemileri, insansız tanklar yakın gelecekte mümkün gözüküyor ancak yaydığı radyasyon nedeniyle vereceği hasarın, insan ırkının ötesine geçip hayvanlar ve bitkilere de verdiği zarar kanıtlanmış durumda.

Postmodernizmle birlikte felsefe ve sanatın insana karşı sorumluluğunu yitirmesi kaçınılmazdı çünkü “ben” öne çıkmış; tüketim, eğlence, internet, hız, cep telefonu gibi şeyler yaşamlara eklenirken bireyci bir anlayış hâkim olmuş, idealimizdeki oklar kendimizi göstermeye başlamıştır. Kovid salgını, düşünce ve yaşantı seçeneklerimizi değiştirerek hepimizi yalnızlaştırdı. Yalnızdık, daha yalnız olduk. İç dünyasında zenginleşip kendine yetebilen, bilinçli insanın ayakta kalmasıyla sonuçlanacak.

David Harvey, “kapitalizmin eleştirisini iyi yapmak onu değiştirme arzusu doğurur” derken çok haklıdır. O sistem zararlı olduğunda yıkıp yerine yenisini koyacak olan da insandır. Umutsuz değilim...

MURAT TUNCEL

Bilim insanlarının kaygılarına katılırken şunu da söylemek isterim ki; bu teknolojik gelişmelerin kullanımını insanlık yararına çevirecek olanlar da çalışkan ve içten özverili bilim insanları olacaklardır. Bu bağlamda, René Dupont’un yıllar önce yazdığı “Uçurumun Kıyısındaki Dünya” adlı yapıtını bilim insanlarının ve hepimizin yeniden ve dikkatlice okumamız gerektiğini de düşünüyorum.

Bugün Yeni Ortaçağ’ın karşısında duracak tek güç odağı sosyalist düşüncenin şu an en güçlü temsilcisi olan Çin. Akıllı politikalarla ekonomisini büyütebildiği ölçüde geliştireceği yeni teknolojilerle insanlığı denetleyen 5G ve (YZ) gibi denetleme araçlarını da belirleme olanağına sahip olacaktır.

Bana göre Kovid-19 süreci insanlık yararına yönetilebilirse, bu süreçten sağlıklı kurtulanlar daha huzurlu bir dünyada yaşayacaklardır.

Sanatçı ve düşünürlerin dün olduğu gibi bugün de, yarın da görevi insanlığa umut taşımak olmalıdır. Hele böylesi zor dönemlerde bu görevlerini daha iyi yapmalıdırlar. Ben bu konuda Sanat ve İnsan yapıtında İrwin Edman’ın, “Sanatın karakteristik bir özelliği de, dünyayı ve hayatı daima yeni ve akla gelmeyen kalıplar içinde göstermesi gerekli,” görüşünü önemsiyor ve bu görüşe katılıyorum.

Sonraki Haber