‘Şii Hilali’ söylemi gerçek mi?

Birkaç gün önce CNN Türk'te bir tartışmayı izlerken programın şaşırtıcı bir şekilde sözde Şii Hilali konusuna döndüğünü gördüm.

Sunucu, Dr. Eray Güçlüer'i haritaya davet edip ondan "Şii Hilali'ni" açıklamasını istedi. Bu sırada Dr. Mesut Hakkı Caşın araya girerek İran ve Şii Hilali'nin "bütün krizlerin arkasında" olduğunu söyledi. Birkaç dakika sonra, Emekli Albay Coşkun Başbuğ da onlara katılıp, beraber İran'ın sadece Suriye'deki krizin değil, hatta Ortadoğu'daki tüm krizlerin arkasında olduğunu gösteren bir tablo çizmeye başladılar. Hemen, "ben acaba başka bir dünyada mı yaşıyorum diye merak ediyorum" diyerek şaşkınlığını dile getiren İsmet Özçelik işte bu kışkırtıcı ve tehlikeli argümana tepki gösterdi. Özçelik daha sonra Suriye'deki krize İran'ın mı sebep olduğunu, Tahran'ın Irak'ta bir milyon Müslümanı mı öldürdüğünü sordu. " Özçelik şaşkınlıkla altını çizdi: ABD değil miydi!

‘Şii Hilali’ ilk olarak Ürdün Kralı II. Abdullah tarafından ifade edilmiştir. Ürdün kralı, ABD ziyaretinde Washington Post'a bir röportaj vererek, İran'ı hedef alanak sözde Şii Hilali tehlikesine dikkat çekmişti.

Washington'un beğenisini kazanmak istiyorsanız, ABD'ye İran aleyhine konuşmanız gerekiyor... Üstelik, İngiltere'de okuyan ve büyük dedesi Ürdün'ün ilk kralı olan Ürdün kralı herkesten bunu daha iyi biliyordu.

Mevcut kralın büyük dedesi Osmanlı İmparatorluğu'na ihanet eden, ona karşı Arap isyanını ilan eden ve İngilizlerle işbirliği yapan Mekke Şerifi'nin oğludur! Hüseyin bin Ali kendisini "Arap Ülkelerinin Kralı" ilan etse de, annesi İngiliz olan Kral II. Abdullah, İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı müttefiki olan eski Mekke Şerifi'nin ailesinden gelen tek kraliyet ailesi olmaya devam ediyor.

Batı, uzun zamandır dikkatleri İsrail rejiminin zulmünden uzaklaştırmaya çalışıyor. Ya DEAŞ'ı kurup herkesi Müslüman aşırılıkçılığına karşı durmaya çağırıyor ya da İsrail'in nükleer başlıklarından kimsenin bahsetmemesi için İran'ın nükleer silah yapmak istediğini söylüyor!

Bu sefer tuzak sözde "Şii Hilali" gibi görünüyor. Sormamız gereken soru şu: Bölgemizdeki yangının arkasında İran mı var? Yoksa ABD ve onun vasalı İsrail mi? Bu soruların net cevapları var ve siyaset hakkında bilgisi olanlar cevaplayabilir. Ancak şimdi daha önemli bir soru şu: Sözde Şii Hilali gerçekten var mı? Irak'taki Şii partiler arasında bildiğimiz anlaşmazlıkları konuşmaya gerek yok. Bu anlaşmazlıkların her ülkedeki siyasi grupların çıkarlarını korumaya çalıştığını ve hiçbir dış aktörün onları kontrol edemediğini gösterdiğini söylemek yeterlidir.

Burada, İsrail destekli Şii Hilali fikrini reddeden üç olaya bakmak istiyoruz. Gerçekten de emperyalistler bu olaylardan hoşlanmaz.

İran'dan Irak'ın Kürt Bölgesel Yönetimine yardım

2014 yılında, kana susamış DEAŞ'lı teröristlerin Erbil'in kapısına dayandığı ve Mesud Barzani'nin ABD, İngiltere, Fransa, ve Suudilere yönelik yardım talebinin yanıtlanmamasının ardından IKBY'nin eski başkanı, Korgeneral Kasım Süleymani'den yardım istedi.

Mesut Barzani, İran'ın DEAŞ'e karşı Irak Kürt Bölgesel Yönetimine yardım eden ilk ülke olduğunu söylemiş. Korgeneral Süleymani'nin kendisini arayıp ne gibi yardıma ihtiyacı olduğunu sormuş ve ertesi gün sabah İran'dan silahları uçakla gönderdiğini söylemişti. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Tahran'daki temsilcisi Nazım Dabağ, "Kürtler, DEAŞ'e karşı savaşta İran'ın yaptığı yardımı unutmamalı" ve Komutan Kasım Süleymani olmasaydı DEAŞ Bağdat'ı işgal ederdi" demişti.

PJAK terör örgütünün İranlılara karşı vahşetini kim bilmez? Ancak Kürtler teröristlerden ayrıdır. Yardım söz konusu olduğunda, Türkiye gibi her zaman İran ilk sırada yer alır. Sadece Şiiler için değil, Sünni olan Kürtler için de.

Katar'a yardım

2017'de Katar'ın komşuları, Mısır ile birlikte bu ada ile tüm ilişkilerini kesip ve fiilen adanın ablukasını başlattı. Bir ülke ne kadar güçlü ve zengin olursa olsun, ada olmak ve kuşatma altında olmak, düşmanın iradesine boyun eğmekten başka bir seçenek sunmaz. İşte tam bu sırada bölgemizin toprağında derin kökleri olan iki ülkesi olan İran ve Türkiye, kardeşlerine yardıma koştular.

Katar, uzun bir süre İran üzerinden halkına gıda ve ilaç temin edebildi. Kuşatmanın ardından İran'dan gelen yardım adadaki insanların hayatını rahatlattı. Kuşatmadan önce Katar, İran'a karşı düşmanca ilişkilerinde Suudi Arabistan'ı takip ediyordu. Ancak İran, tüm bu temelsiz düşmanlıkları düşünmeden komşusuna yardım elini uzattı ve Türkiye ile birlikte mazlum adayı korudu. "Araplar iyi zamanların dostudur, ancak İranlılar zor anlarda destek olur" denmesi boşuna değildir. İranlılar yine komşularına, bu sefer Sünni Katar'a yardım etmek için oradaydılar.

15 Temmuz darbe gecesi

2016'nın korkunç olaylarını kim unutur? İspanya'dayken darbe olaylarını izlediğimi hala hatırlıyorum. O gece sabaha dek uyanık kaldım ve sadece Türkiye'deki kardeşlerimiz için dua edebildim.

Darbe girişimini kınayan ilk ülke İran, ilk isimlerden biri ise İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif olmuştu. Zarif’in ardından İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Şamhani ve Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, Türkiye ile irtibata geçerek darbe girişimine karşı hükümetin yanında olduklarını bildirmişti. Zarif ayrıca “Türk halkının demokrasiyi ve seçilmiş hükümeti cesurca savunması, bölgede darbelere yer olmadığının ve benzeri teşebbüslerin de başarısızlığa mahkum olduğunun kanıtıdır.” demişti.

İran da Türkiye'nin sözde "Şii Hilali" içinde olduğu için değil, Türkiye İran'ın komşusu ve kardeşi olduğu için Türkiye'nin yanında yer aldı. Düşmanlık ekenlere, çaresizlik biçenlere karşı İran ve Türkiye yan yana durdu.

Eminim ki İran zorda olsa, Türkiye de aynısını yapardı. İki ülke arasındaki dostluk buna iyi bir kanıttır.

Sonraki Haber