Sömürgeciliğin Afrika'da dolanan hayaleti: Korku
Sömürgecilerin torunları olan Avrupa kökenli vatandaşların bir kısmı tüm olan bitenden sonra mağdur ve mahçup rolünü oynamaktadırlar. Bunu pişman olduklarından ötürü değil bu şekilde siyahilerin olası zulmünden korunmak için yapmaktadır.
Şüphe yok ki sömürgecilik özellikle Afrika toplumlarını derinden etkilemiş ve günümüzde dahi dünyada travmaları görülen bir olgudur. Belki bu kavramın sosyal iktisadi ve siyasi cephesinden bahsedilebilecek onlarca ciheti ve hatta üniversitelerde ders konusu olacak bir kültür enkazı söz konusudur. Bir sömürgecilik enkazı olarak korkunun toplum üzerindeki tezahürleri hakkında çeşitli örnekler verilebilir.
Afrika'da sömürgecilikten kurtulan yerli milletlerin içerisinde yaşayan İngiliz, Fransız veya Hollanda kökenli halkların Güney Afrika'da, Senegal'de veya Zimbabve'de içerisinde bulundukları halet-i ruhiye endişe ve korkudur. Bunu sömürge geçmişi olan bu ülkelerin sokaklarında gezerken hissetmemek mümkün değildir. Yolda yürürken sevmek istediğiniz bir beyaz çocuğun gözlerindeki korku ona evde öğretilen endişenin bir tezahürüdür. İşte bu korku çocuğa intikal edince ondan sağlɪklɪ bir birey olmasɪnɪ beklemek pek mümkün değildir.
Zenofobi’nin Afrika'daki Kökenleri
Afrika'da Batılılara karşı düşmanlığın tarihi sebepleri sömürgecilik geçmişine dayanır. Bu yüzyıllarca siyah adama reva görülen aşağılayıcı muamelelerin günümüze yansımaları olarak da addedilebilir. Avrupa kökenli yerlilerdeki korkuyu tetikleyen iki unsurdan birisi ise sömürgeciliğe karşı savaş açan yerel hükümet, yerel akademisyenlerin eserleri ve politikacılardır. Bunlarɪn içerisinde Mamdani yada Ngugi gibi Afrika topraklarɪnda yetişen otoriter yazarlarɪn çalɪşmalarɪ uzun vadede en etkili olanɪdɪr. Mesela Ngugi Decolonizing the Mind adlɪ eserinde şu sözleriyle suçlunun beyaz adam olduğunu ortaya koymuştu:
“Kavga; 1884 yılında Avrupa'nın kapitalist güçlerinin Berlin'de oturup tüm kıtayı, insanları, kültürleri ve dillerin çeşitliliğini farklı sömürgelerin boyunduruğu altına alarak pay etmesiyle başladı. Kaderinin daima Batı dünyası metropollerinin konferans masaları etrafında belirlenmesi Afrika'nın yazgısı gibi görünüyordu. Kendi kendini yöneten bir toplum iken sömürgelere gark edilmesine Berlin'de karar verilmişti. Kendisinin daha yakın zamanda aynı sınırlar boyunca yeni sömürgelere dönüştürülmesi pazarlığı Londra, Paris ve Lizbon'daki aynı masa etrafında yapılmɪştı.”
Ngugi’nin bu önemli ifadeleri esasɪnda sömürgecilik mirasɪndan korkmasɪ gerekenlerin Lizbon’da, Londra’da ve Paris’te Afrika’yɪ masalarda bölenlerin torunlarɪ olduğu anlamɪna gelmekteydi. Franszca konuşan Senegalli, Portekizce konuşan Mozambikli yada İngilizce konuşan Güney Afrikalɪ yerliler tüm bunlarɪn farkɪndaydɪ.
Güney Afrika’da bazı radikal siyahilerin çiftlik baskınları ise beyaz vatandaşlarda endişeyi başka bir hale sokmuştur. Bizim üzerinde durmak istediğimiz husus daha çok cemiyet içerisinde dikkat çeken korkudur. Sömürgecilikte kurtulan Afrika ülkelerinde beyaz kökenli halkların iki çeşit davranışı dikkat çekmektedir. Sömürgecilerin torunları yani takriben iki-üç yüz yıldır Afrika'da yaşayan Avrupa kökenli vatandaşların bir kısmı tüm olan bitenden sonra mağdur ve mahçup rolünü oynamaktadırlar. Bunu pişman olduklarından ötürü değil bu şekilde siyahilerin olası zulmünden korunmak için yapmaktadırlar. Zira beyaz vatandaşların endişesi sömürge mirasının hesabını birgün siyahilerin onlara soracak olmaları ihtimalidir. Hapisten çɪkarɪlmadan önce Nelson Mandela’dan alɪnmak istenen garantinin altɪnda yatan yine bu bahsekonu olan korkuduydu. Afrika ülkelerine bakıldığında bu aslında Zimbabve'de meydana gelmişti. Bu endişe şimdi Güney Afrika'da da mevcuttur. Kıtanın en iyi ekonomine sahip Güney Afrika'da halen sermaye sahibi olan beyazlar bu korkudan ötürü sermayelerini Avrupa ülkelerine aktarmaya çalışmaktadırlar. Çocuklarını Avrupa veya Amerika'da okutmak için teşvik etmeleri ve en az bir Avrupa ülkesinde yatırım yapmaları bunlardan en dikkat çeken davranışlardır. Beyazlarɪn çiftliklerine yapɪlan saldɪrɪlar bu korkuyu daha da tetiklemektedir.
IRKÇI ŞEHİRLER ORTADAN KALKMALI
Halen eski sömürgeci kafasıyla yaşayan ırkçı tipler ise tabiri caizse sadece beyaz nufusun iskan edildiği Orania gibi siyahilerin girmesi yasak olan bölgede herşeyden uzak yaşamaktadırlar. Halen Rondebosch, Stellenbosch veya Kirstenbosch gibi hanedan ailelerin ismini taşıyan güzide semtlerin isimleri değişmeden ve Apartheid rejimini hatɪrlatan Orania gibi ɪrkçɪ şehirler ortadan kalkmadan bu endişelerin sonu gelmeyecektir.
Bu bağlamda bazı politikacılar tarafından desteklenen siyahi gangsterlerin beyazlara karşı olan soygun içerikli saldırılarının mantığında eskiden onlardan alınan malların geri alınması düşüncesi yatıyor. Bazı Ortadoğu ülkelerinde dini istismar eden siyasetçiler gibi bazı Afrika ülkelerinde de ırkçılık üzerinden siyaset yapmak aslında o yarayı kaşımakla alakalıdır. Irkçɪlɪk sadece bir sosyolojik mesele değil artɪk siyasetin de bir argümanıdır. Tıpkı ölüm gibi korku bazı Afrika ülkelerinin adeta sokaklarında gezmektedir. Bu sebeple devletin polisine, memuruna, vekiline güvenmeyen vatandaş tipi en çok da beyazların içerisinde var. Zira bir isyan halinde devletin kimin yanɪnda olacağɪ bellidir. Nelson Mandela ve Desmond Tutu gibi özgürlük savaşçıları bu sürece katkı sağlamış olsalar da artık 2020'li yıllarda onların esamesi de okunmamaktadır. Zira Afrika’da sosyal dinamikler gibi toplum beklentileri ve endişeleri de değişmiş durumdadır. Artɪk Afrika’da aynɪ sɪnɪflarda siyah ve beyaz öğrencilere ders verebiliyor olsak da evlerde konuşulan hikayelerin birbirinden çok farklɪ olduğu zaman zaman derslerde öğrenciler arasɪndaki tartɪşmalarda ortaya çɪkɪyor. Korkunun yerini ilerde barış ve güven alır mı bilinmez fakat devam eden bu de-kolonisazyon sürecinde Afrika’daki beyaz adamɪn bu sancılı dönemin travmalarɪnı daha çok hissedeceğe benziyor.