‘Şiirin bitişi insanlığın bitişidir’

‘Şiir bitti mi’ tartışmasıyla ilgili konuşan Usta Şair Abdülkadir Paksoy, toplumların şiirden uzaklaşabileceğini ancak şiirin asla yitmeyeceğini söyledi. Paksoy, ‘Vah şiirini yitirenlere. Başımıza ne kötülük geliyorsa zaten onlardan geliyor’ dedi

İnsanın, hayatın ve dünyanın uğradığı büyük değişimler sanatı, edebiyatı doğrudan etkiliyor. İnsanlık 20.yüzyılın sonundan itibaren büyük kırılmalar yaşamaya başladı. Bu süreç günümüzde edebiyatın biçimini ve özünü değiştirdi. Usta ve genç kalemlerle şiirin güncel durumunu ele alıyoruz. Soruşturmaya, eleştirilerinizle, önerilerinizle sizler de katılabilirsiniz.

Sorularımızı yanıtlayan Şair Abdülkadir Paksoy şiirin halktan, halkın da şiirden uzaklaştığını söyledi. Paksoy bundaki en büyük kabahatin şairlerde olduğunu dile getirdi. İlhan Selçuk’un “Türkiye Cumhuriyeti’ni şairler kurdu” sözüne atıf yapan Paksoy, şairlerin toplumu etkileme ve yönlendirme gücüne dikkat çekti. Paksoy, şiirin yedi canlı olduğunu ve bitmeyeceğini vurguladı.

Şair Abdülkadir Paksoy

ŞİİRİN NE OLDUĞUNU ZAMAN BELİRLER

-21. Yüzyılda şiirin yeni bir tanımından söz edilebilir mi?

Hiçbir çağda şiirin tek bir tanımından söz edilemez. Her çağın, toplumsal koşulların etkisiyle farklı şiir anlayışları ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi egemen anlayış, yani yeni bir tanım olmuştur. Ozan olarak bizim yaptığımız iş yaşadığımız dönemin şiirle tanıklığından başka bir şey değildir. Bu nedenle de önceki dönemlerin şiirini kendi yaşadığımız dönemin bakış açısıyla değerlendirip yadsımamamız gerekir. Bugün için gerek dünyada gerekse ülkemizde bütün ozanların hemfikir olacağı bir şiir anlayışına bağlı olarak tek yeni bir tanımdan söz edilemez.

Her ozanın dünya görüşünün, içinde yaşadığı toplumsal koşulların yansıması olan ayrı ayrı birçok şiir tanımından söz edilebilir. Kimilerine göre benim gibi toplumcu ozanların yazdığı şiir, şiir değildir. Öte yandan, yeni ve özgün olma hevesiyle yeni bir divan şiiri yaratır gibi kimselerin bir şey anlamadığı birtakım absürtlükler peşinde koşanların yazdıkları da bana göre şiir değildir. Neyin şiir olup olmadığı, zamanın eleğinden geçtikten sonra ortaya çıkar. Bu bağlamda tek bir şiir tanımı vardır, o da her çağda insana seslenen, kalıcı olan şiirdir…

ŞİİR YEDİ CANLIDIR

-Dönem dönem ortaya atılan bir iddiadır. Şiir bitti mi?

Yanıt: Şiir bitmez. Şiirin bitmesi demek, insanlığın da bitmesi demektir. Kimi insanlar, kimi toplumlar ya da toplumsal çevreler şiirden uzaklaşabilir, daha doğrusu şiirlerini yitirebilirler, ama şiir yitmez. O yedi canlıdır. Öldü, yitti, gitti, bitti denir ama o hiç beklemediğimiz yerlerden çıkar gelir. Vah şiirini yitirenlere. Başımıza ne kötülük geliyorsa zaten onlardan geliyor….

-Şiirin halkla arası nasıl? Geniş kitleler şiirin sesini ne kadar duyuyor?

Yanıt: Hem halk şiirden hem de şiir halktan uzaklaştı. Bu yadsınamaz bir gerçek. Ama kabahatin çoğu bizde, ozanlarda. Hasan Dede’nin dediği gibi:

“Halkı tan eylemek nemiz

Cümle vebal bizdedir.”

-Bir fikir de şu: Şiirin aslında bütün biçimlere etki ettiği, onların içine sızdığı şeklinde. Bu bağlamda şiir ve resim, şiir ve sinema, şiir ve müzik birlikte değerlendiriliyor. Sizce bu doğru mu? Doğruysa bu bağ nasıl oluştu?

Her güzel şeye “şiir gibi” dediğimiz gibi, şiirsel söyleme, şiirsel anlatıya dayanan yapıtların da şiirle ilişkilendirilmesi doğaldır. Bu, şiirin öteki sanat dalları içinde üstünlüğünü gösterir. Şiirin Kıyılarında adlı, şiiri şiirle anlattığım yapıtımda bunu dizeleştirmiştim:

“(…)

Öncüdür şiir

Yitmemek için imgelem ormanında

Ötekiler onun açtığı yoldan gelir” (Şiirin Kıyılarında, Şiir Sanatı)

‘ELEŞTİREL DÜŞÜNENLERİN SAYISI AZALDI’

-Son dönemde şiir kitaplarının satış oranları hayli düşük. Eskiden olduğu gibi dişe dokunur şiir eleştirileri ve polemikleri de yayınlanmıyor. Bunun sebebi nedir?

Şiir kitaplarının satışının düşüklüğünün ilk nedenini üçüncü sorunuza verdiğim yanıtta belirttim. İkinci nedeni de ekonomiktir, yani kitaba para ayıranların artık yok denecek kadar azalmasıdır…

Şiir eleştirisinin azalmasının da birçok nedeni var elbette. En başta, eleştirel düşünenlerin sayısının azalmasıdır. Bunun da en önemli nedeni bence eğitim laiklikten, bilimsellikten uzaklaşmasıdır. Yani eğitimin de şiirini yitirmesidir. Bunu Mayamızda Şiir Var (Şiir/Ozan/Ozanlık Yazıları) kitabımda “Eğitim ve Şiir” başlıklı yazımda anlattım…

CUMHURİYETİ KURANLAR ŞAİRLERDEN ETKİLENDİ

-Şairin toplumda yönlendirici bir gücü vardı. Şair duyarlılığından ve etkisinden hep söz edilir ki bu yüzden geçmişte pek çok şair gazaba uğramıştır. Günümüzde şairin böyle bir gücü kaldı mı?

İlhan Selçuk Ağabeyimizin, “Türkiye Cumhuriyetini şairler kurdu” sözüyle belirttiği gibi, Türkiye Cumhuriyetini kuran ulusal önderler, Namık Kemal, Ziya Paşa, Tevfik’ten, özellikle Tevfik Fikret’ten etkilenmişlerdir. Günümüzde de “Kindar ve dindar nesil”i yetiştirip Türkiye’yi yeniden ortaçağ karanlığına sürüklemeye çalışanlar da en fazla Necip Fazıl’dan etkilenmişlerdir. Zaten kendileri de söylüyor bunu. Bunun karşısında, kör hatta çekilen Cumhuriyet treninin yeniden rayına konulup çağdaş uygarlık yoluna kaldığı yerden devam etmesinin uğraşı içinde olanların da etkilendikleri ozanların başında Nâzım Hikmet gelir.

Ben de kendimi bu yolun yolcusu ozanlardan biri sayarım. Örneğin, Bozkır Gemisi adlı Ankara şiirlerinden oluşan kitabımı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’a göndermiştim (2019). Sayın Yavaş beni aramak inceliğini gösterdi ve kitap için teşekkür edip bir Ankaralı yurttaş olarak bir şey isteyip istemediğimi sordu. Ben de tek isteğimin Atatürk’ün Ankara’sına sahip çıkması olduğunu söyledim. Bu konuşmamızı izleyen günlerde, Atatürk Orman Çiftliğine sahip çıkarak yeni bir yağmalama girişimine engel olduğuna tanıt olduk. Kim demiş şiir ne işe yaramaz diye. Yüz bin kişilik bir mitingle yapılamayacak bir işi yapmış biri gibi duyumsadım kendimi!...

ASIL OLAN OZANIN YAPITIDIR AMA…

-Tarihin doğru tarafında durmak bir mesele. Günümüzde de bu konuda turnusol olabilecek pek çok olay yaşandı. 21. Yüzyılda şair duruşunu nasıl belirlemeli?

Tarihin doğru tarafı, yanlış tarafı gibi bir ifadeyi ilk kez duydum. Bir tarih öğretmeni olarak, benim için pek anlamlı değil bu ifade, ama ozann bir duruşu olmalı elbette. Ozanın duruşunu belirleyen de yaşadığı çağda tanık olduğu olaylar karşısındaki tutumudur. Örneğin, birkaç ay önce ÇEDES adı verilen bir projeyle açıkça laik Türkiye Cumhuriyetine savaş açıldı. Buna karşı da Ozan Ataol Behramoğlu’nun öncülüğünde Sanatçılar Girişimi bir bildiri yayımladı. Ben de bu bildiriyi imzalayan ozanlardan biriyim. İşte bu bir turnusoldür. Ben duruşumu böylece göstermiş oldum. Elbette bu bir ölçü olsa da genelleme yapmak doğru olmaz. Belki benimle aynı düşüncede olan bir ozan, bildiri metnini beğenmeyebilir ya da bildiriyi imzalayanlardan bazılarına duyduğu tepki nedeniyle bildiriyi imzalamayabilir.

Elbette asıl olan ozanın yapıtıdır… Yargıcın yargıçlığı, yani duruşu verdiği hukuksal kararlarla, mimarın mimarlığı mimari yapıtlarıyla, ozanın ozanlığı da şiir yapıtlarıyla belli olur. Bugün iki temmuz 2024. Sivas cankırımının 31. yılı. Bu kıyımın karşısında Sırp uçaklarını yardıma çağıracak kadar acımasızlaşan şairin de bir duruşu var, YaralıTemmuz’u yazan benim de bir duruşum var. Herkesin duruşu kendine. Kimin duruşunun daha onurlu, daha insanca olduğu şimdiden belli ama Tarih Baba yarın daha iyi anlatacak….

Sonraki Haber