Sivil Toplumculuk ağında kadın

Sivil Toplum Kuruluşları, STK (Non-Governmental Organisation), yani hükümet dışı kuruluşlar, 12 Eylül faşist darbesinden birkaç yıl sonra Türkiye’de harekete geçtiler. Darbeyi gerçekleştiren “Bizim Oğlanlar” (Our Boys), Türkiye karşıtı faaliyetler için uygun zemini hazırlamıştı.

Toplumsal mücadelenin ayrılmaz parçası olan kadın hareketi, gerçek amaçlarından saptırıldı ve batıda formatlanmış feminizm etkisiyle erkek düşmanlığına indirgendi, devlet düşmanlığına saptırıldı.

Körüklenen nefret, öncelikle dağılmış, bastırılmış solu avladı. Kadın mücadelesini de kendi devletine, kurumlarına, kendi kültürüne, öz benliğine, öz duygularına yabancılaştırdı. Sözde “Barışçılık”, “Savaşa Hayır” sloganlarıyla beslenen bu süreç, kadınlarımızın enerjisini, kadın erkek birlikte yürüttüğü emperyalizm mücadelesinden koparıp, aslında feminizmle perdelenen emperyalist oluşumların içine çekme süreciydi.

On yıllar boyunca analarımız, bir yanda 20 yaşında oğullarını vatani görevlerine uğurlayıp diğer yanda şehit oğullarına ağıtlar yaktılar. HDPKK’ca çocukları kaçırılan analar çaresizce yandılar. Kendilerini STK olarak adlandıran çoğunluk kadın kuruluşları, tam tersi bir rol üstlenerek, PKK terörünü, teröristini değil, vatan savunmasındaki Mehmetçik’in iradesini hedefe koydular.

Sivil Toplum ortaya çıktığından bu yana, Türk milletinin ulusal değerlerine, ordusuna karşı düşmanlık açığa çıkmıştır. Toplumda böylece, “haklar”, “özgürlükler” ve “eşitlik” paravana olarak kullanılmaya başlanmış, dolayısıyla kadınlar kendi varlığının güvencesi olan milli dalı, hatta en köklü çınarını kesmeye yöneltilmiştir.

Savaşlar, saldırılar içinde terörle boğuşan coğrafyada, çoğunluğu emperyalizmin fonlarıyla var olan kökü dışarda besleme oluşumlar, kadınlarımızı bölgemizdeki müslüman devletlerin kadınlarının karşısına da dikmiş, ülkemizde türban tartışmalarıyla kadınlar bölünmeye çalışılmıştır. Kadınlarımızın içine düşürüldüğü karşıtlığın, emperyalizme karşı verdiğimiz mücadelede, bölge ülkelerinin bütünlüğüne ve kadınların birliğine vurduğu darbeyi varın bir düşünün.

Liberal ve bölücü karaktere sahip kuruluşlar kadına şiddeti, baskıyı, kadın ve çocuk istismarını kendi emellerine kalkan edinerek, aslında çürüyen ve çöken ideolojilerini biz kadınların zihinlerine kazımaya çalışmaktadırlar.

“Çocukların Cinsel Özgürlüğü” dedikleri sapkın, çarpık hezeyanların ardında, kanlı gözlerini geleceğimize diken bu saldırıların arkasındaki emperyalizmi görmek göstermek zorundayız.

Dış fonlarla faaliyet gösteren pek çok sözde STK’nın arkasındaki emperyalist sistemin işleri kötü gitmektedir. Örneğin, korona salgınındaki çıkışsızlıkları, hepimizin tanık olduğu açık gerçektir.

‘Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’un çıkarılmış olmasını atılmış önemli bir adım sayıyoruz.

Annelere ve öğretmenlere düşen görev, toplumumuzu zaafa uğratan bu pervasız sinsi projeleri boşa çıkarmak, kendi kültürel ve çağdaş değerlerimizle çocuklarımızı geleceğe en iyi biçimde hazırlayıp yetiştirmek, onları korumaktır.

“Cinsel kimlik” siyasetleriyle kadınları gerçek hak ve fırsat eşitliği mücadelesinden uzaklaştıran, çocukların mutlu ve sağlıklı geleceklerini karartan anlayışlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz.

Hayvan Hakları Yasası’nın bir an önce çıkarılması, sokak hayvanlarımıza daha güvenli yaşama koşullarının sağlanması demektir. İnsanlık dışı hayvan kıyımları sona ermelidir.

Sonraki Haber