Solun liberalizmle sakatlanması

Ali Şahin,solun antiemperyalizm kavramında bulanıklık olduğunu söylüyor.Şahin’e göre bunun sebebi Batı’dan empoze edilen ideolojik karmaşa...Bu sürecin sonunda emperyalizmin piyonu PKK’nın peşine takılan sol, antiemperyalizmden koptu.Kemalist devrimden kopanlar kendini emperyalizmin kucağında buldu.

12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin ardından sol hızla ideolojik ve örgütsel beslenme kaynaklarından koptu. Sol Kemalist devrimin birikiminden koptukça emperyalist politikaların sözcüsü oldu.
Dr. Ali Şahin “Solun Büyük yol Ayrımı” kitabında çok sayıda yeni belge kullanarak özgün yorumlar üretiyor. İlk gün Şahin’in bilgiyi toplama ve tasnif etme yönteminin üzerinde durduk. Dün de sosyalistlerin, beslendikleri Türk devrimine büyüteç tutarak geleneğin kodlarını çözmeye çalıştık. Bugün ise ayrışmalara yol açan temel tartışma konularını irdeliyoruz.

Solu zehirleyen liberal virüs bünyeye nasıl girdi?
Bu konunun iki yönü var. Birincisi bir anlamda “samimi” olarak hatalı olan çizgi ele alınırsa; bunlar dünya Marksizm’in teorik birikimini değişmez, daha çok 19. yüzyılın teorik düzeyinde ele alarak “saf” bir Marksist teori geliştirdiler. Bu Marksist şablona uymayan her türlü toplumsal hareket, düşünce pratik vs., otomatik olarak Marksizm dışı ilan edildi. Sokak tabiriyle ifade edersek “herkes kendi işine baksın” denildi. Foucault, post yapısalcılık vs., gibi esası ideolojik- siyasal alan olan, fakat kendisini özellikle edebiyat ve sanat alanında gizleyen” “postmodernizm” gibi akımlar sola egemen oldu. Troçkistler bu akım içinde en “masumu” olarak tarihe geçtiler. Çünkü pratikten beslenmiyorlardı. 20. yüzyılın devrimci toplumsal hareketleri ise tersi yönde bir gelişim göstermişti. 60’ların sonuna tortu olarak kalan bu fikirler ikinci akımın “yıkıcı” etkisine önemli bir zemin hazırladı. Belli noktalarda Sovyetlerin sosyalizmden geri dönüşü, dünyada 3. Dünyacılığa karşı bir cephe oluşturulması da neoliberalizmin sola karşı kullanacağı fikirsel cephaneliği oldukça güçlendirdi.

HAFIZASIZLIK ORTAMI
Bilimsel sosyalist teorinin 19. ve 20. yüzyıl pratikleriyle Lenin ve Mao Zedung’un teorik katkılarıyla zenginleşen teorik birikimine karşı, birbirinin payandası diyebileceğimiz “sapma” akımlar neoliberalizmin “öncülüğünde” cepheye sürüldü. Bu akımın etkileri belli manevralarla somut ifadesini buldu. Öncelikli hedef olarak ideolojik anlamda bir “hafızasızlık” ortamı yaratıldı. “Emperyalist teori”ler ulus devlet düşüncesinin ortadan kaldırılmasına dönüktü. Bu noktada savaştığı cepheyi değiştiren bir solla karşı karşıyayız. “Ulus devlet”e karşı konumlanabilecek bir sol hareketin bu hedefin önünde ayak bağı olmaması elzemdi. Hatta ayak bağının da ötesinde ulus devletin çözülüşünü hızlandıracak düşünsel siyasal malzemenin oluşturulmasında bu “yeni sol” aktif bir rol almalıydı.

ÖNCE KARMAŞA SONRA BOŞLUĞU DOLDURMA

“Hafızasızlık” nasıl güçlendi?
Türkiye’de “hafızasızlık harekâtı” toplumda düşünce üreten ama aynı zamanda geçmişte sol ya da 68 hareketi içinde yer almış belli “Marksizm dönekleri” eliyle güçlendirildi. “Tarih dışılık” etkili bir biçimde “yukarı”dan aşağı pompalandı. Buna belli “sabık liberal” denilebilecek yazarların ve liberal “Birikim Dergisi” gibi ögelerin de eklenmesiyle bu hareket büyük ölçüde “başarılı!” adımlar attı. Hafızasızlıktan kastım önce bilimsel sosyalizmin temelleri konusunda yaratılan bir “karmaşa” ve bu karmaşa ortamında oluşturulan boşluğun her türlü emperyalist teorik malzemeyle doldurulması süreciydi. Ne idi bunlar? 1- Teorik düzlemde Marksizm’in 20. yüzyılda ulusal kurtuluş savaşlarıyla birlikte oluşan Lenin, Stalin ve Mao Zedung tarafından zenginleştirilen teorik birikiminin reddi. Hatta hatırlanacak olursa bu birikimi savunanlar 90’lı yıllarda bütün dünyada “Marksizmin muhafazakârları” diye alaya alındılar. 2- Dolayısıyla antiemperyalizmin sol ya da sosyalist fikirlerin iktidara gelmesinde birincil olduğu yönündeki stratejik taktik adımların toptan reddiyesi. İşçi sınıfı öncülüğünde daha çok “milli demokratik devrim” olarak ifadesini bulan yönelimin “aşamacılık”, “özgücülük” gibi nitelemelerle itibarsızlaştırılmaya çalışılması. MDD’nin, Kemalist Devrimin tamamlanması yönündeki teorik açılımının “antimarksist” ilan edilmesi. Bunun sol içine adeta bir virüs gibi yayılan yansıması; “ antikapitalist olmadan antiemperyalist olunamaz” siyasetiydi. Günümüzde bizim gibi ülkelere has devrimci aşamalı devrimleri ret, aslında çok da maddi temeli olmayan sosyalist devrim- milli demokratik devrim çizgilerinin ayrımını yapay bir biçimde öne çıkarmaktı.

İDEOLOJİK MUHASEBE DÖNEMLERİ

Çalışmanızı hazırlarken solun kitlesellikten uzaklaşmasının sebeplerine yönelik çıkarımlarınız oldu mu?
Çalışmanın özellikle görüşmeler bölümünde bu konu görüşmecilerin önemli bir kısmı tarafından oldukça doyurucu bir biçimde açıklandı. Bunlar hem özeleştirel açıklamalardı, hem de günümüz gençlerine önemli dersleri içeriyordu. Konunun benim çalışmadaki yoğunlaşma odak noktam ise; kitleselliğin yitirilişinde fikirsel etmenler nelerdi? Yalnızca pratik etkenler mi, yoksa teori ve siyasetler daha mı etkiliydi? Elbette 12 Mart Darbesinin çok şiddetli olması, sola adeta bir balyoz etkisi yapması önemli etmenlerden biriydi. Bir de tabi bu şiddette “Atatürkçülük” de bir kılıf olarak kullanıldı. Bu, meselenin bir yanıydı. Ancak daha önemlisi ve “yıkıcı” olan ikinci etkiydi. 1960’ların özgürlük ortamında kendisini Atatürk devrimlerini tamamlamak olarak konumlandıran sol akımların önemli bir bölümü 70’lerle birlikte bu hedeften koptu. Bunda hedeflenen devrimin nesnel koşullarının olgunlaşmamış olması başka ideolojik arayışlara yöneltti. Tabi Sayın Perinçek’in deyimiyle “yığınakta yapılan hata”, hatalar zincirini tetikledi. Özellikle 1971 ve 1974 arası hapishaneler dönemini sol akımların ideolojik muhasebe dönemi olarak düşünmek gerekir. Bazı gruplar bu dönemde hem tarihsel değerlendirmelerini netleştirdi, hem de diğer gruplarla aralarındaki ideolojik ayrımlar her konuda daha da kristalleşti. Solun halk kitleleri içindeki meşruiyetinde cumhuriyete, ulusal değer ve simgelere olan yakınlığı ya da uzaklığı kitlelerden kopuşu ya da uzaklaşmayı beraberinde getirdi. Kopuşu hızlananların ya da tamamen sönümlenen gruplara baktığımızda çok çarpıcı biçimde devrimleri ve Cumhuriyet değerlerini toptan ya da kısmen reddeden grupların olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Bu bakımdan bu dönemden sol adına bir ders çıkarılacaksa Türk devriminin düşünsel pratik mirasının sosyalist bir gelecek yaratmada en belirleyici faktör olduğudur. Bunların arasına keskin ayrımlar koyulamayacağı ve bir bütünsellik içinde bu mirasın benimsenmesi gerektiğidir.

74 ÖNCESİ VE SONRASI

İncelediğiniz dönemde antiemperyalizm ne kadar etkili. Solun bir kısmı gelişmeleri okurken neden antiemperyalizmden vazgeçti?
Dönemleri “keskin” bir biçimde ayırmak gerekirse 1974 öncesi ve sonrası olarak belirlemek yerinde olacaktır.1974 öncesindeki Türk Devrimi değerlendirmeleri genel olarak Kemalist fikirlere oldukça yakın değerlendirmelerdir. 68 hareketinin ulusal kurtuluşçu, antiemperyalist karakterinin izleri sürdürülmekte, bunlar 12 Mart mahkeme savunmalarına yansımaktadır. Bunlar içinde yalnızca İbrahim Kaypakkaya(TKP-ML) akımı ile THKP-C kökenli Kurtuluş akımı Türk Devrimi’nden köklü bir kopuş yaşayacaktır. Bunlara belli ölçülerde THKO geleneğini reddeden TDKP( Türkiye Devrimci Komünist Partisi, sonrasında Emek Partisi)’yi de eklemek gerekir. Bu tespitler kitabımın bu gruplarla ilgili özel bölümlerinde belli ölçülerde açıklanmıştır. Ancak sosyalist akımların bazı genel sonuçlarda çalıştığım dönem aralığında birbiriyle benzeşen yanları da şöyle özetlenebilir:
“Cumhuriyetin kuruluşuna önderlik eden Türk hâkim sınıfları Jön-Türkler’den kalan burjuva demokratik devrim birikimini devralmışlardır. İttihat ve Terakki döneminin kapitalistleşme yönünde attığı adımlar Cumhuriyet Türkiyesine kopuş olmaksızın aktarılmıştır.
Türk Devrimi, ulusal kurtuluş mücadelesine dayanan yarım kalmış bir burjuva devrimidir. Birinci Dünya savaşı sonrasında paylaşılma tehdidiyle karşı karşıya kalan ülke, Osmanlı’dan kalan aydın, asker ve tüccar ittifakına dayanan küçük burjuva sınıfının halkı yanına alarak gerçekleştirdiği antiemperyalist bir devrime sahne olmuştu. Feodal ağalar büyük ölçüde bu devrimin ittifak gücüdür. Nitekim devrimden sonra toprak ağalarının mülkiyet ilişkilerine dokunulmamış, toprak reformu yapılmamıştır. Devrim özellikle siyasal bağımsızlığın kazanıldığı, saltanat ve hilafetin kaldırıldığı dönemde devrimci ve dönüştürücüdür. Toplumun değişmesine dönük adımlar atmış ve bu, belli ölçülerde Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası toplumsal devrimler döneminde de sürdürülmüştür. Ancak özellikle Lozan Barış Antlaşması sonrasında Osmanlı’dan artakalan toplumsal düzenin değişmesi konusunda tutuk davranılmıştır. İşçi hakları ve toplumsal hürriyetlerle ilgili gerekli adımlar atılmazken bu hareketleri baskı altına alan yasalar çıkarılmıştır. Yeniden emperyalizmle siyasal ve ekonomik işbirliğinin yolları aranmış, İzmir İktisat Kongresi bu işbirliğinin somut adımı olarak gündeme gelmiştir. Süreç hiç de -dönem komünistlerinin beklentilerinin aksine- sosyalist bir yönde ilerlememiştir. 1920’lerin komünistleri önce Kemalistleri desteklemişler daha sonra onların kapitalistleşme yönündeki adımları sonucu onları eleştirmeye başlamışlardır. Emperyalizme bağımlılık ve devrimin kireçlenme dönemi 1930’lar sonrasında hızlanarak sürmüş, çok parti iktidarlarıyla geri dönüş süreci tamamlanmış, ülke emperyalizme bağımlı bir kapitalist sisteme kavuşmuştur. Kemalistler, Kürt sorununda genel olarak milliyetçi-şoven bir tutum sergilemişlerdir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk döneminde pragmatik ihtiyaçlardan dolayı kardeşlik politikası izlenmiş, bu, devlet belgelerine geçmiştir. Ancak Cumhuriyet sonrasında gerçekleşen Kürt İsyanları “emperyalizm işbirlikçisi” olduğu bahane edilerek ezilmiştir. İsyanlar esas olarak ezilen bir ulusun özgürlük mücadeleleridir. 1930’larla birlikte Kürtlere karşı asimilasyon ve sürgün politikası izlenmiş, bu sorun 1970’lere taşınmıştır. Kemalist ilkeler ve Altı Ok yeni kurulan sistemi idame ettirecek kurallar ve ilkeler bütünüdür. Halkın çıkarlarından çok hâkim sınıfların çıkarlarına dönük bir sistemi tesis etmeye dönük adımlardır.”

AYDINLIK HAREKETİNİN ARAŞTIRMALARA KATKISI
Sosyalistlerin bu genel bakış açılarının yanında elbette kendi özgünlüklerini öne çıkaran tespitleri de vardı. Bu gruplar içinde elbette Kemalizm’e “olumlu” bakış açısının en tutarlı temsilcisi ve dönemin Kemalizm araştırmalarına en ciddi katkıları yapan akım olarak Aydınlık hareketinin hakkı teslim edilmelidir. Diğer gruplar genel olarak en “sol”dan en “sağ”a doğru köklü bir kopuş yaşamışlardır. 1980’lerle başlayan “neoliberal” süreç bu kopuşu daha somut ideolojik etkilenişlere dönüştürmüştür.

ANTİEMPERYALİZMDE İDEOLOJİK KARMAŞA
Antiemperyalizm konusunda biraz önce bahsettiğim 1980’ler sonrasında Batı’dan empoze edilen ideolojik karmaşa belirleyici oldu. Buna elbette PKK’nın bir emperyalist proje olarak 1980’ler boyunca fiili olarak güçlendirilmesi, zaten var olan zemini antiemperyalizm aleyhine güçlendirdi. ABD, başta Sovyetler Birliği olmak üzere, ulus devletleri çözmeye dönük,”böl parçala yönet” siyasetinde etnik ögeleri öne çıkarmak ve karşısında oluşabilecek antiemperyalist hareketleri engellemek noktasında PKK gibi bir “fırsat”ı değerlendirmeden edemezdi. Solda 1970’lerde başlayan dönüşüme PKK’nın önce ülkenin doğusunda başlayan etkinliği yalnızca fiili etkiyle sınırlı kalmadı. Solda “güce tapma” olarak tarif edilen etkenler ideolojik konumlanmalara da doğrudan yansıdı. Pek çok grup 90’larda esas siyasi yönünü PKK’nın konumlanmasına göre belirledi. Bu noktada PKK’nın emperyalizmin stratejik piyonu rolü pekiştikçe sosyalistlerin çok önemli bir bölümü antiemperyalizmden koptu. Hatta bunun teorik kılıfı da çeşitli aydınlar yoluyla hazırlandı. Örneğin İsmail Beşikçi tarafından sıkça dillendirilen “sömürge teorisi”. Buna göre “Kürdistan Türkiye’nin sömürgesi olduğundan “Kürdistan’ı kurmanın yolunda öncelikli hedef olarak Türk ulus devleti vardı. Bu öncelikli hedefi nihayete erdirmek için onun dışında kalan bütün devletlerle siyasi ve askeri olarak birleşmek meşruydu. Bunlar günümüze kadar sosyalizm adına belli gruplar tarafından savunula geldi.

DÖNEMİN TANIKLARI ANLATTI

Hangi canlı tanıklarla görüştünüz?
Aydınlık Hareketini temsilen; Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Vatan Partisi yöneticisi Ferit İlsever, THKP-C kurucularından ve dönemin Halkın Yolu liderlerinden Kamil Dede, Kurtuluş Hareketi liderlerinden Mahir Sayın, TİP liderlerinden Metin Çulhaoğlu, 1968 döneminin gençlik önderlerinden, Bozkurt Nuhoğlu ve Mehmet Atay, TSİP Genel Başkanı Turgut Koçak, dönemin TKP-ML TİKKO kurucularından Arslan Kılıç, Ali Mercan, dönemin THKO ve TDKP liderlerinden Aydın Çubukçu, Gökalp Eren, Ertan Günçiner ve son olarak da görüşmeyi yaptığımda hayatta olan (ailesine baş sağlığı diliyorum) Sayın Rasih Nuri İleri. Sanırım o dönemde Türkiye sosyalist hareketinin en önemli yaşayan simalarının başında gelen Rasih beyle vefatından önce yapılan en uzun süreli görüşmeydi.
Bu çalışma bir yakın tarih çalışması olarak planlanmıştı. Çalışmaya rengini veren, 1970’lerle birlikte oluşan sosyalist akımların Türk Devrimi algısında yaşadığı dönüşümdü. Bu dönüşüm 1980’ler sonrasında daha çarpıcı olarak görüldüğünden, yapılacak bir sözlü tarih çalışmasının, dönemin tanıklarının fikirsel dönüşümünün seyrini izlemek bakımından kritik değerde olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü dönemin yazılanlarının, belgelerin yanında ilk ağızdan dönemi yaşayan simaların tanıklıklarının ve deneyimlerinin akademik bir çalışmaya aktarılması çalışmanın işlediği düşünsel alanın pekişmesini sağlamıştır. Genelde bu liderlerin çoğu halen yoğun olarak belli siyasal faaliyetlerin içinde olduklarından, kendi anılarını yazmaları dahi sınırlı düzeydedir. Bu simaların önemli bir kısmıyla ilk kez böyle bir çalışma yapılmaktadır. Bu bakımdan ilk kez dönemin sosyalistlerinin ağzından, bu denli geniş bir şekilde Türk Devrimi algısı konusunda toplu bir değerlendirme yapılması gibi bir fırsat yakalanmış, tanıklıklıklarının kayıt altına alınarak geleceğe aktarılması sağlanmıştır. Görüşmelere bir bütün olarak bakıldığında önemli ölçüde dönemin fikri atmosferi ve siyasal akımların yönelimleri yansıtılmış, yanıtlarda istenen verim alınmıştır.

Sonraki Haber