Şiir ödülleri çeteleşti

Gülseli İnal, 50'ye yakın şiir kitabı yayımladı fakat hiçbir yarışmaya katılmadı. İnal, “Her ölen şairin ardından ödül oluşturulup, ne olduğu belli olmayan jüriler kurulup, al gülüm ver gülüm oyunları oynanıyor. Büyük bir kirlenme ve çeteleşme var. Ego gösterileri yapılıyor.” dedi.

Gülseli İnal’ın ilk şiiri 1981 yılında Yazko Edebiyat dergisinde yayımlandı. Ardından Varlık, Gösteri, Yazko Edebiyat, Sombahar, Somut ve diğer dergilerde şiir ve denemeleri peş peşe yayımlanmaya başladı. Dolunay adlı eseri Şahin Kaygun tarafından beyazperdeye aktarıldı. 50’ye yakın şiir kitabı bulunan İnal, hiçbir şiir yarışmasına katılmadı.

  • Çok sayıda şiir kitabı yayınlamış bir şairsiniz. Son yayınladığınız Hayalet Yeşeriyor adlı kitabınızı diğerlerinden farklı kılan nedir?

37 yılda sadece 19 şiir kitabım yayınlandı. Dolunay ve Layd Lazarus lirikleri ise inisyatik yazılarımı kuşatıyor. Son şiir kitabım, Hayalet Yeşeriyor üçüncü bilinç boyutunu yani siyasilerin, liderlerin, bireylerin, şimdiye dek gerçekleşmemiş vahşi hayallerini ısrarla, inatla gerçekleştirmek için her yola başvurmalarından doğdu.

Çağımıza uymayan, eski köhne değerleri savunmak, onları diri tutmak, sürekli gündeme getirmek, yeryüzünü paylaşamamak, mazlumu öldürmek, “parataparları” korumak, şiddete başvurmak, toprak savaşları yapmak bana göre “Hayalet Değerleri” temsil ediyor. Hiç durmadan ilkel zihinlerde ve ruhlarda sürekli yeşeren uç veren bütün bunlar, insanlığı felaketlere sürüklüyor.

  • Şiirlerinizde sözcük oyunları, söyleyiş uyumu, klasik şiire özgü formlar değil daha çok imge ve kavram arayışları göze çarpıyor. Mitoloji, kozmik evren, astral dünya vs. gibi çoklarının yabancı olduğu unsurlar öne çıkıyor. Böyle yazarak şiir okuruna vermek istediğiniz nedir?

Küçük yaşlardan bu yana şiir yazıyorum ve okuyucuya bir şey vermek ya da benimsetmek için kalemi elime almadım. Doğamda olan tutku bana şiir yazdırıyor. İlk gençliğimde beni harekete geçiren ruhumu ifade etmeye karar vermiştim. Ben İdea İnnata’cıyım. Yani doğuştan ruhumuzda ve zihnimizde birtakım bilgilerle dünyaya geliyoruz. Geçmiş zamanlardan taşıdığımız arketiplerimiz çok zengin. Ben de ruhumuzda bulunan bilgilerin doğduğu kaynakları araştırmak için; mitoloji, transsöylem, mesmerik bilgiler, mezafizik, efsaneler, masallar, ekinoks çiçekleri, ölüm gibi olguların üzerine düşünüp bol bol kitap karıştırıyorum. Efsaneler her zaman ilgimi çekti ve belki de bizler dünyada olağanüstü bir efsanenin içinde yaşıyor olabiliriz.

ŞAİR OLMAK BAŞKA ŞİİR YAZMAK BAŞKA

  • Bugünkü şiir ortamını nasıl değerlendirirsiniz?

Bin yıllık çok güçlü bir şiir geleneğimiz var. Arka arkaya şiir ekollerini kuşatan çok güçlü bir şiir tradisyonu bu. Şanslıyız. Ancak şair olmak başka bir şey, şiir yazmak çok farklı bir olgu. Ülke insanımız şiiri seviyor ve herkes şiir yazmak istiyor. Günümüz şiirinde yetenekli birkaç kişinin dışında şiir bazılarının elinde oyuncak oldu. Çok fütursuzca şiir cevheriyle oyun oynuyorlar ve şiir de dünyalaştıkça toplumsal çürümeden nasibini alıyor. Şu anda Dünya toplumlarının zihinler çok karışık, sağlam kavramları çoktan yitirildiler, düşünce sistemleri alabora oldu. Hedefler şaştı.

Şiir yazarak ünlü olmak isteyenler çoğunlukta. Şiir yazarak kitap yayınlayarak şöhret, ödül bekleyenler, dünya çapında ünlü olmak isteyenler mi istersiniz, şiiri ego malzemesi yapıp onu bunu asıp kesenler mi istersiniz, yeni bir kişilik kazanmak için şiirin aurasını bozanlar mı istersiniz hepsi edebiyat ortamında fing atıyorlar. Şiir cevherini yağmalayarak sahte ödüller koyarak, saçma kitaplar yayınlayarak, Türkçeye hiçbir katkı sunmadan şiir arenasını çökertmeye çalışıyorlar.

SÖZEL VE GÖRSEL İMGELERİ BİRLİKTE OLUŞTURDULAR

  • Resim eleştirileri de yazıyorsunuz. Sanat alanında bu kadar etkili çok yönlü olmak nasıl bir duygu?

Çok küçük yaşlarda plastik sanat örneklerini inceleyen biri olarak amacım bazı şeyleri paylaşmak. Batı’da 17. yüzyıldan başlayarak şairler hep ressamlarla birlikte yan yana yol aldılar. Bugün Batı’nın büyük ustalarının yaşamlarına baktığımda hepsinin şairlerle birlikte kariyerlerini inşa ettiklerini görürüz. Sözel ve görsel imge yaratıcıları estetik ekolleri birlikte oluşturdular. Bu iki disiplin birbirinden hep beslendi, birlikte doğdu, dünya sanat tarihine birlikte kalıcı eserler bıraktılar. Turner, Blake, Sürrealist’ler, Viyana Okulu, Pre Refaellist’ler, Picasso, Balthus, Batı’daki ressam şair birliğinin birkaç ismi. Konu çok uzun ve zengin. Bizim kültürde ise böyle bir gelenek hiç yok; sadece Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat grubunu ve Halikarnas Balıkcısı Çevat Şakir ve ailesini sayabiliriz.

Şiirsel imge ve resimsel imge bende her zaman birlikte yol aldı. Atatürk Kız Lisesinde okudum. Orta birden başlayarak hemen yanımızda olan Akademi’ye öğle tatillerinde gidip resim atölyelerini dolaşırdım. Atatürk Kız Lisesinden güzel sanatlar akademisine giden tek kızdım. Okul üniformasıyla resim atölyelerini geziyor, ressamları inceliyor, boya kokusunu içime çektikten sonra derslerime dönüyordum. Ayrıca dayım ressamdı ve her gün onu ziyarete giderdim. İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisini kazandığımda hep yine Güzel Sanatlar Akademisi’ndeydim. Ancak bu kez 19 yaşındaydım ve bugün Fantastikler olarak adlandırdığım grubun üyeleriyle arkadaş olmuştum.

HİÇBİRİNİN ŞİİRLE SANATLA İLGİSİ YOK

  • Türkiye’deki sanat ortamını ve sanatçıların şiir ve edebiyatla ilgili birikimini nasıl buluyorsunuz?

Hiçbirinin şiirle yakından uzaktan ilgisi yok. Şimdiye dek Türk resminin ustalarıyla birçok şey paylaştım, sohbetler, arkadaşlıklar, birlikte çalışmalar, birlikte sergi kurma etkinlikleri. En büyük ustaları bile şiirden habersiz gördüm. Oysa Batı ve uzak Doğu kültürlerinde ressamlarla şairler iş birliği halindedirler, dostluk içindedirler ve birbirlerini etkilerler. Picasso’nun çevresi dönemin şairleriyle çevriliydi. Fransız şair Rene Char sergiler düzenliyor ve büyük sanat fuarı etkinlikleri düzenliyordu. Baudelaire, dönemin bütün resim sergilerini günlük gazetelerde kritik ediyor, eleştiriler yazıyordu. İngiliz şair ve ressam Blake; Dante’nin eseri İlahi Komedya’yı resimlemişti. Sayısız örnek var.

ŞİİR ÖDÜLLERİ SAÇMALIK

 Şiir ortamına gelince; şiir ödülleri birer saçmalıktan ibaret. Her ölen şairin ardından şiir ödülü oluşturulup, ne olduğu belli olmayan jüriler kurulup, al gülüm ver gülüm oyunları oynanıyor ve bunu yapanlar sahte bir kimlik kazanmış oluyor. Şiir ortamında sahte kişilikten geçilmiyor. Büyük bir kirlenme, çeteleşme, ego gösterileri gırla gidiyor. Bana kalırsa şiir ödüllerinin hepsinin birden iptal edilmesi gerekiyor. Körler sağırlar birbirlerini ağırlar gibi küçük ve basit oyunları şiir cevheri kaldırmaz. Düzyazıyı arka arkaya şiir formatında yazıp yayınlıyorlar ve “şiir yazdım, ben şairim” diyorlar. Çok tuhaf. Oysa şiirin şairine yüklediği bir hayat tarzı vardır, şiirin talepleri vardır, şiir canlıdır. Hayatın dışına çıkarsanız şiir sizi terk eder. Bu bir sırdır.

  • Çağdaş sanat hakkında derin kuşkular taşıyan insanlar var. Siz günümüzde lanse edilmeye çalışılan çağdaş sanat hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çağdaş sanat ülkemize Bienallerle birlikte 1987’de girdi. Daha doğrusu beklenmeyen bir giriş yaptı. Bu Amerika’nın dünya kültür ortamına saldırısıydı. Kültür Emperyalizminin temsilcileri sanat alanında, ülkelere has ne kadar özellik varsa hepsini yok etmek üzere böyle bir atakta bulundular. Bu hâlâ sürüyor. Türk plastik sanatlar Tarihinin 250 yıllık bir geçmişi var. Batı’da ise plastik sanatların başlangıç tarihi 6. yüzyıl. Çok büyük bir geçmişe sahip oldukları halde Batı ülkeleri de çağdaş sanat denilen saldırıdan nasiplerini aldılar.

KÜLTÜR EMPERYALİSTLERİNİN HEDEFİ

Bizde ise Enstelasyon, Video Art, Kavramsal Sanat çok rağbet gördü. Saçma sapan nesneler sanat eseri adında topluma sunuldu. Kültür Emperyalistlerinin hedefi, ülkelere has sanat yaratısını yok etmek, değersiz kılmak, kafaları karıştırmaktı. 15 asır boyunca sanatçıların kullanıldığı yağlıboya tuvale karşı eylemler bile yapıldı. Tuval öldü sloganları atıldı. Ülkemizde yaşanan bu dış kaynaklı zorbalık birçok galeri tarafından da ne yazık ki uygulanmaya başlandı. Böylece Türk sanat ortamı 30 yıl ertelenmiş oldu. Bu erteleme sırasında Amerikan sanatçıların abuk sabuk eserleri piyasaya sürülerek dünyanın bütün ülkelerinde yüksek fiyatlara pazarlandı. Ve sonuçta ne oldu, gücü olan ayakta kaldı, gücü olmayan elendi gitti. Bugün Güzel Sanatlar Okulundan mezun olan bir sanatçı ne yapacağını bilmez durumda. Çünkü Çağdaş Sanat kavramı çok karışık bir durumu temsil ediyor.

Sonraki Haber