Sıcak paracılara açılan kapı

İstanbul Finans Merkezi projesi ilerliyor. Türkiye karar vermeli: Finans mı ticaret ülkesi mi olacağız? Finans merkezi olmak, sıcak para vurguncularına ekonominizin kapılarını açmanız demektir.

İstanbul'u küresel bir finans merkezi yapmak için çalışmalar sürüyor. Özal politikaları sonrası dışa açılma dönemi ile başlayan finans merkezi olma hedefi, tam da bir hayale dönüşmüşken İstanbul Ataşehir'de kurulan yapılar bütününün bankalar bölümü hafta başında düzenlenen törenle açıldı. Kamu bankaları başta olmak üzere diğer bankalar da merkezlerini zamanla buraya taşıyacaklar. Bunun yanında finansal piyasalara yönelik diğer düzenleyici denetleyici kurumların da bu merkeze taşınması söz konusu. En tartışmalı ise Merkez Bankası (TCMB). Dünyanın neresine giderseniz gidin merkez bankaları o ülkenin başkentindedir. ABD gibi neoliberalizmin başkentinde bile bu böyle iken bizim TCMB, İstanbul'a taşınacak. Konuyu daha önce Aydınlık'ta işledik. İstanbul Levent esasen Türkiye'nin finans merkezi diyebiliriz. Bütün büyük banka merkezleri orada. Bunun yanında Kapalıçarşı da tarihi anlamda İstanbul'un finans merkezidir. Arap Baharı olarak adlandırılan ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi ile denge bir miktar bozulmuş olsa da, Kapalıçarşı geleneksel anlamda finans merkezi olma konumunu sürdürüyor.

FİNANS MI TİCARET Mİ?

Levent'te Kanyon AVM'nin karşısındaki arazi ise yıllar önce TCMB'nin İstanbul'a taşınması projesi kapsamında boş tutuluyordu. Şimdi o arazinin üzerinde bir cami yükseliyor. Seçimden önce açılışının yapılması bekleniyor. Ataşehir'deki İstanbul Finans Merkezi (İFM) olarak adlandırılan projeye gelirsek. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati önceki akşam TRT'de katıldığı programda merkezin 1 milyon 300 bin metrekarelik bir kullanım alanına sahip olduğunu belirtti.

TRT Haberler Ekonomi Müdürü Hasan Arslan'ın yönettiği programda konuşan Bakan Nebati, İFM'nin günlük 100 bin insanın faaliyette bulunabileceği ayrıca bir yaşam merkezi olduğuna işaret etti. Bakan Nebati şu bilgileri verdi: "Bugün açılışını yaptığımız bu finans merkezine bankalarımız yavaş yavaş taşınmaya başladılar. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıfbank taşınmaya başladı. Bu yılın sonuna kadar yaklaşık 85 bin kişilik bir taşıma işlemi gerçekleşmiş olacak. Önümüzdeki yılın sonunda da 100-103 bin kişilik bir yaşam alan oluşmuş olacak. Burada sadece bankalar değil, finansı oluşturan sigortacılık ve katılım gibi alanlar da İFM'de olacak. Ayrıca burası bir taraftan finans merkezi olurken aynı zamanda ticaretin de merkezi haline dönüşecek. Çünkü İstanbul aynı zamanda ticaretin de merkezi. İFM'de kiralanabilir alanların yüzde 77'si hazır olarak müşterilerin hizmetine sunuldu. Buraya Çinli ICBC ve Uluslararası Finans Kurumu gibi finansal kuruluşlar başvuru yaptı.”

TESLİMİYET POLİTİKALARI MI?

Bakan Nebati'nin aktardığı üzere İFM İstanbul'da ofis açmak isteyen yabancı kurumlar şimdiden hazır. İFM şu haliyle sadece güzel binalardan ve hızlı bir dijital altyapıdan ibaret. Elbette bir şehrin finans merkezi olabilmesi için bu altyapının sağlanması gerekiyor. Almanya Frankfurt'a tarihsel merkeze araçla on dakika uzaklıkta yükselen gökdelenleri ve finans kuruluşlarının logolarını görürsünüz, Birleşik Krallık Londra'da Canary Wharf bölgesine gittiğinizde de benzer bir tablo karşınıza çıkar, Hong Kong, Singapur, New York'taki görkemli yapıları saymıyorum bile. Yani “Bina yapmakla finans merkezi olunmaz.” söylemi her ne kadar muhteviyat itibarıyla doğru olsa da bir şehri finans merkezi yapmak için düzgün altyapısı olan güzel binalardan oluşan bir bölge tesis etmeden de olmuyor. Gerçek anlamda bir küresel finans merkezi olabilmek için ise binadan çok önce yapılması gereken başka işler var. Öncelikle ülkede iş yapma kolaylığını artıracak yasal düzenlemeleri hayata geçirmeniz şart. Küresel finans merkezine sahip ülkelerin mevzuatlarını inceleyip kendi iktisadi sisteminizi buna göre şekillendirmeniz olmazsa olmaz. Finans merkezi olmak demek aynı zamanda sıcak para vurguncularına da ekonominizin kapılarını açmanız demek. Şu haliyle mevcut neoliberal düzen içerisinde köşe başlarını tutmuş finans merkezlerinden biri olmak için 24 Ocak Kararları ve daha sonra 2001 Derviş reformuna benzer bir teslimiyet politikası uygulayacaksınız demektir. Çin'i burada ayrı tutuyoruz çünkü dünyanın fabrikası konumundaki Çin'in dünyanın en büyük tüketim pazarı ABD ve Avrupa ülkeleri ile olan yüksek hacimli ticareti, üretimden gelen gücüyle doğal bir finans merkezi konumuna eriştiriyor.

BİNA YAPMAYALIM DA NE YAPALIM?

Finans merkezi olabilmek için farklı bir yol da izlenebilir. Bugün dünyadaki neoliberal düzen sorgulanır halde. Devlet başkanları “Neden dolar kullanmak zorundayız?” mesajları veriyor. Her ne kadar finansal mimari rezerv paralar üzerine kurulmuş olsa da ticarette ulusal paraların kullanımının artırılması için çalışılıyor. Yine bugün blok zincir teknolojileri ile oluşturulan dijital paralar merkez bankalarının gündeminde. Sanalda akan farklı bir ticaret var. Bildiğimiz dünya değişirken yeni kurulan düzende kuralları belirleyecek yasal altyapının oluşturulmasına öncülük eden ülkeler finans merkezleri konumlarını koruyabilecekler.

Hirbit çalışma modellerinin yaygınlaştığı, bağlanabilirliğin ve mobilitenin esas olduğu günümüz dijital dünyasında finansal teknolojilerin kullanımını yaygınlaştırmak, internet altyapısını kesintisiz ve hızlı kılmak güzel binalar yapmaktan çok daha önemli. Eski finans merkezlerinde binalar ve rezerv paraların akışı ön plandaydı. Yeni finans merkezlerinde ise yenilikçi mobilite sistemleri, ulusal paraların takası, paradan para kazanan değil küresel değer yaratan fonların akış halinde olacağı bir sistem bizleri bekliyor. Kriz Kahini lakaplı ekonomist Nouriel Roubini'nin küresel ekonomide Balkanlaşma uyarısınını (Nouriel Roubini, ABD ile Çin arasındaki yeni bir soğuk savaşın küresel ekonomiyi balkanlaştırma ve Batı'da sancılı stagflasyonu körükleme tehdidi oluşturduğu konusunda uyardı: https://www.youtube.com/watch?v=lD-hWf2n6to ) da dikkate alarak “finansal alanda da bir Balkanizasyonun” oluşabileceğini dikkate alarak bir finans merkezi stratejisi oluşturmak gerekiyor bana kalırsa.

İSTANBUL 120 ÜLKE İÇİNDE 90. SIRADA

Küresel Finans Merkezleri Endeksi (GFCI – 33) Mart 2023 raporuna göre, New York endekste başı çekerken Londra ikinci, Singapur üçüncü ve Hong Kong dördüncü sırada yer aldı. Chicago, Boston ve Seul, Paris ve Şenzen ilk onda yer alan şehirler oldu. Yedi Batı Avrupa merkezi, GFCI 33'te ilk 20'de yer aldı. Doğu Avrupa ve Orta Asya'ya baktığımızda Astana, Prag ve Varşova'nın geride kalmasıyla bölgede liderliği ele aldı. Bölgedeki 16 merkezden 10'u GFCI 33 sıralamasında gerileyerek endeksin son iki sayısındaki eğilimini sürdürdü. Atina, Sofya ve Riga endekste 10 veya daha fazla sıra yükselirken, Moskova ve İstanbul 10 sıradan fazla geriledi. dünya çapında 120 finans merkezi için gelecekteki rekabet gücü ve sıralamalarına ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı araştırmada İstanbul 90. sırada yer alıyor. Ülke puanımız ise 601. Birinci New York'un puanı ise 760. Sıralamada kötü olsa da fark kapanmayacak türden değil. İstanbul FinTech (Finansal teknolojiler) sıralamasında ise 64. sırada.

NELER YAPMALIYIZ?

Çalışmada şöyle bir yorumlara da yer verilmiş:

  • Lüksemburg için düzenleme en önemli avantajlardan biri olmuştur. Yolsuzluk, ayrıcalıklı muamele ve dolandırıcılık mevcut olsa da, yasalar genellikle uygulanır, sabittir ve bir hevesle değişmez. En önemlisi, her iki siyasi parti de her şeyi değiştiren bir yaklaşımdan ziyade ülke olarak ilerlemeye yöneliktir. (Türkiye için ele alırsak her an her şeyin olabildiği ve yasaların duruma göre uygulandığı bir ülke konumundan çıkmalıyız.)
  • Müşteriler büyük ölçüde iyi altyapıya sahip finans merkezleri tarafından çekildiğinden, altyapı kritik faktörlerden biridir. Düşük vergi ve diğer avantajlar, altyapısı zayıf olan yerlerde işe yaramaz.
  • Dublin'de önde gelen finans kurumları, önde gelen teknoloji şirketlerinin yanında yer almaktadır.
  • Yaygın olarak kullanılabilen mükemmel bir geniş banda sahip olmak, tüm müşterilerin hizmetlere erişebilmesini ve tüm özelliklerden yararlanabilmesini sağlar.
  • Vergilendirme adil olmalı ve bir ülkede yapılan yatırım ve risk düzeyi ile orantılı olmalıdır. Çok yüksek vergiler, özellikle bir girişimin ilk yıllarında yenilik ve yatırımı caydıracaktır. (Mesela; girişimleri de etkileyen ek deprem vergisi bir finans merkezi olma düşüncemizin olmadığını esasen ortaya koyuyor.)
  • Şu anda dijital varlıklar/kripto ile ilgili net düzenlemelerin eksikliği var ve sektörün düzgün bir şekilde ilerlemek için buna gerçekten ihtiyacı var. (Türkiye bu alanda çalışmalar yapıyor.)
  • Ortak hukuk, yabancı yargı bölgeleri arayan batılı müşteriler için avantajlar yaratır. (İstanbul Tahkim Merkezi ile bu koşulu sağlamayı başardı diye düşünüyorum.)
  • Düzenlemelerin ve hukukun üstünlüğünün uygulanması, yalnızca bir şehrin hem uluslararası hem de yerel nezdindeki itibarı kadar güçlüdür. (Türkiye'nin mevcut hukuk sistemi ile en çok zorlanacağı alan diyebiliriz.)

KÜRESELLEŞME YAVAŞLIYOR BALKANLAŞMA YARILMA GETİRİYOR

The EconomIst dergisi 2019 yılında “Slowbalization” kapağı ile çıktı. Bu durum küreselleşmenin yavaşlaması anlamına geliyordu. Daha sonra küreselleşmenin son bulduğu yorumları da yapıldı. Ancak henüz bunu destekleyen (DHL Küresel Bağlantılılık Endeksi 2022 sonuçları küreselleşmenin geri vitese geçtiği algısını açıkça çürütüyor: Uluslararası mal ticareti, 2022 ortalarında pandemi öncesi seviyelerin yüzde 10 üzerindeydi. Uluslararası seyahatler 2022'de 2019 seviyelerinin yüzde 37 altında kaldı, ancak 2021'e kıyasla iki kat arttı.) veriler yok. Fakat küreselleşmenin yavaşladığı bir gerçek. Korumacı politikalar, Batı'nın dikte ettiği rejimlere uymayan ülkelerin yaptırımlar altında yaşaması (Akademisyen Kansu Yıldırım Twitter'dan paylaştı. Nicholas Mulder'ın WThe Economic Weapon: The Rise of Sanctions as a Tool of Modern War' kitabına göre; 2015 verilerine dünya nüfusunun üçte biri (özellikle Batı menşeli) bir tür ekonomik yaptırım altındaki ülkelerde yaşıyor.”

IMF uzmanları da Şubat 2023'te kaleme aldıkları “Küresel Finansal Krizden Sonra Küreselleşmenin Yavaşlamaya Dönüşünün Tablosu” başlıklı notta küresel finansal krizden sonra dünyada “yavaşlama” döneminin başladığını ortaya koydular.

İktisatçı Ümit Akçay da, “2000'lerin başına dönebiliriz, yeniden sermaye girişleri olabilir, o sayede karşılaştığımız çoklu kriz dönemini aşabiliriz varsayımına dayanan bir siyaset, dünyada olup biteni ıskalıyor. Bunları daha çok konuşacağız maalesef.” diyerek IMF'nin Nisan 2023'te yayınladığı “Jeoekonomik Parçalanma ve Doğrudan Yabancı Yatırım” çalışmasından bir tablo paylaştı. Tabloda finansal krizden sonra doğrudan yatırımların nasıl zafiyete uğradığı görülüyor. Çalışmada jeopolitik yarılmada doğrudan yabancı yatırımlar açısından gelişen ekonomilerin tehlike altında olduğu belirtiliyor. Buna karşın paranın merkezi olan gelişmiş kapitalist ülkelere yönelişin görüldüğü de not edilmiş.

KILIÇDAROĞLU TEFECİ FAİZİ Mİ VERECEK?

TRT'deki programda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "300 milyar doları Türkiye'ye getireceğiz" söylemide değinen Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, göreve geldiği zamanlarda kendisinin de bir çok defa elçiliklerle yöneticilerle ve genel müdürlerle toplantılar yaptığını ve süreci bildiğini ifade etti. Nebati, Kılıçdaroğlu'nun bir lokantada fon yöneticileriyle görüştüğünü hatırlatarak, "Biliyoruz o konuları. Bir toplantı yapıyor ve sonra da çıkıp diyor ki 'Ben 100 milyar sterlin getireceğim'. Şimdi de '300 milyar dolar getireceğiz' diyor, nasıl gelecek? 300 milyar dolarlık bir fonun gelmesi için çok ama çok özel bir ikramı olması lazım. Bu bunun Türkçesi tefeciliktir, 'size tefeci faizi vereceğim, bana o parayı getirin' demektir. Başka türlü olması mümkün değil." diye konuştu.

Sonraki Haber