Sonsuz coğrafya: Kadın

Natalie Angier, Charles Darwin’in evrimin karanlık sularında yaptığı bilimsel yolculuğu, kadının biyolojik sularında yapıyor.

Endonezya’nın Kuzey Sumatra yüksek yaylalarında çiftçilik yaparak yaşamlarını sürdüren Karo Batak topluluklarının ilginç bir eş seçme yöntemleri var. Natalie Angier “Kadın-Sonsuz Coğrafya” kitabının önsözünde bu ilginç yöntemden söz eder. Kapalı bir toplumda yaşayan ve geleneklerine bağlı toplulukta erkeklerin güzellik anlayışları, Batı’nın fetişizm olarak nitelendirecekleri bir sapmadır.

GÜZELLİK GEÇİCİ APTALLIK KALICIDIR

Karo Batak topluluğunun, fetişist eş seçme yönteminin bununla bir ilgisi yok. Natalie Angier bunun doğurganlıkla ilgisi olduğunu, evrimsel psikolojinin kadın ve erkek eş seçiminde birbirinden farklı ölçütler gözettiklerini ileri sürer.

Dişilerin seçimi, aileyi geçindirebilecek, çocuklarına bakabilecek statülü ve varlıklı erkeklerdir. Angier bunu “kılıcı keskin, cüzdanı şişkin” olarak niteler. Erkeklerin tek ölçütü ise doğurganlıktır. Angier; “Erkeklerse tam tersine, doğurganlık anlamında önünde uzun yılları olan eşler seçerler, bu yüzden gençlik ve erginlik emarelerini ararlar: parlak saçlar, arı sokmuş gibi şiş ve dolgun dudaklar, diri memeler.”

Anginer’e göre Endonezya/Kuzey Sumatra Karo Batak toplulukları erkeklerinin büyük ayaklı kadınları yeğlemelerinin gerekçesi; kadının ayaklarının yıllar geçtikçe ve doğum yaptıkça büyümesidir. Bu özellik onların doğurganlıklarının simgesidir. Büyük ayaklı kadınlar bir tansığı gerçekleştirerek kendilerinden kendileri dışında başka canlılar dünyaya getirmişlerdir.

SEÇENEKLERİ BELİRLEYEN GÜZELLİK

Bereket Tanrıçalarının -Anadolu’da Kybele, Babil’de İştar, Mısır’da İsis, Batı ve Güney Anadolu’da Artemis- iri memeli ve dolgun kalçalı olmalarının gerekçesi budur. Endonezya/Kuzey Sumatra Karo Batak toplulukları erkeklerinin ideal kadını seçerken dikkat ettikleri bir diğer ölçüt de bel kalınlıkları. Anginer bunu da “Ayağa ilişkin bu sonuçlar evrimsel psikolojiye dair bir başka dogmayı daha” yıkmıştır. Kum saati gibi biçimli kalçalara, incecik bele olan evrensel merak ayrım yapmaksızın bütün erkeklerde var. Erkekler geniş kalçalarına oranla incecik belli kadınları beğenirler ancak, Beyonce, Lolita tipli kadınları değil dayanıklı, doğurgan kalın belli kadınları seçerler. Seçenekleri belirleyen güzellikten öte soyun sürdürülmesine ilişkin doğurgan nitelikler taşıyan kadınlardır.

Çağcıllıktan uzak kapalı topluluklarda estetik seçicilik, yerini yararcılığa ve doğurganlığa bırakır. Endonezya/Kuzey Sumatra Karo Batak toplulukları için ‘güzellik geçici aptallık kalıcı’dır. Bu tür kapalı toplumlar için kalın belli, büyük ayaklı kadınlar fetişiktir, doğaüstü nitelikler taşırlar.

KADIN DOĞULMAZ KADIN OLUNUR

Simone de Beauvoir, Kadın/İkinci Cins kitabının ikinci cildinde kadınlığın “hareketsiz”, “değersiz”, “uysal” olma anlamına gelmediğini belirtir. Kadının bu bilince erişmediğinden kadınlığını; “Bir erkeğe teslim etmek”te sınar. Beauvoir, karşılık beklemeksizin kendini bir erkeğe teslim edilişin aslında kadınlık değil, kölelik anlamına geldiğini söyler.

Kadının tek silahı cinsellik değildir. Aynı yerde aforizma haline getirilen biyolojik gerçekliğe aykırı düşen sözünü yazar: “Kadın doğulmaz, olunur.” Ne var ki kadının yanılsamalar içinde varlığının cinselliğe indirgemesi, cinsel meta olarak tüketilen kadının kendi özgür istenciyle değil, toplumsal yapının dayatması sonucudur. Natalie Angier de Kadın-Sonsuz Coğrafya kitabının, “Işığa Doğru” başlığını taşıyan giriş bölümünde kitabı yazma gerekçesinin “kadın bedenine”, “anatomisine”, “kimyasına”, “evrimine” övgü olmadığını belirtir. Angier’in ereği kadın denilen dişinin haritasını çıkarmak.

PARADOKS

Angier farklı bir tez ileri sürüyor ve erilin de dişil tarafından farklılaşarak oluştuğunu savlıyor. Bunu kanıtlamak için Hıristiyan teolojisindeki Lilith/Âdem söylencesini öne sürüyor. Tanrı Lilith’i Âdem’den önce -belki eş zamanlı- topraktan var ediyor. İkili görev dağılımını kabul etmiyor, Lilith erkeğin üstünde olması gerektiğini ileri sürüyor ve Âdem’in altına yatmayı kabul etmiyor: “Niye senin altına yatayım ki? İkimiz de eşitiz çünkü ikimiz de topraktan geldik.”

Angier de Lilith gibi düşündüğünü itiraf ediyor, dişilin, erilin kaburgasının kemiğinden yaratıldığı teolojik safsatasına karşı çıkıyor. Angier Hıristiyan teolojik safsatasına karşı çıkmasına karşın, mitolojik safsatayı da bir o kadar reddediyor. Athena’nın Zeus’un kafasından doğduğu safsatasını tersine çeviriyor, Apollon’un Hera’nın kafatasından doğduğunu ironik olarak ileri sürüyor.

Kuşku yok ki hoş benzetmeler bunlar ancak bilimsel nitelikten yoksun. Dişil kromozomun evrimsel bir sapmayla eril kromozoma yol verdiği ileri sürüldüğü gibi tersi de eril kromozomun böylesi bir sapmayla dişil kromozoma yol verdiği de iddia edilebilir. Bu da bizi tavuk mu yumurtadan çıktı, yumurta mı tavuktan paradoksuna değin götürebilir.

BİLİM İNSANI YERİNE BİLİM YAZARLIĞI

Anginer’in, Crexs’e dayanarak ileri sürdüğü savı aynı anda Simone de Beauvoir, Kadın/İkinci Cins kitabının ikinci cildinde söylediği “Kadın doğulmaz, olunur”a verilmiş bir yanıt olarak kabul edebiliriz. Natalie Angier’in bilim insanı etiketi yerine bilim yazarlığı yaptığı, Michigan Üniversitesi’nde okuduktan sonra Bernard College’de fizik ve İngiliz dili okuduğu düşünülürse Kadın-Sonsuz Coğrafya’daki izlenimlerle pekiştirilmiş metinleri yine de türlerin kökenine ilişkin farklı yargılarının dışında bilimsel nitelikler içeren metinler olarak görmemek için hiçbir gerekçe yok.

Natalie Angier’in Kadın-Sonsuz Coğrafya’sını evrimsel biyolojinin övgüsü olarak görmek olası. Angier Charles Darwin’in evrimin karanlık sularında yaptığı bilimsel yolculuğu, kadının biyolojik sularında yapıyor.

Sonraki Haber