Siyasi ve askeri tutsakların mekânı

Halit Payza, Kuşçubaşı Eşrefin Malta’daki Vardela Baraks’taki tutsaklığını, İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin Malta’daki sürgünlüklerini ve büyük kaçışlarını romanlaştırdı.

Halit Payza üretken yazarlarımızdan. Payza, son kitabı Malta’daki Babil Kulesi’nde Enver Paşa’nın sol, Cemal Paşa’nın sağ kolu Kuşçubaşı Eşref, Hayber’de Emir Abdullah’ın yirmi beş bin kişilik hecinsüvarlarına kırk kişiyle karşı koyduktan sonra yaralı olarak tutsak düşer. İngilizler, bu değerli tutsağı Mısır’da Kasr-ül Nil Kışlası’nda üç ay tuttuktan sonra İngiliz savaş gemileri eşliğinde Hidivyal Layn Şirketi’nin Abbasiye vapuruyla Malta’ya sürgüne gönderdi. Malta’nın sürgünleri arasında İngilizlerle çarpışan, Ermeni tehcirine karıştıklarını ileri sürülen, Osmanlı Sadrazamı Damat Ferit Paşa’nın rakip olarak gördüğü İttihatçıları da vardır.

Halit Payza ile bu tarihi olayı romanlaştırdığı kitabını konuştuk.

Birbiri ardına kitaplarınız çıkıyor; bu kez bir roman: Malta’daki Babil Kulesi. Kitabın adından başlamak istiyorum, Malta ile Babil Kulesi arasında nasıl bir ilinti var kitapta?

Aslında kitabın ilk bölümünde, hemen girişte Malta üzerine ayrıntılı bilgi var. Okumayanlar ve okumayacaklar için kısaca anlatayım. Malta’da bulunan tapınakları inşa eden yerliler oraya “Kutsal Ada” dediler. Ada Fenikelilere, Kartacalılara, Romalılara, Bizanslılara, Berberilere, Normanlara, Fransızlara, Almanlara, İspanyollara, İtalyan tacirler tarafından Müslümanlardan alınan özel izinle Kudüs’te şehre gelecek yoksul ve hasta hacı adaylarına yardım etmek için kurulan, Katolik Kilisesi’ne bağlı St. John Şövalyeleri’ne ev sahipliği yaptı.

1564’de şövalyelerin en kıdemli denizcilerinden Mathurin Romegas komutasındaki birlikler Osmanlı sarayının haremağası, İskenderiye ve Kahire valileri, tacirler esir aldı. Kanuni Sultan Süleyman, Piyale Paşa ve Trablusgarp Beylerbeyi Turgut Reis’in önerisiyle Akdeniz’de oldukça stratejik bir konumda bulunan, Osmanlı topraklarına tehdit oluşturan adanın ele geçirilmesini Divan’da kabul etti. Osmanlı donanması Kaptan-ı Derya Piyale Paşa komutasında Akdeniz’e yelken açtı. Rodos’tan sonra Avrupa’ya açılan deniz yolu üzerindeki Malta’yı ele geçirmek için 1565’te kuşattı. Donanmaya Piyale Paşa, kara ordusuna Kızılahmedli Mustafa Paşa komuta ediyordu. Trablusgarp’tan Turgut Reis, Cezayir’den Hasan Paşa kuşatmaya dâhil olacaklardı.

DÖRT AY SÜREN KUŞATMA

Şövalyelerin durumdan nasıl haberleri olur?

 Bu durumdan İstanbul’daki casusları vasıtasıyla haberdar olan Şövalyeleri’nin lideri Jean de Valetta, adanın savunması için İtalya’dan asker toplamaya ve adadaki St. Angelo, St. Michael, St. Elmo kalelerini güçlendirmeye başladı. Kuşatma dört ay boyunca sürdü. Turgut Reis bu kuşatma aşamasındaki çatışmalardan birinde başına isabet eden bir şarapnel parçası sonucu aldığı yarayla öldü. Ne var ki Muhteşem Süleyman, Sicilya’dan gelen kuvvetlerle birleşen şövalyeler karşısında üstünlük elde edemedi. Adaya sonbahar geldiğinde hava koşulları kötüleşti, Kızılahmedli Mustafa Paşa kuşatmayı kaldırmaya ve geri çekilmeye karar verdi. 1798’de adaya Fransızlar geldi. 1800’de İngilizler, Grand Harbour’dan Malta’ya çıktılar. 1814’te imzalanan Paris Anlaşması’yla Malta, İngiliz İmparatorluğu’na katıldı. Malta’nın öyküsü böyle.

BABİL TANRI KAPISI DEMEK

Sırda Babil Kulesi mi vardı?

Akadça Babil, Tanrı Kapısı anlamına geliyor. Eski Ahit’te kargaşaya, karışıklığa denk düşer.  Dünyanın yedi harikasından biri olan asma bahçeleri Babil’dedir. Sümer teolojisine göre Sümerler yer ile gökyüzünü birbirine bağlayan kutsal bir ağaçtan söz edilir. Babil Kulesi bu ağacı simgeler. Babil Kulesi sırayla Tikulti-Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal tarafın yıktırılır.

Babil’in kadim Kralları Nebupolassar, Nebukadnezar yeniden yaptırır. Pers Kralı Xerkes kuleyi tekrar yıktırır. İskender kulenin yeniden onarımına girişir ancak ölünce kulenin onarımı gerçekleştirilemez. Tevrat’ın yaratılışı konu alan “Tekvin” bölümünde Babil Kulesi’nden söz edilir. Sümer yazıtlarında geçen Büyük Tufan sonrası Nuh’un oğulları Sinar’a diğer adıyla Sümer’e gelir, burada kök salmak, gelişmek, yerleşmek için bir şehir ve göklere yükselen anıtsal bir kule yapmak isterler. Mitolojiye göre Tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanlara kızar, dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Bu dil karmaşasının da ontolojik olarak teolojik bir açıklaması var. Orta Çağ boyunca, İbranice Tanrı’nın Cennet’te Adem’le konuştuğu dil olarak kabul edilir. 

SİYASET VE SAVAŞ TUTSAKLARI

Malta ile Babil Kulesi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamak gerekir?

Yeniden kitaba dönmek gerekiyor. Malta’nın yeni öyküsünü İngilizler, adanın sahip olduğu kaleleri ve tahkim edilmiş surlarıyla paylaşım savaşı sonrası belirledi. Winston Churchill, daha başında savaşın geleceğinin Akdeniz’de belirleneceğine inanıyordu. Müstahkem özellikleri nedeniyle İngilizler için Malta, siyaset ve savaş tutsakları için sürekli denetim altında bulunduracakları bir üs konumundaydı. İngilizlerce önemsenen ve tehlikeli bulunanları siyasi ve askeri tutsaklar için iki yer üzerinde duruluyordu: Cebelitarık ve Malta. Churchill için Cebelitarık bir seçenek değildi, Malta’yı istiyordu. Sonunda Başbakan David Lloyd George’un da desteğini almayı başardı. İngiliz donanması Malta’yı askeri üs ve dört tarafı denizlerle çevrili modern hapishane olarak kullanmaya başladı. Vatikan’dan gelen fon ve toplanan yardımlarla Büyük Liman (Grand Harbour) neredeyse yeniden inşa edildi. Yıllar sonra Cenevizliler ve Maltızlar döneminden kalan tarihi Vardela Baraks, siyasi ve askeri tutuklular için hapishane olarak ayrıldı.

AYNI KONUŞAMAYAN TUTSAKLAR

Malta’da farklı ülkelerden, farklı dilleri konuşan tutsaklar vardı. Dilleri birbirine benzemiyorlar, aynı dili konuşamadıkları için de anlaşamıyorlardı. Malta’daki tutsakların konuldukları tutukevleri bir tür Babil Kulesiydi. İngilizler Tanrı rolünü üstlendiler.  Tutsaklar arasında Osmanlılardan kimler vardı?

Yitirdiğimiz değerli bir araştırmacı olan Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri kitabında Malta’ya gönderilen Osmanlıları isim isim sayar. Malta’ya gönderilenler İttihatçılardı. Çoğunluğu mebus, eski nazırdır. 1919 yılı Şubat ayı içinde Bekirağa Bölüğü’ne oradan Malta’ya gönderilenler arasında dört eski vali var: İzmir Valisi Rahmi, Bursa Valisi Rıza Hamit, Sivas Valisi Ahmet ve Diyarbakır Valisi İbrahim Bedrettin Beyler. Valilerden başka altı mebus da tutuklanmıştır: Akdağ Madeni Mebusu Ziya Gökalp, İstanbul Mebuslarından Hüseyin Cahit (Yalçın) ve Karasso, Karasi Mebusu Hüseyin Kadri, Erzurum Mebusu Hüseyin Tosun, Lazistan Mebusu Süleyman Sudi Beyler. Eski Dâhiliye Nazırı İsmail Canbulat, eski Ayan Reisi Hacı Adil, İttihat ve Terakki Partisi eski Umumi kâtibi Mithat Şükrü (Bleda). Ayrıca Beşinci Ordu Komutanları Vehip ve Mahmut Kamil Paşalar, Askeri Sıhhiye Müfettişi Dr. Süleyman Numan Paşa gibi Osmanlı ileri gelenleri.

KUŞÇUBAŞI EŞREF

Kitabınızın alt başlığında Kuşçubaşı Eşref’in adının yanı sıra Malta Sürgünleri diyerek yeni bir gönderme yapıyorsunuz. “Malta’daki Babil Kulesi” romanınız iki ana bölümden oluşuyor. İlkinde ve ağırlıklı olarak Kuşçubaşı Eşref’in Malta’da Vardela Palas’taki üç yıl, üç ay, yedi günün süren tutsaklığı sırasında yaşadığı sıra dışı yaşamı var. Diğerinde İngilizlerin Ermeni Tehciri ve savaş suçluları olarak gördüğü Osmanlı ileri gelenlerinin Malta’da bir başka tutukevindeki tutsaklıkları ve kaçış girişimleri anlatılıyor.

Çok haklısınız. Benim, Kuşçubaşı Eşref Çöl Fedaisi adını taşıyan bir kitabım daha var. Orada, Birinci Dünya Savaşı’na nasıl girdiğimiz, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın Arapların Türkleri nasıl arkadan vurdukları ve bunları önlemek için Kuşçubaşı Eşref’i Ortadoğu bataklığına gönderdiğini, Eşref’in Hayber’de Emir Abdullah’ın yirmi beş bin kişilik hecinsüvarlarına kırk kişiyle karşı koyuşunu, yaralı olarak ele geçirilişini romanlaştırmıştım.

İngilizlerin, bu değerli tutsağı Mısır’da Kasr-ül Nil Kışlası’nda üç aylık bir tutsaklıktan sonra İngiliz savaş gemilerinin gözetiminde Hidivyal Layn Şirketi’nin Abbasiye vapuru ile Malta’ya gönderilişini yazmıştım. Malta’daki Babil Kulesi ilk kitabın bittiği yerden başlıyor. Abbasiye vapuru 18 Nisan 1917 Çarşamba günü Büyük Liman’a yanaşıyor ve Kuşçubaşı’nın Malta’daki tutuklu sürgünlüğü başlıyor.

Kuşçubaşı’nı okumak için ilk kitaptan mı başlamak gerekiyor?

Zamandizinsel olarak okumak isteyen okur ilk kitaptan okumaya başlayabilir. Ama her iki kitap da kahramanı ortak olsa da ayrı ayrı ve sıra gözetilmeksizin okunabilir. Tabi eğer okunmak istenirse, okur varsa.

Sonraki Haber