Soner Polat Türkiye gemisinin jeopolitik rotasını çizen amiral

Amiral Polat Aydınlık'taki ilk köşe yazısında şunları yazmıştı: 'Ben taraf tutan bir yazarım. Atatürk ilke ve devrimlerinde tarafım... Vatan, millet, bayrak kavgası varsa sapına kadar tarafım... Aydınlık rota çizer; yön verir... Ben de Aydınlıkçı oldum'

Atatürk şöyle der: 'Hayattaki en büyük servetim Türk olarak doğmaktır.' Ben de Atamdan, esinlenerek hayatımdaki en büyük servetim Türk olarak doğmak ve Vatan Partili olmaktır, diyorum.” İki yıl önce 30 Eylül 2019’da kaybettiğimiz Soner Polat, Vatan Partisi'nin 2017'deki kurultayında böyle demişti.

Polat, 1958 yılında Van’da dünyaya geldi. Deniz Harp Okulu’ndan 1979'da mezun oldu. Çeşitli harp gemilerinde görev aldı. Turgutreis Fırkateyni’nin komutanlığını yaptı. Burak sınıfı korvetlerin komodoru oldu. Genelkurmay karargâhında istihbarat görevlerinde çalıştı. Roma Deniz Ataşesi olarak İtalya’da bulundu. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın özel sekreterliğini yaptı. Deniz Kuvvetleri İstihbarat Daire Başkanı oldu. Deniz Harp Akademisi, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve NATO Savunma Koleji (Roma)'nden mezun oldu.

SİLİVRİ'DEN VATAN PARTİSİ'NE

Tuğamiralliğe 2005 yılında terfi etti. Bu rütbede, 2005-2007 yıllarında Ankara’da Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı, 2007-2009 yıllarında Mersin’de Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı olarak görev yaptı. Tümamiralliğe 2009 yılında terfi etti ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Başkanlığı’na atandı. Bu görevini sürdürürken 11 Şubat 2011 tarihinde Balyoz kumpası nedeniyle tutuklanarak Hasdal Askeri Cezaevi’ne konuldu. 2013 Ağustos ayı Yüksek Askeri Şûrası’nda emekli edildi. Emeklilik sonrasında, 6 Eylül 2013 tarihinde Hasdal’dan Silivri Cezaevi’ne gönderildi.

Balyoz davasında özel yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı ve bu hüküm Yargıtay tarafından onandı.

Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz davasında hak ihlali yapıldığına yönelik oybirliğiyle aldığı kararı neticesinde 19 Haziran 2014’te tahliye edildi.

Soner Polat, Şubat 2015'te Vatan Partisi'ne üye oldu.

JEOPOLİTİK ROTAYI ÇİZDİ

Türkiye İçin Jeopolitik Rota adlı kitabının önsözünde, “Coğrafya bir ülkenin kaderini belirler. Siyaset ise bu yazgının değiştirilmesi için uygun yol ve yöntemleri arar. Coğrafya ile siyaset arasındaki köprüyü ise jeopolitik kurar.” diye yazmış komutanımız. Kimileri jeopolitiğin bir emperyalist kuramı olduğunu o yüzden Türkiye gibi ülkelerin jeopolitikle bir yere varıp bir çözüm olamayacağını, savaş çıkarıp ülkeleri yanlızlaştıracağını iddia ederler. Bunlar, jeopolitik düşünüşü yayılmacı olarak görürler. Bunlar donuk, indirgemeci ve materyalist bakış açısına karşı bir görüştür. Bilimsel ve metodik gerçekçi maddi temellere bağlı düşünmeyi anlamamak demektir. Soner Polat’ın kitabındaki bir bölüm başlığı “Jeopolitik Hep Vardı” bu görüşlerin doğru olmadığını gösterir.

Evet emperyalist kuramcılar modern zamanlarda jeopolitiğin bir nevi isim babası olmuşlar ve bu konuda bir çok tez ortaya atmışlardır ancak bunlar emperyalist kuramlar diye bir kenara itmemiz ve bu jeopolitik metodu öğrenip kendi ülkemizin yararlarına uygun karşı jeopolitik tezler geliştirmememiz bir nevi intihar olur. Emperyalizm sermaye birikimi yapmak ve başka ülkelere aktarmak zorundadır ve bunu da askeri olarak denetlediği için jeopolitikleri yayılmacıdır. Ancak Soner Polat antiemperyalist bir yurtsever olduğu ve öyle düşündüğü için kendi gibi düşününen bir çok kurmayımızla beraber geliştirdikleri vatanını savunan ve öne alan jeopolitik tezleri, bilgilerini ve yıllarca Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir çok zorlukla edindiği tecrübeleri kitaplaştırmıştır. Kitaplarının adları bunu apaçık belli eder “Mavi Vatan İçin Jeopolitik Rota” ve yukarıda adının verdiğimiz kitabı gibi.

2015 Nisan'da ilk baskısı yapılan “Türkiye İçin Jeopolitik Rota”da Afganistan üzerine yazdıkları hâlâ o kadar taze ki, günümüzdeki olayları daha yıllar öncesinden gerçekçi olarak değerlendirmiştir:

“ABD, ikiz kulelerin vurulmasında kendi vatandaşlarının bile ölümüne göz yumarak Afganistan’a saldırı gerekçesi yarattı. Olaya jeopolitik ilmi açısından bakarsak diyebiliriz ki, dünyanın kalbine yönelik bu hareket başarılı olsaydı, Çin ve Rusya çok ağır bir darbe yiyecekti.

ABD, önce Afganistan’da köprübaşı elde etmek, daha sonra askeri üst anlaşmaları yaparak başta Orta Asya Türk Cumhuriyetleri olmak üzere bölge ülkelerine yerleşmek istiyordu. Böyle bir konuşlanma küçük bölge ülkelerinin de desteğini kazanabilseydi, ABD dünyanın kalbinde kalıcı olarak, Çin ve Rusya’nın hem tek tek hem de ortak olarak yapabilecekleri tüm eylemleri ya engellebilecek ya da sınırlayabileceklerdi.

ABD, Küresel boyutta yarattığı psikolojik atmosfer sayesinde hiç bir dirençle karşılaşmadan birdenbire Afganistan üzerine çulllandı. Çin ve Rusya, küçük bir tepki bile veremedikleri gibi, başlangıçta gelişmeleri endişe içinde, biraz da ‘ne yapacaklarını bilmez’ bir konumda izlediler.

Ancak daha sonra yapmış oldukları ölçülü ve dengeli girişimlerle, ABD’nin Afganistan dışındaki bölge ülkelerine yayılma çabalarını boşa çıkardılar. Kararlı ve sabırlı bir dolaylı strateji izleyerek, ABD’yi Afganistan içine sıkıştırdılar ve diğer bölgelerle irtibatını kestiler.

ABD ve müttefikleri, başta Taliban olmak üzere, Afgan halkının hiç de beklenmedikleri müthiş bir direnişle karşılaştılar. Şu andan itibaren geçen her saatin Batı ve müttefikleri aleyhine çalıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Afganistan’daki Batı varlığı giderek erimektedir. ABD’nin Afganistan’da başarı şansı kalmamıştır. ABD’de daha fazla ekonomik kayba uğramadan ve itibarını kaybetmeden Afganistan’dan çekilmenin yollarını aramaktadır.

Aslında ABD, jeopolitik açıdan Afganistan’da doğru hamle yapmıştır. Ancak ekonomik, ahlaki ve kültürel üstünlüğünü yitirdiği için sadece askeri gücü ile askeri başarılarıyla kalıcı bir sonuç alamamaktadır. ABD’nin gezegenimizdeki imajı yerlerde sürüklenmektedir. Ekonomik olarak büyük çaplı bir askeri harekatı yıllarca sürdürebilecek kaynaklardan yoksundur.

ABD’nin Afganistan’ı işgalinden sonra bu ülkedeki esrar, eroin gibi uyuşturucu üretim hacmi dört misli artmıştır. Uyuşturucuyla mücadeleyi de işgal gerekçileri arasına koyan bu ülkenin uyuşturu üretimine engel olmaması, aksina teşvik etmesi son derece garip ve dikkat çekicidir.

Açık kaynaklarda yer alan haber ve yorumlara göre, ABD, başta CIA olmak üzere özel istihbarat örgütlenmesiyle uyuşturucu trafiğinden pay almakta ve bunu savaşın finansmanında kullanmaktadır.

Afganistan’da Türkiye’nin büyük bir saygınlığı vardır. Bu saygınlık Afganistan’a zor dönemlerinde, özellikle Atatürk sayesinde yapılan yardımlardan kaynaklanmaktadır. Bu sevgi ve itibar o kadar köklüdür ki, ABD askerlerinin tehlikeli bölgelerde üniformalarının görünür yerlerine Türk bayrağı sembolü diktirdikleri gözlenmiştir.

Üniformalarında Türk bayrağı bulunan ABD askerlerinin bir vesileyle elime geçen fotoğraflarını bir toplantıda ekrana yansıttığımda ABD’li yetkililerin önlerine baktıklarını görmüştüm.

Maalesef son dönemdelerde Afgan direnişçiler Türklere de saldırmaya başlamıştır. Türkiye, hiçbir çıkarının olmadığı, aksine, Batı kulubünden ayrıldığı taktirde kendisine somut fırsat ve imkanlar sunabilecek bu dost ülkeye yönelik işgal eylemşnde Batı günahlarına ortak olmamalıdır.

Türk kamuoyu da Türk askerinin hangi somut ülke çıkarları için Afganistan’da görev yaptığını ve şehitler verdiğini sorgulamalıdır. Türkiye, bu tür anlamsız girişimleriyle her geçen gün dünya gerçeklerinden biraz daha uzaklaşmakta ve yalnızlaşmaktadır. Eğer amaç, terörizmle küresel savaşa (global war on terorism) destek vermek ise, kanlı terör örgütü PKK’yı Batı’nın niçin koruyup kolladığının da cevabını bulmalıdır.”

TARAF TUTAN YAZAR

Görüldüğü gibi bugün hararetle tartışılan Afganistan hakkındaki tüm önemli konuları ne kadar derli toplu yıllar önce yazmış. Burada yalnız Afganistan’ı aldık aslında kitapları Türkiye Cumhuriyetini ilgilendiren daha bir çok yaşamsal jeopolitik konuları, Dağlık Karabağ’dan Balkanlara ve en başta da Mavi Vatan’ı jeopolitik olarak ustaca derinlemesine çözümlemiş. O yüzden anısını yaşatmak ve Atatürk’ün “En hakiki yol gösterici ilimdir” dediği gibi bilim ve bağımsızlık mücadelesi dolu bütün kitapları okunmalı ve okutulmalı.

Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti önderleri Misak-i Milli ile başlayarak, Sadabat ve Balkan Paktları, Montrö Anlaşması ve Hatay’ın ülkemize katılmasında inceden inceye jeopolitikaya dikkat etmişlerdir. Kıbrıs Barış Harekatı vatan savunmasını öne çıkaran jeopolitikanın gereği olarak yerine getirilmiştir. Hiç birinin yayılmacılıkla alakası yoktur. Günümüzde kimilerinin saray savaşı dedikleri sınır ötesi müdahalelerde ülkenin coğrafi ve siyasi bütünlüğünün korunması ilgilidir. Emperyalist jeopolitiğe uygun müdahale Ahmet Davutoğlu’nun ve onun dış destekçilerinin Suriye’de gerçekleştirmek istedikleri idi ama ne halkımız ne ordumuz bu oyuna gelmedi.

RAND Corporation’ın Türkiye'nin Milliyetçi Rotası’nı Serdar Üsküplü, “ABD'nin Türkiye'ye fitne raporu” olarak Aydınlık gazetesinde yazmıştı. Türkiye’nin milliyetçi rotasını çizenlerden o yüzden emperyalizmin kumpasına uğrayan kendini ülkesine adamış genç yaşta kaybettiğimiz Amiral Polat Aydınlık'taki ilk köşe yazısında şunları yazmıştı:

Dürüstçe ifade edeyim. Ben taraf tutan bir yazarım.

Atatürk ilke ve devrimlerinde tarafım...

Vatan, millet, bayrak kavgası varsa sapına kadar tarafım...

Türkiye’nin milli bütünlüğü ve tam bağımsızlığı konusunda tarafım...

Türkiye’nin ulusal çıkarları konusunda tarafım...

Mehmetçik söz konusu ise kayıtsız koşulsuz tarafım...

İşçinin, emekçinin ve ezilen halkın kavgasında tarafım...

Emperyalizm ile boğuşan tüm milletlerin kavgasında tarafım...

Aydınlık sadece bir gazete değildir.

Aydınlık bir okuldur; Aydınlık bir gelenektir; Aydınlık vatan, millet ve emek kavgasının verildiği kutsal bir cephedir...

Aydınlık bir üniversitedir; akıl ve bilimden şaşmaz; dogmaya asla taviz vermez

Aydınlık rota çizer; yön verir...

Ben de Aydınlıkçı oldum.."

Sonraki Haber