Sınır dışı edilen İran vatandaşı hakkında karar
Din değiştirdiği için ülkesinden ayrıldığını iddia eden İran vatandaşı H.F.P. hakkında sınır dışı etme kararı verildi. Anayasa Mahkemesi kararında din değiştirme nedeniyle H.F.P.'nin ülkesinde gerçek bir riskle karşılaşacağına ilişkin esaslı nedenler bulunmadığı kaydedildi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), sınır dışı edilen İran vatandaşı hakkında dikkat çeken bir karar verdi. Kararın geçmişi şöyle:
İran İslam Cumhuriyeti vatandaşı H.F.P., 18 Şubat 2015 tarihinde yasal yollarla Türkiye'ye gelip 4 Ağustos 2015 tarihinde Çankırı İl Göç İdaresi Müdürlüğü nezdinde uluslararası koruma başvurusunda bulundu. H.F.P. başvuru dilekçesinde ülkesini dinî sebeplerle terk etmek zorunda kaldığını, ailesiyle (kızı) beraber koruma talep ettiğini bildirdi. H.F.P. hem kendi dilinde hem de Türkçe yazarak Göç İdaresine sunduğu aynı tarihli deklarasyonunda İslam dininden Hristiyanlığa geçtiği için ülkesinden ayrıldığını beyan etti.
BİREYSEL BAŞVURU YAPTI
H.F.P.'nin uluslararası koruma talebi ikamet ilini izinsiz terk ettiği gerekçesiyle 10 Nisan 2017 tarihinde geri çekilmiş sayıldı. H.F.P. söz konusu işleminin iptali amacıyla açtığı dava dilekçesinde özetle ikametgahını komşusunun tehdidi nedeniyle terk etmek zorunda kaldığını, ayrıca Müslümanken din değiştirmesi nedeniyle eski eşinden ve toplumdan baskı gördüğünü, can güvenliğinin kalmaması nedeniyle 1999 doğumlu kızını da alarak Türkiye'ye geldiğini iddia etti. Dava, Kastamonu İdare Mahkemesi tarafından reddedildi. İstinaf talebi de reddedilen H.F.P. hakkında Çankırı Valiliği, sınır dışı etme kararı aldı. H.F.P. de daha sonraki süreçte Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu.
AYM’NİN GEREKÇESİ
Başvuruyu inceleyen AYM Birinci Bölümü, yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine karar verdi. Kararın gerekçesinde şöyle denildi:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da yansıyan uluslararası kuruluşların İran'a ilişkin insan hakları raporlarına bakıldığında din değiştirerek Hristiyan olmanın tek başına kötü muameleye maruz kalınması için bir sebep olmadığının değerlendirildiği görülmüştür. Adli ve idari merciler her ne kadar başvurucunun din değiştirerek Hristiyan olduğu yönündeki beyanlarının inandırıcılığı konusunda bir inceleme yapmamış ise de -doğru olduğu varsayılsa dahi- dış dünyaya yansıyan eylemleri ve ülkesindeki kamu makamlarının başvurucuya olumsuz baktığını gösteren bir veri bulunmadığı dikkate alındığında başvurucunun din değiştirmesi nedeniyle ülkesinde gerçek bir riskle karşılaşacağına ilişkin esaslı nedenler bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır."