Soçi Mutabakatı’nın özü: ABD’nin artık Suriye’de yapacağı bir şey yok!

Suriye’deki meşru yönetimi adlandırma konusunda son bir yıl içinde, ‘Zalim Esed yönetimi’nden ‘Rejim’ kod adına geçilmişti. Soçi Mutabakatı bu konuda, ‘Suriye halkının seçtiği Esad yönetimi’ söylemine geçiş sürecini başlatmış bulunuyor.

-‘Artık ABD’ye Suriye’de ekmek yok!’
-‘ABD’nin kullandıkları başta olmak üzere, Suriye sahasındaki bütün piyon terör örgütlerini teslim almak ve silahsızlandırıp terbiye etmek de bizim işimiz (Suriye, Rusya ve Türkiye’nin işi)!’
-Suriye’deki meşru yönetimi adlandırma konusunda son bir yıl içinde, ‘Zalim Esed yönetimi’nden ‘Rejim’ kod adına geçilmişti. Soçi Mutabakatı bu konuda, ‘Suriye halkının seçtiği Esad yönetimi’ söylemine geçiş sürecini başlatmış bulunuyor.

22 Ekim 2019 günü Rusya’nın Soçi kentindeki Putin-Erdoğan doruk görüşmesinden sonra açıklanan "Soçi Mutabakatı"nın özünü bu üç madde oluşturuyor...
Soçi Mutabakatı, öncelikle ABD’nin Suriye sahasındaki varlığını tamamen gereksiz hale getiriyor.
Amerika’ya, "Hadi bakalım, yallah... Sen olmazsan biz bölge ülkeleri aramızdaki sorunları, hem de daha kolay ve kısa sürede çözeriz" diyor...

ABD'NİN SURİYE'DEKİ VARLIK GEREKÇELERİ
ABD’nin Suriye’deki varlığı zaten gereksizdi. Gereksiz olmaktan da öte, büyük bir saldırganlıktı.
Çünkü ABD Suriye’de, Türkiye sınırı boyunca Irak’tan Akdeniz’e uzanan bir bölücü terör koridoru yaratarak, bunun üzerinden Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı bölmek için bulunuyordu.
Onun bu planı ve Suriye’deki varlığı, bölgedeki ve dünyadaki ilerici ve haktan hukuktan yana güçler ve devletler tarafından başından beri meşru kabul edilmedi.
Ama ABD 2010’ların başında kendi gücünün doruğundaydı. Buna karşılık, karşısındaki güçler dağınık ve zayıftı. İşte bu koşullarda Irak’tan sonra Suriye’ye de gelip yerleşti ve bunu bir oldubitti olarak dünyaya dayattı.
Bu dayatmaya boyun eğemeyen ülkeler de oldu. Suriye başta olmak üzere, bölgedeki ve dünyadaki antiemperyalist güçler ABD’nin Irak’tan sonra Suriye’ye de yerleşmesine hep karşı çıktılar.
Ama ABD, karşı güçlerin dağınıklığı ve zayıflığı koşullarında, bölge ülkeleri arasındaki çelişmelerden de yararlanarak, Suriye’nin kuzeyine yerleşmesini, dünyanın büyük bir bölümüne fiili bir durum olarak kabul ettirdi.
2012’den başlayarak bölgede ve Dünyada durum değişmeye; Amerika’nın Suriye ve Ortadoğu’daki varlığına karşı hoşnutsuzluk ve karşıtlık gittikçe büyümeye başladı.
ABD Suriye’ye girerken de, Irak ve Afganistan’ı işgal ederken öne sürdüğü gerekçeyi öne sürmüştü. Bir BOP tezi olan bu gerekçe, "bölgeyi diktatörlüklerden kurtarmak ve demokrasiye kavuşturmak"tı.
2012’den sonra bölgede ve dünyada ABD ve BOP karşıtı cephe büyüyünce, Suriye’deki bölücü varlığının gerekçesini bu kez, "IŞİD tehlikesi", "Bölgede İran tarafından bozulmak istenen istikrarı koruma", "Suriye’de Kürtlerin güvenceli bir statüye kavuşturulması" iddialarına dayandırmaya başladı.
Obama yönetimi tarafından geliştirilen bu gerekçeler, aslında BOP’un bir parçası olan Suriye’nin kuzeyinde "İkinci İsrail için koridor oluşturma" planını meşrulaştırma gerekçeleriydi.

ABD'NİN ORTADOĞU'DA BATAĞA SAPLANMASI
Ama BOP’un bir parçası olan bu plan, a) Suriye’nin kararlı direnişi, b) 2010’dan sonra Rusya’nın sahaya inmesi, c) 2012’den sonra Tayyip Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığından adım adımı uzaklaşması üzerine, daha 2013 yılında çıkmaza girdi.
Türkiye’nin Ağustos 2016’daki koridoru yaran Fırat Kalkanı harekâtından sonra, ABD’nin çıkmazı, tam anlamıyla batağa dönüştü.
Bölge ve Dünya çapındaki aynı yıl içinde devreye giren, a) Türkiye’de FETÖ Gladyosunun ezilmesi, b) Çin’in Ortadoğu’da aktif pozisyonlar almaya başlaması, d) Astana sürecinin başlaması gibi etkenler ise, ABD’nin saplandığı batağı iyice derinleştirdi.

ABD'NİN BATAĞA SAPLANMASININ ABD İÇİNDE YARATTIĞI ÇATLAK
ABD’nin Suriye’de ve Afganistan’da tam anlamıyla batağa saplanması, ABD egemen sınıfı ve devleti içinde büyük bir çatlamaya yol açtı.
Trump’ı destekleyen bir kesim, ABD’nin Ortadoğu’da saplandığı bataktan, Vietnam yenilgisi benzeri bir hezimet ve kovulma ile çıkması yerine; "şerefli" bir geri çekilme ile kendisinin çıkmasının ABD için daha hayırlı olacağını savunmaya başladı. Kendi isteğiyle geri çekiliyormuş görüntüsü verirse, "büyüklük" ABD’de kalırdı.
Trump’ı sahneye süren ve daha çok ABD sanayi tekellerinden oluşan ABD egemen sınıf kesimi, ABD’nin dünyanın tek efendisi olma uğruna yaptığı büyük askeri harcamaların, ABD’nin teknolojik ve ekonomik rekabet gücünü zayıflattığı gerçeğini saptamışlardı. Bu harcamalara en başta BOP savaşları için harcananlar dâhildi.
Bu kesim bu gerçekten hareketle, ABD’nin bir süre, bugün elde tuttuğu mevzileri korumakla yetinme çizgisine çekilmesini; gücünü ve dikkatini esas olarak iç sorunların çözümüne yoğunlaştırmasını istiyordu. Trump’ın, "Irak çöllerine 8 trilyon dolar gömdük, ama bugün Ortadoğu’da 17 yıl öncekinden daha kötü durumdayız" dediği Ortadoğu’dan askerlerini çekmesini savunuyordu.
Son Başkanlık seçimlerinde Trump’ın karşısına Hillary Clinton’la çıkan Neocon savaşçı kanat ise, ABD’nin bataktan, Ortadoğu’da savaşı İsrail’in de desteği ile daha da tırmandırarak; gerekirse bir dünya savaşı boyutuna vardırmaya kadar büyüterek çıkmasını savunuyordu. Pentagon, CIA, finans ve enerji sektöründe egemen olan bu kanat, seçimi Trump kazanmasına rağmen, ABD devlet yönetimi içindeki ağırlıklarını hala koruyorlar.

BARIŞ PINARI HAREKATI TRUMP'A, BİR YIL ÖNCE AÇIKLADIĞI ÇEKİLME PLANINI UYGULAMA FIRSATI DA SUNDU
Barış Pınarları Harekâtı, aynı zamanda Trump kanadına, 1 yıl önce Suriye’den çekilmeyi açıkladıkları kararı uygulamak için bir fırsat da sunmuş oldu.
Gerçi ABD’nin Suriye’yi Türk ordusunun harekâtı karşısında terk etmesi hiç de "şerefli bir geri çekilme" görüntüsü vermedi. Ama Trump da, Neocon savaşçı rakiplerine karşı bu fırsatı kaçırmak istemedi. Çünkü Türkiye’nin karşısına askeri güçle çıkma cesaretini Neocon’lar da gösteremediler.
Pentagon ve CIA’nın şahinleri Trump’tan farklı olarak, "teslimiyet" diye niteledikleri Trump fırsatçılığı yerine, Kongre’deki taraftarlarını harekete geçirerek, BPH’na, sert yaptırımlar ve Tayyip Erdoğan’a kişisel şantajlarla "dişe diş" yanıt verilmesini savundular ve hala savunuyorlar.

ABD'NİN ÇEKİLİRKEN GERİDE BIRAKTIĞI SORUNLAR
Trump’ın ABD’yi Suriye’den çekip, PKK/PYD, IŞİD (DAEŞ) başta olmak üzere Suriye sahasında kullandığı piyonları terk ederken, aynı zamanda, Astana müttefikleri Rusya ve Türkiye ile Suriye’nin önüne şu sorunları bırakıp gidiyor:
1-)ABD, boşalttığı Suriye topraklarında Şam yönetiminin yeniden egemen olmasına Tayyip Erdoğan yönetiminin karşı çıkmasını kışkırtmaktadır. Türkiye, bu oyuna gelmemek için, Rusya ve İran gibi Astana müttefikleri ile işbirliğini sağlamlaştırmak durumundadır.
2-) Yine Astana müttefikleri ile Türkiye ve Türkiye ile Suriye arasında, PKK-PYD, IŞİD başta olmak üzere, Suriye sahasındaki bütün piyonların silahsızlandırılıp teslim alınması konusunda da anlaşmazlıklar vardı. Barış Pınarları Harekatı karşısında ABD çekilince, Türkiye, Rusya, İran ve Suriye ile anlaşmazlıklarını çözme sorunuyla yüz yüze gelmiştir.
Suriye- Rusya cephesi ile Türkiye arasında PKK/PYD’nin teslim alınıp silahsızlandırılması konusunda var olan güvensizlik ve endişelerin giderilmesi gerekiyor.
Suriye-Rusya-İran cephesi ile Tayyip Erdoğan yönetimi arasında, IŞİD yanında, İdlip’teki hem ABD hem de Tayyip Erdoğan yönetimi desteğindeki El Nusra, HTŞ gibi piyon örgütlerin tasfiyesi konusunda da görüş ayrılıkları, güvensizlikler ve endişeler vardı. Artık bunların aşılması da gündemdedir.
3-) Tayyip Erdoğan yönetiminin Suriye toprakları üzerinde Suriye devleti denetimi dışında "Güvenli Bölge" oluşturmaya yönelik uygulamaları da, Suriye-Rusya-İran ile Türkiye arasında başka bir sorunu oluşturuyor. Bu sorunu çözmek, öncelikle Türkiye’nin önündedir.

SOÇİ BOP'TAN KALAN SORUNLARI KÖKTEN ÇÖZME KAPISINI AÇIYOR
Soçi mutabakatı bu üç önemli sorunu da çözmüş bulunuyor.
1-) Soçi Mutabakatı, piyon terör örgütlerini birbirlerine karşı kullanma güvensizliğini ve bunların tasfiyesi konusundaki görüş ayrılıklarını, geçmişte denenmiş ve başarıya ulaşmış "Adana Mutabakatı" temelinde giderme yöntemini benimseyerek, bu sorunu kökten çözme yönünde büyük bir adım atmış bulunuyor.
2-) Soçi Mutabakatı ile, Tayyip Erdoğan yönetiminin ABD ile mutabakat içinde kurmayı öngördüğü "PKK/PYD’den arındırılmış, mültecilerin yerleştirileceği ve Suriye devleti denetimi dışında olan Güvenli Bölge" projesi iptal ediliyor. Bunun yerine, ABD ve piyonlarından boşaltılacak alanların, Türkiye-Rusya ortak devriyeleri denetiminde ve Suriye ordusunun girmesine kapalı olmayan bir güvenlikli bölgeler haline getirilmesi öngörülüyor.
Kısacası, Suriye topraklarını sonunda Suriye’ye bırakmada, Rusya’nın garantörlüğünde ve Türkiye’nin katılımı ile gerçekleşecek bir "geçiş planı" benimsenmiş bulunuyor.
3-) Bu "geçiş planı"nı aynı zamanda, Suriye yönetimi ile doğrudan anlaşmanın ve ilişkiye girmenin planı olarak da okumak mümkündür.

SÜREÇ OLUMLU
Sonuçta, 8 yıllık BOP hasarı ve kaybından sonra, BOP planı olan "Emevi Camiinde düşmanlık namazı kılma" konumundan, Vatan Partisi planı olan "Emevi ve Sultanahmet Camilerinde dostluk namazı kılma" konumuna geçme süreci başlamış oluyor.
Son 1 yıl içinde, Beşar Esat’ın BOP kod adı olan "Esed"den, "Rejim" kod adına geçilmişti. Şimdi "Rejim" kod adından tekrar "Sayın Esat" resmi adına ve "komşumuz Suriye" söylemine geçiş sürecine girmiş bulunuyoruz. Kuşkusuz bu süreç de, zikzaklı, gel-gitli olarak işleyecektir. Ama işleyecektir.
Şimdilik, zararın neresinden dönülse kardır diyelim ve bu başarıda katkısı olanları kutlayalım.

Sonraki Haber